Pazartesi Mart 3, 2025

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı. Böylece, çeşitli milliyetlere mensup işçiler ve emekçiler arasına milli düşmanlık ve kin tohumları saçtı; işçilerin ve emekçilerin birliğini ve dayanışmasını baltaladı. Türk işçi ve emekçilerini, kendi şovenist politikasına alet etmek istedi! Kemalist diktatörlüğün milli meselede izlediği çizgi, tam anlamıyla Türk şovenizmidir ve bilindiği gibi, faşist diktatörlüklerin bir özelliği de hâkim ulus şovenizmini körüklemek, milli düşmanlıklar yaratarak ve kışkırtarak, emekçi halk kitlelerini bölmek, birbirine düşürmektir”İbrahim KAYPAKKAYA

Deniz, Mahir ve İbrahim’in görüşlerini yayınlarken; yorum yapmadım. Amacım yeni nesil saflarını belirtirken birilerin etkisinden kalmadan Mahir’i, Deniz’i ve İbrahim’i birebir kendilerinden öğrenmek idi. Buna rağmen İbrahim’i öne çıkarttığım eleştirileri aldım. Haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Ben İbrahimci olduğum kadar, o kadar da Mahirciyim, Denizciyim, Mustafa Suphiciyim, Yılmaz Güneyciyim, Mazlum Doğancıyım, İrfan Çelikçiyim, Pir Sultancıyım, Şeyh Bedrettinciyim, dünyanın neresinde olursa olsun zalime karşı kim ki isyan bayrağını dalgalandırmışsa ben onun yanındayım.

Deniz, Mahir, İbrahim bize Türkiye devriminin rotasını göstermişlerdi. Yani hasta olan Türkiye’ye doktor gözüyle reçete yazmışlardı ve bugün görülmüştür ki Türkiye’nin iyileşmesi için İbrahim’in yazmış olduğu reçete uygulanırsa bu hasta ayağa kalkar, yani devrim olur. Mahir, Deniz, İbrahim her türlü revizyonist akımlara karşı silahlı mücadelenin önemini öne çıkarttırmışlardı. Yani ihtilalcıdırlar, üçünün de amacı aynıydı, devrim yapmaktı. Mahir ve Deniz bugün yaşamış olsaydılar, onlarda İbrahim’in söylediklerini onaylardı. Çünkü onların amacı devrim yapmaktı.

Mahir Çayan ve arkadaşları Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i idamdan kurtarmak için, Kızıldere eylemini gerçekleştirmiştir. Aralarında ki devrimci ilişkiler, siper yoldaşlığı ve ruhuyla da kendilerinden sonra gelenlere örnek oldular. Onlar sisteme savaş açarken farklı kulvarlarda da olsa birbirlerini sahiplenmenin en güzel örneklerini gösterdiler. İbrahim ve arkadaşları, Nurhak dağlarında Sinan Cemgil’leri ihbar eden muhtarı bizzat kendisi cezalandırdı. Tıpkı Deniz’lerin idamını engellemek için iki hareketin ortak pratikteki sergilediği tutum gibi. İbrahim, Mahir, Deniz reformist ve parlamenterist mücadele anlayışına baş kaldırarak, Türkiye devrimci hareketine, yeni bir çığır açarak, mücadeledeki kararlılığı ile düzene doğrudan savaş açmıştır. O dayanışma ruhunu bugünde yoğun bir şekilde yüreğimizde hissetmeliyiz.

Mahir, Deniz ve İbrahim devrimci zoru da dönemin sosyalist hareketinden farklı bir şekilde ele almaktadırlar. “Savaş siyasetinin başka araçlarla devam ettirilmesidir” ilkesinden hareket ederler. İbrahim zoru, uluslar arası komünist hareketin tecrübelerinin izinden gidip, ülkenin üretim ilişkileri ve özgül koşulları çerçevesinde ele alarak “halk savaşı” yöntemini benimser. Dolayısıyla kendi sistematiğiyle, dönemin küçük burjuva fokocu hareketleri arasındaki anlayış farkını ortaya koyar.
İbrahim’in sistematiği, Mahir Deniz ve 71 devrimciliği içinde şu ayırt edici yönlere sahiptir:

1. Kemalizm’den köklü bir kopuş.
2. Kürt sorununda Marksist analiz.
3. Devrimci zoru, halk savaşı pratiğinde ele alma.
4. Ülkenin tarihini Marksist açıdan analiz etme
5. Kitlelerden kitlelere anlayışının amansız bir takipçisi olma.

