Toplu mezarlıklar ülkesi
Türkiye ve Kuzey Kürdistan tam bir toplu mezarlıklar ülkesi oldu. Devlet, Kürtlere, Sosyalistlere, demokratlara sadece ordusu ve polisiyle saldırmıyor. Artık en önemli saldırı gücü olarak kullandığı İŞİD ile de saldırıyor.
Hukukuyla, yasalarıyla, yönetim şekli ve uygulamalarıyla tam bir bir isalmcı-kontrgerilla düzenine dönüşmüş olan Türk devleti, OHAL ile bunu daha da pekiştirmeye çalışmaktadır. Türk milliyetçiliği ve ümmetçiliği ile toplumun önemli bir kesimini kendi etksi altına alan devlet, başta Kürtler olmak üzere, muhalif olan her kesime karşı kıyım uygulamaktadır.
Devlet, artık tek başına AKP değil, CHP, MHP gibi partilerin yanında bütün sermaye kesimlerini yanına almış olarak, İŞİD ile birlikte halka saldırıyor. İŞİD, artık sadece bir dış güç değil, uzun süredir devletin bir kolluk gücü, katliam makinesi gibi çalıştırılmaktadır. Türkiye’de İŞİD’in yaptığı tüm eylemler, devlet güçleri tarafından planlanıp uygulanmaktadır.
İnsanlığın en masumane anı olan düğüne saldıran bir sistemin, artık çığırından çıktığı ve onun geriye dönüşününde normal yollardan söz konusu olmayacağı açıktır. İktidarı elinde bulunduran güçlerin, İŞİD ile hem ideolojik hem de örgütsel sıkı bir ilişkileri vardır. Türk sermaye kesimleri, sömürü düzenlerini daha rahat sürdürebilmek için artık İŞİD’leşmişlerdir. Bu net olarak görülmelidir.
CB Erdoğan ile İŞİD lideri arasındaki fark, birincisinin emeryalistlerin denetimindeki BM’de resmi bir devletin yöneticisi olarak kabul edilmesi, diğerinin ise “terörist” görülmesidir. Oysa ikisi arasında ideloji ve yönetim anlayışı olarak her hangi bir fark yoktur. Ya da Türk devleti ile İslam Devleti (İŞİD) arasındaki fark da yok gibidir. Yasalarıyla, yönetim biçimleriyle, dinci örgütlenmeler ve toplu kitle katliamlarıyla...
Türkiye, gelinen aşamada “Pakistanlaşmış” olmaktan çıkmış, artık hızla Iraklaşmaya doğru gitmektedir. Yani, gerici bir iç savaşla karşı karşıyadır. Gerici iç savaşı Kürt-Türk savaşı olarak çıkarmaya çalışsalarda, bu; Kürtler, soyalistler, demokratlar, aleviler ve diğer ulusal azınlıklar bir yanda, devlet güçleri ve onun etkisinde kalan Türk milliyetçisi, ümmetçisi bir tarafta şekline dönüşecektir. İktidarı elinde bulunduran güçlerde iç savaşı bilerek körüklemektedir. Devletin kurmaya çalıştığı iç savaş senaryosu bu yönde ilerlemektedir.
Türkiye’deki sermaye ve rant o kadar büyük ki, egemenlerin bunu, normal yollardan, yani bir burjuva demokrasisi içinde paylaşmaları söz konusu olamadı. Türkiye’nin uzun süredir sancısını çektiği; toplu kitle katliamları, Soma’da 300 aşkın maden işçisinin birden gömülmesi, iş kazalarının olağanüstü denecek düzeyde artması, Kürt illerinin ağır silahlarla açıktan yakılıp yıkılması, artan oranda kadın cinayetleri ve ortada herhangi bir yazılı burjuva hukukunun kalmaması, esas olarak sermaye ve rantın (iktidarın) paylaşılamamasından kaynaklanmaktadır.
Bir başka etken ise; Kürtlerin bölgesel bir güç olarak ortaya çıkmasıdır. Bu durum, Türk sermaye devletini Suriye politikasını boşa çıkaran önemli bir gelişme olmuştur. Ayrıca, Kuzey Kürdistan’ın bir nevi Kürt Ulusal Hareketi’nin kontrolüne geçmesi ve devletin burada işlevsiz kalması, egemen sınıfların kendi içindeki krizi de derinleştirici bir rol oynamıştır.
Bu gelişmeye, emperyalistler arası çelişmelerin keskinleşmesi, Irak, Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeler de zemin hazırlamaktadır. ABD ve AB burjuvazisi CB Erdoğan’ı gözden çıkarmış, ancak, emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz nedeniyle de gelişmeleri istedikleri gbi kontrol edemez hale gelmişlerdir. AKP–RTE iktidarı ile bu emperyalist güçler arasındaki çelişmelerde keskinleşmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi Batılı emperyalistler için RTE’nin kullanım süresinin bittiğinin ciddi işareti olmuştur.
Türkiye’nin daha kapsamlı ve derin bir iç savaşa dönüşmesinin önüne geçebilecek tek güç işçi sınıfıdır. Ne yazık ki, işçi sınıfı devrimci örgütlülükten yoksundur. Türkiye ve Kürdistan’da büyük bir işçi sınıfı kitlesi olmasına karşın, gerici iç savaşı devrimci bir iç savaşa çevirecek durumda değildir. Örgütsüz işçi sınıfını gerici iç savaşın içinde erime tehlikesi vardır.
Türkiye’de komünistler ve devrimciler için söz, 7 Haziran 2015 seçimlerin hemen ertesinde bitmişti. Bu durum giderek daha da derinleşmiştir. Sosyalist ve ilerici güçlerin buna göre örgütlenmeleri, demokratik cepheyi genişletmeleri ve güçlendirmeleri bir zorunluluktur. Güç birlikleri ve ittifaklar sadece lafta kalmamalı, sokaklara taşmalı, aktif bir mücadele biçimine dönüştürülmelidir. Gerisi, gericiliğin karşısında kitleleri pasifize etme ve oyalama olacaktır.
Gerici iç savaşı önleme ve faşist İslamcı-kontrgerilla-İŞİD yapılanmasını yıkmak ya da geriletmek, ancak ve ancak geniş yığınların bu karşı-devrimci güçlere karşı örgütlenmesi ve sokakları zapetmesiyle olabilir.
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)
Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...
Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...
Emperyalizm Üzerine Notlar-6
13-15 Eylül 2024 ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1. Gün
Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.
Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.
Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!
İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.
Serdareme, Caneme, Hevaleme…
Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.
Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?
Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?
Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir
Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.
Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?
Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.
Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)
Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.
Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.
Vitrin olma kız... vitrin olma...
Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...
Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...
ne kadar güzel olurdu...
mecliste, belediye başkanlıklarında bir...
Öyleyse.... öyleye...
Hayeller.... söylemler...
Kitleler...
yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...
Gerçekler ise....
Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..
Hemi... hemi...
hayat bu... gerçeklik bu ise...
Şeriat ve kadın
Tüm kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve keza “9.
Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi
Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.