Cumartesi Mayıs 4, 2024

Bir Varmış Bir Yokmuş

Masal gibi başlayan destan gibi biten hikâyelerden ne kaldı zaman içinde bize. Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran. Homer İzmir de okuyor dizelerini amfiden. Aşil topuğundan vurulmasa ne olurdu? Helen Afrika Coğrafyasında yavuklusuyla yan yana yatsa da Truva’dan dehşet bir ceng kaldı bize. Tanrılar ve Tanrıçalar sevişiyor ırmak kenarlarında, Titanlar ne tarafa yana. Brahma Hintli dizimin kenarında günah çıkarsa, Çinli savaş ağalarının günahını hangi surları aşamaz? Yaşıyoruz işte Hallaç dan beri derimiz yüzüle yüzüle, destan ve hikayelerle uyutula uyutula. Munzer ve on binlerce köylü başı Almanya da kazıklara dikile, sefasını Martin süre! Bedrettin asılı kalsın çarşının tam orta yerinde. Aristo prenslere ders verirken çığnadığım üzüm tanelerinden kanımı içe dura! Ne yapsın o felsefe o çağda da sırtımdan yüksele! Masallar ve destanlar diyarından gelen umut(suzluk) Süpermen’in pelerininde Hollywood semalarında çelebi gibi süzüle! Kafamdaki düşümdeki, rüyamdaki ilkelerim ve kurgularımla yaşıyordum. Ne güzel Anadolu da her adımda düldülün ayak izleri var! Ali’nin haberi yok! Düldülün haberi yok! Ne güzel Sarı Irmakta çimdiğim günler! Düştüğüm yollar. Ne güzel Felsefimi gökyüzünden yeryüzüne indirmeyen sınıflara. Ne de olsa beterin beteri var! Herkes payına razıysa çırpın sanda yırtınsan da boşuna!

Aptallık ahmaklık değil benimkisi yaşamdan anladığım buysa maraba olurum ağanın ayağına. Ücret ve fazla çalışma değil derdim. Sınıfldaşlarımın Yaratıp kurduğu şeyleri kaybetmedim sadece yıkıntı altında! Burjuva’nın da adaleti kalmadı çağımda. Destanlarda ve hikâyeler de aranıp yalanıp durmam, Ömer’in Adaletini sakalımın akında buluna diye! Dünya benim için benim dışımda senin içinde! Felsefem Marx’la süzüldü. Masallardan hikâyelerden kırkların ceminden Marx’a garabet bir şey kaldı. Acılar ve çığlıkların sebebi bu. Ben düşlerden dünyaya giden bir yoldan çıkamadım. Dünyadan düşe giden yolu bulamadım. Yaşamım için önce düşlerimden hikâyelerimden kurguladığım ilkeleri koydum önüme. İnce Memed dağ başında sansın kendini raflarda tozlana dura. Kör Abdiler kına yakıyor kıçına. Daha kendi günlük hayatımızı disiplin altına sokamazken dünya ya yeni düzen kimler getire! Uzun zamanlara gidecek yollara azıksız çıkana kimler güvene! İpini tuta! Sırtını dayaya! Bir Viking gibi düşse yola azığında kurutulmuş balık yoksa yem olur canlı balığa! Okumasa da duymasa da deneyimcidir ruhum. Görmeden dereyi, sıvamam paçayı! Aklın varsa sende ıslana durma!

Bir varmış bir yokmuş deneyimim. Düşlerim başka dünya başka! Uçurumu kim giderecek bilmiyorum? Yol göster on iki havarilerim, On iki imamım! Tarihten kalan umutlarım! Başka bir düş bilmiyorum. Cami duvarına yaslanmam, çarmıha gerileni boynuma asmam eski düşlerden başka tutunacak dalim yok sanmamdan.

İlkelerimden taviz vermem! Vermem! Vermem! Yobaz kim diye sorsa bebekler gözbebekleriyle! Cevap ağlayışlarında! İlkeler konusunda Engels ne demişti Duhring’e hatırlayan var mı ola?

