Çarşamba Nisan 16, 2025

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Elleri Kürt, işçi, kadın, bebek kanıyla kirli olanların niyeti temiz olabilir mi? Çözüm adına kurdukları cümlelerde samimiyet, dürüstlük aranabilir mi?

Kürt halkı, önderliğinin özgürlüğü ve onurlu bir barış için ayaktadır. Türk devleti ise utanç dolu zulmüyle Kürt, işçi, kadın ve bebek düşmanlığıyla ayakta durmaya çalışıyor. Her gün sayısını kaydetmekten yorulduğumuz kanla beslenen savaş uçakları, ölüm kusan savaş helikopterleriyle Kürdistan bombalanmaya devam ediyor.

Türkiye halkı, açlık yoksulluk içinde nefes alamıyor. İşçiler, kadınlar, gençler hak ve adalet için sokağa çıkıp özgürlüklerini haykırdıklarında karşılarında zulüm ordularını görmektedir.

Hak ve adalet aramanın, konuşmanın, insanca yaşama talebinin yasak olduğu ülkenin efendileri barıştan ve kardeşlikten yana olabilir mi?

AKP-MHP iktidarı her alanda çözümsüzlüğün içinde sıkışmış durumdadır. Zulümden, imha ve yok etmekten başka bir şey düşünmeyen AKP-MHP’nin aklına Kürtlere barış elini uzatmak gelmesi samimiyetten ve ciddiyetten uzak, bir faşist Türk manevrasıdır.

Hak ve adaletin olmadığı yerde bütün sözler sahtedir. Vicdanın olmadığı yerde çözüm içerikli cümleler, bir aldatmacadan ibarettir. Bükemediği bileğin karşısında aldatma ve kandırmayla manevra yapmak isteyenler, önce Kürdistan’ın işgal ve ilhakına, Kürt düşmanlığına son vermelidir.

Karanlık iş başındadır. Sokak başlarını tutmuş. Kadınların korkusuzca yürüme, bebeklerin çocukça büyüme, Kürt’ün şarkı söyleme ve halay çekme, işçinin açlığını haykırma hakkı elinden almış; halkların tüm özgürlüğünü çalmış bir devlet dürüst olabilir mi? Hak adalet sözleri inandırıcı olabilir mi?

Hemen her fırsatta ve her süreçte savaş hükümetinin temsilcileri Kürt ulusal özgürlük hareketini bitireceğini dile getirmiş, hatta daha ileri giderek “terör”ün bitirileceğine dair tarih ve gün vermişlerdir. Ancak haklılığına inanan, meşruluğuna dayanan, özgürlüğe inançlı Kürt halkı ve gerillaları ne geri adım attı ne haklı ve onurlu davasından vazgeçti.

Ne de teslim olup yenileceklerine dair bir emare gösterdi. Tam tersine gerillanın fedakarlık ve kahramanlık dolu direnişi ve mücadelesi tarih yazarak yürüdü. Sadece Kürt halkına değil, ezilen dünya halklarına umut ve cesaret oldu. Özgürlüğün ilham kaynağı oldu.

AKP-MHP faşist iktidarın en iyi sözü “örgütü tasfiye edin, silahları bırakın” olmuştur. Teslimiyeti ve köleliği dayatan ancak hiçbir karşılığı olmayan sözler, kırk yıldır tüm Türk faşist parti temsilcileri tarafından dillendirilmektedir. Sormazlar mı bu gafil Devlet’e “Sen Kürtleri kandırılacak çocuk mu sandın?”

Emek ve fedakarlıkla tarihe not düşülecek kadar değerler yaratan, büyük bedeller pahasına mücadele dolu kırk yıl geçiren bir halk boş hayallere kanar mı?  Kan ve onurla kazanılan bilinç, büyük bedelle yaratılan değerler, Kürdistan topraklarını kanlarıyla sulayan on binlerce şehit gerillanın ve yine zindanlarda zulüm soluyan on binlerce tutsağın direnişi sayesinde oldu.

Işık özgürlüktür, özgürlük gerillanın direnen ellerinde Kürdistan dağlarındadır. Özgürlük işçinin sıkılı yumruğundadır. Özgürlük kadının öfke dolu isyan sloganındadır. Halkları direniş ve ortak mücadele kurtaracaktır.

2036

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Sayfalar