Çarşamba Mayıs 1, 2024

Cengiz, Hakan ve Özgüç anısına… Onları yaşatmak…

İnsanlar ölür, sözleri kalır. Devrimcilikte söz, devrimci duruştur. Devrimci duruş; devrim için kendini örgütlemek, kendini örgütlerken halkı örgütlemek ve bunları yaparken tüm yaşamını devrime örgütlemektir. Ve yaşamını devrime örgütleyenler bugün ölseler bile devrime sevdalı her yürek atışında yeniden canlanırlar.

21 Ekim 2015’te şehit düşen üç Partizan, Sefkan, Yurdal, Ünal yoldaşlar yaşamın anlamını bireycilikten kopuşlarıyla bulmuşlardı. Mücadele kararlılığını her alanda gösteren ve mücadelenin gelişimi için büyük katkı sunan yoldaşlarımız Dersim’de devrimci bir duruş sergilediler.

Biri devrimci mahallelerde büyümüş, biri liseye kadar çarşıya bile tek başına gidememiş, bir diğeri ise sürgün çocuğu olarak büyümüştü. Yaşam koşullarındaki farklılıklara rağmen özgürlük ve kurtuluş yolunda devrim neferleri haline geldiler. Sistemin zincirlediği yerden kopmak, bireycilik yerine kolektif bir çalışmanın uygulanmasını sağlamak, sürecin gerisinde kalmak yerine süreci iyi okuyarak önüne geçmek, düşmanla uzlaşmaz bir çizgiye sahip olmak üç yoldaşın da ortak özellikleriydi.

Ünal yoldaş (Cengiz İçli), yenilenmenin, ilerlemenin ve gelişimin insanıdır. Türk kökenli yoldaş, Kaypakkaya’nın KKTH’na dair açtığı yoldan ilerleyerek Kürt ulusal mücadelesine dair sürekli araştırmalar yapmış, YDG’nin Kürt ulusu mücadelesine dair politik gelişiminin mimarlarından olmuştur.

Sefkan yoldaş (Özgüç Yalçın), Kemalizm’le uzlaşmaz, kitlede samimiyet uyandıran yapısı ve kavgada en önde olma isteğiyle arşınladı Ankara sokaklarını. Üniversiteden mahalleye, mahalleden işçi saflarına kadar her alandaki görevini büyük bir azimle yerine getirmişti. Kitlelerle samimi bağla kuran yoldaş, düşmana olan öfkesiyle bilemişti devrimci duruşunu. Kaypakkaya’nın zindanlarda işkenceye karşı kararlı duruşunun devrimci bir görev olduğunu savunan Özgüç yoldaş, Mercan Dağları’nda üstüne düşen görevi layıkıyla yerine getirmişti.

Yurdal yoldaş (Hakan Çakır), en zor koşullarda dahi örgütlülüğü korumak ve geliştirmek için hiçbir görevden kaçmamıştı. Emeğin önemi ve gücünü iyi kavramış olan yoldaş, anın sorunlarına çözüm olabilmiş, örgütlülüğe de samimiyetle emek vermişti. Örgütün yaşamsal ihtiyaçlarının devamlılığını sağlamak, her alanda faaliyeti daha ileri taşınmak için çaba harcadı. Pratikle teoriyi hücrelerinde birleştirerek öncü bir nefer nasıl olunur, gösterdi.

Bugün ne yapmalı?

Şehit yoldaşlarımızın her zaman vurguladığı gibi süreci ne kadar iyi okuyabilirsek hamlelerimiz o kadar sağlam olacaktır. Ünal yoldaşı hatırlayalım. Kürt ulusu mücadelesini çözümleyebilmek, ezen ulus şovenizmini saflarımızdan temizlemek için sırt çantasında Kürt ulusu mücadelesine dair bir yığın makale ve kitapla dolaşan Ünal yoldaşı... Bugün yaşadığımız coğrafyada yaşanan katliamları, baskı ve zulüm politikalarının çıkış noktalarını iyi okuyabilmek, çözümleyebilmek demek mücadele hattını bir adım ileri taşımak demektir. Emperyalist devletler güç savaşımı içerisindedirler. Birçok ülkede gençlik hareketleri sokağa çıktı, işçiler greve gitti, halk isyanları patlak verdi. Yaşadıkları krizin çözüm noktasını Ortadoğu olarak gören devletler bugün de kirli bir savaşa daha imza atıyorlar.

