Cumartesi Mayıs 18, 2024

Emperyalizm Belli Ülke ve Uluslara Mı Özgü?1

Emperyalizm,  kapitalizme özgü bir olaydır. Kapitalizm öncesi emperyalizm yoktu ve toplumlar kapitalizme geçtiğinde, önce serbest rekabetçi kapitalizmle ve peşinden, kapitalizmin gelişmesi ve uluslararası yönünün daha fazla öne çıkmasıyla emperyalizmle tanıştı.

Nasıl ki, serbest rekabetçilik, kapitalist ekonominin belli bir (ilk) aşamasına denk geliyorsa, emperyalizm de kapitalizmin, Lenin belirlemesiyle “son aşaması”na denk gelmiştir. Yani, emperyalizm burjuvazinin iradi olarak ortaya çıkardığı bir olgu değil, tersine, kapitalist ekonominin gelişmesiyle doğrudan bağlantılıdır ve kapitalizmin bir üst aşamasıdır.

Hiçbir toplum iradi olarak ortaya çıkmamıştır. Kendi nesnelliği içinde gelişmiştir. Burjuvazi de kapitalizmi, kendi iradi yapısıyla, aldığı siyasi kararlarla onun niteliğini değiştirme kabiliyetine sahip değildir. O, kendi nesnelliği içinde, üretim biçiminin karakteri içinde taşıdığı çelişmelerin yön vermesiyle gelişir. Kapitalist toplum burjuvazinin iradesi altında yürüseydi, burjuvazi, öncelikle, kapitalizmin devrevi krizlerini önlemek isterdi.

Burjuvazi kapitalizmin üst aşaması olan emperyalizmi, bilerek ve isteyerek geliştirmemiş, tersine, tek tek bireylerin isteklerinden bağımsız olartak kapitalist ekonominin nesnel diyalektiği, kapitalizmi emperyalist aşamaya getirmiştir. Toplumların gelişmesi tek tek bireylerin iradesi altında olsaydı, köleci toplum hala devam ederdi. Ya da burjuvazi, kapitalizmin yıkımını önleyerek sosyalizme geçişi engellerdi.  Lenin bu nedenle; “emperyalizm proletaryanın toplumsal devriminin eşiğidir” demiştir ve bu sosyalist devrimlerle doğrulanmıştır.

Hiçbir toplum, komplo teorileri ile doğmamış, gelişmemiş, yönetilmemiş ve yıkılmamıştır. Ama, sınıflı toplumlarda her zaman komplo teorileri olmuştur. Özellikle, bilgi ve ulaşım teknolojik ağının gelişmesiyle komplo teorileri daha da yaygınlaşmış ve gelişmiştir. En yakınından bunu Covid-19 pandemi sürecinde daha net görüldü.

Emperyalizm yalın anlamıyla, kapitalist ekonomin oldukça gelişmesi ve bütünüyle uluslararası bir hal alamasıyla ortaya çıkmıştır. Banka ve sanayi sermayesinin birleşmesi, finans sermayesinin öne çıkması, sermayenin daha az ellerde yoğunlaşması, yani üretim ve sermaye alanında yoğun tekelleşme ile olmuştur. Bu, Lenin deyimiyle, “sanayinin gelişimi ve üretimin muzzam ölçüde temerküzü” ile ortaya çıkmıştır. Tekelleşme bununla doğru orantılı olarak gelişmiştir. Bu tekelleşme ise üretimin her alanında daha da gelişmiş ve toplumu bütünüyle kendi kontrolü altına almıştır. Yani, tekeller, kitleler üzerinde, kapitalist devletler vasıtasıyla kendi brujuva diktatörlüklerini kurmuşlardır.

Lenin, emperyalizmin ekonomik temelini ortaya koyar ve sonra bunun siyasal etki ve yönelimlerini açıklar. Ekonomiyi elinde bulunduranlar ya da ekonomik olarak güçlü olanlar, siyaseti de belirlerler.

Lenin, kapitalizm ve emperyalizm olgusunu şöyle açıklar:

Kapitalizm:

Genellikle, kapitalizmin ayırdedici özelliği,  sermayenin mülkiyetine sahip olanlar ile sermayeyi üretime sokanları birbirinden ayırması, para-sermayeyi, sanayi sermayesinden veya üretken sermayeden ayırması ve yalnızca para-sermayeden sağladığı gelirle yaşayan rantiyeyi, gerek sanayiciden, gerekse sermayenin sevk ve idaresine doğrudan doğruya katılan tüm kişilerden ayırmasıdır.”

Para-sermaye ile sanayi sermayesinin birleşmesiyle kapitalizm emperyalizm aşamasına ulaşmıştır. Bu birleşme, ekonomi üzerinde, -Lenin'in “finans oligarşisi” olarak adlandırdığı-  finans sermayesinin egemenliğini yaratmıştır.

Emperyalizm:

Emperyalizm, ya da finans sermayesinin eğemenliği, kapitalizmin, bu ayrılığın geniş boyutlara ulaştığı sonuncu aşamasıdır. Finans sermayesinin, diğer bütün sermaye biçimleri üzerindeki hakimiyeti, rantiyenin ve finans oligarşisinin hegomanyası anlamına gelir; finans bakımından “güçlü” az sayıda devletin düğer tüm devletlere göre ayrıcalıklı konumu anlamına gelir.”[1]

Sanayinin ve üretimin alabildiğine gelişimi ve birikimi, kapitalizmin önceki dönemlerinden ayırt edici bir özelliği olarak; mal ihracının yanında sermaye ihracının yoğunlaşmasıdır. Sermaye ihracının mal (meta) ihracına göre öne çıkması kapitalizmin emperyalist aşamaya gelmesinin ayırt edici özelliği olmuştur.

Lenin'in 1916 yılında yazdığı Emperyalizm kitabı zamanında, incelediği çok az ülke vardı. İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, Rusya, Japonya ve İsviçre. 1900'lerin başlarında bu bir avuç ülke, emperyalist aşamaya gelmişti.

O zaman, kapitalizm dünya ölçeğinde bugünkü gibi derinelemsine gelişmemişti. Ülkelerin büyük bir bölmüne kapitalizm yeni yeni giriyordu ve büyük bir bölümü de yarı-feodal durumdaydı.

Bugün ise kapitalizmin girmediği bir ülke kalmadığı gibi, hemen hemen bütün ülkeler kapitalist bir karaktere sahip hale gelmiştir. Kapitalizm o denli gelişmiş ve yayılmıştır ki, bir avuç yerli kabileleri bile kapitalist sistemin içine çekmek için vahşi uygulamlardan kaçınmıyor. Burjuvazi, kapitalist meta üretimini ve üretilen metayı dünyanın en geri bölgelerine kadar yaygınlaştırıyor. Deyim yerindeyse, ayak basmadığı, kontrolü altına almadığı bir alan bırakmazken, başta insan ilişkileri dahil her şeyi alınıp-satılan birer meta haline getirmiştir.

Özellikle 1980'lerden itibaren uluslararsı teklellerin eğemenliğinin esas hale gelmesi ve yagınlaşmasıyla, üretimin dünya ölçeğinde toplumsallaşmasını yagınlaştırmış ve hakim hale getirmiştir. Dünya ekonomisine ulsulararası tekeller egemen olmuştur. Bu üretimin uluslararasılaşmasının yagınlaşmasını ve esas hale getirmesini doğurmuştur. Ulusal tekeller uluslararası tekellerle içiçe geçmiş ve uluslararsı mali oligarşi doğmuştur.

Üretimin ve sermayenin temerküzü ve merkezileşmeleri birbirinden bağımsız değildir. Biri olmadan diğeri olamaz. Çünkü meta üretimi aynı zamanda sermaye üretimidir.

Emperyalizm Belli Ulus ve Ülkeye Mi Özgü?

Kapitalizm ulusal doğmuştur, ama uluslararası karaktere sahiptır. O, ortaya çıkar çıkmaz ulusal çitlerin dışına çıkarak uluslararası bir karakter kazanmıştır. Eğer kapitalizm ulusal sınırlar içinde kalsaydı, kapitalizm kapitalizm olamazdı.

Kapitalizm ulusal olmadığı gibi, onun daha gelişmiş bir aşaması olan emperyalizm de ulusal değildir. Ve “emperyalist olmak” salt bir kaç ulusa ait bir özellik olmayıp, aynı kapitalizm gibi uluslararası bir nitelliğe sahiptir. Kapitalizmin ilk olarak daha hızlı ve güçlü geliştiği yer İngiltere'dir. Ama, kapitalizm İngiltere ile sınırlı kalmamıştır. Buradan bütün dünyaya hızlı bir şekilde yayılmış ve sanayi kapitalizmin gelişmesi İngiltere'yi dönemin “üzerinde güneş batmayan imparatorluğu” haline getirmiştir.