İbrahim Kaypakkaya yıllar geçtikçe fikirleri, düşünceleri eskimek şöyle dursun, doğruluğu sosyal pratiğin içinde her gün daha fazla ispatlanan bir önderdir. Kürtlere ve Alevilere karşı uygulanan katliamlar ve soykırım politikası bile Kemalist politikanın faşizmin ta kendisi olduğunu göstermeye yeter. Kemalizm’e ‘ilerici’ diyenler onun baskılarına destek verdiler. Kemalist politikanın iğrençliğini ve halk düşmanı olduğunu İbrahim Kaypakkaya daha 1970’lerin başında ortaya koydu. Bugün T.C. Kaypakkaya’nın adından dahi korkuyorsa asıl gerçeklik buradadır.

Egemen sınıflar TC’nin kuruluşundan bu yana Kürt ve Alevi sorununu baskıcı ve katliamcı bir politikayla çözme yolunu seçtiler. Kurtuluş Savaşı sırasında Kürtlere ve Alevilere karşı Kemalistler ikiyüzlü bir politika izledi. Önce onların ulusal haklarını ve inancını tanıyacaklarını bildirdiler. Böylece savaş içinde Kürt’lerin ayrılmasını önlediler. Alevilerin de desteğini aldılar. Ancak Kemalistler hâkimiyeti sağlayınca, Kürtlerin ulusal istemleri ayaklar altına alındı. 1925 yılında bizzat Mustafa Kemal tarafında çıkarılan özel bir yasayla Aleviliği yasakladılar.

TC’nin ikiyüzlü politikasının anlaşılmasından sonra peş peşe patlayan Kürt ve Alevi İsyanları kanlı bir şekilde bastırıldı. Bu isyanlarda on binlerce Kürt ve Alevi kıyımdan geçirildi. Özellikle Şeyh Said ve Dersim İsyanlarında yüz bini aşkın Kürt ve Alevi katledildi. O günden bu yana da Kemalist katliamcı politika katı bir şekilde sürdüre geldi. Bugün bile Kemalizm’i aklama çabaları çırpınışları devam ederken, İbrahim Kaypakkaya Kemalizm’in faşizm olduğunu çok genç yaşında görmüş ve buna uygun bir komünist duruş sergilemişti. O cesareti, direngenliği ve düşünsel yapısıyla örnek bir Komünist olmuştur.

Kemalizm Kürt ve Aleviler için katliamlar ve baskı demekti. Türkiye’de tüm emekçilere yapılan baskı Kürdistan’da daha bir katı kitle katliamları, sürgün seri idamlar şeklinde uygulandı. Bazı burjuva aydınlarımızın ve kimi küçük burjuva solcularımız için ‘ilerici’ ve ‘demokratik’ olan Kemalizm aslında faşizmin ta kendisi idi. Bugünkü AKP hükümetinin, Kürt’lere ve Alevilere yönelik politikası, 1920’den buyana uygulanan Kemalist politikasının kendisidir.

Mahir de Deniz de İbrahim kadar ihtilalcıydılar. Bu düzenin yıkılması için bedel ödediler. Bugün yapılması gereken onların yarım bıraktığı davayı sürdürmektir. Devrimcilere düşen görev:  Hastayı iyileştirmektir. 1970’lere takılıp kalmak değildir. Mahir’leri Deniz’leri İbrahim’leri doğru anlamaktır.

121362

Barış Aydın

Barış Aydın özellikle devrimciler ve aleviler hakkında yazılar üreten aydınımızdır.

barisaydin@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Barış Aydın

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar