Pazartesi Mart 31, 2025

Şehitlerimizin Kararlılığını Kuşanmalıyız

“Korku mu? Korku ve korkusuzluğun bir çelişki oluşturduğuna inanıyorum. Mesele ideolojimize sarılmak ve içimizdeki cesareti dizginlerinden boşandırmaktadır. Bizi cesur yapan, bize cesaret veren ideolojimizdir. Görüşümce hiç kimse cesur doğmaz, halkı ve komünistleri cesur yapan toplumdur, sınıf mücadelesidir. Sınıf mücadelesi, proletarya, parti ve ideolojimizdir. En büyük korku ne olabilir ki? Ölüm mü? Bir materyalist olarak yaşamın bir gün sona ereceğini biliyorum. Bence en önemli olan şey iyimser olmaktır. Hayatımı hasrettiğim işin başkaları tarafından nihai amacımız komünizme varana dek devam ettirebileceğine inanmaktır. Çünkü bende olabilecek korku bu görevin devam ettirilmeyeceği korkusu olabilir; ama kişi kitlelere güveniyorsa bu korku ortadan kalkar. Görüşümce en büyük korku kitlelere güvenmemektir. İnsanın kendisinin vaz geçilmez olduğuna, dünyanın merkezi olduğuna inanmasıdır. Bence korkunun en kötüsü budur.” (Başkan Gonzalo Konuşuyor, s. 85)

Devrim ve komünizm şehitlerini andığımız bu ocak ayında Gonzalo yoldaşın yukarda alıntıladığımız değerlendirmelerinden öğrenmeliyiz. Bu konudaki kavrayış düzeyimizi ne kadar yükseltirsek, şehitlerimizi de daha derinlikli bir kavrayışla anlarız-anarız. Görevlerimize daha büyük bir sorumlulukla sarılırız.

Tarihi deneyimlerimizle ve pratik tecrübelerimizle şu gerçekleri gördük: Hem egemen sınıfların devlet terörüyle yaymaya çalıştığı korkunun hem de kişisel kaygı ve korkularımızın panzehiri, ideolojik cephedeki sağlamlığımızdır. Kitlelere duyacağımız güvendir. Aslında bunlar, iç içe olan olgulardır. Sınıf bilincinde derinleşen her devrimci militan, kitlelerin tarihi yaratıcılığına inanır. Ona bu inancı kazandıran ideolojisidir, tarih bilincidir.

Bu nedenle devletin yaydığı korku mikrobunun kitleler nezdinde olumsuzluk yarattığı, devrim ve sosyalizm mücadelesinde yaşanan geçici yenilgilerin belli çözülmelere yol açtığı her dönemde ideolojik cepheyi daha da güçlendirmek öncelikli bir görevdir. Bu görev, sınıf mücadelesinin dışında düşünülemez. Bilakis bu görev örgütle, örgütlülükle, militan kitle mücadelesinin aktif öznesi olmakla yerine getirilir.

Bilimsel bir tarzda tarihin boşluk tanımadığını ifade ederiz. Bu pratik olarak ne anlama gelir? Bu devrim ve sosyalizm mücadelesinde gerilemelerin, çözülmelerin yaşandığı süreçlerde kitleler nezdinde devrimci ve komünistlere karşı bir güvensizliğin gelişeceği gerçekliğine işaret eder. Bu aynı zamanda kitlelerin siyasal eğilimlerinin farklılaşmasına da yol açar.

Hele hele dini gericiliğin, hakim ulus ırkçılığının, dar milliyetçiliğin kitleler içinde etkin olduğu coğrafyalarda düşünsel anlamdaki bu tahribat daha bir derinlik kazanır. Bundan dolayı hiç kimse devrimcilik adına kitleleri suçlayamaz. Kitlelerin tarihi yaratıcılığından kuşku duyamaz. Bunun olduğu yerde, devrim-sosyalizm ve komünizm mücadelesine karşı inançsızlık vardır. Onun için de ideolojik cephede yaratılan tüm kirlenmeye karşı ilkeli ve sürekli bir mücadele zorunludur.

Bu konuda şehitlerimizin pratiklerinden öğrenmeliyiz. Elbette ki burada sözünü ettiğimiz olumlu ve olumsuz pratiklerdir. Şu açık ki, devrim ve sosyalizm mücadelesine yaşamlarını adayan kahraman şehitlerimizin kuru övgüye ihtiyaçları yoktur. Davaya bağlı yoldaşlığa ihtiyaçları vardır. Yoldaşça bağlılık, onların hayallerini gerçeğe dönüştürme mücadelesini tereddütsüzce sürdürmektir. Bu anlamıyla başarı ve başarısızlıklarımızdan öğrenmek bir görevdir.

Tüm korkular bilinçle, mücadeleyle aşılır. Ve elbette ki, halklar da sınıf mücadelesi içinde bu korku duvarlarını aşacak. Faşist iktidarın tüm baskısına rağmen ezilenlerin yeniden itirazlarını yükselttikleri bir süreçten geçiyoruz. Diğer bir anlatımla emperyalistler ve uşakları için korku işaretleri görülmeye başlandı. Çünkü ezilen-sömürülen emekçiler cephesinde öfke mayalanıyor. Kendiliğinden hareketler gelişiyor.

Tüm bunların yaşandığı bir ortamda devrim ve sosyalizm mücadelesinde ısrar, devrimci bir odağın yaratılmasında ısrar güncel bir görevdir. Böylesi süreçlerde her bir öznenin bulunduğu alanda daha büyük bir özveriyle çalışması gerekir.

Unutmamalıyız ki, şehitlerimizin omuzlarında yükselen mücadeleyi daha ileriye taşımak sıradan bir devrimcilikle olmaz. Onlardan boşalan mevzileri yeniden doldurmak ve yeni mevziler yaratmak için özverili, yaratıcı bir devrimci duruşa ihtiyaç vardır. Faşist iktidarın karanlık ve puslu sürecini ancak devrimin bu güçlü enerjisi ve ışığıyla aşabiliriz.

5113

Pusula

Pusula

Son Haberler

Pusula

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)

Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...

Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6

 

13-15 Eylül 2024   ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1.  Gün

Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.

Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!

İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…

Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?

Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir

Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?

Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)

Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.

Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...

Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...

Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...

ne kadar güzel olurdu...

mecliste, belediye başkanlıklarında bir...

Öyleyse.... öyleye...

Hayeller.... söylemler...

Kitleler...

yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...

Gerçekler ise....

Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..

Hemi... hemi...

hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın

Tüm  kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale  geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve  keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi

Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.

Sayfalar