Perşembe Kasım 14, 2024

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Öncelikle belirtmek gerekiyor ki komünist bir parti ve devrimci bir oluşum açısından ‘legal parti sorunu’; basbayağısından faşist, despotik/baskıcı ve de gerici burjuva demokrasisi koşullarında esasen legal, ‘barışçıl’, ‘demokratik alan faaliyeti’ kapsamının bir sorunu olarak; doğrudan devrim stratejisi, mücadele yöntem ve taktikleri kapsamında bir konudur.

Sorunun ele alınışı nasıl ki basbayağısından faşist veya koyu baskıcı rejimlerdeki devrim strateji ve taktikleri ile şu veya bu şekilde yürürlükte olan burjuva demokrasisi koşullarındaki devrim strateji ve taktikleri farklı olmak zorundaysa; legal alan faaliyet, yöntem ve araçları da aslında tamamen bunlara uyarlıdır.

Yani özetle sorun tamamen verili sürecin somut koşulları zemininde, devrim stratejisi ve ana taktiklerine koşut olarak ele alınıp değerlendirilmesi gereken bir mücadele araç ve   yöntemleri sorunudur.

Bilinir ki hiçbir mücadele biçim ve yöntemi kendi başına devrimci veya reformist bir özellik arz ediyor olamaz. Bunların niteliği, unsuru oldukları stratejinin niteliğince belirlenir çünkü. İzlenen stratejik rota ve asgari ve azami program devrimciyse şayet; pekâlâ reformistlerin de kullandığı (buna silahlı reformistler de dahildir) mücadele yöntem ve araçları, biçimsel benzerliklerine karşın, alasından devrimci bir öz taşıyor olacaktır. Legal parti sorunu da bu özellikte bir sorundur. Dolayısıyla da sorunu öncelikle bu ön kabulle ele almak gerekiyor.

Legal parti sorunu da tüm diğer legal ve demokratik alan faaliyet araçlarında olduğu gibi, devrim stratejisine uyarlı olarak ele alınmak zorundadır. Bu koşul, bu araç ve yöntemlerin hangi dönem ve aşamalarda nasıl ve ne ölçekte kullanılabilir olacağının doğru tarzda ortaya konulabilmesini sağlayacaktır. 

Şayet ülke koşulları komünist ve diğer devrimci sosyal ve ulusal kurtuluş hareketlerine legal mücadele yol ve yöntemleriyle devrimci çalışma ve örgütlenmeler yapmasına esasen imkân tanımıyor, illegal ve silahlı mücadele seçeneklerini dayatıyorsa; bu koşullardaki legal ve demokratik alan çalışmaları, tabiatıyla, tali ve taktiksel özellikler arz ediyor olacağından; oradaki devrimciler bunlara ancak ki bu gerçeklikleri oranında değer biçeceklerdir.

Ve ama sıkıntılı ve sorunlu olmasına karşın, legal örgütlenme ve çalışma ortamının olduğu ve devrimin, ‘barışçıl’ evrimci bir hazırlık süreciyle, kitlelerin silahlı toplu ayaklanması stratejisi üzerinden kurgulandığı koşullarda ise, tabiatıyla, legal ve demokratik alan faaliyetleri ve bunun bir unsuru olarak legal parti sorunu da diğerine kıyasla, elbette ki temelden farklı bir ele alışı gerektirecektir. Hatırlanacağı üzere şöyle izah diyordu Mao Zedung bu özgün farklılığı: 

“İktidarın silah zoruyla ele geçirilmesi, sorunun savaşla çözülmesi, devrimin başlıca görevi ve en yüksek biçimidir. Bu Marksist-Leninist devrim ilkesi gerek Çin ve gerekse bütün ülkeler için evrensel olarak geçerlidir. 

