Cuma Mayıs 10, 2024

Bir Tabut Daha Çıkmasın Diyorsak… – Hevi Devrim

Bir hafta içinde hapishanelerden üç tabut çıktı. İlki Garibe Gezer’indi. Hani yaz aylarında süngerli odada işkencenin her türlüsü ile, taciz ve tecavüzle, teslim alınmaya çalışılan Garibe Gezer. Yaşadıklarına bedenini ipe gerip bir protesto eylemiyle karşı çıkan Garibe Gezer.

“İntihardan kaynaklı psikolojik sorunum olup olmadığını sormuşsunuz. Taciz ve işkenceden psikolojim etkilendi evet. Ancak intihara bilinçli olarak başvurdum. Çünkü ancak öldüğümüzde hakkımız aranıyor.” diyordu avukatına yazdığı mektupta. Yaşarken sesini duyuramayacağını bildiği için intiharı bir siyasi eylem olarak kurgulamıştı. Baskı ve sindirme politikalarını, treadman uygulamalarını, tecridi, yaşadığı işkenceyi, tacizi, tecavüzü ifşa eylemidir onun seçtiği yol. Tam da bunun için “İntihar girişimim eylemseldir” demişti yine aynı mektupta.

Her intihar yaşama, yaşamda kalanlara bırakılan bir protesto dilekçesidir adeta. Garibe’nin vermek istediği mesajın muhatapları en başta bizlerdik; tecridi kaldıracak, faşizmi yıkacak mücadeleyi örgütleme iddiasında olan bizler… Faşizme karşı mücadele edenler… O, 24 Mayıs’ta süngerli odada uğradığı taciz ve tecavüze, işkence ve saldırılara, hapishanelerdeki sessiz ölüme itiraz etti. Bizi sarsmak, diri diri gömüldükleri tabutluklara karşı ses olmamızı sağlamak için intihar girişiminde bulundu. Geride kalanlara bir ışık olmak için. Bir çaresizlik değildi onunki, bir duruş, bir eylemdi. Ancak o eylemi de yetmedi. Gerekli karşılığı bulamadı. Tecrit saldırısına karşı toplumsal muhalefet güçleri harekete geçmedi. Ve işkence devam etti. Oysa zindanların derin delhizlerinde kaybolmayacak bir ses olmak istemişti Garibe. Yaşamıyla yaratamadığı sahiplenmeyi ölümüyle yaratmak için kendi yaşamından vazgeçmeyi bile tercih etmişti. Bu sesi duyduk, ancak kendi mahallemizin içine sıkışan bir sesle karşılık verdik, rutinleşen bir tepkinin ötesine geçmedi Garibe’nin çığlığına yanıtımız. Dayanışmamız sosyal medyayla sınırlıydı. Tecrit duvarlarını döven bir öfke patlaması değildi bizimki. Garibe’nin yaşadıkları, hapishanelerde yaşanan “hak” ihlalleri listesine yazılmıştı ve ötesi yoktu. Sonuç ortada.

Garibe’ye yaşatılanlar, faşizmin kadın düşmanı yüzünün de en çıplak ifadesiydi. Kadınlar olarak bir hemcinsimiz “Gece karanlıktan kork”sa “kenti ateşe ver”eceğimizi söylüyorduk ya, dayanışmamız bir devrimci tutsağı, Garibe’yi yaşatmaya yetecek kadar büyük ve kapsayıcı değildi henüz. Bir devrimci kadın, onca işkenceden sonra yine erkek-devlet şiddetinin her türlüsüne o hücrede yalnız başına karşılık vermek zorunda kaldı. Sesini bedenine yükledi, çığlık yaptı. Yine de bu kenti ateşe vermedik. Kadınlar olarak, faşizmi ve erkek egemenliğini yıkmak, özgürlüğümüzü kazanmak için, başka Garibelerin ölmemesi, cinsel saldırıya uğramaması, işkence görmemesi ve tecrit duvarları ardında sessiz ölüme maruz kalmaması için zindan duvarlarını döven bir mücadele hattını örmedik.