 Emperyalizme uşaklık yapan TC ise bugün T. Kürdistanı’nı vuruyor, Kürdistan’ın dört parçasının birleşme korkusuyla Cerablus’a girip Rojava’yı işgal planları yapıyor. “Çatlak bir sesin” planlarında pürüze yol açabileceğini öngören devlet, OHAL’i T. Kürdistanı ile sınırlandırmayıp, tüm ülkeye yayıyor. Bu süreçte kan kokan propagandalarıyla elini güçlendirmeye çalışan devlet karşısında Sefkan yoldaş kadar kararlı, öfkeli olmalı ve Yurdal yoldaş kadar örgütlü, ilkeli olmalıyız.

Ezenlere, ezilenlerin güçlü, haklı ve yenilmez karşı koyuşlarıyla tavır almalıyız. Şehit yoldaşlarımızdan öğrendiğimiz kitle faaliyetimizi geliştirmeli, sürecin özgünlüğünden doğru kitlenin ihtiyacıyla beraber yeni yöntemler geliştirmeliyiz. Ezenler nasıl ki söz konusu ezilenler olduğunda ortak bir cephe oluşturuyorsa bizler de ancak ve ancak devrimci, ilerici gençlik örgütleri ile beraber kavgamızı güçlendirebiliriz. Ortak mücadele hattını örmek devrimci görevlerimiz arasındadır.

Eklemek gerekir ki bir diğer önemli husus da sürecin öne çıkan yanlarıdır. Devlet başta Kürt ulusu olmak üzere ezilenlerin mücadelesini engellemek, parçalamak ve enerjisini soğurmak için şovenizmi büyütmeyi hedeflemiş ve ne yazık ki hedefini önemli derecede gerçekleştirmiştir. T. Kürdistanı’ndan eline bulaşan kanı hem FETÖ mendiliyle silerek katliamlardan kendini “aklamış” hem de PKK’yle FETÖ’yü bağdaştırarak geniş yığınları ve özellikle de etkisi altındaki kitleyi Kürt halkına karşı daha da düşmanlaştırmış, demokrat olan kesimde ise algı karışıklığı yaratmaya çalışmıştır.

Devlet her hamlesini önceden belirliyor, kitleyle aramıza engeller koyuyor, mat etmeye çalışıyor. Tek bir kıvılcım bütün bozkırı tutuşturabilir. Burada bozkırı tutuşturacak olan kıvılcımın kim/ne olacağı önemli. Kitleyle aramızdaki bağı sağlamlaştırmak, bağımızın kopmaması için yeni yollar geliştirmek gerekiyor. Kitleyle aramızdaki bağın kopması örgütlülüğümüzün boşa çıkması, politik seviyemizin yerle bir olması demektir. Devletin katliam naralarını her an daha çok yakınımızda duyarken gündelik yaşamsal faaliyetlerimizin, kitle faaliyetlerimizin önüne geçmesi kendi sonumuzu hazırlamak anlamına gelir.

Üç yoldaş, Sefkan, Ünal ve Yurdal yoldaşlar bugün gelişen süreç için neler yapabileceğimizi bizlere göstermiştir.

Onları yaşatmak, yoldaşların analiz ve muhakeme yeteneklerini, süreçle birlikte işletebilmemiz demektir.

Onları yaşatmak, egemenlere karşı dinmeyen öfkemizi, araştıran, kafa yoran bir işleyişle bilinçli hale dönüştürmek ve kolektife mal edebilmek demektir.

Onları yaşatmak, dün onların yüklendiği devrimci görevlerin üzerine bir yenisini daha koyarak yüklenebilmek, önümüze koyduğumuz hedefi kolektif bir ruhla göğüsleyebilmektir.

Onları yaşatmak, devrime daha fazla kafa yormak ve bu kafa yoruşla bugünkü sürece dair politikalarımızı net bir biçimde ortaya koyabilmemiz, bu politikalar doğrultusunda disiplinli çalışmamız demektir.  

