Çarşamba Ekim 16, 2024

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Demokratik Gelişim Enstitüsü, araştırmacı-yazar İzzet Akyol tarafından yazılan ‘Düşük Yoğunluklu 40 Yıllık Savaşın Türkiye’ye Ekonomik Maliyeti’ başlıklı bir rapor yayınlandı. (…) Raporda, 40 yıllık çatışmalı sürecin ekonomik maliyeti yaklaşık olarak 4 trilyon dolar (3 trilyon 865 milyar 358 milyon) olarak belirtilmiş. İzzet Akyol, raporda silahlı çatışma ortamının temelde dört yolla ekonomik büyümeyi yavaşlattığını belirterek, bu dört yolu şöyle sıralıyor: 1) Silahlı çatışmaların doğrudan maliyetleri, 2) Yatırımlardaki azalma ve verimlilik kayıpları, 3) Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının frenlenmesi, 4) Turizm gelirlerindeki azalma. Akyol’un da vurguladığı gibi, Kürt sorununa siyaset çerçevesinde çözüm bulmada başarısız olunmasının ülkeye muazzam bir ekonomik maliyeti var. (…)”

Gazeteci Nurcan Baysal’dan aktarılan bu iki paragraftan ilkindeki sözler, doğrudan Recep Tayip Erdoğan’a ait.

Denilebilir ki savaşın ekonomik gösterge ve sonuçları, halkın doğrudan yaşamında zaten en derin ve dramatik haliyle vücut buluyorken, bunun için ayrıca kanıt sunmaya aslında pek de gerek yok, değil mi? Evet ama insanlarımızın ezici çoğunluğunun bilinçleri bin bir yol ve hileyle öylesine tarumar edilmekte ki yaşadıklarının ve kendilerine yaşatılanların gerçek nedenlerinin bilincine varabilmeleri için bıkıp usanmadan bunları en ince detaylarına kadar anlatmanın şart olduğunun da devrimciler bilincinde olmak zorunda. 

Öte yanda din, ari ırk ve “Vatan Millet Sakarya” “afyonunun” bu denli derinden hissedilip yaşandığı bu toplumsal realitede, bu değerler adına kitlelerin kolayca manipüle edilerek gerçek gündem ve gerçek düşmanları nezdinde hedef yitimine uğratılıp, bir yalanın peşine takılmalarını sağlamak da bir o kadar kolay.

Temel gıdaları mazlumların alın teri ve kanı olan sömürücü faşistlerin kitleleri manipüle etmedeki en temel silahı hiç kuşkusuz ki demagojidir. Dün, barış süreci vesilesiyle yukarıdaki gerçekleri kolayca dile getirip, kitleleri ikna edip rızasını almak isteyen Erdoğan, bugün de rahatlıkla Bahçeli’nin 2019 da ki şu demagojisi benzeri demagojiye başvurmakta hiçbir tereddüt göstermiyor örneğin:

“Fedakârlık olmadan bekamız ve bağımsızlığımız muhafaza ve müdafaa edilemez. Terörle mücadelenin bir bedeli var. Bu bedele var olmak için katlanmak zorundayız.” Dedikten sonra, kendisine has o matematiksel yeteneğiyle: “Ekonomide spekülasyon yapanlar ne kurşunun ne de bombanın maliyetini bilenlerdir. Bunlar boş boş konuşmaktadır… Fırtına obüsleri bir saatte yaklaşık 240-250 mermi atabiliyorlar. Obüsler günde iki saat kullanılıyor, bu da ortalama 500 obüs mermisinin kullanıldığı anlamına geliyor. Bu mermilerin ortalama fiyatı 1000 dolar. Günde 500 mermi 500 bin dolar eder. Tek bir fırtına obüsünün sadece atıştaki mermi maliyeti 50 milyon dolara yaklaşıyor. Bir harekatta 100 obüs topu kullanıldığını düşünürsek yılda sadece 5 milyar dolar obüs maliyeti karşımıza çıkar. Bir savaş uçağının attığı sıradan bir bombanın fiyatı 2500 dolar. Bir F-16’nın hiç ateş açmadan bir saat havada uçmasının maliyeti 14 bin dolar. Sadece Zeytin Dalı Harekatı’nın ilk gününde uçan savaş uçaklarımızın yakıt bedeli 1 milyon dolar.” (Aynı kaynak) 

