Perşembe Ekim 31, 2024

Sosyal medya ve ajan faaliyeti üzerine…K.Montana

Kapitalist-emperyalist sistemin kendini yeniden üretmesi ve üretici güçlerin gelişmesiyle birlikte gündelik yaşamımızdaki değişimlerden bir tanesi de kitle iletişim aracı olarak telefon ve özellikle akıllı telefon adı verilen araçların yaygınlaşmasına tanık olduk. Artık neredeyse her bireyde bir-iki cep telefonu bulunmaktadır. Yaşamı oldukça kolaylaştıran bu araçlar diğer yandan da bireyin kendisine ve içinde yer aldığı topluma yabancılaştıran bir araç haline de dönüşmüş durumdadır.

Bu araçlar aynı zamanda hakim sınıfların ve onların devletinin kendini yeniden üretmesi, iktidarını sağlamlaştırması ve kurumsallaşmasının bir aracı olarak da kullanılmaktadır. Devletin ideolojik aygıtlarının bir başka veçhesiyle daha karşı karşıya bulunmaktayız.

Burada sorunum, özelde akıllı telefonlar ve genelde ise bu araçlar vasıtasıyla kitlelerin yoğun olarak kullandığı sosyal medya adı verilen mecranın MLM bir değerlendirmesini yapıp sonuç çıkarmak değildir. Bu, başka bir çalışmanın konusu olabilir ancak. Amacım gündelik yaşamımızda cep telefonları ve bilgisayarlar aracılığıyla sosyal medyanın kullanımına ve bu faaliyetin eğer bilinçli bir şekilde yapılmazsa halka ve devrime nasıl zarar verdiğine dair birkaç vurguyla yetinmektir.

Özellikle değinmek istediğim nokta, kolektifin son olarak yaşadığı ve darbeci-tasfiyecilik olarak karşı karşıya kaldığı süreç ve bunun sosyal medyadaki yansımalarıdır. Kolektifin yaşamak zorunda bırakıldığı süreç sonunda ortaya çıkan tablo, onun kadrolarına, militanlarına ve taraftarlarına yönelik sosyal medya mecrasında yoğun bir deşifrasyon, dedikodu ve ihbarcılıktır. Bu tablonun ortaya çıkmasında bürokrat, kariyerist, darbeci-tasfiyeci anlayışın ve onun yarattığı lümpen kültürün belirleyici etkisi olsa da kolektifin taraftar ve tabanını da bu olumsuzluktan ayrı düşünemeyiz. Nihayetinde bir, ikiye bölünmüş, darbeci-tasfiyeci grup kariyerist-lümpen şefleriyle birlikte kolektiften koparak kendi tekkesini kurmuştur. Bu artık onların sorunudur ve bizi ilgilendirmemektedir. Bizi ilgilendiren yönü, bu oportünizmin, lümpenlikle beslenen tasfiyeciliğin saflarımızdaki etkisidir. Yaşanan yoğun kirlenmişliğin bizi etkilemediğini, çamurun üzerimize bulaşmadığını söylemek doğru değildir. Buna karşı mücadele etmek parti-devrim ve halk derdi olanlar için son derece önemlidir.

Zira sosyal medyada kimi kullanıcıların kolektifin yaşamış olduğu darbeci-tasfiyeciliğe yönelik kendi bireysel hesaplarından “değerlendirmeleri”, “eleştirileri”, “yorumları” olmaktadır. Genellikle darbeci-tasfiyeciliğin etrafında saf tutanlar kolektifin saflarında olanların sosyal medya hesaplarına yönelik eleştiri adı altında saldırılarda bulunmaktadır. Bu durumu besleyen kuşkusuz ki, bu tekkeci anlayışın şeflerinin teşvikleri, politik eleştiri adı altında sağda-solda yaptıkları lümpen apolitik değerlendirmeleri ve nihayetinde yayınlarında yayımlamış oldukları ihbarcılığa karşılık gelen yazıları olsa da kolektifin taraftar ve tabanı da bu saldırganlığa yanıt olmak adına bu türden paylaşımlara cevap vererek işlenen suça dolaylı olarak ortak olmaktadır.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir, kolektifin sorunu kendi içinde yaşanmış ve bitmiştir. Darbeci-tasfiyecilik amacına ulaşmış, bir grup kariyerist, bürokrat şeflerinin peşinden giderek kolektiften kopmuş ve kendi tekkesini kurmuştur. Bizlerin bu noktadan sonra diyebileceğimiz “hayırlı olsun”dur. Bu anlayışın kolektiften koptuktan sonra yaptıkları kendilerini ilgilendirir. Kolektifin bu anlayışa ilişkin mutlaka bir değerlendirmesi vardır ve dahası da olacaktır. Kolektif mutlaka bunu kendi yetkili organlarında değerlendirmiş, çeşitli kararlara varmıştır. Gerektiği zamanda ve durumda bunu kamuoyuyla paylaşmakta, taraftar ve tabanına açıklama yapmakta bir sorun bulunmamaktadır.