Yoldaşlarımızın iddiasını diri tutarak kavgamızda yaşatırız. “Kitleden kopan birey eksikliklerine, zaaflarına kapalı hale gelir, bu da bireyi örgütten uzaklaştırır. Bireyin bilincinde, kararlılığında, iddiasında bozulmaya yol açar, kitlelere yabancılaşmayı doğurur bu da mücadeleye yabancılaşmayla paralel ilerler. Ancak sürekli kitlelerin içerisinde olan, kitlelerden öğrenen ve öğrendiklerinden hareketle kitlelere öğretenler mücadeleyi özümseyebilir ve mücadelede ilerleyebilir. Her an kitlelerin içinde, kitlelerle el ele mücadeleyi sürdürebilenler ideolojik sağlamlığı, politik seviyeyi yükseltebilir ve devrimci iddiada kararlı bir duruş sergileyebilir.” (Mao)

(Bir YDG’li)

45187

Newroz;Köhnemişe isyan,mazluma kardeştir!

Newroz, sınıf mücadelesi tarihinde zulme karşı yeni bir sayfa açma hamlesidir. Demirci Kawa’nın bu devrimci hamlesi tarihseldir, gelecek kuşakların ve toplumların isyan-direniş geleneğidir.

Newroz Ortadoğu ve ortaasya toplumlarının bilincinde yenilenme, başlangıcın ifadesidir. 21 Mart’ı dönüm noktası olarak kavrayan toplumsal bilinç hamle yapmaya, geçmişin ağır yükünden kurtulmaya da hazırdır. Demirci Kawa’nın Dehak’ın zulmüne karşı haysiyet, onur ve geleceği kazanma mücadelesi Newroz’un başlangıç, yenilenme özünün devrimci karaktere bürünmesini sağlamıştır.

Bu Senin Hikâyendir

Sen bir halksın. "MÜMİN VE EFENDİ" bir halksın.

Halkların devrimci birliği

Emperyalizm bir yandan ranta dayalı sermayesini büyütürken diğer yandan ezilen dünya halklarının yaşamında büyük bir ağırlık olarak duran sefaletin yaratıcısı ve sorumlusudur. Dünyada var olan ve yaşanan köleliğin ve yoksulluğun yaratıcısı ve sürdürücüsü durumunda olan emperyalizm bütün faşist-gerici ulus devletlerle birlikte yaşatılan soykırım ve katliamlarında baş sorumludur. Emperyalistler ve yerli gerici faşist iktidarlar Ortadoğu’da ve ülkemizde ulusal-dinsel-mezhepsel çatışmaların düşmanlıkların yegane sorumlularıdır.

Kürdistan boşalıyor!

Özyönetim ve Hendek

Katliam, yıkım ve göçün diyarı oldu !
Oysa birkaç ay öncesine kadar umutlanmış ve özyönetimle kendi kendimizi yöneteceğimize dair hesaplar yapmıştık.
Devletin Moğol psikozuyla Kürdün kendi kendini yönetme isteğini bastıracağını kimse düşünememişti, düşünemezdi, zira Erdoğan, İran mola rejiminin sünni versiyonlu dinci rejiminin ayak yerini yapmak için yapay bir barış ortamı yaratmıştı. Bu barış ortamına hepimiz kandık, "yetmez ama evet" lerle destekledik, rehavete kapıldık ve işlenen tüm suçlara da ortak olduk.

Umudun Yazarı Sizler Gibi Olmaksa ...

İnsanı faşistlikten kurtaran sevdikleri için üretikleri değil ki .

İnsanı faşistlikten kurtaran sevdikleri dışındaki insanlar içinde üretmesidir .

Vallah zenginlere döndük. Billahta zenginlere döndük. 

Hani şu nasıl kazanıldığını bilmeyen,  har vurup harcayan,  çocukları olan zenginler var ya,  ha…  onlara döndük.

Bu kadar da olmaz ki .  

Dünyanın neresinde halkın sosyal yaşantısının içerisinde çıkıp gelen tınılar  çalındığında devrimcide burçak tarlasına iştirak etmez ki .