Elbette bir halkın ve bir ulusun beka ve bağımsızlığı söz konusu olduğunda, her türlü fedakârlık ve özveride bulunulacaktır. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına yürütüle gelen bu savaş asla bir “beka” ve “bağımsızlık savaşı” değildir. Tam aksine “kardeş” addedilen bir halk ve ulusun temel haklarına karşı yürütülen işgalci, ilhakçı ve bundan ötürü de tamamen haksız bir savaştır. Dolayısıyla da böylesi bir savaşta halktan fedakârlık istemek, kardeş bir halka karşı yürütülen haksız bir savaşa, “bekamız” ve “bağımsızlığımız” aldatmacasıyla halkı da dahil etmektir.

Şayet ortada gerçekten de bahsedildiği gibi bir “beka” ve “bağımsızlık” savaşı olsaydı bu savaş, Erdoğan’ın methiyeler dizdiği “çözüm süreci” denilen o sürece asla evrilmemesi gerekirdi herhalde ki değil mi?

Kürt Ulusal Hareketi, örneğin bugün Cumhur İttifakı içinde yer alan bir HÜDA-PAR gibi federasyon bile talep etmeyip, yerel yönetimler özerkliği şeklinde, üniter devlet yapısı kapsamında son derece geri pozisyonda taleplerle çözüm talep ediyorken dört parçada; ortada hangi haklı gerekçelere dayandırılarak, hem de sırf kendi sınırları dahilinde de değil, Suriye ve Irak’ı da kapsayan bir “beka” ve “bağımsızlık” savaşı yürütüldüğü iddia edilebilir ki?

İki yüzlülüğün daniskası var burada hem de. Bir tarafta Irak’ta federatif bir çözümle şekillenen Kürt iradesini resmi olarak tanıyacaksın ve ama öte taraftan Suriye Devleti’nin merkezi otoritesini tanıyan özerk Kürt yapılanmasını kendi “beka” sorunun addedip, savaş ilan edecek ve işgal etmeye kalkışacaksın.

Çözüm sürecinin rafa kaldırılmasından sonraki 9-10 yılı bulan bu süreçte aralıksız sınır ötesi askeri operasyonlar ve fiili savaş yürütülmekte. Hem de Bahçeli’nin hesapladığı o maliyetin binlerce misli bir maliyetle süren bir savaş.

Ve kuşku yok ki bugün emekçi halkın yaşanmakta olduğu bu yoksullaşmada bunun payı son derece belirleyici bir orandadır. Bunu, Erdoğan’ın yukarıda ki itirafından da anlamak pekâlâ mümkün. 

Ortada zaten bir “beka” ve “bağımsızlık” sorununun da olmadığı kesin. O halde, yüzlerce-binlerce can kaybının yanı sıra, yaşanan ekonomik krizin de en başta gelen nedenlerinden olan bu haksız savaşı, kim ne adına sürdürme hakkını kendisinde bulabiliyor?

Tek gıdaları kan olan bir avuç ırkçı faşist yönetici zümre ve silah tekelleri dışında kimsenin çıkarına olmadığı besbelli olan bu savaşın derhal sonlandırılmasını talep etmek ve bunu örgütlü güçlü kitlesel bir güce dönüştürerek, geniş kitlelere mal ederek yapmak, bugünün son derece haklı ve meşru bir eylemli olacaktır. Bunun zemini fazlasıyla mevcuttur, yeter ki geniş bir ittifak ile, propagandası doğru ve gereğince yapılabilsin.

