Cuma Eylül 20, 2024

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Bunun nedeni İbrahim Kaypakkaya’nın, Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimiyle, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin ulaştığı aşamayı başarıyla sentezleyebilmiş olmasıdır. İbrahim Kaypakkaya’yı çağdaşlarından farklı kılan onun ideolojik duruşudur. Çağımızın en ileri bilimi olan Marksizm-Leninizm-Maoizm’dir. Bundandır ki, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşleri coğrafyamız işçi sınıfı ve emekçi halkının demokratik halk devrimi ve sosyalizm mücadelesinin bizatihi kendisidir!

Bu nedenle, kazanılacak devrim, “İbrahim”ce kazanılacaktır! Sömürüden kurtuluş, özgürlük ve halk demokrasisi mutlaka ama mutlaka “Kaypakkaya”ca olacaktır. Çünkü İbrahim Kaypakkaya adı ve pratiği, coğrafyamız işçi sınıfının, köylülerinin, gençliğin, soykırıma uğratılan Ermeni halkının, inkar ve imha edilen Kürdün, inancı aşağılanan Alevi’nin özlem ve taleplerinin kendisidir. Bunun nedeni İbrahim Kaypakkaya’nın, görüşlerini sınıf mücadelesinin engin denizinde oluşturmasıdır, pratikten damıtmasıdır.

Çünkü İbrahim Kaypakkaya adı ve pratiği cepheden bir tavır alış, eğilip bükülemez bir duruş, düzen içine çekilemez bir çizgidir. Coğrafyamızda komünizm adına söz söyleyip pratik eyleyen herkes, ölçüyü Kaypakkaya’dan almak zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Kaypakkaya’nın dostu olmak, devrimin dostu olmaktır. Kaypakkaya’dan uzağa düşmek, komünizmle mesafeli olmaktır.

İbrahim Kaypakkaya’nın coğrafyamız koşullarında komünist bir önder olarak ortaya çıkışında, enternasyonal proletaryanın ve ezilen dünya halklarının binlerce yıllık mücadelelerinin bilimsel temelde ifadesi olan Marksizm-Leninizm biliminin Maoizm aşamasına evrilmesi ve coğrafyamız sınıflar mücadelesinin ulaştığı aşama belirleyici önemdedir. İbrahim Kaypakkaya’nın coğrafyamız devrimci hareketinin komünist yüzünü temsil etmesi bu yüzdendir.

Bu anlamıyla İbrahim Kaypakkaya, gücünü bizzat kendisinin de içerisinde yer aldığı kitlelerin eylemlerini çağının en ileri bilimi olan Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimiyle başarılı bir şekilde sentezleyebilmesinden alıyordu.

Başkan Mao önderliğinde Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin enternasyonal proletarya ve ezilen dünya halklarının mücadeleleri üzerindeki güçlü etkisinin coğrafyamız sınıflar mücadelesine doğrudan yansımasının ürünü olan İbrahim Kaypakkaya ve partisi TKP-ML; Türkiye ve Türkiye Kürdistanı komünist hareketinin yeniden tarih sahnesine çıkmasının adı olmuştur. İbrahim Kaypakkaya ve TKP-ML, coğrafyamız sınıflar mücadelesinde bir dönüm noktası olan 1971 devrimci çıkışının komünist yüzünü oluşturmuştur.

Türk, Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan işçi sınıfı ve emekçi halkın komünist öncüsünün İbrahim Kaypakkaya önderliğinde kurulmasının tarihsel önemi aynı zamanda sınıf düşmanlarımızın Kaypakkaya’yı “ihtilalci komünizmin en tehlikeli temsilcisi” olarak tanımlamalarına neden olmuştur. Bu net ideolojik tanımlama, Kaypakkaya’nın neden katledildiğini de açıklar.

Türk hakim sınıfları, bu genç komünist önderin tezlerinde ve pratiğinde kendi sonlarını görmüş ve çareyi onu katletmekte bulmuşlardır.

İbrahim Kaypakkaya’yı TC devleti açısından “ihtilalci komünizmin en tehlikeli temsilcisi” yapan sadece Türk hakim sınıflarının devletinin soykırım temeli üzerinde kurulmuş olduğunu, Kemalist faşist bir diktatörlük olduğunu dile getirmesi ve Kürt ulusal sorununa dair tezleri vb. değildir. O, TC devletinin niteliğinden sosyo-ekonomik yapıya, sınıfların mevzilenişinden silahlı mücadeleye, komünist partisine ve sosyalizmde sömürüye kadar bir dizi konuda son derece önemli tezler ileriye sürmüştür. Bu anlamıyla Kaypakkaya, Türk ve Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan işçi sınıfı ve emekçi halkımıza kurtuluşun yolunu göstermekle kalmamış, kurtuluşun yolunun hakim sınıfların herhangi bir kliğinin peşine takılmakta değil, kendi partisi, halk ordusu ve birleşik cephesinin örgütlenmesinden geçtiğine işaret etmiştir.

Bu tespitler uzun süredir “seçim kıskacı”nda boğulmaya çalışılan sınıf mücadelesi ve siyasi öznelerinin yürümesi gereken yolu da göstermektedir. Ama aynı zamanda örneğin Türk hakim sınıfları arasında şimdilerde propaganda edilen “yumuşama”, “normalleşme” tartışmalarına da yanıt olmaktadır. Hakim sınıf kliklerinin kendi aralarında iktidar dalaşı verirken her daim işçi sınıfı ve emekçi halka karşı birleşmiş olmalarının nedenlerini en berrak şekilde Kaypakkaya’nın Türk hakim sınıflarının ve TC devletinin tahlilinde bulmak mümkündür. Bu tahlillere bakıldığında “yumuşama” diye bahsedilenin, hakim sınıfların devrimci durumu baskılamaya, işçi sınıfı ve emekçi halk kitlelerinin rejime-sisteme yönelik öfkesini sindirmeye yönelik kendi aralarındaki bir paslaşma olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Hala bu söylemlerden medet umanlar, son olarak yıllardır süren “Kobanê İntikam Davası”nda verilen toplam 417 yıllık hapis cezasına bakabilirler. Nitekim bugüne kadarki coğrafyamız sınıflar mücadelesinin tarihsel tecrübesi de bu gerçeğe fazlasıyla işaret etmektedir. Dahası günümüz Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nı sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin pratik tecrübesi, tekrar tekrar İbrahim Kaypakkaya’nın ileriye sürdüğü görüşlerin haklılığını kanıtlamaktadır.

Bu anlamıyla İbrahim Kaypakkaya, bir istisna değil, Halk Savaşı, Demokratik Halk Devrimi, Sosyalizm ve Komünizm mücadelesinin ana halkasıdır. Devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesinin bilincidir.

Katledilişinin 51. yılında İbrahim Kaypakkaya bilincimizde yaşıyor, sınıflar mücadelesinde önderlik etmeyi sürdürüyor!

İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür!

TKP-ML Merkez Komite

Mayıs 2024

3636

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Devrimcilik Bir Merhalelik Değil Son Nefese Dek Olmalı!

Toplumsal gelişme ve üretim ilişkilerine bağı olarak değişen sınıflar mücadelesi, tarihin her döneminde değişik biçimlere bürünerek bugünlere kadar gelmiştir.

İlk sınıflı toplum olan köleci toplumda köle sahipleriyle köleler arasındaki başlayan sınıf çatışması, sırasıyla feodal toprak ağalarıyla yoksul köylüler; kapitalist toplumda burjuvazi ile proletarya ve sınıfsız topluma geçmenin alt aşaması olan demokratik halk diktatörlüğü ya da sosyalist sistemde de eskiyle yeninin kıyasıya mücadelesi bu başlıca sınıf çatışmalarının öne çıkan göstergeleridir.

Kendini Aldatma Sanatı ( Emre Erdal)

Sanat gibi incelik ve üstün yaratıcılık gerektiren saygın bir etkinliğin, aldanma/aldatılma ve kendini kandırma gibi hiç de güzel şeyler çağrıştırmayan zihni tasarım ve edimlerle ne ilgisi var denilse yeridir. Öyle ya, toplumsal yaşamın, insan ruhunun bütün labirentlerine destursuz dalan, sorgulayan sanatın kendini ya da dışındakileri aldatma gibi misyonlarla ne işi olabilirdi?

İleri!.. Daha ileri!!! (Orhan Ünal)

Haklarını almak için gittikleri Ankara yürüyüşü dönüşü geçirdikleri trafik kazasında yaşamlarını yitiren Tahir Çetin ve Ali Faik İnter emek mücadelemizin günümüzdeki sembolleri oldular. Onların adları unutulmayacaktır. Bağımsız Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Tahir Çetin’in ve babasının alamadığı ve oğluna mücadelesini “miras” bıraktığı tazminatı için yılmadan mücadele eden Ali Faik’in mücadele hayatları yol göstericidir.

