Cumartesi Mayıs 4, 2024

Çalışma tarzı üzerine -1-

Görünümde kronikleşmiş her sorunumuzun, çalışma tarzımızdaki hatalı yaklaşımların süreklileşmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmaktadır. Tespit düzleminde defalarca kez belirtilen sorunlarımız üzerine yine yazılar kaleme almanın can sıkıcı bir yanı bulunsa da bunun önemli bir gereklilik olduğu da açıktır.

Örgütün işlev kazanması

Çalışma tarzımızda en önemli konuların başında komiteler gelmektedir. Nasıl ki insan vücudunun temel yapı taşı hücrelerse komünist partilerin temel yapı taşı da komitelerdir. Komitelerin en başat özelliklerinden birisi de onların iç demokrasi aracı olmalarıdır. Bilinir ki merkeziyetçilik kadar demokratik çalışma biçimi de Bolşevik-Maoist örgüt yapısının vazgeçilmezidir.

Aynı zamanda çalışan, işlevli komiteler demokratik merkeziyetçiliğin tesisinde önemli bir rol üstlenir. Kolektifin politikalarının belirlenmesinde her katılımcının söz hakkı olabilmesi, ancak işleyen komitelerle mümkündür. Bununla birlikte uygun adım yürüyebilen bir kolektif yaratmanın anahtarı da komitelerden geçmektedir. Mevcuttaki durum ise bu gerçekliğin oldukça gerisindedir.

Bu gerçekliğe paralel olarak gelişen bürokrasi hastalığı, hantallık ve kitlelerden-pratikten kopuk çalışma biçimleri şaşırtıcı görünse de durum böyle değildir. Zira komiteler toplanmamakta, işlevsizleşmekte ve bürokrasi tam da bu hastalığın üzerinde yükselebilmektedir. İşlevsizleşen kolektif çalışma tarzı doğal olarak anti-demokratik yaklaşımları, şefçiliği, bağımlılığı da beraberinde getirmektedir. Kolektif karar alma mekanizmaları bozuldukça tek insan kararları öne çıkmakta, bu süreçte oluşan eksiklikler, yanlışlıklar da kurumun vebal defterine işlenmektedir.

Sorumlu ile faaliyetçileri birbirinden yapay olarak ayrıştıran bu biçim, sorumluları pratikten koparmakta, sorumlularda da “ben söyledim ama yapılmadı” anlayışını büyütmektedir. Bu zaten eşyanın tabiatı gereğidir. Şefçi biçimler hem tepkisellikleri hem de kolektif yerine tek kişiye bağlanmayı beraberinde getirir. Kurumun politikalarının tartışılmadığı, anlaşılmadığı bir ortamı hâkim hale getiren bu yüzeysellikte sorgulama yerine beğenmediğini mahkûm etme anlayışının egemen olması kaçınılmazdır.

Hantallıkların, kitlelerden kopmanın vb. temelinde ya bu çalışma tarzı vardır ya da bu hastalıklar bu çalışma tarzını beraberinde getirirler. Kolektifin her zerresini birbirinden koparan, kafayı ayrı vücudu ayrı yere sürüklemeye çalışan bir tarza karşılık tek doğru yöntem daha katılımcı bir yapı oluşturmaktır.

Politikleşme ve politik şekilleniş

Temelde çalışma tarzını sekteye uğratan meselelerin başında elbette ki politikleşme(me) seviyemiz gelmektedir. Politikleşme konusunun ana halkasını, politik konuların tespiti oluştursa da bizler için mesele burada başlamamaktadır. Keza kolektifimiz tespitte iyi ancak pratikte kötü bir seyir izlemektedir. Sayfalarca politik tespitin, kırk yılı aşkın pratik deneyimin varlığına rağmen pratik etkisizliğimizin bu derece üst boyutta olması sorunun başka yerde olduğunu göstermektedir.

Bu durumun bazı önemli nedenleri bulunmaktadır. İlk olarak ara kadro yetiştirme yöntemimizde bazı hataların varlığına dikkat çekmek gerekmektedir. Nitelikli her ara kadromuzun politikleşmesinde aynı seviyeyi tutturamadığımız açıktır. Neredeyse tüm ara kadrolarımızın pratikte hantal bir dönemin ürünü olarak şekillendiğini gözönünde bulundurduğumuzda daha başta bir sıkıntımızın olduğunu anlayabiliriz.