 

458

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Zelenskıy Halk Kahramanı mı? (Monika Gärtner-Engel )

Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskıy, Ukrayna savaşında Rusya Devlet Başkanı Valdemir Putin'in tam tersi gibi görünüyor.  Putin alaycı bir soğuklukla ortaya çıkıyor. KGB'nin eski bir gizli servis subayı olarak, acımasız kararlarını her zaman tek başına sunan, güç takıntılı bir emperyalist tekel politikacısıdır. Şu anda 12.000'den fazla barış göstericisini tutukladı ve Halep'te (Suriye), Grozni'de (Çeçenistan) veya şimdi Ukrayna şehirlerinin bombalanmasında insanlık dışı savaşı temsil ediyor.

Bu 8 Mart bir başka olacak! – Ayfer Polat

Türkiye’de giderek derinleşen ekonomik krizle birlikte artan yoksullaşmaya paralel ciddi bir hak arama mücadelesi işçi emekçi eylemleri, grevler dalga dalga yayılmakta, elektrik faturalarını ödeyemeyen kitleler, “Geçinemiyoruz” diyerek meydanlara dökülüyor.  2022 daha şimdiden işçi ve emekçilerin hak arama mücadeleleri ve bu mücadeleden doğacak kazanımların damgasını vuracağı bir yıl olacağını söylemek mümkün.

Devrimci Teori ve Komünist Partisi

"Nesnel gerçekliği yansıtmayan, pratiğin çelişmelerini doğru olarak saptayamayan ve pratiğin önüne doğru çözüm önerileri getiremeyen teori de, pratiği değiştirmeye ve devrimci tarzda ilerletmeye yetmeyecektir. "

Öncü savaşçı rolünün –der Lenin- ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir parti ile yerine getirebileceğini belirtmek istiyoruz.” 1

Emperyalist savaşa karşı halkların aktif direnişi için ileri

Emperyalist savaşa karşı barış daha güçlüdür. Çünkü dünya işçi sınıfı ve ezilen halklar barıştan yanadır. Savaş isteyen ve savaş çıkaran ise bir avuç emperyalist tekeller ve onların emperyalist devletleridir.

Rus emperyalistlerinin Ukrayna’ya işgal amaçlı askeri saldırıları, peşinden nükler tehditler, başta, baş savaş kışkırtıcısı ABD olmak üzere Batılı emperyalistlerin ve bunların savaş örgütü NATO’nun savaşı körükleyen çabaları, aşırı silahlanmaları, dünya halkaları için büyük bir yıkımın hazırlığının göstergeleridir.

Enflasyon: İşçilerden Alıp Tekellere Daha Fazla Aktarımdır

Arif Alıç

Bütün geçmiş tarih göstermektedir ki, para değerinde ne zaman böyle bir düşme olsa, kapitalistler hemen işçileri aldatmak için bu fırsattan yararlanmaya bakarlar.” Marx[1]

Burjuva medyası, liberal ekonomistler her ne kadar bağırıp çağırsalar da kapitalist sistemde enflasyonun anlamı; işçilerden daha fazla alıp tekellere aktarımdır. Yani, işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla soyulmasının resmi adıdır, enflasyon.

Emperyalist Savaş, Menteşeleri Sökülmüş “Göreceli Barış” Kapısını Zorluyor

“Emperyalist savaş tehlikesinin kapıya dayandığını, gelinen aşamada bugün hemen hemen herkes –burjuvazinin yayın organlarından The Economist de dahil- gizleyemiyorlar. Bunlar emperyalist savaşın ekonomik nedenlerini gizleyip, karşıtı olduğu emperyalist gücün saldırganlığına bağlarlar.

“… kapitalizmin nesnel gerçekliği, bizi emperyalist savaşın bütün koşullarının – bütün temel çelişmelerin keskinleşerek- olgunlaştığına götürüyor. Stalin, 2. Emperyalist savaşın gelişini 1927 yılında açıklamıştı. 