“Demek ki ona göre önemli olan şey ilkelerdir, doğaya ve insan dünyasına uygulanması, dolayısıyla doğa ve insanın uyması gereken, dış dünyadan değil, düşünceden türeyen kesin ilkeler. Ama düşünce, bu ilkeleri nereden alır? Kendinden mi? Hayır, çünkü bay Dühring kendisi söyler: Arı düşünce alanı mantıksal şemalar ve matematik yapılarla sı- nırlanır (bu son olumlama, ayrıca, ilerde göreceğimiz gibi, yanlıştır da). Mantıksal şemalar, yalnızca düşünce biçimleri ile ilgilidir; oysa burada sözkonusu olan yalnızca Varlık, yalnızca dış dünya biçimleridir ve düşünce, bu biçimleri hiçbir zaman kendinden değil, ama tastamam ancak dış dünyadan çıkartıp türetebilir. Ama böylece, tüm ilişki tersine döner: İlkeler, araştırmanın çıkış noktası değil, sonucudur; doğaya ve insanların tarihine uygulanmazlar, bunlardan soyutlanırlar; doğa ve insan dünyası ilkelere uymaz,ilkeler ancak doğa ve tarihe uydukları ölçüde doğrudur. Sorunun tek materyalist anlayışı budur ve bay Dühring’in bunun karşı- sına çıkardığı anlayış, idealisttir. Bu anlayış sorunu tamamen başaşağı koyar ve gerçek dünyayı fikirden, şemalardan, dünyadan önce nerede olduğu bilinmeyen ve düşünülemeyecek bir zamandan beri varolan plan ya da kategorilerden hareket ederek kurar – tıpkı ... bir Hegel gibi.”(Anti Duhring,sayfa34-35)

Düşlerde kurulan metafizik-mekanik marksizmin kafasını duvarlara çalmasının İşte sebebi tam da burada! Düşten dünya ya kurulan gökkuşağı yolu neresini yırta dura ezilen sınıflara umut olamamakta!

Biz Maoistleri de aynı düşsel beyniyle kavramaktan uzakta. O düşten dünyaya yollar çize biz dünyadan düşünceye! O zaman biz neden bu fantastik dünyadan farklı bir yol çizemiyoruz? Bir adım ilerde olmak sadece hedefe giden yolda bir adım önde olmak demektir. Başka bir anlamı yoktur. DÜNYADAN DÜŞÜNCEYE YANSITILAN SOMUT DURUMU TEKRAR DÜŞÜNCEDEN DÜNYAYA UYGULAMA SÜRECİNDE TÖKEZLİYOR OLMAMIZDANDIR. Duhring vari materyalizmle kardeşliğimiz buradadır.

Bu İbo’suz ulusal sorun tartışanlar, parti, ordu, sınıflar arası bağı koparan katagorizasyon marksistler, şeyler arası ilişkileri önemsiz gördüklerinden, şeylerin kendileri ile meşgul olduklarından, aynı şeyden bizimde sorumlu olmamızdan sesimizi güçlü çıkaramıyoruz Tencere dibin kara senin ki benden kara! . Hâlbuki akşama kadar da “Gerçekler Devrimcidir!” diye çığırıyoruz! Sanki kulağına küpe olsun sürecini yaşadık son elli yılda.

Düşsel ilkelerimle mutluysam, mutluysan? Yaşam akıp gidiyor ve yetişemiyorsak? Diyalektiğe hep birlikte sövelim!

Kahrolsun Hareket!

Bir varmış bir yokmuş…

Uyusunda büyüsün nenniiii…

Tıpış tıpış yürüsün nenniii…

Yürütebilen varsa?

51200

Taner özcan

Taner Özcan sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Taner özcan

“Kaypakkaya’yı pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz”

Katledilişinin 44. yıldönümünde, önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya’yı onun teorisinin bakış açısında durarak ve pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz!

18 Mayıs 1973!

BOYKOT tavrı üzerine: Taktik hata, stratejik körlük!

15 yıllık iktidarı ile ülkemizdeki faşizmin özgün bir vearsiyonunun temsiliyetine erişen AKP tarihinin en kaotik seçimlerinden birisine hazırlanıyor. Yaklaşan referandum, AKP’nin son yıllarda aldığı darbeler ile açığa çıkan krizinin giderilmesi ya da kalıcılaşması açısından ciddi bir dönemeç anlamına gelmektedir.

Demirdağ’dan öğrenelim: Savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir!

Hem ülkemiz devrimci hareketinin tarihi hem de uluslararası deneyimler halk gençliğinin devrimin motor gücü olduğu gerçeğini birçok kez göstermiştir. Ülkemizde de sınıf mücadelesinin tarihi dönemeçlerine kısa bir bakış, gençliğin üstlendiği rolün tayin edici olduğunun görülmesine yetecektir. Öyle sanıyoruz ki, 68 gençlik hareketinin çıkışına kadar gitmeye gerek yok bu gerçeği görmek için. Kobanê’yi zafere taşıyan direnişin öncülerine bakmak yeterli olacaktır. Coğrafyamızda halk gençliği, Kobanê’den yükselen isyan çığlığına akın akın sınırları aşarak yanıt olmuştur.