Bu içsel nedene ek olarak dışsal olarak da emperyalist-kapitalist dünya düzeninin etkili biçimlendirme uğraşından hepimizin etkilendiğini söyleyebiliriz. Tasfiyeciliğin bu denli yaygın olduğu bir ortamda politikleşme düzeyimizin iyi olması esasta bizlere bağlıdır. Dışsal nedeni bu sorun açısından ilk elden çözemeyeceğimiz açıktır. İyi, doğru ve yerinde tespitler yapıyoruz ama yaptığımız tespitlere paralel müdahalelerde bulunmuyoruz, dahası öyle yaşamıyoruz da. Söylemle pratik arasında her zaman bir farklılığın olacağı kuşkusuzdur.

Bununla beraber kolektifin politikalarını anlama çabası da yüzeyselliğe mahkûm edilmektedir. Politikleşme konusu, aslında örgütlenme ve örgütlü yaşama konusu ile ilgilidir. Kendisini örgütlü gören, örgütlü kimliğinin esas olduğunu kavrayan birey doğal olarak her müdahalesini politik ele alma kaygısı içerisine girecektir. Bu nedenle politikleşmenin sadece siyasal seviyeyle, nitelikle ilgisi yoktur. Çok yerinde ve doğru tespitler yapan bir kişi yaptığı tespitlere paralel bir yaşam sürmüyorsa, örgütlü değilse ya da örgütlü ama işlevsizse burada politikleşmeden söz edemeyiz.

Bilakis daha mücadeleye yeni başlamış, henüz temel kavramları dahi bilmeyen birisinin kitleleri örgütleme ateşiyle yanıp tutuştuğu, herkesle politik bir ilişki kurduğu örnekler fazlasıyla mevcuttur. İşte tam da bu ikisinin sentezini yapabilmek, daha idealize bir politikleşme seviyesine ulaşabilmek demektir. Profesyonel çalışma tarzı ama kitleleri örgütleme konusunda amatör bir ruha ihtiyaç duyduğumuz açıktır.

Bu sentezi sağlayamamamızın nedeni, şekillendiğimiz dönemin de etkisiyle beraber düşünürsek, kolektife, kitlelere ve devrime güvensizliğimizle paraleldir. Sözde proleter tespitler yapılırken gayet küçük-burjuva yaşamanın, sadece söz üretmenin, eleştiri yerine mahkûm etmenin arkasında bu derin güvensizlikler bulunmaktadır. Ancak bellidir ki devrim sadece tespitlerle yapılmayacaktır.

Bununla birlikte güvensizliklerin temelinde bulunan konuların başında rutinleşme bulunmaktadır. Belki de bizim yaşadığımız sıkıntının en fazla bu konuda kendisini hissettirdiği söylenebilir. Çok tinsel görünen heyecan olgusu aslında oldukça maddi bir temele dayanmaktadır. Sınıf mücadelesinin temel yasalarını kavrayarak aynı heyecanla mücadeleye devam etmek işin bir yanıyken diğer yanı rutinleşme, sıradanlaşma, yüzeyselleşme ve doğal sonuç olarak da kitlelere, kolektife ve devrime güvensizleşmedir.

Bugün özellikle de OHAL süreciyle birlikte, dışımızdaki süreç rutin çalışmayı dahi imkansız kılmasına karşın, yeni duruma (somut koşullara) uygun bir çalışma tarzı oluşturmamak hareketsizliği dayatmaktadır. Ki hareketsizlik, bir devrimci için ölümle eş anlamlıdır. (Devam edecek)

45383

Komünistler Alman Burjuvazisini Yargılıyor (Münih Duruşmaları)

Yıl 4 Ekim-12 Kasım 1852, Köln’de, 11 Komünistler Birliği üyesi yargılanıyor.

Yıl 2015-2016 Münih. TKP/ML (Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist) olduğu gerekçesiyle 10 komünistin “yargılanma” amaçlı duruşmaları ve esaretleri devam ediyor.

Birinciler, “vatana ihanet” suçlamasıyla ceza alıyor.

TKP/ML’liler; “Türkiye’de terör örgütü yöneticileri oldukları” gerekçesiyle “yargılanıyor”.

Karar Verin: “Sizin Muhammed Ali’niz Hangisi?”[*]

“Ölüm haberim bir abartıydı.[1]
 
Eski dünya ağırsıklet boks şampiyonunu 3 Haziran’da 74 yaşında kaybettik. Epeydir Parkinson’dan mustaripti. Konuşma dahil pek çok yeteneğini yitirmişti. Eşi Lonnie’nin deyişiyle “İnsanlarla gözleriyle, kalbiyle konuşmaktaydı”...

Ortadoğu ve Türk devletinin cerablus işgali

Ortadoğu zengin petrol kaynaklarının bulunduğu büyük bir pazar olmanın yanında; enerji kaynaklarının geçiş güzergâhı olarak da her zaman emperyalistlerin iştahını kabartmıştır. Bu coğrafyada kurulan kukla devletler, başta İngiltere ve ABD’nin denetiminde Ortadoğu’da emperyalizmin bekçiliğini yapmaktan geri kalmamışlardır. Irak, Tunus, Suriye, İsrail ve İran emperyalist ülkelerin bölgedeki temsilcileri olmuşlardır.

