Perşembe Ekim 31, 2024

Suriye küçük,ama pasta büyük

Suriye, yüzölçümü küçük olan bir ülke. Yeryüzünün bu küçük toprak parçası için bir dünya savaşı çıkarılır mı diye sorulabilir? Ya da emperyalist sistemin işleyişine “akıl-sır” erdiremeyenler için, çok anlamsız gelebilr. Ancak, emperyalistler açısından hiçte sorun böyle değil. Evet, toprak küçük, ama pasta çok çok büyük. Akdeniz’e açılan, üzerinden Suudi Arabistan, Katar, Irak doğal gaz ve petrollerinin borularla Akdeniz’den Avrupa’ya ulaştırılması planlanan bir yer. Ve elbette Suriye’nin kendi petroli de söz konusu.

Ve her şeyin Batı’ya akması gerektiğini arzuluyor Avrupa burjuvazisi. Avrupa burjuvazisinin kıblesi, içinde ABD de olan “Batı”dır.

Sadece Suriye’de değil, Dünya’nın neresinde olursa olsun, Batı’ya akmayan yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları için savaş çıkar. Ya da savaş nedeni sayılır. Kural haline getirilmiş sömürgeci ve emperyalist yağmacılık, batı “Batı” olalı böyledir. Önce, insanları köle (bedava iş gücü) olarak “Batı”ya aktardılar ve peşinden yeraltı kaynaklarını...

Suriye’nin enerji yolu olarak öne çıkmasından öte, Suriye’nin Arap kuşağında belirleyici bir yeri vardır. Suriye kimin elindeyse, Ortadoğu’da o gücün etkinliği altındadır demek yanlış olmayacaktır. En azından bugüne kadar böyleydi. Bundan sonra nasıl olur, bu önümüzdeki süreç içinde belli olacak.

Emperyalistler açısından Ortadoğu sorunu Suriye ile sınırlı değil. Büyük bir enerji yatağı. ABD ve AB’li emperyalist haydutlar bu enerji yataklarını hiç kimse kimseyle paylaşmak istemiyor. Rus sosyal emperyalizmin dağılması ve toparlanıp (Çeçenistan’ı, Kırımı, Güney Osetya’yı, yani çevresini sağlamlaştırdıktan sonra) peşinden 2015 yılında Suriye’ye aktif olarak geri dönmesi, paylaşımda “artık ben de varım” demesi, emperyalist paylaşım satrancında yeni bir gücün ortaya çıkması şaşırtıcı oldu.

Özellikle İran’ı bölgede giderek güçlenmesi, Yemen’e kadar uzanması; Lübnan ve Irak’taki etkinliği ve bunun Suriye’ye uzanması, başta ABD emperyalizmi olmak üzere Batı emperyalizmini rahtsız etmektedir. Bölgede Batı’ya boğun eğmeyen ya da onların kulvarında oynamayan Suriye ve İran her zaman ABD ve AB (ve elbette İsrail’in) emperyalistlerin düşmanı olmuş, bu ülkleri kendilerine bağlamak istemişlerdir.

Emperyalistlerin Irak ve peşinden Suriye işgalleri, İran’ı köşeye sıkıştırma yerine, etkinlik alanını genişletmesine neden olmuştur. ABD ve Batılı emperyalistlerin Suriye’yi parçalama savaşı, İran’ın bölgede daha aktif rol almasına ve Rusya ile ittifak kurmasına neden olmuştur.

Bu ittifak, hem Rusya’nın hem de İran’ın etki alanlarını genişletmeye ve batılı emperyalistler karşısına daha güçlü çıkmalarına vesile olmuştur.

ABD ve AB açısından Suriye’nin Rusya’ya kaptırılması, Rus emperyalizminin bölgedeki egemenliklerinin artmasını ve pekişmesini getirecektir. Daralan pazarlara yeni emperyalistlerin girmesi, batılı emperyalist haydutlar için kabul edilebilir bir gelişme olarak görülmüyor.

Rusya ve İran paylaşılmış alanlardan pay istiyorlar ve elde ettikleri pasta dilimlerini geri vermek niyetinde değiller. Tersine, derinleştirme ve geliştirme peşindeler. Bu pastanın küçük bir dilimine de emperyalist Türk burjuvazisi talip oldu. Batılılar ise pastanın hepsini kendileri yalayıp yutmak istiyor. İşin basit anlatımı bu.

Ortadoğu’da egemenliğin zayıflaması, diğer bölgelerde de egemenlik alanların daralmasını beraberinde getirecektir, ABD için. Zaten yükselen, genişleyen, derinleşen ve paylaşılmış emperyalist pazarlara hızla dalan bir Çin emperyalizmi var.

Suriye gerçeğinin arkasında; ne Esad, ne kücücük Guta, ne kimyasal gaz, ne de insanların katledilmesi vs. var. Sorunun arkasındaki esas gerçek: Emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşma krizi var. Daha büyük pastalara sahip olma savaşı var.

Kapitalist sistem artık krizi kaldıramayacak durumda ve paylaşılmış pazarları yeniden paylaşmak istiyorlar. ABD ise kimseye pay vermek istemiyor. Tersine, her geçen gün pazar alanları daralıyor. ABD’nin kurduğu ve egemen olduğu emperyalist egemenlik düzeni her yanından dökülüyor. Yeni gelişen emperyalist güçler, ABD’nin egmenliğni tehdit ediyorlar ve küçük pasta dilimleriyle yetinmek niyetinde değiller. İngiltere ve Fransa ise ABD ile birlikte rakibi Çin ve Rusya etrafında birleşmiş emperyalist güçlere karşı egemenlik alanlarını koruma ve gelişenleri geri püskürtme çabası içine girmişlerdir.

Emperyalist savaş tehlikesi her zamankinden daha fazla. Bütün dünya halklarını ve işçi sınıfını tehdit etmektedir. Dünyayı ve elbette insanlığı yıkıma götürecek bu savaşı ancak ve ancak enternasyonal işçi sınıfı ve ezilen dünya halklarının mücadelesi durdurabilir. Gelinen aşamada dünya barışını savunmak ve emperyalizme karşı mücadele esas hale gelmiştir. Başını ABD’nin çektiği emperyalist blok barışın baş düşmanıdır. Çünkü esas savaş kışkırtıcısı ABD emperyalizmidir. 

48426

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Sayfalar