Birleşik Mücadele Güçleri ve Birlikte Yürümek

Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) ikinci yılında girmiş bulunuyor. 4 Şubat 2021 tarihinde kuruluşunu ilan eden BMG, yayınladığı deklarasyonda: “Türkiye-Kürdistan sathında muazzam gelişmelerin yaşanabileceği bir siyasal ve toplumsal zeminle karşı karşıyayız. Emperyalist kapitalizmin ekonomik, siyasal ve toplumsal krizi günden güne büyürken, AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakı, saldırılarına azgın bir şekilde devam ediyor. Koşullar, faşizmin çizdiği sınırlara hapsolmuş hiçbir anlayış ve önerinin kurtuluş reçetesi olamayacağını gösteriyor.

“... Yaşasın TİKKO Konferansımız!”(2)

TKP-ML’nin 1. Kongre’de aldığı karar doğrultusunda “Halk Savaşı’nda derinleş, gerillada uzmanlaş” şiarıyla Konferans gerçekleştiren TİKKO’nun Genel Komutanlığı’ndan Ekin Vartinik ve Azad Axpanos kendilerine yöneltilen soruları yanıtladı. 

– Konferansla ilgili sorulara geçmeden önce kısaca ülkedeki ve bölgedeki durumu nasıl değerlendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?

Ekin Vartinik/Azad Axpanos: Başlamadan önce devrim ve komünizm mücadelesinde ölümsüzleşenlerimizi saygı ve minnetle anıyor, kavgalarına bağlılığımızı yineliyoruz.

Savaş hali (Nubar OZANYAN)

Rojava halkı, hemen hergün Türk devletinin yeni bir saldırı ve tehdit haberiyle uyanıyor. Hemen hergün bu saldırılarda insanlar ya katlediliyor ya da ağır bir şekilde yaralanıyor, sakat kalıyor.

Doğduğu topraklarda özgürce yaşamaktan başka bir amaçları olmayan halklar, beklemedikleri bir an ve "nereden geldiği tam tespit edilemeyen" bombalı saldırılara maruz kalıyorlar.

Diktatör Erdoğan, tehdit ve ölüm saçan İHA-SİHAlarıyla halkı katletmeye devam ediyor. Amûde-Kobanê-Hesekê-Qamişlo-Derîk-Şêngal-Mexmur'da hemen her gün yeni katliamlar işliyor.

Partizan’ların Yolundan Gideceğiz – Umut Keçer

Partizan Amed enternasyonalist bir devrimci olarak Haseke’de IŞİD çetelerine karşı mücadelede ölümsüzleşti. Partizan’ın hikayesi aynı zamanda Bakur Devrimi ile Rojava Devrimi’nin ve Türkiye devriminin nasıl bir kader birliği içerisinde olduğunun hikayesidir.  Partizan Amed şahsında, enternasyonalist bir devrimci olarak, Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik devrim mücadelesi somutlaşmış oldu. Onun mücadelesi ve kararlılığı, onun mücadelesinin takipçisi olanlara örnek olacaktır.

Barbara Anna Kistler...(Nubar OZANYAN)

Adına Kürtçe ve Zazaca türküler yakılan, mısralar dizilen, roman ve öykü yazılan İsviçreli bir enternasyonal devrimci kadındı, Barbara Anna Kistler.

Onu İsviçre’nin Alplerinden alıp Dersim dağlarına götüren tutku düzeyindeki sevda, devrimin kendi ülkesinden daha önce gelişeceği fikriydi. Onu kayak merkezleriyle ünlü İsviçre’den çekip alıp Pülümür’ün karlı dağlarına yürüten güç, proleter enternasyonalizm idealiydi. O, bir devrim serüvencisiydi. İnessa Armand’ı Fransa’dan Sovyet devrimine yürüten devrim serüveni gibi…

Sayfalar