ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE
13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Türkiye'de insan (işçi) ve doğanın fütursuzca bir yağması söz konusudur. Türkiye'de, bu son 20 yıl içinde olduğu kadar, insan ve doğa bu denli yağmalanmamıştı denebilir. Aslında sorun matematik olarak ele alınırsa, doğa ve insan (işçi), ters orantılı olarak, yağmalanması ve aşağılanmaları, sermaye birikimine koşut gider. Burjuvazi, iki temel sömürü kayanağı olan doğa ve işçi üzerine yüklendikçe yükleniyor. Sermayesi büyüdükçe sömürü ve doğayı tahrip etme, işçinin aşağılanması ağırlaştıkça ağırlaşıyor ve doğa bu ağır sömürüye katalanamıyarak başka felaketlerin yanı sıra, kendini göçük, grizu, ekolojik dengesinin bozulması olarak dışa vuruken, işçilerde birer ölü olarak “iş kazası”, göçük altında kalma ve insani yaşamdan bütünüyle uzaklaşarak sermayenin kölesi haline getiriliyor.
Son 20 yıl içinde işçinin ve doğanın bu denli aşırı sömürüsü, doğanın adeta kapanın elinde kalması, Türk tekellerinin emperyalistleşmesi, Türk devletinin ise emperyalist karaktere sahip olmasıyla doğrudan ilgisi vardır. Bu aşırı sömürü ve aşırı baskı ortamında, Türk tekellerinin sermaye birikimini katlayarak devam ettirmesini sağlamaktadır. Tekellerin ve büyük bankaların kar hanelerine bakıldığında, son yıllarda elde ettikleri karı, daha önceleri elde etmemişlerdir. 2022 yılında Kamu ve özel banklarının karı %400-700'lerin üzerine çıkmıştır. Tekellerin karları arttıkça, “bu kadar yeter” deyip aşırı sömürüden vazgeçmezler, tersine, “daha fazla”, “daha fazla” diyerek, doğanın ve insanın derisini yüzmekten asla vazgeçmezler. Aşırı kar, aşırı sömürü ve aşırı baskıyı beraberinde getirir.
Kapitalizmin ağır sömürü ve baskı koşullarından dolayı doğa da işçi aynı şekilde yıpranır ve aşağılanır. Kapitalizm ortadan kaldırılana kadar, yani, yeryüzünden devrimle tasfiye edilene kadar, bu durum ağırlaşarak devam edecektir. Bunun bir orta yolu, kapitalizmin reforme edilmesi, ehlileştirilmesi, sosyalleştirilmesi, demokratikleştirilmesi, bir başka söylemle; az sömürüsü, çok sömürüsü yoktur. Kapitalizmin kuralı; azami sömürüdür. Bu da ekokırım ve işçi kırımı olarak ortaya çıkar. Sermaye birikimi insan ve doğanın sömürü ve yıkımı üzerinde büyür ve varlığını bu yıkım üzerinden sürdürür. Kapitalist sistemin işleyişi başka bir yasa tanımaz.
SERMAYENİN BİRİKİMİ = EKOKIRIM VE İŞÇİ KIRMI
Gazete haberlerine bakılırsa:
„1923'ten 2002 yılına dek geçen 80 yılda Türkiye genelinde toplam 1186 maden ruhsatı verildiği öğrenildi. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre 2008-2023 arasındaki son 15 yılda ruhsat sayısının 386 bine ulaştı.
Bir başka haber:
„TEMA Vakfı’nın hazırladığı maden projelerinin yoğun baskısı altında olan 24 ildeki maden ruhsatları haritalandırma çalışmasına göre; 3 binden fazla endemik canlı türü madencilik faaliyetlerinin tehdidi altında.
Türkiye’de endemik tür sayısı 3 binden fazla ve endemizm oranı yüzde 34,4. Bu oran Yunanistan’da yüzde 14,9, Fransa’da yüzde 2,9, Polanya’da ise yüzde 0,1’dir.” [1]Erdoğan başkanlığındaki hükümetin neden ayakta tutulduğu, neden her seçimi kazandığı, daha doğrusu, sermaye kesimi tarafından kazandırıldığının arkasında doğrudan bu vb. yağmalar ve sermayeni aşırı birikim süreci vardır.
Türkiye'deki yakın zamanda gerçekleşen madenci katliamlarını burada sırlamaya gerek yoktur. Yalnızca, Soma'da bir seferde 301 işçi katledildi. Peşinden başka madenci katliamları geldi. Ne için, kan emici bir kaç tekelin, azami karı, aşırı sermaye birikimi ve palazlanması uğruna...
Doğa da aynı şekilde katlediliyor. Siyanür ve diğer zehirli maddelerle zehirleniyor. Siyanür, maden ocağının etrafında kalmıyor, yayılabildiği kadar yayılıyor. İliç'teki siyanür Murat suyuna karşmasıyla Fırat ve Dicle'nin döküldüğü Basra Körfezine kadar iner. Siyanür ile altın çıkaran sermaye tekeli bunu düşünmez. Sermayesini ne kadar büyüdüğüne bakar. Bunun tek tek kapitalistin niyetiyle bir ilgisi yoktur. Kapitalist sistemin kendi kanunları, işleyiş biçimi kaçınılmaz olarak bunu dayatır.
TEMA Vakfı'nın, maden ruhsatı verilen illeri ve buraların kaçta kaçının maden arama bölgesi olduğunu açıkladığı bilgiler var. Adete ülkenin bütün alanı maden arama alanı olarak belirlenmiş ve ruhsat verilmiş. Madeni bulan, bulduğu yere “çökebilir” diye.
Bu bilgileri buraya almakta yarar var. Felaketin ve yağmanın boyutunu ve korkunçluğunu görmek için.
“ TEMA Vakfı olarak 2019 yılından itibaren sürdürdüğümüz maden ruhsat haritası çalışmaları sonucunda 29 ilimizin yüzölçümü olarak %67’sinin IV. Grup madenlere ruhsatlandırılmış olduğunu tespit ettik. Gümüşhane’nin %93’ü, Kütahya’nın %92’si, Giresun’un %85’i, Rize’nin %82’si, Uşak’ın %80’i, Çanakkale-Balıkesir (Kaz Dağları) %79’u, Trabzon’un %77’si, Ordu’nun %74’ü, Zonguldak-Bartın’ın %72’si, Artvin, Eskişehir’in %71’i, İzmir’in %70’i, Bayburt, Sivas, Tekirdağ-Kırklareli’nin %65’i, Erzurum’un %63’ü, Muğla’nın %59’u, Kahramanmaraş’ın %58’i, Afyonkarahisar, Erzincan-Tunceli’nin %52’si, Tokat’ın %46’sı, Karaman’ın %38’i ve Siirt-Şırnak-Batman’ın %34’ü IV. Grup madencilik faaliyetlerine ruhsatlıdır.”[2]
Ancak, TEMA vakfı, sadece vb. gibi değerli (altın, kömür, demir bakır, krom vb.) madenlerin yer aldığı IV. Grup madenciliğe yer vermiş. 1. Grupta kum, çakıl, kil gibi inşaat için kullanılan madenler, ikinci grupta, mermer ve türevler, 3. grupta ise tuzlar yer alıyor. Bütün madenlerin ruhsat haritasını verseydi, Türkiye'de izin verilen madencilik (kum, çakıltaşlarından, değer açısından alt düzeydeki madenlere kadar arama ve işletme ruhsatları) alanlarının çok daha geniş bir alanı kapsadığı görülecektir. Buna göre, Kaz dağlarının %79'u, ormanların %80'i, korunan alanların %55'i, önemli doğa alanların %95'i, tarım alanların %78'i, maden çıkarma alanları olarak ruhsatlanmıştır.[3]
Doğa, uluslararası ve “yerli” tekellere parsellenmiş. Burada insan ve doğanın yaşamasına yer yoktur. Ve bu, sermaye birikimi sağalayacak her yer kapitalistlere, sermaye sahiplerine ait olduğunun vesikasıdır!
Doğanın Katliamından Yalnızca Yabancı Tekeller Mi Sorumlu?
