Mevzubahis Kürtlerse ‘devrimcilik’ teferruattır! Celal Başlangıç

Küba’da Che, Vietnam’da Le Duan, Meksika’da Marcos enternasyonalizmine varıp da… Kobanê’de IŞİD çetelerine karşı Kürtlerin zaferini görüp dumura uğramış, neredeyse “Türk-İslam sentezcileri”yle benzeşenler için yazılmıştır bu yazı. Başkalarının alınmasına gerek yoktur.
Şeyh Bedrettin müridi Börklüce Mustafa‘ydın Karaburun’da.
Mustafa Suphi oldun, Ethem Nejat oldun Karadeniz’de.
Bursa Mapushanesinde yatan Nazım‘dın.
Che‘ydin, Fidel Castro‘ydun Sierra Maestra Dağlarına çıkan.
Le Duan‘dın Vietnam’da.
Bayılırdın bağırmaya:
“Ho ho Ho Şi Min
Daha fazla Vietnam
Ernesto’ya bin selam!”
Lübnan’dan haber veren “radyo ajanslarında” duydukça “Sağcı Hıristiyanlarla” çarpışan “Dürzi Milisler”i….
Beyrut varyantlarında, bilimin aydınlığı için savaşmanın hayaliyle yanıp tutuştun.
Ergenlik düşlerindi Ortadoğu’da bir El Fetih gerillası olmak.
Nikaragua’da Sandinist Ortega‘ydın.
Meksika’da Zapatista, Sri Lanka’da Tamil Kaplanı…
Şili’de “Venseramos”tun, “Kıralım zincirlerimizi…”
Venezuela’da Chavez bile oldun.
Mahir‘din, Deniz‘din, Hüseyin‘din, Yusuf‘tun.
Ama bir türlü yüreğinde buluşamadı onlar Kaypakkaya‘yla.
Ahmet Taner Kışlalı için tuttuğun yasta yarım santim yer açmadın Musa Anter için.
Sen de karşıydın din savaşlarına.
Gericiliğe karşı tek kutsalındı “aydınlanma”.
Çağ dışı bir anlayışın, yobaz bir gericiliğin düşmanıydın hep.
Ama bir türlü yüreğin yetmedi, “Ya Kobanê ya barbarlık!” demeye.
Gençlik düşlerini süslemişti Filistin gerillaları.
Hayallerinde kaç kez göğüs göğüse çarpışmıştın El Karamek’de.
Şartlar denk gelmedi bir türlü… Hayat işte!
Pörsüdü inançların, devrimciğini evirdi konformizm.
Boşluktaydın yıllarca.
Yine de yüreğini bir tel olsun kıpırdatmadı Suruç kadar yakın Kobanê’nin özgürlük savaşçıları.
Hayatlarını koymuşlardı oysa düşlerinin önüne.
Ölümleri bile bir işe yarasın istiyorlardı.
Halkı özgür, insanları eşit bir ülkenin peşine düşmüşlerdi.
17’den 77 yaşına kadar hepsi gencecik savaşçıydılar.
İnançlıydılar hem de nasıl.
“Ağız dolusu gülmenin” de, yanık bir türkü tutturmanın da, “gelecek güzel günleri” anlatan bir devrim marşı söylemenin de ustasıydılar.
Kör inançlarla afyonlanmış, ortaçağdan bugüne kan içe içe yürüyen düşmana karşı bir adanmışlıktı ölüme karşı çektikleri kılıç.
Bilgiyle bilemişlerdi hayatlarını.
İlk gençliğinden beri kadın özgürlüğünün de, cinsiyetsiz bir direnişçinin de simgesiydi sende Leyla Halid.
Ama bir türlü göremedin, neredeyse Batı’nın moda dergilerine kapak olacak güzellikteki kadınların vücudunu bomba yapıp tankların üzerine yürümesini.