Haftanın ikinci tabutu Hali Güneş’indi. Yıllardır ağır hasta tutsaklar listesindeydi. Ağırlaşan durumuna dikkat çekmek, kamuoyu oluşturmak için tutsak yakınları ve insan hakları savunucuları zaman zaman onun için eylem yapıyorlardı. İsmine yıllardır aşinayız. Her gittiği hastanede heyet raporu “cezaevinde kalamaz” raporu veriyor, ancak Adli Tıp Kurumu hapishanede kalabilir raporu düzenleyerek tahliyesini reddediyordu. Bir ölüm düşünün ki yıllar yılı ATK’dan alınan red kararlarıyla zaten devlet tarafından bilinçli olarak örgütlenmiş olsun ve biz seyirci kalalım. Hapishanede en ağır ağrı kesicilerle hayatını devam ettirmeye çalışıyordu Halil Güneş. Hücresinde ağrıları dayanılmaz olduğunda oyalanmak ve ağrısını unutmak için kazak söküp yeniden ördüğünü, binbir çeşit uğraşı ile acısını dindirmeye çalıştığını yazıyordu bir mektubunda.

Üniversitede fizik okurken Kürt özgürlük mücadelesinin sıra neferi olmak için yönünü dağlara vermişti. Bir çatışmada ağır yaralı yakalandığında sene 1993’tü. Ağır işkencelere maruz kaldı yaralıyken, teslim olmadı. Sürgün sevkler, işkenceli sorgular, fiziksel ve psikolojik baskı, hücre cezaları hiç eksik olmadı hayatında. Kaç ölüm gördü, kaç ölümün kıyısından döndü, hep başı dik çıktı. Senelerdir kemik kanseri ile cebelleşiyordu. Üstüne akciğer kanseri ve türlü hastalıklar eklendi. “Tesbih taneleri ile say”dığı yıllara bir de “bu çağın şu illet hastalığı”na inat hep direngen, hep üretkendi. “İsyan ve direnişin dili”yle yazdığı son şiir kitabının adı AŞKAOS. Yaptığı bir röportajda “Aşk ve kaos kavramlarının içerik olarak birbirini tamamladığı kanaatindeyim. Yerelde, güncelde yaşanan tüm belirsizliklere, öngörüsüzlüklere rağmen, global olarak hakikat anlamında uyum ve ahenktir. Yaşamı özgür kılabilmenin tek yolu bunu AŞK’la yaşamaktır.” diyordu. O aşkla bağlandığı ütopyasını gerçek kılmak için bitmek bilmez bir enerjiyle yaşama tutundu, ölmenin yaşamaktan daha kolay olduğu zamanlarda…

Halil Güneş’le aynı gün faşizmin zindanlarında bir cenaze daha çıktı. Lens kanseri teşhisi konmasına rağmen tedavi edilmeyen, yetmedi tek kişilik hücreye kapatılan Abdülrezak Şuyur’un otopsi raporu, şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçti. Üç devrimci tutsak da faşist Saray iktidarının, devrimci tutsakları teslim alma politikalarına karşı direndikleri için katledildiler.

Devrimci tutsaklar siyasi düşünceleri ve eylemlerinden dolayı içerideler. Onlar faşizmle cepheden her gün, her saat vuruşuyor; bir avuç gökyüzünde sınırsızlığı, sonsuzluğu yaşıyorlar. Dışarıdaki faşist kuşatma ve baskı ortamının içeriye yansıması çıplak zor, tecrit, insanlık dışı baskı ve uygulamalar, ölümler oluyor.

Faşist devlet, tıpkı 19 Aralık katliamında olduğu gibi içeride ve dışarıda bizleri hücrelere hapsetmek, tecrit duvarlarıyla yalnızlaştırmak istiyor. Öfkemiz, isyanımız birbirine karışmasın; her bir çığlık kendi içinde boğulsun diye toplumsal muhalefet dinamiklerini bastırmak için baskı ve zoru çok daha yoğun devreye sokuyor. Tüm mücadele araç ve yöntemleriyle, her alan ve cephede faşizme karşı mücadeleyi büyütmediğimiz her an (içeride-dışarıda) hücre duvarlarımız daha da kalınlaşıyor.

Hapishanelerden çıkan her bir tabuttan sorumluyuz. Kendi hücrelerimizden çıkmadığımız için. İçeriden yükselen isyana karşılık olmadığımız, faşizme karşı mücadeleyi büyütmediğimiz için. Onların hücrelerin duvarlarını parçalayan sesine ses olmayan, eylemine eylemle karşılık vermeyen bizler, bu cinayetleri izlemiş olduk. 19 Aralık katliamının hesabını sormadığımız, hapishanelerden çıkan tabutlara sessiz kaldığımız, tecridi yıkacak bir mücadele gücü açığa çıkaramadığımız için suçluyuz. Artık yeter, bu son olsun, diyorsak “Zindanları yıkacağız, tutsaklara özgürlük” sloganını pratik mücadelemizin temel şiarı haline getirmeli, kentleri ateşe vermeliyiz.

1969

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

Sayfalar