Ama ilke aynı kalmakla birlikte, onun proletarya partisi tarafından uygulanması değişik koşullara göre değişik biçimler alır. (…) Bu özelliklerinden dolayı, kapitalist ülkelerdeki proletarya partisinin görevi, uzun bir legal mücadele dönemi boyunca işçileri eğitmek, güç toplamak ve böylece kapitalizmi nihai olarak yıkmaya hazırlanmak. (..)” (C.3. sf:224-225)

Buradan da anlaşılacağı üzere ülke koşullarının devrimin yolunu “Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi” (USHSS) değil de “Toplu Ayaklanma Stratejisi” (TAS) olarak belirlediği bir durumda, bu yöntem ve araçların ele alınışı da kaçınılmaz olarak farklılaşıyor olacaktır.

Bu farklılaşma, özellikle, bu yöntem ve araçların tali ve taktik yöntemler olmaktan çıkıp, devrimin ön gününe kadar esas ve stratejik önem arz eden araç ve yöntemlere dönüşüyor olmasındadır.

Dolayısıyla da son dönemlerde sayın M. Oruçoğlu’nun tekrardan gündeme taşıdığı bu konu üzerine tartışan kimi kişi ve kesimlerin sorunu bu ana bağlamından kopuk ele alıyor oluşları, sanırım sorunun ele alınışında ki en temel açmazlarının başında gelir.

Çünkü bu, öncelikle sorunun hangi koşul ve hangi devrim stratejisinin bir unsuru olarak ele alındığının belirsizleştiği bir durumdur. Dolayısıyla da hangi sürecin ve hangi devrim stratejisinin ihtiyacı olan araç ve yöntemlerin tartışıldığı muallakta kalmış oluyor.

Oruçoğlu açıkça ortaya koymasa da ama besbelli ki sorunu “TAS” bağlamında ele alıp sunmaktadır. Fakat tartışmaya fiilen katılan kimi yazarlar ise; “iki arada bir derede” pozisyonuyla; bir tarafta hala geçerli olduğunu varsaydıkları “USHSS” nin baskın argümanlarıyla düşünüyor ve ama diğer taraftan da kendini dayatan canlı yaşamın yalın gerçeklerinin sesine, ikircikli bir duruşla, bir şekilde yanıt oluşturmaya gayret ediyorlar. Haliyle de ortaya konulan şeyler, kaçınılmaz olarak utangaç, yarım yamalak şeyler olmanın ötesine geçemiyor. 

Somut koşulların somut gerçekliği baz alınacaksa şayet; Türkiye ve K. Kürdistan’da klasik anlamıyla “USHSS”nin zemininin kalmadığı, koşulların, günümüz şartlarına uyarlı bir “TAS”ni gündemleştirdiği rahatlıkla görülebilecektir.

Dolayısıyla da komünist ve devrimci oluşumlar legal ve demokratik alan faaliyet, mücadele araç ve örgütlülüklerini artık Mao’nun yukarıya aldığımız “… proletarya partisinin görevi, uzun bir legal mücadele dönemi boyunca işçileri (biz bunu sınıfsal temelde, tüm emekçi katmanları, cins çelişmesi bağlamında kadınları ve keza ezilen farklı inanç ve etnik kökenden kesimleri dahil ederek genişletebiliriz. BN) eğitmek, güç toplamak ve böylece kapitalizmi nihai olarak yıkmaya hazırlanmak.” Şeklindeki bu stratejiye uyarlı olarak ele almaları gerekiyor.

Aksi takdirde “USHSS” zemininde durarak, sınıf mücadelesinin bugün ihtiyacını duyduğu mücadele tarz ve araçları doğru temelde belirlenemez.

Legal parti sorunu da tamamen, söz konusu bu uzun hazırlık sürecinde devrimin tabanı kitlelerinin hangi araç ve yöntemlerle eğitilip örgütlenebileceği, bunun için hangi araç ve yöntemlerin kullanılabileceği sorunu temelinde ele alınması gereken bir mevzudur.

Koşulların bu tarz mücadele ve örgütsel araçlara imkân tanıdığı bir durumda bunları en etkin ve aktif bir şekilde kullanmamak, her halde ki ‘solculuğun’ ve de aptallığın daniskası olur.