Bir şeyde diyemiyorsak .

Berlin’e Savaşı Öldürmek İçin Gitmek

„Çocuklarınıza mutlaka şunu anlatın;Bizler, kadınlar olmasaydık,1945’inİlkbaharı da olmazdıYaşanmazdı”(Nonna Aleksandrovna)[1]

Berlin’e Savaşı Öldürmek,Sur’a Kürt katliamını Durdurmak İçin Gitmek...

 II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın en vahşi günleriydi. Bütün emperyalistlerin dört gözle, Sovyetlerin Nazilerin eline düşmesini beklediği anlardı. Ama, Nazilerin hesaplayamadığı bir şey vardı. Sovyet kadınları...

TKP/ML-MK:8 Mart emekçi kadınların örgütlenmiş isyanıdır!

8 Mart 1857’de Amerika’da Kadın işçilerin temel hakları için mücadele ederken 129’nun yanarak katledilmesiyle temel buldu Dünya emekçi Kadınlar günü. Proleter kadınların kapitalizme karşı açtığı isyan bayrağının kızıl rengi bugün kadın hakları mücadelesinin hala temel itim gücü olmaya devam ediyor. 1857 ile rengini alan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, bugün kadınların sınıfsal sorunları yanında ezilen cinsiyet olmasından kaynaklı sorunlarla birlikte daha geniş anlama bürünen bir toplumsal mücadele karakteri kazanmıştır.

Son kavga sınıf kavgasıdır! İsmail Cem Özkan

“Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” Köroğlu

Sınıf kavgasında taraflar meydana çıkıp er kavgası yapmamaktadır… Köroğlu değimi ile tüfek icat oldu. Bir tüfeğin sınıf lehine kullanılması ve sınıfı için sermaye birikimi aracı olduktan sonra savaşlar meydanlara çıkıp, daha karmaşık ilişkilerin olduğu bir alana kaydı. Kapalı kapılar arkasında verilen kararlar sonucu birçok insan haberi dahi olmadan, ne için öldüklerini bilmeden toplu katliamların, soykırımların kurbanı oldu.

Koçgiri'nin Onurlu Direnişi‏

Bilinmelidir ki, 1921’de Koçgiri, 1930’da Zilan ve 1937-38’de Dersim’de yaşananlar, resmi belgelerde tahrif edilerek gösterilmeye çalışıldığı gibi asla isyan değil, birer katliamdır. Hatta Dersim 1937-38 bir soykırım girişimidir.

Gelo ew ki ye / Jı wé da te ye /

Çı bejnik le ye / We ki reyhan e /

Navé wî Alîşer e / Him mér e him reyber e /

Li çiya ye Koçgîriyê zulfîkare

Kürt Ulusu Duygusal Bağlarının Olmadığı; Zoraki ‘Yaşama Birliğine’ Son Veriyor.

İsteyerek, gönüllü birlikteliği taşımayan, zoraki, tek taraflı ve baskıya dayalı bir evlilik mutlak ki, bir gün isyana başkaldırıya dönüşerek, kendi bağımsızlığını, özgürlüğünü isteyecektir. İstenen şu; bireyin, kadının, toplumun ve bir ulusun kendi iradesiyle her konuda kendisinin özgürce karar vermesidir. Kürt ulusu hiçbir zaman eşit şartlarda bir birliktelik yaşamadı. Türk ulusu her yönlü (sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve yaşamsal ) bir imtiyaza, hâkimiyete sahipti, halen de öyle. Evlenip boşanmada olduğu gibi tüm toplumsal sorunlarda da Türk ulusu ezici üstünlüğe sahiptir.

Ey Ahmet Hakan! – Kadir Amaç

Gazeteci ve haber spikeri kamuoyunu doğru bilgilendirmeye dayalı bir informasi mesleğidir! Gazeteci ve haber spikeri olan insanlar; billim adamı değildir, düşünür değildir, siyaset bilimci değildir, toplum bilimci değildir, din bilimci değildir, tarihçi değildir ve hasılı kelam jurnalcilikten başka hiç bir şey değildir!

Sayfalar