Salı Aralık 3, 2024

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Umudunu Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’na bağlayan başta geniş kitleler olmak bir kısım devrimci, ilerici güce, büyük bir umutsuzluk ve karamsarlık miras kaldı.

Mayıs seçimleri elbette burjuva siyaset arenası açısından kartları yeniden dağıttı ve yeni bir meclis aritmetiğini, yeni bir “düzen”i ortaya çıkardı. Faşist-gerici blokun, Mart 2024 yerel seçimlerinde Mayıs başarısını ve buradaki ölçüyü dikkate alacağına, buradaki pozisyonu bir sıçrama tahtası olarak kullanmak isteyeceğine şüphe yok. İktidar, 2023 Mayıs seçimlerinde rakipleri karşısında kazandığı zaferin rüzgarını, 2019 yerel seçimlerinde Millet İttifakı’na kaybettiği kentleri geri almak ve el yükseltmek için işlevselleştirecektir.

Ekonomik, sosyal anlamda merkezi iktidarın belli bir program dahilinde olduğu açıkça belli olan “vaat politikası” ve hamleleri de buna işaret ediyor. Faşist blok, bir kez daha burjuva siyaset arenasında hasımlarına karşı elde edeceği başarı üzerinden tüm toplumu konsolide edecek, ayar verecek bir çıkışın peşinde. Bu hususta eli dünden daha güçlü.

Çünkü 2023 Mayıs seçimlerinde kendi aralarında sorun olsa da karşısında bir başka blok vardı. Hem de Yeşil Sol Parti ve önemli bir kısım devrimci, ilerici ve muhalif kesimin desteğini de almayı başaran bir blok. Geçen süre içinde “Cumhur” kendi iç birliğini korumuşken rakibi kısa sürede dağıldı.

İyi Parti, Cumhurbaşkanlığı için aday gösterdiği hatta bu uğurda neredeyse masayı dağıttığı adayları (E.İmamoğlu, M.Yavaş) şimdi “asla ve kata” diyerek topun ağzına koymuş durumda. İttifakın diğer bileşenleri açısından sahada karşılık bulabilecek bir ortaklık, blok tutum pek de olası gözükmüyor.

Yerel seçimlerin dinamikleri, kimi özgünlükler taşısa da nihayetinde yerelde yaşama geçirilmek istenen her politikanın üzerinde merkezi iktidarın gölgesinin düştüğü de herkesin malumu. Bu bakımdan faşist blokun 2024 Mart yerel seçimlerinde kaybettiği büyükşehir belediyelerini burjuva rakiplerinden almak için elinden geleni ardına koymayacağı açık.

Büyükşehir belediye başkanlıkları dışında mücadelenin özellikle de T.Kürdistanı’nda kayyum atanan belediyeler etrafından keskinleşeceği herkesin bildiği bir sır. Zira CHP’sinden AKP’sine İyi Parti’den MHP’ye bir bütün düzen partileri “devletin bekası” çizgisinde, HDP/DEM Parti’ye karşı pozisyon almış durumda. Burada mücadele açıkça faşizm ile Kürt halkı onun demokratik talepleri/direnişi arasında sürmekte.

İktidar, kayyum rejimini T.Kürdistanı’ndan coğrafyamızın dört bir yanına taşıdı. Bu bağlamda kayyuma karşı mücadele, Kürt halkının kazanılmış belediyelerini sahiplenmenin ötesinde her türlü demokratik hak ve talebe, ilerici güce yönelen baskı ve şiddet politikasına karşı çıkmak anlamına geliyor. Kayyum/vesayet rejimine karşı çıkılmadan, demokrasi ve özgürlük mücadelesini geliştirmek, büyütmek mümkün değildir.

Meseleye bu açıdan bakıldığında diğer şeyler bir yana, Kürt halkının oylarıyla gasp edilen belediyelere kayyum atanmasının, faşizmin Kürt ulusuna yaklaşımından, ezen ulus imtiyazlarının korunmasından bağımsız olmadığı açıktır.

Diğer bir ifadeyle yerel seçim gündeminde özellikle T.Kürdistanı’nın da kayyuma karşı tutum, Kürt ulusal sorununa yaklaşımla doğrudan ilgilidir.

Kürt sorununa dokunmadan sosyalist olunamaz!

Bugün Türk devleti en kapsamlı saldırıları, en geniş operasyon silsilesini başta gerilla olmak üzere devrimci ve demokratik Kürt siyasetine, Kürt halkına karşı yürütüyor. Devrimci-demokratik mücadelenin bu en hacimli ve diri mevziisini pasifize etmeye veyahut teslim almaya çalışıyor.

Kürt hareketini ve onunla ittifak içindeki devrimci güçleri hedef alıyor, diz çöktürmeye çalışıyor.

Kürt ulusuna karşı yürüttüğü haksız savaşı, ezilenlerin mücadelesine yönelik tutumu açısından bir referans olarak görüyor. Bu emeline ulaşmak için Kürt hareketini ilk olarak devrimci dostlarından, ittifaklarından koparmaya çalışıyor. Kürt hareketi ve ittifaklarına yoğun baskı, gözaltı ve tutuklamalar gerçekleştirerek “Kürde dokunan yanar” mesajıyla net bir tutum ortaya koyuyor.