Türkiye ve K. Kürdistan koşullarında bu araç ve yöntemlerin uzunca bir süredir bazı yapılarca başarıyla kullanıla geldiği bir sır olmasa gerek. Örneğin Kürt Özgürlük Hareketinin deneyimlediği ve de sergilediği pratik bile bunun koşullarının pek ala da bulunduğunun bir göstergesidir. 

Onca engelleme ve fiili/fiziki baskılara rağmen, ısrarla ve inatla yeniden ve yeniden kendisini var ederek milyonlarca kişiye nasıl başarıyla nüfus edebildiği, nasıl onlar için bir çekim merkezi olmayı mümkün kılabildiği, fazla lafa gerek bırakmayacak kadar açık bir sosyal pratik kanıt olsa gerek.

Dolayısıyla da “ülkemizin koşulları şöyle kötüdür”, “faşizm koşulları altındayız”, “yararlanabileceğimiz bir parlamento bulunmamakta” vs., vs. gibi ileri sürülen ve sürülecek olan klasik argümanların bizzat sosyal yaşamın olgularınca tedavülden kaldırılmış olduğunu ileri sürmek hiç de abes olmayacaktır.

Özellikle de teknolojik koşulların birçok şeyi ve alanı denetlenebilir kıldığı ve dolayısıyla da geniş alanda kitlesel illegal örgütlülükler ve çalışmaları sürdürüp koruyabilmenin artık pek de mümkün olmadığı günümüz koşullarında, bu olgusal gerçekliğe gözleri kapatıp, ‘iman gücü’ ile eski tarzda ısrar etmenin; kendi kendini kısırlaştırıp darlaştırarak, marjinalleştirmekten başka bir şey olmadığı açık değil midir acaba?

Evet, elbette devrimin illegal kurmayı varlığını ve mücadelesini ayrıca, kendine özgü yol ve yöntemlerle ısrarla ve inatla sürdürecektir, sürdürmelidir de. Bu, asla vaz geçilmemesi gereken hayati önemde bir gerekliliktir çünkü. 

Asli görev ve çalışmaları, çalışma alanları isabetli şekilde belirlenmiş bu iki farklı kulvardan akacak devrimci çalışma, günümüz devrimci mücadelesinin zaruri acil gereksinimidir.

Yaşana gelen ve deneyimlenen yığınca örnek önümüzde duruyor. Bunlardan doğru tarzda öğrenmek gerekiyor. Kendisini düzen muhalifi olarak sunan, en azından böylesi bir iddia sahibi olan, örneği EMEP, Sol Parti, TKP, TİP, KKP, Burkaycı geleneğin partisi, ESP ve DEM Parti var legal parti olarak. Bunlardan DEM ve TİP hariç, diğerlerinin kitlesel bir güç haline gelebildiklerini, bunu başarabildiklerini söylemek mümkün değil. Denilebilir ki ESP hariç, diğerleri reformist hatta olan partiler. İyi güzel de reformistler de gücünü kitleselliğinden alacağından; bunlar da hedeflerine varabilmek için geniş kitleleri örgütleyip kazanmak zorundalar. Böyleyken; örneğin yılların partisi EMEP kayda değer bir kitleselliğe ulaşamamıştır. Neden?

Ya da devrimci kulvarda olduğu kabul edilen bir ESP örneği var. Bu da yılların partisi. Ve ama bunun da marjinal, dar bir çevrenin ötesine geçemediği açık, olgusal bir realite. Neden? 

Yani her biri geniş emekçi kitleleri eğitip örgütleme iddia ve amacıyla yola çıkmış bu partiler gerçekliği de gösterir ki legal parti kurmak tek başına bir çözüm olmaz, olmuyor da. Demek ki ilkeleri ve çalışma tarzıyla bir tabela veya ofis/salon partisi olmayan, ufku parlamentoya bir iki vekil göndermekle iğdiş olmaya fırsat tanımayan; temel görevi şehirde, kasaba ve köylerde emekçi kitleleri örgütlemeyi, onlarla organik bağlar oluşturmayı garantileyen bir legal parti hedeflenmez ise; akıbeti diğerlerinden pekte de farklı olmayacaktır.