Türkiye'de maden işletme ruhsatına sahip 118 yabancı tekel var olduğu söyleniyor. [4]
Bu firmalara ait toplamda 593 maden ruhsatı bulunduğu ve 206 tanesinin işletme ruhsatı olduğu bilgisi var ve bu bilgiler 2019 yılına ait. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi'ndeki bilgilere göre ise yabancı maden şirketlerin saysı 773.[5]
Altın madenciliğini güzelleme derneği olan ve bütün madenciliğin “doğa dostu” olduğunu anlata anlata bitiremeyen “Altın Madenciler Derneği”nin internet sitesinde yer alan biligilere göre ise, Türkiye'de faal olarak işletilen 20 altın madeni var. Aşağıdaki tablo'da bunlar görülüyor:
Türkiye'de altın Madenleri
Maden
Şirket
Üretime Geçtiği Yıl
1
İzmir-Ovacık6
Koza Madencilik (Koza Holding)
2001
2
Manisa-Sart
Pomza (Soylu Grup tr)
2002
3
Uşak-Kışladağı
Tüprag (Eldorado Gold Corporation -EGC-) Kanada
2006
4
Gümüşhane-Mastra
Koza Madencilik
2009
5
İzmir-Çukuralan
Koza Madencilik
2009
6
Erzincan-Çöpler
Alacer (SSR %80 ve Çalık %20) Kanada
2010
7
İzmir-Efemçukuru
Tüprag (EGC) Kanada
2011
8
Eskişehir-Kaymaz
Koza Madencilik
2011
9
Niğde-Bolkardağ
Gümüştaş (Aydın Doğan ve başkaları tr)
2012
10
Gümüşhane-Midi
Yıldızbakır (tr)
2012
11
Kayseri-Himmetdede
Koza Madencilik
2013
12
Fatsa-Altıntepe
Bahar (tr)
15
13
Sivas-Bakırtepe
Demirexport (Koç H.)
2015
14
Konya-İnlice
Esan (Eczacıbaşı H.)
2015
15
Balıkesir-Kızıltepe
Zenit (Özalaltın Holding)
2017
16
Çanakkale-Lapseki
Tümad (Nurol Holding -NH-)
2018
17
Balıkesir-İvrindi
Tümad (NH)
2019
18
Kayseri-Develi
Öksüt (Centerra Gold Inc -Kanada)
2020
19
Balıkesir-Gediktepe
Lidya/Çalık-Kanada
2022
20
Bilecik-Söğüt
Gübretaş (Tarım Kredi Kooperatifleri)
2023
[1] 2005 yılından itibaren Koza Altın İşletmeleri A.Ş. (Koza altın tarafından satın alındı)
Hemen bütün madenci tekellerin internet logosu: “Önce insan ve çevre, sonra madencilik”. Elbete, yalan yazıyorlar. Terisi ve hatta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: sermaye birikiminin olduğu yerde insana ve doğaya yaşam hakkı yoktur! Doğrusunu yazsalardı; “işçinin ve doğanın canı cehenneme; önce sermaye, yine önce sermaye” yazacaklardı.
Yağmanın boyutu büyük ve korkunç. Bunun başka bir açıklaması yoktur. İnsan varlığının doğrudan tehdidir. Ancak, bu tehdit, yalnızca yabancı emperyalist tekellerden mi geliyor! Bazı “ulusalcı” ve hatta solcu basına bakılırsa “madenlerimiz yabancı tekellere peşkeş çekilmiş”. “Vatan toprağını yabancılar zehirliyor.” Ancak, aynı basın, yerli tekellerin doğayı zehirlemelerine, işçiyi öldürmelerine pek ses çıkarmıyorlar, çoğu zaman görmezden geliyorlar. Hatta bazıları “İliç doğunun Paris'i” olduğunu yazacak denli alçalmış.[7] Eski başbakanlardan Davutoğlu'nun, Türk ordusu tarafından bombalanan ve yıkılan Sur'u “Toledo yapacağız” deme alaçaklığı gibi....
