“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.
12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.
12 Eylül faşist cuntasının idam ederek katlettiklerinin sayısı uzun yıllar 50 kişi olarak kabul görmüştür. Ne yazık ki bu son derece bilinçli ve planlı yok saymaya devrimciler de sessiz kalmış, pek önemsememişlerdir. Oysa bu bilinçli yok saymanın ve görmezden gelmenin son derece ideolojik bir anlamı vardır. İdam edilen 50+1 kişi arasında bir kişi devrimci olmanın yanında üstelik de Ermeni’dir.
Ermeni soykırımı üzerinde yükselen TC devleti açısından bu bilinçli yok sayma anlaşılırdır. Ancak devrimci ve komünistler açısından kabul edilemez.
12 Eylül Faşist Cuntası’nın asarak katlettiği Ermeni devrimci ASALA militanı Levon Ekmekçiyan’dır. 1958 yılında doğan L.Ekmekçiyan’ın doğum yeri Türkiye değil, Lübnan’dır. Annesi Adanalı babası ise Adıyaman’lıdır. Tehcir kararı ile yerlerinden ve yurtlarından edilerek öldürülen 1.5 Milyon Ermeni halkı içerisinde bulunan Levon Ekmekçiyan’ın ataları da Suriye çöllerine sürgün edilmiştir.
Ermeni soykırımının mimarı ve planlayıcısı olan Sadrazam Mehmet Talat bu durumu “Ancak çölde yaşayabilirler” diyerek “açıklamış” ve kendi vatandaşı olan milyonlarca Ermeni’yi ölüm yolculuğuna göndermiştir.
Ermeni soykırım gerçekliğini her zaman “red ve inkar” üzerine inşa eden TC devleti, dünya hakları nezdinde bu konuda mahkum olmuştur. Yurt içindeki yalan-inkar ve manipülasyonları ise yurt dışında tutmaz olmuştur. Ermeni soykırımı sonrasında birer nar tanesi gibi dünyanın dört bir yanına dağılan ve sayıları 10 milyon civarında olan Diaspora Ermenilerinden yeni nesil bu durumu “neden ve niçin” diye her zaman sorgulamıştır. Türk devletine tepkilerini her koşul altında göstermişlerdir. Ermeni soykırımını “Tanımak-Toprak-Tazminat” mücadelesini başlatmışlardır.
Adalet mücadelesi her zaman var olacaktır!
1975 yılında FKÖ’nün de yardımıyla kurulan ve Marksizm’den etkilenen devrimci Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu (ASALA) örgütü lideri, aynı zamanda kurucularından olan Monte Melkonyan amaçlarını programlarında şöyle açıklıyordu: “1915’de 1.5 milyon Ermeni’nin ölümünden sorumlu olduğunu, kamuoyu önünde kabul etmeye, tazminat ödemeye ve bir yurdu için toprak vermeye zorlamak… Batı Ermenistan’ı kurtarmak ve onu bugün özgür Sovyet Ermenistan’ı ile birleştirerek bütünleşmiş ve devrimci bir Ermenistan oluşturulmasına hizmet ediyoruz..”
12 Eylül’ün en karanlık günlerinde, devrimci hareketin gerilediği, hapishanelerin devrimci tutsaklarla dolu olduğu yıllarda ASALA, Türkiye’de eylem yapma kararı aldı. Generaller çetesinin Başbakanı Bülent Ulusu’nun cezalandırılması eylemi için Ankara Esenboğa Havaalanı’na iniş saati tespit edildi. Garin (Erzurum) gurubu oluşturuldu.
Adını 1915’te binlerce Ermeni’nin yaşadığı altı eyaletten biri olan Garin’den alıyordu. Levon Ekmekçiyan ile Zohrap Sarkisyan (1958-1982) fedai eylemine gönüllü olarak katıldılar. Ancak ASALA militanları hedeflerine ulaşamadılar. 7 Ağustos 1982’de Ankara Esenboğa Havaalanı’nda Levon Ekmekçiyan yaralı olarak tutsak düştü. Z.Sarkisyan ise polislerle girdiği çatışmada son mermisine kadar çatıştı ve havaalanında ölümsüzleşti.
L.Ekmekçiyan, Türk devletinin eline düşen ilk ve son ASALA savaşçısı oldu. Bir Ermeni devrimcisinin Türk devletinin eline esir düşmesi, işkencecilerin iştahını kabarttı. Kenan Evren’in damadı Erkan Gürvit bizzat işkenceli sorgulamaları yürüttü. Sonradan övünerek “Yaralı ele geçirilen ASALA militanını üç ay sorgulayan tek kişiyim” diyordu.
Birkaç hafta önce eceliyle ölen dönemin MİT Daire Başkanı Mehmet Eymür de ASALA’ya karşı yurt dışından çağrılarak görevlendirildi. Bu dönemde faşist cunta yurt dışında bütün devrimci örgütleri hedef alıyordu. 5 Kasım 1982’de TKP-ML militanı Nubar Yalımyan, Hollanda’da MİT aracığıyla örgütlenen faşist katil Abdullah Çatlı çeteleri tarafından kalleşçe öldürüldü.
L.Ekmekçiyan tutuklandığı ilk günden idam edildiği 29 Ocak 1983 tarihine kadar, Ankara-Mamak Askeri Hapishane’de tutsak edildi. Etrafında kimsenin olmadığı bir hücrede tutuldu ve özel olarak tecrit edildi. Çevresindekilerle konuşması yasaklandı. Kendisine karşı psikolojik savaşın bütün yol ve yöntemleri kullanıldı. L.Ekmekçiyan itibarsızlaştırmak için yalanlar ile manipüle edilmeye çalışıldı.
Bu amaçla Ermeni çevirmen dahi kullanıldı. TC devleti, psikolojik savaşına alet etmek için her akşam TV’lerde Ermeni düşmanlığı işlendi. Türk ırkçılığı ve şovenizmi Ermeni düşmanlığı üzerinde tavan yaptı. Öyle ki bir Ermeni TC vatandaşı kendini Taksim Meydanı’nda yakacak duruma geldi. Bir siyasi tutuklu olan L.Ekmekçiyan’ın bütün hak ve hukuku ayaklar altına alındı. Mahkemelere yaralı olarak çıkarıldı.
Mahkemede işkenceye uğramış olduğu her halinden belli oluyordu. Ankara 3 No’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’ndeki yargılama tam bir mizansendi. Çünkü normal bir davanın olmazsa olmazları arasında olan “avukat”ı hiçbir zaman olmadı. Altı ay içerisinde, temyiz hakkını dahi kullanmasına izin verilmeden tek celsede görülen mahkemede “kalemi kırıldı.”
Unutmadık, unutmayacağız!
12 Eylül’de zulüm ve barbarlığın en yoğun olarak yaşandığı yerler hapishaneler oldu. Metris, Mamak, Diyarbakır Askeri Hapishaneleri en çok konuşulan ve gündemden düşmeyen yerler oldu. Bu hapishanelere komutan olarak atanan hapishane müdürleri Özel Harp Dairesi’nden özel olarak seçilmişlerdi.
Esat Oktay Yıldıran’ın Diyarbakır 5 Nolu Hapishane’de yaptıkları, insanlık dışı baskı ve işkenceler bugün dahi konuşulmaktadır. İşkenceye uğrayan tutukluların anlatımları kan dondururken, devlet bugün kendi işkenceci katilini unutmamıştır. Adını bir okula vererek ödüllendirmiştir.
Bir diğer eli kanlı katil Albay Raci Tetik ise 1974 Kıbrıs işgalinde, Rum halkının topraklarını işgal eden ve Rum halkına yönelik yaptığı katliamları ile tanınmaktadır. Bu yüzden her ikisi de tutuklulara işkence yapmaları için Milli Güvenlik Kurulu tarafından özel olarak seçilmişlerdir.
Albay Raci Tetik, Mamak Hapishanesi’ne ilk geldiğinde şöyle diyordu; “Kıbrıs’ta, Rumlara öyle bir abdest aldırdım ki, hala abdestleri bozulmadı. Size de aynı abdesti aldıracağım!”
Levon Ekmekçiyan tutuklu kaldığı altı ay boyunca her türlü işkence ve aşağılanmaya maruz kaldı. İşkencelerin bütün çeşitleri üzerinde denendi. Mamak Askeri Hapishanesi’nde aynı dönemde tutuklu kalan Süleyman Sırrı Önder yazılarında onun uğradığı işkencelere dair; “İdama götürürlerken bile dövdüler… O güne kadar hiç denenmemiş yöntemlerle işkence yaptıklarını öğrenmiştik, Ekmekçiyan’a…” diye yazacaktır.
Aynı zulüm aynı dönemde idam edilen Erdal Eren’e de yapıldı. Bu bir devlet politikası olarak devrimcilere karşı uygulandı. Yaşı küçük olmasına rağmen yaşı büyütülerek idam edildi. İdam sehpasında, devrimcilerin teslim olacağı zannedildi. Ama Erdal Eren ölümü severek kucakladı.
12 Eylül faşist generalleri tarafından apar topar asılan L.Ekmekçiyan’ın sessizce gömüldü. Bugün halen Levon Ekmekçiyan ile Zohrap Sarkisyan’ın mezar yerleri bilinmemektedir. Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’nda, kimsesizler bölümünde olduğu düşünülen mezarları “devlet sırrı” olarak saklanmaktadır.
L.Ekmekçiyan ailesinin oğlunun naaşını alma talebine, uzun seneler zorluklar çıkarıldı. L.Ekmekçiyan davasını üstlenmenin, hukuk savaşını yürütmenin, cenaze nakil işleri ile ilgilenmenin, dahi zorlukları yüzünden hiçbir hukuk insanı bu davayı üstlenmedi.
İHD Başkanı Eren Keskin, zorlukları gözönüne alarak “bir annenin en son isteği olan, oğlunun cenazesine kavuşması” için hukuk mücadelesi başlattı. 32 yıl sonra, Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’ndan çıkarılan “naaşı”, Paris’te yaşayan Ekmekçiyan ailesine teslim edildi.
Fransa Adli Tıp Kurumu’nun aileden alınan DNA örnekleri ile yapılan karşılaştırmasında aileye verilen “naaş”ın, Levon Ekmekçiyan’a ait olmadığı tespit edildi. Gönderilenlerin bir başka insana ait parçalar ile hayvan kemikleri olduğu ortaya çıktı.
Devlet burada gerçek yüzünü bir kez daha göstermiş oldu. Tarihten gelen bu ezeli Ermeni düşmanlığının, kin, nefret ve tahammülsüzlükten başka izahı mümkün değildir.
Gerçeklerin aydınlığa çıkarılması için yürütülen Hakikat Savaşı, ölüm tehditleri ile engellenmek isteniyor. L.Ekmekçiyan ile Z.Sarkisyan hakkında bugün Türkiye basınında her yıl dönümlerinde derin bir sessizlik hüküm sürüyor. “Dokunan yanar” denilmek isteniyor. Haklarında yazı yazanlar ölüm tehditleri alıyor.
Çünkü Ermeni tabusu halen devam ediyor.
Faşist cunta tarafından katledilen Ermeni devrimciler L.Ekmekçiyan ile Z.Sarkisyan’ı saygıyla anıyoruz. Ermeni soykırımı üzerinden yükselen faşist devlet, yüzyıllık tarihinde çeşitli ulus ve milliyetlerden halkımız üzerinde katliamlarını sürdürmüştür.
Yüz yıl önce 1.5 milyon Ermeni’yi soykırımdan geçirenler, bu geleneklerini sürdürmüşler, L.Ekmekçiyan ile Z.Sarkisyan’ın ardından Hrant Dink’i de katletmişlerdir. Faşizm ırkçılık ve şovenizm üzerinden kendini yeniden ve yeniden üretiyor. Faşizme, ırkçılığa ve şovenizme karşı mücadeleyi sürdürmek günümüzün devrimci görevlerinden biri olmayı sürdürüyor.
Son Haberler
Sayfalar

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)
Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...
Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6
13-15 Eylül 2024 ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1. Gün
Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.
Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!
İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…
Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?
Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir
Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?
Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)
Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.
Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...
Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...
Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...
ne kadar güzel olurdu...
mecliste, belediye başkanlıklarında bir...
Öyleyse.... öyleye...
Hayeller.... söylemler...
Kitleler...
yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...
Gerçekler ise....
Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..
Hemi... hemi...
hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın
Tüm kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi
Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.