İşte böylesine de zor/ağır görev ve sorumlulukları olan bir sorundur legal parti meselesi. Ve ama devrimci mücadelenin hangi alan ve kulvarının görev ve sorumlulukları kolay ki? Ve ama devrimcilere gereksinim de zaten tamamen bu yüzden değil midir?

5069

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Halil Gündoğan

Ankara’nın grisinden dağların yeşiline dört mevsim…(SEFAGÜL ASLAN)

Medya Savunma Alanları’nda bulunan TİKKO gerillalarından Sefagül Aslan, 23 Ekim 2015’te, Dersim-Şahverdi’de Cengiz İçli (Ünal) ve Hakan Çakır (Yurdal) ile birlikte şehit düşen TİKKO gerillası Özgüç Yalçın (Sefkan); 23 Nisan 2018’de Dersim-Aliboğazı’nda şehit düşen Gül Kaya (Nergiz) ve Hasret Tanrıverdi (Çiğdem) ile 18 Ağustos 2016’da Colemerg-Qilaban’da şehit düşen Şakir Ek (Arhat Ba)’yı anlattı.

Kadın Partileşmeli, Parti kadınlaşmalıdır!

Kadının bir cins olarak bin yıllardan beri uğradığı tarihsel haksızlık, her dönem daha fazla çeşitlenerek daha fazla katmerlenerek süregeliyor. Şiddetin, emek sömürüsünün, kimliksizleştirip, kişiliksizleştirmenin her alanda her türlüsünü yaşamaya devam ediyoruz.

Yenildik…[ismail cem özkan]

Yenildik ve ayağa kalkamadık, kalkmak içinde yan yana gelip konuşma yerine, birbirimizden uzak durduk, çünkü eteklerde biriken taş ağırdı ve sonucu ne olacağı belli değildi... Eteklerinde taş olanlar izleyici oldu, fırsat kollanıldı, yakalayan tam taşı atacakken süreçler ve gündem değişti… Kimse etek giymiyordu ama taş vardı eteğinde, etek giyenler ise cezaevlerinde onurlu mücadele yapmışlar, çok ağır bedeller ödemişlerdi…

Kandil-Yerevan Yürüyüşümüz(1)-Dursun Ali Küçük

*Geziye karar verdik.
Otobüsle Iğdır-Aralık ve Nahçivan sınırlarını kapsayan yerleri geziyorum.
Yarım otobüste 11 değişik kişileriz. Erivan’a ulaştık. Oradan iç turların yapıldığı yarım-otabüsle yolculuğa başladık. Tarih 22 Eylül 2018 gösteriyor.
İlk gün Iğdır hattı boyunca gidiyoruz. Iğdır’ı Yerevan’dan ayıran Aras nehridir. Aras nehri çevresi ilk uygarlığın başladığı yerlerden biridir.Zerdüşt peygamberlerin tek olmadığı, Zerdüştlerden birinin Aras nehri civarlarında yaşadığı söylencesi var.

İşçiler Gelecek..!

İşçiler mutlaka gelecek. Ülkenin ve dünyanın üzerine çökmüş bu kara bulutlar mutlaka ama mutlaka bir gün dağılacak. Karamsarlıklar, yılgınlıklar ve zulüm düzeni ortadan kalkacak. Boyunlar bükülmeyecek, tahta kuruları ve bitlerle birlikte yatmak işçilerin kaderi olmayacak ve “milletin anasına..” diyenler ve onların siyasal temsilcileri yeryüzünden silinerek bir daha asla!

Savaşlarda ölmek yoksulların, bombalarla parçalanmak çocukların kaderi olmayacak.