Yukarıdaki tablo'da 20 altın maden işletmesi ve bunları işleten 13 işletmeci tekel var. Bu 20 maden işletmesinin 5'i yabancı (esasta iki Kanadalı tekel), diğerleri Türk tekellerine ait. Beş altın madeni işletmesi Koza Holdinge ait. Bir tanesi Koç Holdinge bağlı Demirexport tekeline, bir tanesi Eczacıbaşı Holding'in Esan tekeline ve iki tanesi de Nurol Holding'e bağlı Tümad tekeline ait. Görüldüğü gibi, altın madenlerinin işletmesinin çoğunluğu “yerli ve milli” tekellere aittir. Doğayı bunlarda diğer yabancı tekeller gibi katlediyor. Ama gürültü “yabancılar” üzerinden koparılırken, “yerli” denen ve uluslar arası niteliğe sahip emperyalist Türk tekelleri korunmaya çalışılıyor. Oysa, aynı tekeller, Afrika, Asya ve Avrupa'nın bir çok ülkesinde altın, demir ve diğer maden ocakları işletiyorlar. [8]
Çalık Holding:
Çöpler madenini işleten Anagold (SSR-Aalacer), Çalık Holding (ÇH) ile ortak ve ÇH'in buradaki payı %20. Ancak arama faaliyetlerinin %50'si ÇH'e ait. ÇH faaliyet alanları sadece Türkiye değil. Bir çok ülkede maden, inşaat, bankacılık, enerji vb. alanlarda yatırımları var. Lidya madencilik, Anagold'un %20'sine, Polimetal'in yüzde yüzüne, Artmin ve Tunçpınar'ı %70'ine sahiptir.[9]
ÇH'ın internet sitesindeki faalyetine bakılırsa, dünyanın bir çok yerine yayılmış. Arnavutluk'ta bankası var ve 2022 yılında Arnavutluğun en fazla kar eden ikinci bankası.[10] Sadece Afrika ya da Avrasya ülkelerinde değil, Avrupa'da da faaliyetleri, yani sermaye yatırımları var. ÇH ile ilgili bir çok bilgiye, benim “Emperyalist Türkiye” adlı kitabımda yer verildi.[11]
Ben burada ÇH, Afrika ülkelerindeki maden (şimdilik altın ve demir) yağmalarından söz edeceğim.
Haklı olarak yabancı emperyalist tekellerin ülkemizin madenlerini yağmalamasına, doğayı ve insanımızı katletmesine karşı tepkimizi en yüksek perdeden çıkarmalı ve bütün emperyalist yağmacı tekellere karşı mücadele etmeliyiz. Bu yetmez, aynı zamanda Türk tekelerinin ülke içinde olsun, ülke dılşında olsun sömürü ve yağmalarına karşı sessimizi çıkarmalı ve mücadele etmeliyiz.
ÇH ait Lidya Madencilik, Mali'de Lidya Mali S.A. adıyla ve Gine'de maden aramaları yapıyor. ve faaliyet sürdürüyor. Gine'nin iki bölgesinde demir ve iki bölgesinde de altın madeni pojesi var ve aramalarını sürdürüyor.[12] Ayrıca, Senagal ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde de enerji yatırımları var.
Afrika ülkelerinden Burkano Faso ve Liberya'da MNG holdingin altın madeni işletmeleri var ve Burkano Faso'daki MNG holding tarafından işçilerin işten çıkarılması üzerine, işçilerin protestosu polis tarafından bastırılmak istenirken, polislerin bir işçiyi öldürmesi üzerine olaylar büyümüştü.[13] Dünya gazetesinden Kerim Ülker'in verdiği biligiye göre MNG holding 2017 yılında 120 bin ons altın çıkarırken, 2023 yılı itibariyle 320 bin onsa çıkarmış.[14] Aynı kaynağın verdiği bilgilere göre; Denizli Holding Sudan'da, Cengiz Holding Özbekistan ve Azerbaycan'da, Koç Holding İrlanda'da, Taş Yapı ve MTA Özbekisttan'da, D Mineral[15] adlı şirket Kazakistan'da altın madenleri işletiyorlar.[16]
Kanadalı anagold tekelinin yaptıklarını Türk tekeleri de başka ülkelerde yapıyor. Ne var ki, Kanadalı şirket emperyalist ve yağmacı olurken, Türk tekeleri “emperyalist ve yağmacı” olmuyor ya da böyle adlandırmaya sosyal şovenist düşünce yapısı izin vermiyor.
Empeyalizm çağında yerli ve yanbancı tekeli ayrımı yapmak sosyal şovenizmdir. Başka emperyalist tekeller Türkiye'de işçi ve emekçileri (ve toprağı) sömürüken, emperyalist Türk tekelleri de başaka ülkelerde işçi ve emekçileri (ve toprağı) aynı şekilde yağmalıyor ve sömürüyorlar.
Bütün emperyalist tekellere karşı mücadele edilmelidir. Kapitalizm işçi sınıfının devrimci mücadelesi ile yıkılıp yerine sosyalizm kurulmadan, ne doğa ne insan rahat edecektir. Ve gelinen aşamada kapitalizm, insanlığı varlık-yokluk sorunuyla karşı karşıya bırakmıştır.