Kolektifin darbeci-tasfiyeci anlayışın politik eleştiri adı altında deşifrasyona varan, düşmana hizmet eden yazı ve açıklamalara yer vermemesi tamamen halkın ve devrimin çıkarlarıyla ilgilidir. “Suskunluğu” söyleyecek sözü olmamasından değil, bu türden yazıların ve paylaşımların düşmana hizmet ederek, yoğun olarak deşifrasyona neden olmasındandır. Kolektifimiz, bunu devrimin ve halkın çıkarına zararlı bulmakta, bu türden bir “politik mücadeleyi” reddetmektedir. Ayrıca gerçekte sahibini vuran bu paslı silahı kullanmamayı darbeci-tasfiyecilere de tavsiye etmektedir.

Açık olarak ifade edilmelidir ki, bu türden “politik eleştiri” adı altında kolektifin kimi değerlendirmelerinin, yazı ve haberlerinin altına çeşitli “sanal” hesaplardan yapılan yorumlar ajan faaliyetidir. Bu kullanıcılar ya doğrudan düşman ya da düşman uzantılarıdır. Tekkeci anlayışın lümpen kültürüne yaslanan bu ideolojik şekillenişten gıdasını alan bu sanal hesaplar üzerinden kolektife, onun kadrolarına, militan ve taraftarlarına resmi hesaplara ve onların paylaşımlarına yönelik gerçekleştirilen bu faaliyet, doğrudan doğruya düşmana hizmet etmektedir.

Kolektifin örgütlü kitlesinin büyük oranda bu tür hesapları, paylaşımları ciddiye almadığını biliyoruz. Aksine darbeci-tasfiyeciliğin nasıl bir devrimcilik tahayyül ettiğini ve beklediğini göstermesi açısından bu kötü örnekler iyi bir öğretmen olmaktadır. Bu anlamıyla yararlı dahi olmaktadır. Ancak “yararlı oluyor” diye halka ve devrime zarar veren bu tür paylaşımları onaylamamız beklenmemelidir. Hele ki kolektifin taraftar ve tabanının bu türden paylaşımları ciddiye alıp yanıt verme çabası içine girerek düşmana hizmet eden bu pratiğin bir parçası olması kabul edilemezdir. Bu türlü “iyi niyet”li ikna çabalarına son verilmelidir. Ajan faaliyetine ortak olunmamalı ve dolaylı da olsa düşmana hizmet edilmemelidir. Meseleye partinin, (herkesin kendi açısından tespit ettiği) “çıkarları” açısından değil, halkın ve devrimin çıkarları açısından yaklaşmak, sol-duyulu davranmak gerekmektedir.

Kolektifin taraftarları ve tabanına açıktan seslenmek gerekmektedir ki, bu türden paylaşımlara  ortak olmayın. Dedikodu devrimcilerin işi değildir. Varsa eleştiri, yorum, değerlendirme bunların iletileceği kanallar, yerler, adresler bellidir. Bu kanallar varken, bahsi edilen yöntem ve araçları kullanmak doğru değildir. Bu yöntem ve araçları bıraktığımızda düşmanın istediğini yapmamış, deşifrasyonu, ihbarcılığı, dedikoduyu yeniden üretmemiş oluruz.

Kolektifin kendisini savunacak olanakları, entelektüel birikimi ve kapasitesi vardır. Bu türden yazılar ve değerlendirmelere yanıt olunmaması, söyleyecek sözü olmamasından kaynaklı değildir. Tam aksine yazılan her satıra yapılacak yorumu, ne olduğu belli olmayan hesaplardan yapılan her deşifrasyona dair bir fikri vardır. Bunlar not edilmektedir. Bu nedenle, kolektifin yararına gibi görünen, ancak gerçekte ise halka ve devrime karşı duyulan sorumluluğu hiçe sayan bu türden paylaşımlara yapılan değerlendirmelere yanıt vermek doğru değildir. Kolektifimiz, bütün taraftarlarımızın ve tabanımızın buna uygun davranmasını beklemektedir. Çünkü bizler parti mi halk mı ikileminde tercihini tereddütsüz halkın çıkarlarından yana yapan bir kasketlinin izinden yürüyoruz.

K.Montana

20.07.2018 

40596

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Sayfalar