Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:
“Kardeşlerim, Rabb’imizin hikmetlerini nebiler vahiy yoluyla, diğer insanlar ise okuma ve yazma vasıtasıyla, yani eğitim öğretimle keşfederler. Eğitim öğretimin amacı işte bu çerçevede ideal insan yetiştirmektir. Bizim medeniyetimizde ise eğitim öğretimin ulvi gayesi, salih insan yetiştirmektir. Milletimizin inancına, değerlerine, tarihine, kültürüne uygun bir eğitim sistemi inşa etmeden hiçbir hedefe ulaşamayız. (…)” (İletişim Başkanlığı-13.04.2019 tarihli konuşması.)
“Elde ettiğimiz başarılar önemlidir fakat buna rağmen eğitim ve kültür konusunda tam istediğimiz seviyeye henüz ulaşamadığımıza inanıyorum. Milletimizin evlatlarına iyi bir eğitim-öğretim vermek için yaptığı fedakarlığın büyüklüğü karşısında bulunduğumuz yer olmamız gereken yer değildir.” (https:// tr.euronews.com 2 04 2018)
İncelendiğinde görülecektir ki ismi bile manidar olan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, doğrudan Erdoğan’ın emri ve özel görevlendirmesiyle, özlemini duyduğu ve henüz gerçekleştirilememiş olmasından hicap duyduğunu defalarca kez ifade ettiği o “dindar ve kindar nesil yetiştirme” ‘ulvi’ amacına, artık ulaşmak gerektiği gayesiyle hazırlanmıştır.
Hazırlanmış olan bu “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, öngörülen ve tamamı daha katı/sıkı ve daha bir tek adam diktatörlüğünü pekiştirmeye dönük olan örneğin, temel işlevi her türden toplumsal hak arama, gösteri, yürüyüş ve miting gibi etkinlikleri, ‘iktidara karşı darbe/kalkışma’ yaftası altında yasaklayıp, olmadı, kanlı bir şekilde bastırmak olan şu “seferberlik ilan yetkisi”nin, her türlü hukuki denetim mekanizmalarının da dışına çıkarılarak, doğrudan Erdoğan’a verilmesi ve keza yine her türden düşünce ve ifade özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıran ve bir nevi “cadı avı” ile toplumu tamamen susturmaya dönük şu “Etki Ajanlığı” yasası ve daha benzeri uygulamalarla birlikte düşünülecek olursa; gidişatın nereye olacağı ve nasıl vahim toplumsal geriye düşüş sonuçlarına yol açabileceğini öngörmek hiç de zor olmasa gerek.
İnşa edilmek istenen sistem belki klasik şekliyle katı bir şeriat modeli olmayacaktır; ama kesinlikle, özellikle de kültürel sahada, baskın olarak dini esasların dizayn ettiği, ‘modernize’ edilmiş bir şeriat rejimi olacaktır. Bu, Erdoğan’ın “kutsal davası” olup, ulaşmaya kilitlendiği ‘ulvi amacı’dır da.
Kendisinin de defaten dillendirdiği gibi; bu amaca ulaşmada “eğitim öğretim” diye ifade ettiği mevzu stratejik öneme sahip olup, hayatidir de. Erdoğan’ın bu ‘ulvi hedef’ ve ‘kutsal davası’nın yeni şiarı, bilindiği gibi: “Türkiye Yüzyılı”dır. O cenahın son dönemlerde ki kilit kavramıdır bu.
Yani asla sebepsiz değildir yeni eğitim-öğretim programının isminin “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” olarak tercih ediliyor olması.
İçeriğine şöyle kabaca bir göz atıldığında, zaten esas olarak neyi amaçladıkları da bariz bir şekilde görülmektedir: Öncelikli olarak hedeflenen şey; eğitim-öğretim adına söz konusu olan her şeyin dini esaslar üzerinden tanımlanıp yorumlanmasıdır. Bu, eğitmen ve öğretmenlerin görev ve sorumluluğu olarak belirlenmiş. Ve haliyle bu, her türlü dini inanış ve hurafelere dayalı inanışı reddederek, bilim ve olgular esası üzerinden yürümesi gereken bilimsel eğitim modelinin tasfiye edilmesi önkoşulunu gerektiriyor ki yaptıkları da zaten budur.
Hazırlanmış olan ‘müfredat’ incelendiğinde, konulara ayrılan ders saatlerinin bile bunun gereğince düzenlendiği görülecektir. Örneğin biyoloji 88, tarih 76, hayat bilgisi 84, Türkçe 288, fizik 114, kimya 113, felsefe 67, insan hakları dersi 30 saat iken; din dersi 572 saattir. Ve yukarıda da vurgulandığı gibi, diğer tüm derslerin dini esaslar referansıyla anlatılıp, yorumlanması da şart ve zorunlu kılınıyor.
Burada ki çok önemli bir diğer hususu ise; toplumun neredeyse dörtte birini oluşturan Alevilerin inanışlarıyla asla bağdaşmayan, keza farklı mezhep ve dinlere mensup ve keza ateist ve deist kesimlere; ‘dini esaslar’ kisvesi altında İslam’ın Sünni mezhebinin öngördüğü esasları zorla dayatmak ve bu kesimlerin çocuklarının kafasını bunlarla şekillendirmektir ki bu, her şeyden önce de fikir ve inanç özgürlüğüne aykırıdır. Öte yandan bütün bunların devlet resmiyetiyle yapılacak olması da tüm bu alanlarda net bir şekilde nötr olması gereken ‘modern devlet’ biçimlerinden olan cumhuriyet rejiminin temel esaslarının başında gelen laisizm ilkesinin de fiilen iptal edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Dini esasların devlet eli ve zoruyla toplum yaşamına dayatılması değilse şeriat, başka nedir ki?
Bu proje ile, (sorunlu ve yarım yamalak haliyle de olsa) toplumsal barış ve huzurun bir nebze de olsa sigortası olagelen laisizmin tümden ortadan kaldırılacak olmasına ve de bir toplumun geleceğinin ifadesi olan genç nesillerin beyinlerinin çalınacak olmasına sessiz kalmak, ya da edilgen bir tepki ile yetinmek; açıkça belirtmek gerekir ki bedeli son derece ağır tarihi bir suçu işlemek olur.
Bu tarihi suçu işlememek ve işlenmesine de izin vermemek için; bilimsel eğitimden, inanç ve fikir özgürlüğünden, laisizm ve seküler yaşamdan yana tüm siyasi parti, sendika ve diğer sivil toplu kuruluşları, Alevi toplumunun tüm kurum ve kuruluşları ve toplumun tüm demokratik kesimlerinin; “bilimsel eğitim hakkı ve laisizmin korunarak geliştirilmesi” ortak paydasında organize olarak güçlü bir barikat örmesi, ertelenemez/ertelenmemesi gereken tarihi bir görev ve sorumluluktur.
Halil Gündoğan
Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!
1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.
"Legal parti sorunu" Üzerine
Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.
Emperyalizm Üzerine Notlar -2
“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”
Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)
TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!
Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var
TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!
“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!
Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!
Emperyalizm Üzerine Notlar
Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.
Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.
Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..
"Başkası olma kendin ol
Böyle çok daha güzelsin"
Anasının kuzusu
Ciğerimin köşesi"
Marifet solun sağıyla başarılı olmak değil ki.
Afyon, antalya, istanbul, ankara...
İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.
Sanki seçimleri kaybettiren sol gibiymiş gibi
Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi
Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.
Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.
Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*
Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.
Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim
Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.
TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!
İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı
İsyan, Direniş, Serhildan!
Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.