Dersim’de devletin oyununu bozalım!

 

Düşman yoğun bir saldırganlıkla bölgede önüne gelen her şeyi yok etmeye çalışmaktadır. Burada şunu söylemek yanlış olmayacaktır; Dersim’de yakılan ormanlar ve boşaltılmak istenen köyler ile propagandası yapılan projelerin amacı aynıdır.

Rojava Nasıl Kurtulur...-Dursun Ali Küçük

*Bütün dünya devleri ve bölge güçleri Suriye'de..
Suriye denkleminin çözülmesi zor görünüyor. Daha süreceğe benzer. O zamana kadar Rojava-Kürdistan'ı da belirsizliğini korur.
Suriye fiilen 3 bölünmüş durumdadır. Büyük devletler anlaşmadığı sürece Suriye'de bir çözüme gitmek mümkün görünmüyor..daha çok yol var..

*ABD-Fransa ve batı işin bir tarafını oluşturuyor. Suriye'den vazgeçmeyecekler.

İmar affı-kentsel dönüşüm ve konut sorunu

Bilindiği üzere iskansız ve ruhsatsız yapılmış olan yapılar ile iskanı yada ruhsatı olupta projeye aykırı olarak yapılan yapılar imar planlarına aykırı yapılar olarak görülmektedir. Burada kanun gözünde herhangi sınıfsal bölgesel farklar ve özel durumlar dikkate alınmamıştır. 

Birinci olarak işçi köylü ve memurlar ile ücretli çalışan kesimlerin kaçak olarak yapılan yapıları ile orta sınıfların ve müteahitlerin 'kaçak yapıyı' yapma nedeni arasındaki farkları silikleştirilmiş olup burjuva hukukun 'herkese' eşit mesafe de olma sahtekarlığı altına gizlemiş bir fark vardır. 

12 EYLÜLÜ GÜNLER DE BİTECEK!

Bundan 38 yıl önce kuvvet komutanı faşist generaller 12 Eylül 1980’de tıpkı 27 Mayıs 1960 ile 12 Mart 1971 ve sonraki tüm darbelerde olduğu gibi, halkın gelişen muhalefetini durdurmak, sol-sosyalist, emek cephesinin ‘özgürlük eşitlik, adalet’ mücadelesinin önünü kesmek, toplumsal hareketi engellemek, emperyalistlerle işbirlikçi komprador feodallerin çıkarlarını korumak için bir darbe yaparak yönetimi ele geçirdiler .

Göçmenler…[ismail cem özkan]

Göçmenler geldikleri ülkeye göre nasıl algılandığı aslında hepimiz biliyoruz ama tekrarlamakta yarar var sanırım;

Göçmenler anavatanlarına göre para gönderen ve sağılması gereken birer saf yatırımcı…

Göçmenlerin lobi olarak kullanılan bir nüfus harekatı ve var oldukları ülkede ki demokrasinin izin verdiği gösteri yapma hakkını kullanarak ülkelerini cennet olarak gösteren eylemlere katılmaları… Lobicilik sorunların görmezden gelmek ve sorunların üzerini ülkelerinin lehine örtmeleridir…

Nubar Ozanyan Yerevan‘da özlem ve saygıyla anıldı…

Şahadete ulaştığı, Rojava topraklarındaki askeri törenden sonra, 26 Ağustos 2018 Pazar günü Ermenistan’ın Yerevan kentinde başta eşi ve sevenleri ile silah arkadaşları bir anma etkinliği gerçekleştirdi.

Հայաստանից մինչեւ Պաղեստին,

Տերսիմից մինչեւ Ռոժավայ,

Յեղափոխության պատմության

Հերոս Մարդակեր Նուպար Օզանյան ՛ը անմահ է …. (1)

Yerevan: Martager Nubar Ozanyan’ın ölümsüzlüğünün I.yılında bir çok yerde anma etkinlikleri düzenlenmeye devam ediliyor.

Sayfalar