Peker’in İtiraflarının İşaret Ettiği Gerçek: Mafya, Uyuşturucu ve Kara Para Devleti!

Faşist mafya lideri Sedat Peker, çıtayı düşürse de itiraflarına devam ediyor. R.T. Erdoğan’la helalleşeceğine yönelik son video sonrası itiraflarına ara veren Sedat Peker, bir süre sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedefine alarak açıklamalarını sürdürdü.

Avrupa’da Alevi hareketinin çıkmazı….

Alevi toplumuna dönük bütün çirkef saldırı ve katliamların ardında her zaman siyasi bir zemin oluşturulmuştur. Toplumun en kırılgan ve toplumsal çelişkinin en hassas noktasından birini oluşturması açısından da önemlidir.

Bir halkın iftiharı: Mehmet Hayri Durmuş

Yakın tarihimize göz attığımızda, önemli birçok olayla karşılaşırız. Bunlardan biri de 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi'dir.

14 Temmuz 1789'da Paris halkı krallığın zulüm merkezine dönüşen Bastille Hapishanesi'ni basarak baskıya ve zulme karşı nasıl ayaklandıysa 14 Temmuz 1982 günü Amed Zindanı'nda Büyük Ölüm Orucu Direnişi'ni başlatan devrimciler de kimliksiz, kültürsüz ve inançsız yaşanmayacağını göstererek büyük bir direnişin öncülüğünü yaptı ve Kürt halkına büyük bir miras bıraktılar.

14 Temmuz yürüyüşü (Nubar OZANYAN )

Kuşlar nasıl ki dostlarında yankı bulsun diye ötüyorsa 14 Temmuz Ölüm Orucu direnişçileri de açlık yiyerek uyuyan bir halkın yüreğine seslendiler.

14 Temmuz’a sadece bir özgürlük eylemi ve onur direnişi olarak bakılamaz. Köleleştirilmek istenen bir halkın aydınlatılma, eğitilme ve ayağa kaldırılma eylemidir; karanlık koridorlarda, kör hücrelerde sessizliği parçalayarak herkesi özgürlüğe çağıran bir direniş davetidir. Düşenlerin yeniden ayağa kalkması, ürkenlerin cesaretlenmesi için çalınan uyanış çanıdır.

Nurhak Ayaktayken “Öldü Mü Denir Onlara”?![*]

“Uyan ey köşem bucağım

Kırıkkolum iğriboynum
sağırkapım-dilsizim
Vaktidir direnmenin
Vaktidir şimdi.”[1]
 
Atillâ İlhan’ın, “bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı/ güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı/ hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı/ gittiler akşam olmadan ortalık karardı,” dizelerindekilerdendiler…

Filistin’e Uluslararası Destek İçin Ortak Deklarasyon

Filistin’deki son olaylar, Mescid-i Aksa’da ve Kudüs’teki komşu Cheikh Jarray Mahallesinde İsrail’in sömürgeci şiddetiyle bağlantılı olarak, Filistin davasına mümkün olan ve gerekli tüm biçimlerde daha fazla enternasyonalist desteğe ihtiyaç duyuyor.

Mütevazı ama iddialı

Tansiyonu hiç düşmeyen bir dünyada, ortalamanın hep üzerinde seyreden ateşiyle, gündemi sürekli yüklenen bir ülkede mücadele veriyoruz. Dünyada savaş ve çatışmaya, kriz ve bunalıma dair ne varsa dolaysız biçimde içindeyiz.

Böyle olduğu için, sürekli saldırgan bir düşmanla mücadele ediyoruz. Olayların gelişim hızı ve çeşitlenme derecesi ile saldırıların yoğunlaşma oranı, işlerin faşizm açısından yolunda gitmediğinin açık kanıtlarını oluşturuyor.

2 Temmuzda Tutuştu Bedenim (Nubar Ozanyan)

Yüzünü dönme! Bak bana! Sivas’ta yanan bendim. Yazardım, sanatçıydım, bilge Aleviydim. Alınteriyle yaşayan onurlu bir emekçiydim. Bir gündüz vakti yaktılar bizi otel koridorlarında. Bir gündüz vakti yaktılar Sivas’ın ortasında.

Aklın, dinin; dinin de zulmün hizmetinde olduğu bir ülkede faşist devlet aklıyla benden öncekiler gibi katledildim.

Sayfalar