Cumartesi Nisan 19, 2025

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Birkaç gündür ölümün ve acının, çaresizlik ve kaderin dışında konuşulan bir şey yok gibi. Hiçbir şey beton ölümün önünde duramadı. Ne birikmiş servetler ne gerçekleştirilmek istenen sömürü projeleri, imha ve yok etme planları, düşünülüp öngörülen seçim çalışmaları… Hiçbiri. Bir anda her şey sarsıldı, yıkıldı ve sustu.

Sömürü düzeninin yıkılan evlerden daha çürük ve temelsiz olduğu bir kez daha görüldü. Bir kez daha “Cumhuri Turki” denilen devletin; işçilerin, emekçilerin, kadınların, Kürtler’in, Aleviler’in, yoksulların özgürce ve insanca yaşamasını esas almadığı görüldü.

Bazı deprem bilimciler günler,aylar öncesinden “Maraş ve çevresinde deprem beklentisi” yönünde ciddi uyarılarda bulundu. AKP-MHP iktidarı, bilim insanlarının uyarılarına kulak asmadan rant ve yağma peşinde koşmaya devam etti. “Büyük felaket” herkesin gözü önünde, kulakları sağır edercesine geldi ve her şeyi yıkıp ve susturdu.

“Yardım edin” çığlıkları, “kurtarın” feryatları, beton yığınları altında susmadan yankılandı. Onlara uzanan el yine yoksul emekçi eller oldu.

Enkaz altlarında kalanlar ne kompradorların aileleri ne generallerin kendileri ne de hırsız bürokratların çocuklarıydı. Beton altında kalanlar yoksul, mazlum emekçi halkımızın kendisiydi. Kürt halkını imha ve yok etmekten başka bir şey düşünmeyen, yok edici ve kıyıcı silahlar yapmakla ve kullanmakla övünen Türk devleti, deprem karşısında kılını bile kıpırdatmadı.

Devlet denilen yıkım makinasının, tüm kurumları ve tekniği savaş ve yıkım üzerine şekillenmiştir. Halkı beton altında yoksul kaderine terk etmek faşist devletin var oluş kodunda saklıdır.

Sarsılan ve yıkılan sadece evler değildi. Sermayenin egemenliğine dayalı kompradorların temelleriydi aynı zamanda. Çöken, AKP-MHP faşist iktidarının seçim hesapları ve yatırımları, vaatleri ve yalana dayalı nutuklarıydı. Devletin yeni bir yüzyıl cumhuriyet planlarıydı. Devlet, beton altında kalarak moloz yığınına dönüştü.

Yoksul halkımızın sadece canı enkaz altında kalmadı. Devlete olan güveni, hükümetten beklentileri, hayalleri de enkaz altında kaldı.

Birçok deprem yaşandı. Ancak hiçbiri bu kadar yaygın ve geniş bir alanda etkili olmadı. Bu kadar yıkıcı ve sarsıcı değildi. Yer üstünde yükselen “Sesimi duyan var mı?” çağrıları yeraltında zorlukla duyulan yaşam sesine ulaşamadı. Elleri ve tırnaklarıyla halkımız enkaz altında kalanlara ulaşmak istedi. Nasırlı eller ve yoksul yürekler, betonlar karşısında direnmeye çalıştı. Şans eseri yıkımda ölmeyenler beton bloklar altında donarak öldü.

Türk devleti ve onun iş başındaki faşist hükümetinin, Altılı Masa etrafında toplanan sözde muhalefet partilerinin hiçbirinin umurunda değildi halkın feryadı ve dinmeyen acı dolu çığlıkları…

Rant, yağma ve daha fazla oy peşinde koşan, çökme ve yıkım üzerinde zenginleşen kompradorlar, depremle birlikte bu kez daha ağır ve acımasız bir şekilde halkın üzerine çöktü.

Yer altını ve yer üstünü halklar mezarlığına çeviren Türk devletinin var oluş temelleri yıkma, çökme, savaş ve işgal üzerine kuruludur. Kurtarma üzerine kurulu bir aklı yoktur. Devlet denilen imha ve yok edici makinadan ne insanlık ne yardım, ne umut ne de çare beklemek gerekir. Bir kez daha yaşandı ve görüldü ki; halkın acısı gibi mücadele ve dayanışması da ortaktır.

Ölüm altında üşüyen çocuklara ilk ulaşmak isteyen yine halkımız oldu. İlk el uzatanlar devrimciler, yurtseverler, yüreği ve vicdanı canlı olan özgürlük savunucuları oldu.

Ne devlet ne Ankara sarıyor halkın acısını. Bunu bilerek ve anlayarak sarılalım yardıma, dayanışmaya ve birlikte mücadele etmeye…

5457

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar