Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.
Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.
Bilimin, sanatın her rengine dokunabilmek, kaybettikleri ana dillerini öğrenmek arzusudur fırtınalı serüvenin kollarına sürükleyen onları. Yolculuk serüveni karşılarına İbrahim Kaypakkaya yoldaşın görüşlerini çıkarır. Köklerine tutunur gibi tutkuyla sarılırlar önderlerinin görüşlerine. Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanıştıklarında aradıkları hakikatin bu olduğuna coşkuyla inanırlar. Sevdayla, özlemle köklerine sarılırcasına sarılırlar düşüncelerine. Ve son nefeslerini verinceye dek sadık kalırlar önder yoldaşın görüş ve ideallerine.
Her iki Nubar’ın hikayesi Anadolu’nun sayısız noktalarına kar taneleri gibi savrulup dağılmış yetim Ermeni çocuklarının hikayesidir. Bir Ermeni yatılı okulunda kesişen tesadüfi çocuk karşılaşmaları, onları ilerde zorlu bir mücadelenin gözükara yoldaşlarına dönüştürecektir.
Her iki Nubar’ın sayısız ortak yanı ve benzer hikayesi vardır. Aynı okulda, aynı sınıfta başlayan mücadele yolculukları sonrasında her birini coğrafyanın farklı yerlerine götürse de ideal ve inançlarına olan bağlılık ve yoldaşlık hep baki kalır. Her iki Nubar, Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle farklı tarihlerde tanışırlar. Son nefeslerine kadar onun çizdiği devrim ve sosyalizm yolunda mücadele etmekten bir an olsun geri durmazlar. Sadakatle yürüdükleri yolda sayısız engel, zor tehlikelerle karşılaşıp sayısız bedel öderler. Ancak hiçbir güçlük onları durduramaz. Ölüm, teslimiyet diz çöker, güçlükler yalvarır önlerinde.
Sayısız Ermeni devrimciye konaklık yapan Ermeni yetimhaneler ve yatılı okullarda okuyan çocukların kaderlerini birleştiren nedenlerin başında Hay olmaları gelir. Yoksul ve sahipsiz olmaları, okuma-eğitim alma Ermenice öğrenme arzusu gelir. Devrimci olmanın özü için gerekli olanlar da zaten bunlar değil midir? Bu devrimci özü biçime dönüştürecek büyük sıçrama yaratacak olan İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleri oldu.
Onları devrimci görüşlerle ilk tanıştıran ve bilinçlerinde ilk kıvılcımı çakan Armenak Bakır yoldaş olur. O mütevazi, mağrur bakışlı ve bir o kadar cesur ve kararlı, çekim ve etki gücü büyük olan öncü yoldaşın varlığı okuldaki neredeyse tüm çocukları etkiler.
Soykırıma, zulmün her türlü rengine maruz kalmış; dili, kimliği, hayalleri kılıç ve bıçak darbeleriyle parçalanmış çocukların düşün ve hayal dünyalarındaki arayışlarına en net, en anlaşılır yanıt komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın gürüşleri olur. Güçlü tarihsel ve sınıfsal nedenlere ancak Kaypakkaya gibi bir önderin görüşleri yanıt olabilirdi. Çünkü Kaypakkaya ezilenlerin de ezileni olanların yoldaşıdır. Soykırıma ve katliamlara uğrayanların yoldaşıdır. Kimsesizlerin, sahipsizlerin, hamalların yoldaşıdır. Özgürlük ve kurtuluş arayan her milliyetten, dilden, inançtan, cinsten emekçilerin sağlam güvenilir yoldaşıdır.
Ateşi Elleriyle Tutan Armenak
Ateşi çıplak ellerinde tutan Armenak Bakır yoldaş ilk devrimci kıvılcımı çakarak Ermeni gençlerin bilinç ve duygu dünyalarını yangına çevirmeyi başarır. Hrant Dink, Manuel Demir, Hayrabet Honca, Nubar Yalım, Nubar Ozanyan ve sayısız devrimci gencin ilk öğretmeni ilk ustası Armenak Bakır yoldaş oldu. Öncü yoldaş, ismini bir Ermeni fedaiden almıştı.
Öncüleri Armenak gibi güven veren sağlam bir yoldaş olursa elbette Yalım Nubar, Demir Manuel, Honca Hayrabet, Dink Hrant, Ozanyan Nubar gibi feda ruhlu militanlar, komutanlarının ardında sırasıyla saf tutar. Temel mesele, öncünün dürüst-sağlam ve güvenilir olmasındadır. Öncü sağlam olursa Kaypakkaya yoldaşa tutunan mülksüz, parasız, adanmış devrimcilerin isimleri de sayısız olur. Ve bu uğurda kimisi delik ayakkabısıyla, kimisi kurşunla kimisi işkencecilerin barbar işkencesi altında boğazlanarak, kimisi mayınla, parçalanmış kanlı beden ve gömlekleriyle göçüp gider bu dünyadan.
Reşo’ya me
Nubar Yalım, doğduğunda Ezidi bir önder olan Reşo ismi ona verilir. İlk ismini Ezidi bir önderden alan Nubar, 5 Kasım 1982’de soğuk bir sonbahar akşamında Hollanda’nın Ultrecht kentinde kontr gerilla güçleri tarafından haince katledilir. Gazetelerde “Ermeni bir teröristin sonu” manşetleri atılır.
Nubar Yalım’ın kimliğinde ne şehir, ne kasaba ve ne de köy yazılıdır. Varto Ermeni aşireti olarak yazılı kimlik, Nubar yoldaş hakkında anlatılacakların niteliğini vermektedir. Çok insanın aklına “aşiret” denilince ilk başta Kürdistan ve Kürtler gelir. Oysa o, Kürdistan topraklarında bir Ermeni aşiret çocuğu olarak dünyaya gelir. Ve etrafındaki sayısız Kürt aşiret reislerine, beylerine kafa tutarak yaşama ve topraklarına sarılırlar. Dört bir yanı Kürt aşiretleri ve ağaları tarafından çevrili topraklarda her gün tehdit ve baskıya direnerek yaşama tutunan Varto Ermeni aşireti, Cudi’nin sert rüzgarıyla sabahları yüzlerini yıkarlar. Tıpkı Ezidiler gibi yüzlerini güneşe dönerler.
Aşiret, Van Gölü’nden Hakkari’ye kadar uzanan yaylalarda çadırlarda yaşayarak hayvancılıkla uğraşır. Her gittikleri yaylaya kendi yaşam tarzlarını, kültür ve dillerini taşırlar. Kıl çadırlarda yaşayan Varto Ermeni aşireti, doğaya ve tarihlerine tutunmaktan başka çareleri olmadan ayakta kalmaya çalışır.
1915 Soykırımı’nda Arap bir aşiretin yardımıyla Cudi Dağı’na sığınır ve kendileri gibi mazlum olan Ezidilerin korumasıyla soykırımdan kurtulurlar. Yöredeki Kürt ağa ve beylerinin baskı ve tehditleri üzerlerinde eksik olmaz. Savaşçı bir halk olan Varto aşiretinden kadınlar, erkek elbisesi giyip silah kuşanarak ağaların saldırılarına karşı koyar. Giyim kuşamları Botan’a özgü “Şal u Şapık” olan aşiret, ağırlıklı olarak Kürtçe konuşur. Köylerini, evlerini, yaşamlarını çevrelerindeki diğer müslüman Kürt köylerinden ayıran yegane “nişan” evlerinin girişine astıkları demirden yapılı haçlarıdır.
Koçber olarak yaylaları dolaşan Varto Aşireti, sonunda yerleşik yaşama geçer. Bir yandan hayvancılık diğer yandan küçük çaplı tarımla uğraşan aşiret, Kürt ağa ve beylerin saldırı ve tehditlerinden dolayı gün yüzü görmez. Köyü korumakla görevli silahlı güçlerin başı sürekli belada olur. Devlet belasına, eklenen Kürt beylerinin belası onları zorunlu olarak batıya, İstanbul’a göçe zorlar.
Nubar’ın yaşamı
Nubar’ın kaderi tıpkı Ermeni ve yoksul Kürt köylülerinin kaderi gibidir. Kürtçe konuştukları için devletin, Ermeni oldukları için Kürt beylerinin baskı ve aşağılanmalarından yakalarını kurtaramazlar.
Nubar yoldaş, Ermeni dilini öğrenmek, eğitim almak için zorunlu olarak doğduğu toprakları terk ederek ailesiyle birlikte İstanbul’a göç eder. İlk gençlik yıllarında birçok arkadaşı gibi İbrahim Kaypakkaya’nın görüşleriyle tanışır. Son nefesine kadar komünist önderin çizdiği yolda korkusuzca yürür. 1977 yılının 1 Mayıs mitinginde birçok devrimci gibi yaralanır. Elinden düşürmediği Kaypakkaya yoldaşın kitabını düşman kurşunları altında yaralı haliyle bile yerde bırakmaz.
Avrupa’ ya ilk çıkan Ermeni devrimci gençlerden biri olur Nubar yoldaş. Büyük çalışma azmi, başarma tutkusu onu yaratıcı, üretken ve iyi bir örgütleyici kılar. 1979’da Hollanda’da aylık “Baykar-Mücadele” dergisini çıkarır. Ermeni Gençlik Birliği örgütlenmesinde görev alır. Ermeni ulusal meselesine ilgi duyar. Birçok konuya açıklık getirmek için çalışmalar yürütür. İstanbul’da başladığı Ermeni dili edebiyatıyla ilgili çalışmalarını Hollanda’da sürdürür. Ermenice gazetelere sayısız şiir ve makale yazar.
“Veretarzs Hayrenik”-Vatana Dönüş başlıklı şiir kitabı onun özlem dolu düşünce ve hayallerini yansıtır. Bilinç ve birikimiyle, öncü etkili kişiliğiyle, edebi ve devrimci çalışmalarıyla halkının kültür hazinesine sayısız değer bırakır.
Bütün Ermeni devrimciler gibi bir yandan sınıf mücadelesinin ön saflarında yer alırken tarihine-kültürüne-diline doyumsuz bir özlem ve ilgi duymaktan geri durmaz. Çünkü on binlerce Ermeni genci gibi o da tarihine, kültürüne, diline olan yabancılaşmaya, köklerinin kurutulmasına büyük bir öfke duyup kararlı bir duruş göstererek güçlü bir mücadele yürütmüştür.
Aramızdan, sıramızdan ayrılan, şehit düşen Ermeni devrimcilerin yaşamlarında ortak özellikler ve büyük benzerlikler görülür. Devrime ve sosyalizm bilimine tutkuyla bağlılık, önderlerine ve partilerine olan derin vefa duygusu görülür. Çıkarsız, hesapsız, yalın bir adanmışlık, temposu yüksek bir çalışma, üretkenlik ve yaratıcılık görülür. Gözükara militanlık görülür.
Devrim fırtınasına katlananları ancak gökyüzünün parlak renklerini anlatabilir. Vazgeçmeyen, tutkuyla davasına sarılan, başarının sırrına kavuşabilir. Bugün sınıf bilinçli proleterlere, devrimin sıra neferlerine gerekli olan, güçlüklerden ve ölümden korkmadan, doruklarda dalgalanacak olan kızıl bayrağımızı yükseltmektir. Bu cüret ve cesarete, bilinç ve kararlılığa sahip olma yolunda Partizan saflarında şehit düşen ölümsüz Ermeni devrimcilere yoldaşça, hesapsız bakmak, onların yolunda yürümek boynumuzun borcu olsun!
Nubar’dan Nubar’a süren direniş bizimdir…
Son Haberler
Sayfalar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.