Almanya Marksist-Leninist Partisi; “Küresel Çevre Felaketi Başladı” (Die Globale Umweltkatastrophe Hat Begonnen! ) başlıklı kitap Ekim (2023)yayınaldı ve bu bilimsel çalışmada, kapitalist sistemin doğayı nasıl tahrip ettiği ve geri dönüşümsüz bir sürecin içine girildiği bilimsel olarak anlatılırken, şu gerçeği de vurguluyor: İNSANLIK TEHDİT ALTINDA! Kurtuluş sosyalist bir dünya yaratmakta!
Doğanın ekolojik dengesi geriye dönüşümsüz bir şekilde tahrip olmuştur ve insanlığı doğrudan tehditeder duruma gelmiştir. Buna rağmen, kapitalizm yıkılıp sosyalist bir dünya inşa ettiğimizde, insanlığın ve tüm canlıların varlıkları ve yaşamları yok olmaktan kurtulabilir. Hala bu şansımzı var. 20.02.2024
[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/son-15-yilda-38https://www.msn.com/tr-tr/haber/gundem/son-15-y%C4%B1lda-386-bin-maden-ruhsat%C4%B1-verildi/ar-BB1imtDC6-bin-maden-ruhsati-verildi-haber-1669831
[2] www.tema.org.tr/basin-odasi/basin-bültenleri/tema-vakfindan-ilk-aciklamasi-ülkemizde-vahsi-madencilik 15.02.2024
[3] www.gazeteoksijen.com/turkiyenin-yarisi-madenlere-feda 16.02.2024
[4] ttps://www.evrensel.net/haber/373679/omer-fethi-gurer-maden-kanunu-15-kez-kimler-icin-degisti 15 Şubat 2019
[5] Invest.gov.tr//tr/sektors/sayfalar/mining-and-metals.aspx
[6] 2005 yılından itibaren Koza Altın İşletmeleri A.Ş. (Koza altın tarafından satın alındı)
[7] Fikret Çengel adlı sermayenin kalemlerinden biri de şöyle yazmıştı: „Altınla tanışan İliç Doğu'nun Paris’i oldu”
https://www.dunya.com/kose-yazisi/altinla-tanisan-ilic-dogunun-parisi-oldu/698526 17.07.2023
[8] 19 Kasım 2021 tarihinde Giresun'un Şebinkarahisar ilçesinde, Yıldız Holding'e bağlı Nesko şirketinin işlettiği maden ocağının atık (elbette zehir) biriktirme barajı patladı. Ve büyük bir çevre falaketi eydana geldi. Zehirler Karadenize kadar ulaştı. İşte yerli emperyalist bir tekelin doğa katliamı!
[9] www.calık.com/tr/sektörler/madencilik-sektoru/lidya-madencilik
[10] www.patronlardunyası.com/calik-holdin-ananim-sirketine-ait-bkk-2022-yilinda…
[11] Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, sf. 191
[12] www.africaintelligence.com/west-africa/2020/01/14turkish-tycoon-and-erdogan-pal-ahmet-calik-embarks-on-mining-adventure
[13] Yusuf Köse, emperyalist Türkiye, sf. 260
[14] Kerim Ülker, www.dünya.com/turk-sirketlerinden-altına-hucum 19 Nisan 2023
[15] Burada bir bilgiyi paylaşmadan edemeyeceğim. D mineral'le ilgili bilgileri araştırıken gördüm. D Mineral adlı tekel, bizim köyün yakınında ve bir yamacında babam ve amcamın tarlasının olduğu Karakuz -köylüler „karaoğuz“ diye adlandırır- madenlerini işletiyormuş. Amcam ve babamın en verimli ve en büyük tarlası çoktan elimizden alındı. Çocukluğumun bir kısmı bu tarlada geçmiştir.
[16] Bkz: Yusuf Köse, emperyalist türkiye, Türk tekellerinin Afrika Ülkelerindeki yatırımları, sf.259, Basım 2022, El yayınları
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!
KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!
Çakma komünistler! (Deniz Aras)
Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!
Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)
Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.
Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.
Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.
Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı
Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.
Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)
Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.
Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)
Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.
TURAN TALAY’IN ANISINA…
Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.
Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş.
Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin
Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.
Hazan Ayının Şehitleri
Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır. Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.
“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”
Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.
Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!
Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.
Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.