Pazar Şubat 23, 2025

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Elleri Kürt, işçi, kadın, bebek kanıyla kirli olanların niyeti temiz olabilir mi? Çözüm adına kurdukları cümlelerde samimiyet, dürüstlük aranabilir mi?

Kürt halkı, önderliğinin özgürlüğü ve onurlu bir barış için ayaktadır. Türk devleti ise utanç dolu zulmüyle Kürt, işçi, kadın ve bebek düşmanlığıyla ayakta durmaya çalışıyor. Her gün sayısını kaydetmekten yorulduğumuz kanla beslenen savaş uçakları, ölüm kusan savaş helikopterleriyle Kürdistan bombalanmaya devam ediyor.

Türkiye halkı, açlık yoksulluk içinde nefes alamıyor. İşçiler, kadınlar, gençler hak ve adalet için sokağa çıkıp özgürlüklerini haykırdıklarında karşılarında zulüm ordularını görmektedir.

Hak ve adalet aramanın, konuşmanın, insanca yaşama talebinin yasak olduğu ülkenin efendileri barıştan ve kardeşlikten yana olabilir mi?

AKP-MHP iktidarı her alanda çözümsüzlüğün içinde sıkışmış durumdadır. Zulümden, imha ve yok etmekten başka bir şey düşünmeyen AKP-MHP’nin aklına Kürtlere barış elini uzatmak gelmesi samimiyetten ve ciddiyetten uzak, bir faşist Türk manevrasıdır.

Hak ve adaletin olmadığı yerde bütün sözler sahtedir. Vicdanın olmadığı yerde çözüm içerikli cümleler, bir aldatmacadan ibarettir. Bükemediği bileğin karşısında aldatma ve kandırmayla manevra yapmak isteyenler, önce Kürdistan’ın işgal ve ilhakına, Kürt düşmanlığına son vermelidir.

Karanlık iş başındadır. Sokak başlarını tutmuş. Kadınların korkusuzca yürüme, bebeklerin çocukça büyüme, Kürt’ün şarkı söyleme ve halay çekme, işçinin açlığını haykırma hakkı elinden almış; halkların tüm özgürlüğünü çalmış bir devlet dürüst olabilir mi? Hak adalet sözleri inandırıcı olabilir mi?

Hemen her fırsatta ve her süreçte savaş hükümetinin temsilcileri Kürt ulusal özgürlük hareketini bitireceğini dile getirmiş, hatta daha ileri giderek “terör”ün bitirileceğine dair tarih ve gün vermişlerdir. Ancak haklılığına inanan, meşruluğuna dayanan, özgürlüğe inançlı Kürt halkı ve gerillaları ne geri adım attı ne haklı ve onurlu davasından vazgeçti.

Ne de teslim olup yenileceklerine dair bir emare gösterdi. Tam tersine gerillanın fedakarlık ve kahramanlık dolu direnişi ve mücadelesi tarih yazarak yürüdü. Sadece Kürt halkına değil, ezilen dünya halklarına umut ve cesaret oldu. Özgürlüğün ilham kaynağı oldu.

AKP-MHP faşist iktidarın en iyi sözü “örgütü tasfiye edin, silahları bırakın” olmuştur. Teslimiyeti ve köleliği dayatan ancak hiçbir karşılığı olmayan sözler, kırk yıldır tüm Türk faşist parti temsilcileri tarafından dillendirilmektedir. Sormazlar mı bu gafil Devlet’e “Sen Kürtleri kandırılacak çocuk mu sandın?”

Emek ve fedakarlıkla tarihe not düşülecek kadar değerler yaratan, büyük bedeller pahasına mücadele dolu kırk yıl geçiren bir halk boş hayallere kanar mı?  Kan ve onurla kazanılan bilinç, büyük bedelle yaratılan değerler, Kürdistan topraklarını kanlarıyla sulayan on binlerce şehit gerillanın ve yine zindanlarda zulüm soluyan on binlerce tutsağın direnişi sayesinde oldu.

Işık özgürlüktür, özgürlük gerillanın direnen ellerinde Kürdistan dağlarındadır. Özgürlük işçinin sıkılı yumruğundadır. Özgürlük kadının öfke dolu isyan sloganındadır. Halkları direniş ve ortak mücadele kurtaracaktır.

1775

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar