Perşembe Nisan 24, 2025

TKP-ML MKSB: Katledilişinin 48. Yıldönümünde Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’yı Anıyoruz!

Yangını o başlattı harlamak bizde,alazlanalım!

Başkan Mao’nun “Yangını ben başlattım” çağrısıyla başlayan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin alazları coğrafyamıza ulaştığında, sınıf mücadelesi ve kitle hareketleri içinde çelikleşen genç bir komünist önderi ortaya çıkardı: İbrahim Kaypakkaya!

O, içinde yaşadığı toplumun başlıca çelişkilerini isabetlice tespit edebilmiş, sınıf mücadelelerin nereye evrildiğini fark etmiş, Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumu ve tarihinin ana hatlarını analiz edebilmiş, uluslararası komünist hareketin teorisiyle sentezleyebilmiştir. Onun komünist bir önder olarak ortaya çıkmasına neden olan, coğrafyamızdaki sınıf mücadelesi ve kitle hareketlerinin içinde bizzat yer alması ve buradan çıkardığı sonuçları uluslararası komünist hareketin günümüzde ulaştığı en yüksek aşama olan Maoizm’le birlikte değerlendirmesidir. Bu yönü onu, döneminin diğer devrimci önderlerinden temelden ayırır. Bu anlamıyla Kaypakkaya, Türkiye Devrimci Hareketi’nin 1971 Silahlı Devrimci Çıkışı’nın komünist yüzünü temsil eder.

İbrahim Kaypakkaya’nın belirleyici ve örnek alınması gereken özelliği, pratiğe, sınıf mücadelelerine, kitle hareketine yaklaşımıdır. O, günümüzde partimizin programına kaynaklık eden temel tezlerini ileriye sürerken, doğrudan mücadelenin içinde olmuş, pratikte deneyimlediklerini analiz etmiş ve MLM bilimiyle sentezleyebilmiştir.

Aradan yarım asır geçtikten sonra bile onun ileriye sürdüğü tezlerin güncel olması bu nedenledir. Kaypakkaya partimizin temellerini atarken sınıf mücadelesinin pratiği içinde, kitle hareketlerinin ateşinde, dağ başlarında saf tutmuş ve teorisini oluşturmuştur. Onun komünist bir önder olarak ortaya çıkmasına yol açan belirleyici etken yöntemidir. Bu gerçeği es geçen, küçümseyen, görmemekte ısrar eden ya da onun tezlerini değişmez birer dogma olarak propaganda edenler aslında ona en büyük zararı vermektedir.

Kaypakkaya’yı komünist yapan onun meselelere diyalektik materyalist bakış açısıyla bakması, pratikte devrimci olması ve gerçeği olgularda arama ilkesine sıkı sıkıya sahip çıkmasındandır. O, her şeyden önce pratikte devrimcidir ve bütün yaşamına abartısız bu gerçek damga vurmuştur.  Diğer tüm tezleri bu öz üzerinden yükselmiştir.

Kaypakkaya yoldaşın Amed Zindanı’nda aylarca süren işkence sonucunda kurşunlanarak katledilmesinin üzerinden 48 yıl geçti. Önder yoldaşın kaybından sonra geçen zaman diliminde gerek dünyada ve gerekse de ülkemizde önemli gelişmeler oldu. Kaypakkaya’nın temellerini attığı partimiz mücadelesini kesintisiz bir şekilde sürdürdü; onun yükseklere çektiği komünizmin kızıl bayrağını dalgalandırılmaya devam etti.

Gerçeği Olgularda Arayalım, Pratikte Devrimci Olalım!

Günümüzde emperyalist-kapitalist sistemin aşırı kâr hırsına ve sömürüye dayalı, insanlık dışı bir sistem olduğu koronavirüs salgınıyla birlikte daha bir görünür oldu. Örneğin kapitalist emperyalist sistem açısından bilimin insanlığın hizmetinde değil kapitalistlerin kâr hırsına hizmet ettiği gerçeği, virüs karşısında geliştirilen aşıların “patent hakkı” gerekçesiyle yaygın üretiminin engellenmesinde görülebilir. Bugüne kadar salgın sonucunda 3 milyonu aşkın insan ölmüştür. Bu insanların kapitalizmin neo-liberal politikaları sonucunda özelleştirilen sağlık hizmetine erişmekte sorun yaşayan işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri olduğu çok açıktır. Deyim yerindeyse salgın, sınıf mücadelesinde işçi sınıfının ve ezilen yoksul halkların katledilmesi için kullanılmış-kullanılmaya da devam eder durumdadır. Dünya çapında bir avuç emperyalist kapitalist daha da zenginleşirken, milyarlarca insan açlık, susuzluk, işsizlik ve yoksulluk koşullarında yaşamaya mahkum edilmiştir ve salgın bu eşitsizliği daha da artırmış, görünür kılmış durumdadır. Diğer yandan bu gelişmeler, dünya çapında halk isyanlarının ve devrimlerin koşuları daha da olgunlaşmıştır.

Benzer durum ülkemizde de yaşanmaktadır. Salgınla birlikte derinleşen ekonomik kriz, beraberinde Türk hakim sınıfları ve onların sözcüleri AKP-MHP iktidarının, işçi sınıfı ve emekçi halka yönelik saldırısını artırmıştır. Salgını bir fırsat olarak gören egemenler, “çarklar dönmeli” diyerek işçi sınıfını ve emekçi halkı, “açlık ya da virüs” ikileminde bırakmış, ölüme terk etmiştir. Bu uygulamalarına karşı gelişen her türden mücadeleyi ve itirazı ise “salgın” gerekçesiyle engellemeye, yasaklamaya çalışmış, faşist terörle yanıtlamıştır.

Salgınla birlikte ekonomik kriz daha da derinleşmiştir. Bu durum, işçi sınıfı ve emekçi halkın daha da yoksullaşmasına, işsizliğin ve açlığın, intiharların artmasına neden olmuştur. Faşizm bu gerçekliğin farkında olduğu için başta işçi sınıfı olmak üzere Kürt ulusuna ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+’lara, gençlere, Aleviler başta olmak üzere azınlık inançlara, doğasına ve geçim kaynaklarına sahip çıkan köylülere yönelik saldırılarını artırmıştır.

Ancak faşizmin tüm saldırganlığına rağmen sınıf mücadelesi tüm hızıyla sürmektedir. Lokal ancak yaygın işçi direnişleri, emekçilerin dışavuran öfkesi, kadın ve LGBTİ+’ların “İstanbul Sözleşmesi”nde somutlanan mücadelesi, Kürt ulusunun özgürlük isyanı, gençliğin başeğmez direnişi, köylülerin mücadelesi devam etmektedir.

TC faşizmi iç politikada yaşadığı sıkışmayı, sınırları dışında askeri işgal ve ilhak politikalarıyla aşmaya çalışmaktadır. Bu durum, iç politikada ırkçılık ve şovenizmin körüklenmesine, sınır dışında ise başta Rojava ve Irak Kürdistanı olmak üzere işgal ve ilhak saldırılarının sürdürülmesine neden olmaktadır. TC sadece ülke içinde değil, tüm Ortadoğu coğrafyasında halklar için bir tehdit, katliam aygıtı olarak hareket etmektedir. Bu gerçeklik, ülke içinde ve dışında çelişkileri keskinleştirmekte, sınıf mücadelesi sertleşmektedir. Kaypakkaya’nın ifadesiyle “önümüzde çetin ama şanlı mücadele günleri vardır”.

Bu koşullar altında İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anmak demek, hangi mücadele alanında, nerede olursak olalım onun devrimci yöntemini hayata geçirmektir. Yoldaşın “pratikte devrimci olma ve gerçeği olgularda arama” ilkesinden hareketle, sınıf mücadelesinin engin denizine atılmak, onun görüşlerini bu mücadele sahalarına taşımak anın devrimci görevi olarak öne çıkmaktadır. Her biri farklı mecralarda akar gibi görünse de özünde TC faşizmine ve kurulu düzene yönelen tüm mücadelelerle birleşmek ve bu mücadeleleri iktidar bilinciyle donatmak görevimizdir.