Ötekileştirilenlerin Rojavaya Gidenlerle Dedikodusu

"Bu demektir ki, köylünün ...... yok olmadığı ...... yerini tarım gündelikçilerine bırakmadığı yerlerde, şunlar olabilir: ...... Fransa'da olduğu gibi her işçi  /köylü/  devrimini engeller ve yıkar  ......  /proletarya/ onun  /köylünün/ durumunu doğrudan iyileştirecek ve bunun sonucunda, onu devrim saflarına kazanacak önlemler almalıdır."  Marks

De ... babo ... türkiye devrimci hareketi hiç bu kadar birbirine benzeşmemişti.

TKP/ML Kadın Komitesi

 

Kadın Komitesi: “Kadınların öfkesi, isyanı ve örgütlü iradesi karşısında hiçbir diktatör duramayacak!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Özgürlüğümüzü, geleceğimizi emekçi kadın ellerimizle yaratalım! Buna gücümüz, buna bilincimiz, buna inancımız var! Unutmayalım, öfkemizin, isyanımızın ve örgütlü irademizin karşısında hiçbir diktatör, hiçbir iktidar sahibi duramaz!” dedi.

İki çizgi mücadelesi ve sol içi şiddet üzerine

Sınıf mücadelesi kavramsal olarak sadece karşıt sınıfları hedef alan ve tek başına burjuvaziye ve onun sömürü çarkının ortaklarına yönelen bir pratik alanı değil çok kapsamlı şekilde burjuvazinin uzantısı olan sosyal, siyasal ve kültürel tüm dönüşüm süreçlerini de kapsayan bir olgudur. Bu kapsamdan ötürüdür ki, devrim iddiasına sahip olmak, özü itibari ile devrimciliği bir kimlik olarak sahiplenmeyi ve bu kimliğe uygun şekillenmeyi gerekli kılar.

Kadınların Aleksandra Kollontay'a borcu;Kadının kurtuluşu

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün 107. yılı, bugünün gerçekleşmesinde birinci dereceden payı olan ve 9 Mart 1952 yılında ise aramızdan ayrılan Aleksandra Kollontay’ın ise 65. ölüm yıldönümü vesilesiyle...

Altın Eller ile Kanlı Eller

Anadolu'da yaşayan,ama bugün varlıklarınan söz edilemeyen kadim halklardan Ermeni'ler,Süryani'ler,Yahudi'ler,Rum'lar,Ezidi'ler üretken,yaratıcı,sanatkar topluluklardı.Yüz yıl önceden inşa edilen saraylar,kiliseler,yalılar,köşkler,binalar tüm tarihi dokunun gerçek sahipleri olurken,bu zenginliklere tepeden inme bir şekilde el konmuş,bunları inşa eden Altın elleri adım adım tarih sahnesinden silmiştir.Var olanın üstüne aradan yüz yıl geçmiş olmasına rağmen hiç bir zenginlik-değer inşa edememiş ancak kan akıtmakta maharetli olduğunu göstermiştir.Önce Ermeni'leri,Süryani'leri,Yahudi'leri,Rum'la

İdeolojinin kadrosu olmak

Devrim gerçekleştiren komünist parti tarihleri incelenip araştırıldığında küçük burjuva ideolojisinin yönetim düzeyinde ve kolektifte etkili olmaya çalıştığı, egemen olduğu dönemlerin yaşandığı görülür. Proletarya partisinde silahlı savaşın bir savaş çizgisi olarak egemen olmadığı, burjuva-feodal sistemden ve onun ideolojisinden TAM KOPUŞ sağlanamadığı süreçlerde tasfiyeciliğin kısa süreli de olsa etkili olduğu ve olmaya çalıştığı dönemler yaşanmıştır. Bundan sonra da yaşanma olasılığının mümkün olduğu bilinmelidir.

Yetersiz ve eksikliği itiraf etmekten korkmak!

"Şimdi esas mesele öncünün kendi üzerinde çalışma, kendisini yeniden biçimlendirmede yetersiz hazırlığını, yetersiz becerisini açıkça itiraf etme, görevinden çekinmemesinde yatmaktadır." (Lenin)

Birleşmeyin, Bölünün Ki, Adımlarınızın Sayısı Artsın(!)

Komünistlerin Birliği:

Marx ve Engels. “Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” demişlerdi. Mao, “Bütün ülkelerin işçileri ve Ezilen halkları birleşiniz” diyerek, işçi sınıfının birliğinin yanına bir de ezilen halkların ve ezilen ulusların birliğinin ekleyerek, burjuvaziye karşı sınıf savaşımında daha fazla çoğalmamızı önerdi.

İşçi sınıfı ve ezilen halkların bölünerek çoğalmayacağını, proletaryanın bütün büyük öğretmenleri ve marksizmin klasikleri biliyordu ve önermelerinide bu doğrultuda yaptılar. Kendi eylemleri de bu yönde oldu.

Sayfalar