FETÖ yerine RETÖ Darbesi Gerçekleşti-Çetin Çetin

Bugün Türkiye'de gelişmelere baktığımızda Türk hakim sınıflarının iki açmazı ön plana çıkmaktadır. Birincisi OHAL ilan edilerek FETÖ ile mücadele adı altında yürütülen çalışma. Hükümet kendisine muhalif olan kesimleri devlet aygıtından temizleyerek buralara kendi badem bıyıklarını yerleştirme çabaları içerisindedir. 17 Temmuz askeri darbe girişimini önceden haber alan ve buna uygun hazırlıklar yaparak ‘’Bu darbe bize Allah'ın bir lütfudur’’ diyerek bunu kendi çıkarları için bir fırsata çeviren Cumhurun başı R.T.E. kendi darbesini gerçekleştirdi.

Faşizmin “demokrasi” oyunu bitti; sermaye tükendi; Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri ortadoğu ‘da yeni oyunlar sahneliyor.

Sivil faşist darbenin postal sesleri yaşamın her alanında kendini gösteriyor. “Cemaat, Gülen, askeri darbe” senaryosu bir kurguydu. Faşist diktatörlük asıl darbeyi gerçekleştirmek, toplumda teşhir olan karanlık katliamcı yüzünü gizleyebilmek için, “askeri darbe oyununu bir trajikomik şekilde piyasaya sürüverdi. Bu oyunu Erdoğan tek başına kurgulamadı, ABD bu kurgunun içerisinde.

T.C.’nin Suriye Saldırısı ve Devrimci Görev :Çetin Çetin

T.C.’nin Cerablus’a denetimindeki ÖSO cihatçılarıyla İŞID devir alarak Suriye bataklığına girmesini değerlendirmeye geçmeden önce emperyalistlerin BOP ve Ortadoğu’daki gelinen duruma kısaca değinmekte yarar var.

Barış için Savaş !

Silahlanma yarışına, Emperyalist, gerici, haksız savaşlara karşı çıkalım!Dünya`da nihai Barış için, Sosyalizm ve Sınıfsız Toplum yolunda devrimci Mücadelelere omuz verelim !

“Topyekün Savaşa” karşı, Topyekün devrimci mücadeleye..

BAKIN DEVLETİN BAŞI NE DİYOR? “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM! TOPYEKÛN SAVAŞIYORUZ”!

Burjuvazinin sendromları ve İşçi sınıfının kaybedeceği yeryüzü

Dünya ve Türkiye’deki yıkıcı/yıpratıcı kaos ortamı, kapitalist sistemin öngörülen çelişik çatışmalarının bir ürünüdür. Bu, kapitalizmin daha iyi günleridir. Bir kaç Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerini saymazsak, çatışmalı ortam içinde olmayan bölgeler yok gibidir. “Çatışmalı olmayan ülkeler” ise içten içe kaynamaktadır. Bir taraftan ırkçılık, bir taraftan ise işçi sınıfıyla burjuvazi arasında süregelen sınıf mücadelesi, hiç bir burjuva ülkesini “güvenlikli” kılmıyor.

Milli mutabakat hükümeti; Çetin çetin

Türk hakim sınıflarının Yenikapı buluşmasından sonra burjuvazinin yazılı ve sözlü medyasında en çok sözü edilenin AKP, CHP, MHP’nin bir araya gelmesiyle milli mutabakatın sağlandığı, yakın bir süreçte de darbe girişiminin olumsuzluklarından sıyrılmak ve düzlüğe çıkmak için milli mutabakat hükümetinin kurulacağının müjdesinin verilmesidir.

Toplu mezarlıklar ülkesi

Türkiye ve Kuzey Kürdistan tam bir toplu mezarlıklar ülkesi oldu. Devlet, Kürtlere, Sosyalistlere, demokratlara sadece ordusu ve polisiyle saldırmıyor. Artık en önemli saldırı gücü olarak kullandığı İŞİD ile de saldırıyor.

Hukukuyla, yasalarıyla, yönetim şekli ve uygulamalarıyla tam bir bir isalmcı-kontrgerilla düzenine dönüşmüş olan Türk devleti, OHAL ile bunu daha da pekiştirmeye çalışmaktadır. Türk milliyetçiliği ve ümmetçiliği ile toplumun önemli bir kesimini kendi etksi altına alan devlet, başta Kürtler olmak üzere, muhalif olan her kesime karşı kıyım uygulamaktadır.

Sayfalar