Savaşmadan savaş kazanılmaz!/Bakış Can

Siyasi iktidar mücadelesi ve bu mücadelenin gerici sınıf toplumsal sistemi şartlarında edindiği stratejik biçim tartışma konusu olduğunda, siyasi iktidar sorununun devrimci zora dayalı çözüleceği ve bu çözümün silahlı mücadele ve ordu örgütlenmesi biçimi alacağını söylemek, sadece zorunlu devrimci bir ilkeyi ifade etmek olur. Sınıf devrimi uğruna yürütülen bir mücadelenin silahlı savaş olarak ele alınması ve silahlı savaştan başka temel bir strateji benimsemesi mütalaa edilemez kadar kesin bir gerçektir. Tepeden tırnağa silahlı olup varlık nedeni hakim sınıfların yönettiği sınıfları baskı altında tutmak için kullandığı bir baskı aracı olma niteliğine dayan ve bu itibarla örgütlenip devreye sokulan burjuva devlet makinesinin parçalanması, bu canavar makineyi elinde tutan gerici sınıfları mağlup etmek için ayağa doğrulan devrimci sınıfların, bu savaşta kullandığı siyasi partinin bir savaş partisi olması ve bu parti önderliğinde verilen mücadelenin tartışmasız biçimde silahlı zor temelinde ordu örgütlenmesi perspektifiyle biçimlenmesi kaçınılmazdır. Bu zor ilkesi ve örgütlenmesi, devrimci yolla reformcu yol arasında temel bir ayrım konusudur.
Gerici sınıflar devletinin yıkılması uğruna yürütülen mücadelede temel halka veya merkezi ödev silahlı mücadele ve ordu örgütlenmesi biçiminin esas ve stratejik temelde ele alınmasıdır. Bu halkayı bulandıran her yaklaşım devrimci bakımdan sakatlanmış, başından beri devrimci özden uzaklaşmış demektir. Silahlı mücadele ve savaş konusunda tereddüt taşıyan bir devrimci görüş, aslen ölü doğmuş burjuva bir görüştür. Zor ve şiddetin devrimdeki tarihsel zorunluluğunu reddeden ve mücadelenin bu esas temelinde biçimleneceğini yadsıyan anlayış devrimcileşmeye muhtaçtır. Siyasi iktidar mücadelesi süreci kuşkusuz ki, belli biçimler altında toplansa da merkezi bir biçime oturmak ve bu halkaya dayanmak durumundadır. Savaşmadan savaş kazanmak mümkün değildir. Silahlı düşmanı silahı yadsıyan mücadele biçimiyle yenmek ya da yenme iddiasında bulunmak boş bir hayal ve açık bir safsatadır.
Ancak bu temel gerçek devrimci mücadelenin diğer biçimlerini yadsımadığı gibi, uygun olan diğer birçok biçime ihtiyaç duyarak bunları ahenkle bünyesinde toplar. Devrimci mücadele stratejik biçimleri gevşetip savsaklamadan korurken, bu uzun iktidar mücadelesi boyunca bir dizi taktikten destek alır, bu uygun biçimdeki desteklerle ilerler. Bu ilerleme seyrinde stratejik yönelim ve biçimlerinin yanı sıra, taktik biçimlerle de devrimci örgüt, mücadele ve güçlerin motivasyonunu sağlar, pekiştirir. Bazen taktik hamle ve siyasetler bu motivasyonun tutulması veya sağlanmasında önemli roller üstlenirler. Özellikle stratejik biçim ve yönelimin zayıflıklar taşıdığı ya da belli geçici şartlar altında günlük etki ve motivasyon yaratma açısından yetersiz kaldığı durumlarda, gerekli olan örgüt veya mücadelede motivasyonun taktik biçimlerle sağlandığı ve elde tutulması gerektiği görülmüştür.
Söz konusu bu taktik politika, hamle ve siyasetlerin örgütün-mücadelenin motivasyonunu sağlamada üstlendiği görev, asla stratejik siyaset ve biçimlerin rolünü ortadan kaldırmaz ya da onun esaslığıyla çelişmez. Bilakis taktik stratejiyi desteklemiş, önünü açmış ve sadece taktik siyaset işlevi gerektiği gibi ihtiyacı karşılamak üzere devreye girmiş olur. Örneğin, devrimci mücadelemizde stratejik rol ve öneme sahip olan silahlı mücadele ve savaşın geliştirilerek mücadelenin genel motivasyonunu yükseltip elde tutma konusunda belli yetersizlikler taşıdığı söylenebilir. Gerilla savaşının her halükârda bir motivasyon vesilesi olduğu inkâr edilemezse de bu sahadaki gelişmelerin beklentileri karşılamaması nedeniyle belli bir süreden sonra aynı etkiyi göstermesi düşünülemez. Nitekim gerçeği uzaktan okuyan yoldaşların gerilla savaşına dönük yüksek beklentileri karşılık bulmayınca motivasyon kırılmasıyla gerilemelerin gündeme geldiği söylenebilir bir gerçektir.
O halde, stratejik araç ve biçimlerde bu motivasyonu elde tutacak bir ivme yakalanamadığı durumlarda, stratejik biçim ve esasları unutup gölgelemeden ve bu temellere aykırı olmamak koşuluyla taktik değerdeki mücadele biçimleri ve buranın kazanımlarıyla motivasyonu yüksek tutmayı ihmal etmemeliyiz. Bu motivasyon gerilla savaşı noktasında çok daha hassas bir terazi durumunda iken, kitlelerin somut olarak gördüğü vitrin durumundaki taktik biçimlerde somut kazanım ve gelişmeler ortaya konulması şart ve ihtiyaçtır. Tekrar edelim ki, stratejik biçim ve esaslardan kopmayıp bunları unutmadan ve bunlara hizmet anlamına gelen biçimde örgüt ve mücadelenin motivasyonunu yüksek tutmak için taktik değerde olan fakat vitrin yaratarak kitlelerin gözlemine açık olan, dolayısıyla motivasyonla birlikte güven de yaratan biçimlere önem vererek kazanım ve mevziler elde etmek için çalışmalıyız.
Son Haberler
Sayfalar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.