Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.
Bu soyut tanımı derinleştirmeden ve konuyu güncel bir tartışmaya bağlamadan evvel, belirli tespitleri koymak adına ilk elden belirtilmesi gereken nokta, bahse konu “gerekliliğini yadsıma”nın ve “vazgeçme”nin; cepheden bir ret halini değil, kaynağını dogmatizmden alan ve pratik alana dahil olan onlarca pratiği ve yönelimi işaret ettiği gerçekliğidir. Bu anlamda tasfiyecilik, devrimci komünist olmanın gerekliliklerini yerine getirmemeyi, proleter ideolojiyi özümsememeyi ve geliştirmemeyi, ilke ve yöntemleri rafa kaldırarak örgütlenmede liberal, pratikte ise kitlelerden kopuk kalmayı vb. vb. içermekte; tüm bunların toplamı ise politik çizginin silikleştiği ve örgüt olma gerçekliğinin yadsındığı bir bünyeye işaret etmektedir.
TDH açısından ciddi bir ideolojik kırılma alanına tekabül eden bu durum, özellikle 1980’li yılların ardından ülke toplumsal muhalefetine ciddi anlamda sirayet eden bir hal alırken, TDH’nin bütününü ise kitlelerden kopuk ve ezilen yığınların ihtiyaçlarına göre şekillenmeyen, onların politik istenç ve taleplerini örgütleyemeyen bir hale itmiştir. Bu da özneleri, kavrayışta ve ideolojide bilimsel sorgulayıcılıktan uzak, pratikte ve çalışma tarzında bürokrat, örgütlü yapıda ise kafa-kol ilişkilerine mahkum kılmaktadır.
Çuvaldız Devrimci Örgüte...
Çerçeve tasfiyecilik olunca, tarihçesi, enternasyonal alanda ve ülke bazındaki karşılıkları çok boyutlu bir tartışmayı koşullamakta ve bu da kapsam itibari ile bir gazete sayfasını aşmaktadır. Bu nedenle konuyu daraltmak adına, eleştirinin en doğrudan yöneltilebileceği alana, yani özne olana/devrimci olana dair bir kapsam koymak yerinde olacaktır. Zira, bahse konu eleştirilerin hem temel yönü hem de eleştirinin işaret ettiği sorunu çözüme kavuşturmanın beşiği devrimci örgütlenmedir.
Bu anlamda tasfiyeciliğin açtığı yaralar olan çalışma tarzında bürokratizm ve örgütlü yapıda kafa-kol ilişkilerinin ilk kaynağı kitlelerden kopmaktır. Doğrudan pratiğe yönelik bir organizasyon olan devrimci örgüt, kitlelerin çelişkilerini ve muhalefetini örgütleyemediği, onlarla arasındaki mesafeyi genişlettiği oranda “kendisi ile olan meşguliyetini” artırmakta, bu da onun pratiğini dar bir “iç mesele” aralığına tıkamaktadır. Devrimci örgütün temel misyonu olan devrimci politika ve pratik, TDH özgülünde yerini “günü kurtarma” pratiğine, sürekli olarak da “kendisini tartışma” haline itmektedir.
Bu durumun yarattığı ideolojik kırılma, bir savrulmaya işaret etmekte ve bünyeyi savunmasız bıraktığı gibi devrim iddiasını da silikleştirmektedir. Açık olan şudur ki, kitlelerden kopuş “misyonunu oynayamama” haline işaret etmekte ve bu da politik çizginin silikleşmesine, politik olanın, ideolojiye ait olanın ve devrimci olanın hükmünü yitirmesine sebep olmaktadır.
Kitlelerle kaynaşmanın (günümüze göre) daha ileri noktada olduğu ’70’li yılları ve görece 90’ların son yarısını saymazsak, gecekondu direnişlerinden grev ve toprak işgallerine, ödenen bedellere vb. rağmen bugün kitlelerle kaynaşmaktan uzak bir noktadayız. On yıllardır kitleler üzerindeki etki gücü, kurumsallaşmış örgütlülük yapısı ve önderlik sorunu TDH’nin kronik problemleri olarak süreğenliğini korumakta, Gezi İsyanı gibi bir hareketlilik karşısında bile yaklaşım “ders çıkarmanın gerekli olduğu” belirlemesi dışına taşmamaktadır.
Bu temelde Mao yoldaşın Koalisyon Hükümeti Üzerine başlıklı makalesinde “Her doğru görev, siyaset ve çalışma tarzı, belirli bir zaman ve yerde kitlelerin isteklerine (ve ihtiyaçlarına-yzr) uygun düştüğü yerde kitlelere bağlanmakta, her yanlış görev, siyaset ve çalışma tarzı, belirli bir zaman ve yerde kitlelerin isteklerine (ve ihtiyaçlarına-yzr) ters düştüğü zaman kitlelerden koparmaktadır” sözü ile işaret ettiği durum, tam da bahsettiğimiz pratiğin zararına işaret etmektedir.
Kadrolar ve yozlaşma...
Bahse konu durumun en deşifre olduğu alan ise, örgüt yapısı ve kadrolar olmaktadır. Zira, tasfiyeciliğin etkisi politik çizgiyi rafa kaldırdığı anda, örgüt açısından devreye kafa-kol ilişkileri girmekte, bu da bürokratik çalışma tarzına koltuk değneği olmaktadır. Her çalışma tarzı ve ele alış kendi kadro profilini yaratırken, bahse konu kurumsallaşma ve önderlik sorunlarını çözemeyen, daha doğrusu bu çözümü dolaysız kitle pratiğinde aramayan bir devrimci örgütün yaratacağı kadro profili ise, kararları uygulamada politikaya ilgisiz ve çalışma tarzında memur zihniyetli, dedikodu kültürüne bulaşmış, sorgulama ve geliştirmeden uzak, yetinen ve biat eden nitelikte olmaktadır.
Bu realitenin bir ayağı ideolojik ve siyasi gerilik olurken, diğer ayağı da soruna karşı müdahaleye doğru önderlik edilememesi ya da bu misyonu üstlenenlerin sorunun merkezinde durmasıdır. Zira, örgüt olmanın gerekliliği, eleştiri-özeleştiri mekanizmasını dinamikçe işletmeyi, demokrasiyi ve “altta” olanın “üstte” olanı sorgulayabildiği, karar ve yönelime katılabildiği ve ideolojik sağlamlık ve iş yapabilmenin görevlendirmede temel kriter olduğu bir yapıyı koşullamaktadır.
Sonuç olarak; tespitini yaptığımız tasfiyecilik ile mücadele, özü itibari ile doğru ideolojik-siyasi-örgütsel çizgiyi oturtma mücadelesidir. Aktardığımız tablonun pozitif yanı, çelişkiyi açığa çıkaran koşullardır. Zira, bu koşullar içerisinde ancak pozitif tutum alınabilecek zemin açığa çıkartılabilir. Bu anlamda esas olan, doğru ideolojik-siyasi çizgide ısrar etmek ve bunu gerçek kılma mücadelesi vermektir.
Son Haberler
Sayfalar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.