Peki bu siyaset işe yarıyor mu? Bu soruya açıkça “evet” yanıtını vermek zorundayız. Coğrafyamız sol cenahında kökleri TC’nin kuruluş yıllarına değin uzanan Kemalizm’in etkisi bu çevrelere uygun bir zemin sunuyor. Kürt ulusunun, ulusal baskıya, zulme ve katliamlara karşı haklı ve meşru mücadelesi, kendine “sol”, “sosyalist” diyen pek çok kesim tarafından “bölücülük” olarak damgalanıyor. Kürt ulusunun, statü talebi “emperyalizmin oyunu” olarak yaftalanıyor.

“Sol”, “sosyalist” cenahta Kemalizm etkisi artıkça, sosyal şovenizm giderek güç kazanıyor. Bu durum faşizmin ağır baskı, saldırı ve gözaltılarıyla birleşince geniş bir kesimin “sosyalist duruş” adına Kürt hareketinden uzaklaşmasını beraberinde getiriyor.

Bunun neticesinde, Kemalizm’in etkisine bağlı olarak sosyal şovenizmden, Kürt düşmanlığına uzanan geniş bir yelpaze karşımıza çıkıyor. Şeyh Said üzerinden TKP’nin AKP’yi bile geride bırakan gerici çıkışı, “sol”, “sosyalist” alternatif adı altında TİP’in yerel seçimlerde olabildiğince DEM Parti’den uzak durma çabasını da buradan okumak gerekiyor.

Kürt ulusal sorununu DEM Parti’ye havale eden, kendi sorumluluğunu unutan, devletin faşist karakteriyle karşı karşıya gelmekten imtina eden bir “solculuk”, “sosyalistlik” anlatılıyor.

Kuşkusuz yerel seçim bahsinde her bölgenin kendi özgünlüğü ve gerçekliği farklı olabilir/olacaktır. İttifaklar ve güç birlikleri tek taraflı bir girişim ve çabayla da gerçekleşemez. Bu bağlamda, DEM Parti’nin sol, sosyalist, devrimci güçlerle kurduğu sorunlu ilişkinin de üzerinden atlanamaz.

Ne ki biz “sosyalizm ve komünizm propagandası yapmak” adına “alternatif bir sosyalist çizgi izlemek” adına köşe bucak Kürt hareketinden ve Kürt sorunundan kaçan anlayışlara dikkat çekmek istiyoruz.

Devrimci, ilerici ve yurtsever güçler ile faşizm arasındaki güç dengeleri açısından baktığımızda, Kürt hareketinin ve onunla ittifak halindeki güçlerin yanında “resim vermenin” bugün açısından ciddi bir bedeli göze almak anlamına geldiği çok açık. TİP, TKP ve bir dizi sol-sosyalist etiketli parti, “sosyalizm bayrağını göndere çekerek” daha çok da onun arkasına saklanarak, bir yandan ulusal soruna dair sorumluluklarından azade kalmış oluyor diğer yandan da daha serin, ılıman sulara yelken açmış oluyor.

Bu sahada solculuk, sosyalistlik elbette konforludur. Zira toplumdaki sosyal şoven politikaların bunun etkisindeki kitlelerin değiştirilmesi için mücadele etmek gibi zorlu uğraşlara girişilmesine gerek yoktur. Boğaziçi Üniversitesi’nde Rektöre ve TTB’ye kayyum atanmasına karşı çıkmak yeterli olacaktır!

Oysa T.Kürdistanı’na kayyum atanabildiği için bugün buralara kayyum atanırken devletin eli daha rahattır. Bu politikaya karşı Kürt hareketiyle yan yana durmak bu açıdan bırakalım devrimciliği, demokrat ve ilerici olmanın gereğidir.

Kuşkusuz bir parti yerel seçimlerde tümüyle politikasını Kürt sorunundan, bu alandaki gelişmelerden doğru belirlemek zorunda değildir. Yerel seçim özgünlüğü dolayısıyla her bölgede farklı dinamikler öne çıkabilir. Ne var ki burada söz konusu, olan merkezi düzeyde yerel seçim vesilesiyle Kürt ulusal sorunundan, Kürt hareketinden giderek uzaklaşmaktır.

Söz gelimi sol-sosyalistlik adına TİP’in DEM Parti ile ittifak yapmaya değil de CHP ile birlikte yürümeye çalışması veyahut kimi ilerici-devrimci güçlerin DEM Parti yerine TİP’le veya benzeri reformist, sosyal-şoven güçlerle birlikte iş yapmayı öncelemesi bu tutumun örnekleridir.

Elbette bu sol partilerde bir ve aynı değildir. Örneğin şimdiki durumda TİP sosyal reformist, TKP ise sosyal şovenist çizgisiyle ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla bu partilerle de yerel seçimler bağlamında işbirliği ya da ittifak geliştirirken, var olan çizgileri mutlaka dikkate alınmalıdır.

Kürt ulusal sorununda Türk hakim sınıf partilerinden bile kraldan daha çok kralcı olan sosyal şoven anlayış ve çizgilerden uzak durmak, araya mesafe koymak gerekir. Devrimciliğin bu coğrafyadaki turnusollerinden açık ki Kürt ulusal sorununda ortaya konulacak tavırda gizlidir!

5022

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Sayfalar