Batista diktatörlüğüne karşı Küba dağlarına çıkan Che ile Fidel’le yan yana, omuz omuzaydın da…
Yanlarına bile yaklaşmak istemedin Miştenur tepesini ele geçiren Kobanê savaşçılarının.
Vietnam’daydın, Kamboçya’daydın, Nikaragua’daydın da…
Bir türlü gidememiştin Şengal’e, Mahmur’a, Kobane’ye.
Dinin siyasete alet edilmesine karşıydın hep.
Bırak siyaseti, dini savaşa alet edenlere karşı dövüşenlerin bile yanında olmayı beceremedin “Aman Kürtler kazanmasın” diye.
Mümkünse görmemeye çalıştın, kendisi gibi olmayan herkesin kafasını kesen, kadınları köle olarak pazara süren canileri.
Bayılırdın “Yaşasın Halkların Kardeşliği” diye bağırmaya 1 Mayıs alanlarında.
Ama, Paramaz kadar Ermeni, Kızılbaş kadar Alevi olmaya korktun.
Ne Mustafa’nın Suphi’siydin Kobanê’de, ne de Ethem’in Nejat’ı…
Che’nin kızıl yıldızlı beresine, Fidel’in Havana purosuna, Subcomandante Marcos’un piposuna yetti de yüreğin…
Arin’in yeşil, kırmızı, sarı fuları, Azad’ın poşusu olamadın Kobanê’de.
Bağımsızlık, özgürlük senin karakterindi oysa.
İşte tam da onu yaptılar Kobanê’de.
Ülkelerini ve insanlarını savunmak için sarıldılar silaha.
Ne başkalarının toprağına göz diktiler, ne de tek mermi attılar hayat alanlarının dışına.
Yıllardır savunduğun “haklı savaş” teorine bile “Elveda” dedin, hayallerindeki savaşı verenler Kürt olduğu için.
Birden bire, hiç olmayı düşünmediğin bir gericiğe savruldun.
“Tanrı Dağı kadar Türk” oluverdin, neredeyse “Hira Dağı gibi Müslüman” kesilecektin.
İyi ki bu ülkenin devrimcileri senin gibilerden ibaret değildi.
Şairin dediğince aynen:
“Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.”
Mahir’in, Deniz’in posterlerini bayrak yapıp aştılar dikenli terleri, mayınlı tarlaları.
İspanya’daki Enternasyonal Tugaylar gibi daldılar Kobanê’ye.
Barikatlarda can verdiler yoldaşlarıyla birlikte Türkiyeli devrimciler.
Sınırda etten duvar ördüler Kürt kardeşleriyle omuz omuza, el ele…
Halaya durdular Türkiye’deki kentlerin alanlarında Kobanê’nin zaferi için.
Kürt olmadığı halde, Kürtlerin kentinde, Kürtleri savunmak için gitmedi sadece Kobanê’ye Suphi Nejat Ağırnaslı; bütün insanlar adına, bütün hayatları savunmak için almıştı Peremez Kızılbaş adını.
Tam da onun gibiler için söylemişti şair:
“Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?”
Kobanê’de bozguna uğratılan sadece IŞİD çeteleri değildi.
Bir sınır kasabası, bu ülkede “içinde küçük bir Kürt düşmanlığı taşıyan” herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaya yetti.
Ne de olsa senin için mevzubahis Kürtler olunca, “devrimcilik” teferruattı.
Aslında Kobanê, geçmişteki başkaldırıların simgeleriyle maskelenmiş sahte devrimciliğin de tabutuna son çiviyi çaktı!
Son Haberler
Sayfalar

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)
Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...
Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6
13-15 Eylül 2024 ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1. Gün
Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.
Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!
İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…
Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?
Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir
Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?
Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)
Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.
Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...
Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...
Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...
ne kadar güzel olurdu...
mecliste, belediye başkanlıklarında bir...
Öyleyse.... öyleye...
Hayeller.... söylemler...
Kitleler...
yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...
Gerçekler ise....
Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..
Hemi... hemi...
hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın
Tüm kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi
Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.