Bu görev aynı zamanda birleşik devrimci mücadeleyi örgütlemenin ve yükseltmenin de aracı olarak görülmelidir. ’71 Devrimci Çıkışı’nın ve onun önderlerinin öne çıkan özelliklerinden biri olan, ayrı ayrı örgütlenmeler kursalar da devrimci dayanışmayı ve ortak devrimci pratikleri örgütleyen hesap soran pratikleri ardılları olarak bizlere örnektir. ’71’in devrimci ruhu Kaypakkaya yoldaşı anarken yeniden yükseltilmelidir.

Bulunduğumuz bütün alanlarda, sınıf mücadelesinin engin denizine atılalım, kitle hareketleriyle ilişkilenelim, bu hareketlerin içinde yer alalım, örgütlemeye ve önderlik etmeye çalışalım.

Kaypakkaya yoldaşı yaşatmaya devam edelim!

Katledilişinin 48. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür!

Yaşasın Partimiz TKP-ML, Önderliğindeki TİKKO, KKB, TMLGB!

TKP-ML MKSB

Mayıs 2021

5699

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Kavram Kargaşası (Sinan Dersim)

Her türlü şiddette karşıyız, düşman hukuku vb.

Düşünerek konuşmak, konuşarak yapmak siyasette, sosyal ilişkilerde önemlidir. Genelde bunun eksikliği yapma fiili ve amaçtaki net olma, olmamayla orantılı olarak değişkenlik göstermektedir.

Kişide, toplumda, örgütlülükten, örgütsüzlükten, egemenlikçi sistemden, ezilenlerin kurtuluş kavgasında düşünerek konuşma, konuşarak yapma derin ideolojik politik tercih ve kodlara göre olmakta ve bu kodların doğru yerinde oturması, oturmamasıyla orantılı değişkenlik göstermektedir.

Sınıf mücadelesinde rakamların ve nicelik gelişmelerin önemi (Mehmet Emin Gündoğdu)

Sınıf mücadelesi, kapitalist toplumun dünya çapında hakimiyetinden sonra farklı bir rol aldı. Sömürücü toplumlar kendi bağrından çıkan üretim araçlarının nicel birikimleri sonucunda, niteliksel sıçrama yaratıp eski toplumu yıkmıştır. Köleci toplumun bağrında gelişen Feodal üretim araçları  köleciliği yıkmıştır. Feodal toplumun bağrında gelişen kapitalist üretim araçları, feodal toplumu yıkmıştır.

Doğu Rüzgarı, Batı Rüzgarını Yenecek!

Emperyalist kapitalist sistemin krizi dünya çapında etkilerini gösteriyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal saldırısıyla keskinleşen ve derinleşen kriz, beraberinde rakip emperyalist kampların birbirine yönelik hamleleriyle sürüyor. Rusya’nın “nükleer silah kullanma” ve savaş için “kısmi seferlik” ilanının ardından işgal ettiği bölgelerde düzenlediği referandumla bu bölgeleri ilhak etmesi; Rusya üzerinden Almanya’ya doğalgaz taşıyan Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2 boru hatlarındaki sabotaj ihtimali güçlü olan patlama ve sızıntılar bu çelişkileri daha da keskinleştirmiş durumdadır.

Nanikkk... Nanikkk...

Reytingler  sıfır.

Reytingler  sıfır.

Ah... dostlar... ah..

Sormayın gitsin... sormayın gitsin...

Yükselmesi beklenen toplumsal muhalefetin (!) reytingleri de artırabileceği düşüncesi biz yazarlara öyle yazılar yazdırıyor...  öyle şeyler yapıyor ki...

Sormayın gitsin.

Bir bakıyorsunuz ki içimizde biri:

Her türlü burjuvalarla işbirliğini savunurken...

Bir diğeri:

İş, dünya proletaryalarının çeşitliliğiyle enternasyonalizmi savunmaya gelince su koyu verebiliyor.

Başka biri de:

Sosyalist Güç Birliği Kimin Tarafında?

Sosyalist Güç Birliği 20 Ağustos günü kuruluşunu deklare etti. Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Devrim Hareketi’nin oluşturduğu ve seçim takvimine ayarlı olduğu açık olan Birlik, kamuoyuna duyurduğu deklarasyonda kuruluş amaçlarını beş madde halinde sıraladı.

Kabaca özetlersek Güç Birliği; eleştirilerinin merkezine R.T.Erdoğan  şahsında “Tek Adam Rejimi”ni koyuyor. Bu rejimin dinci gericilik temelinde inşa edildiğini dile getirerek buradan hareketle bir laiklik savunusu yapıyor.

Harekete Geç, Kavganın Öznesi Ol

Zorluk ve fırsatların iç içe geçtiği bir süreçten geçiyoruz. Ortaya çıkan fırsatlardan yararlandığımız oranda bu zorlukları aşabiliriz.

Bugün geniş yığınlarda iktidara karşı tepkinin giderek artması, değişim için yüksek sesle dile getirilen itirazların-soruların çoğalması sınıf savaşımını geliştirme bakımından fırsatlar içermektedir.

Ermeni kaldı mı? (Nubar OZANYAN)

12 Eylül’ü 13 Eylül’e bağlayan gece Azerbaycan işgalci ordusu, arkasına ve yanına aldığı TC ordusuyla birlikte Ermenistan topraklarına saldırı başlattı. Birçok sivil yerleşim yeri bombalandı.

Militana Mektuplar…(2)

Merhaba tekrardan…

Yanı başımızda sürüp giden çekişmeli hayatımızdan biriktirdiğimiz anlardan seslenebiliyoruz ancak. Sesimiz ulaşıyorsa korkmaya ve umutsuzluğa kapılmaya gerek yok, tohum mutlaka filizlenmeye yüz tutar.

Hayatımıza geri dönüp bir bakmaya ne dersin. Korkularımızın mı cesaretimizin mi baskın olduğunun muhasebesini yaptığımızda ne görürüz?

İnsan dediğimiz canlı varlık her ikisini birlikte yaşar diyalektiğin gereği olarak. Korkularımız, bastırılmış öfkelerin dışa vurumuna götürür bizi. Burada cesaret denilen olgu karşımıza çıkar.

Tanrıyı Ette Bulma

Demek... öyle...

Dolly...

Dolly...

Bastır etleri leyla.

Çevir mangalı leyla.

Bir daha mı dünyaya geleceğiz leyla.

Bir daha mı dünyaya geleceğiz leyla.

Ha... ki.... ko.... ko...

Ha... ki.... ko.... ko...

Koltuk sallanıyor... koltuk...

Dolly...

Dollyyy...

Nerdesin kız?

Seni gidi kopya koyun.

Nerdesin?

Korkma kız....

Robotları artı değer üretemi içerisinde saymadılar diye yünlü yoldaşlarımızı yiyecek halimiz yok ya...

Ha... ki.... ko.... ko

Ha... ki.... ko.... ko

Emperyalizm Belli Ülke ve Uluslara Mı Özgü?1

Emperyalizm,  kapitalizme özgü bir olaydır. Kapitalizm öncesi emperyalizm yoktu ve toplumlar kapitalizme geçtiğinde, önce serbest rekabetçi kapitalizmle ve peşinden, kapitalizmin gelişmesi ve uluslararası yönünün daha fazla öne çıkmasıyla emperyalizmle tanıştı.

Biz bize benzemeyiz! [ismail cem özkan]

Kemalist arkadaşlar bazı sosyalistlerin kendileri gibi hayata baktığını ve yorumladıklarını gördükçe, duydukça diyorlardır “biz sosyalistiz herhalde!”... Ama Marksizimi bilen, onun düşünce yöntemini içselleştirmiş biri asla Kemalist olamaz ve hayata Kemalist gibi bakamaz, çünkü durdukları nokta farklı. Kemalistler burjuva ve sermaye bakış açısından devleti kutsallaştırıp, onu yaşatmak için düşünce yöntemini çizer, sosyalist ya da Marksistler ise tam tersidir, devleti “sönümlendirecek” işçi devleti kurmayı, yani işçi sınıfı ve mazlumların bakış açısına sahiptir...

Sayfalar