Emperyalizm belli bir ulusa özgü olmadığı gibi, esasta, güçlü-güçsüzlük ilişkisiyle de ilişkisi yoktur. Nasıl ki, daha emperyalist aşamaya gelmemiş kapitalist ülkeler arasında, kapitalizmin gelişmişlik boyutuna göre “güçlü-güçsüzlük” ilişkisi varsa, emperyalizm aşamasına gelmiş ülkelerde de durum aynıdır. Güç, kapitalist ekonominin gelişmişlik ve büyüklük boyutuyla doğru orantılıdır. Nüfusun ve ülkenin yüzölçümüne bakarak güç ilişkisi belirlenemez. 41.528 km2 yüzölçümüne sahip ve yaklaşık 17 milyonluk bir Hollanda ile 2.381.741 km2  yüzölçümüne ve 45 milyonluk bir Cezayir'in ekonomik güçleri aynı değildir. Burada denebilir ki, biri emperyalist diğeri değil. Ama, günümüzde ABD ile Hindistan'ın nüfüsü da aynı değil. Hindistan, ABD'den bir milyar daha fazla nüfusa sahip bir ülke. İkisi de emperyalist. Ama ekonomik güç olarak ABD ile -şimdilik- kıyaslanamaz.

Kapitalizm eşitsizlik demektir, aynı zamanda. Ülkeler arasında eşitlik olmadığı gibi, tekeller arasında da eşitlik olamaz.

Bu konuda Lenin'e baş vuralım:

“... kapitalist düzende, işletmelerin, tröstlerin, sanayilerin veya ülkelerin eşit oranda gelişmeleri olanaksızdır. Yarım yüzyıl kadar önceki Almanya, o zamanki  İngiltere'yle kıyaslandığında, kapitalizmin gücü bakımından zavallı ve önemsiz bir ülkeydi; Rusya'yla kıyaslandığında, Japonya'nın durumu da aynıydı. Bundan 10 veya 20 yıl sonra emperyalist devletler arasındaki güç oranının değişmeden kalacağı 'tasavur' edilebilir mi? Kesinlikle hayır.[2]

Demek ki, emperyalizm tanımlasında ya da bir ülkenin emperyalist olup olmamasında “güç” sorunu değil, ekonomik durumuyla, ülkenin kapitalist ekonomisinin emperyalist aşamaya gelmesiyle doğrudan ilişkilidir. Ayrıca emperyalist ülkeler arasında dengesizlik esastır. Güç dengeleri de stabilize değil, sürekli değişim içindedir. Bugün “güçlü” olan emperyalist ülke, yarın en zayıf emperyalist ülke konumuna gelebilir. Örneğin, 1. emperyalist dünya savaşı öncesi İngiltere'siyle 2. emperyalist dünya savaşı sonrası İngiltere'sinin gücü ve dolaysıyla da emperyalist paylaşım içindeki yeri aynı değildir.

Petrol üreticisi ülkeler içinde Suudi Arapistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BEA)'nin sahip oldukları finans sermayesi, diğer emperyalist ülkelerin finans sermayesinden farklı mı? Elbette olamaz. Bu ülkelerin, ABD, Japonya, Almanya vb. gibi gelişmiş emperyalist ülkelerdeki sanayi kadar güçlü sanayileri olmasa da, söz konusu Körfez ülkelerin sahip oldukları finans sermayesi, uluslararası sanayi ve finans sermayesi ile birleşmiştir. Finans sermayesinin kaynağının oynadığı rolle fazla bir ilişkisi yoktur. Sermaye olarak varlığı ve oynadığı rol önemlidir. Ayrıca, söz konusu Körfez ülkelerinin sahip oldukları sermaye, en gelişmiş ülkelerden en geri ülkelere kadar yayılmıştır ve emperyalist bir rol oynamaktadır. Ve bu finans sermayesi, salt Körfez ülkelerindeki sanayi ile değil, uluslararası sanayi ile de birleşmiştir. Öte yandan, adı geçen Körfez ülkelerinin finans sermayesi,, uluslararası finans sermayesinin -adeta- can simidi olarak görev yapar.

Gelişmiş Batılı emperyalistlerin sermayesini “emperyalist” kabul ederken, aynı rolü oynayan Körfez krallıklarının sermayesi neden “emperyalist” olmasın? Buradaki anlayış, emperyalizmi, kapitalizmin en üst aşaması olarak değil, belli ülke ve uluslara özgü olarak değerlendirmekten kaynaklanıyor.

Bir ülkenin emperyalist aşamaya gelip gelmediğinin kıstasları var mı?

Lenin bunu net olarak belirtmiştir.

1-Üretimin ve sermayenin temerküzünün ekonomik yaşamda belirleyici bir rol oynayan tekelleri yaratacak kadar yüksek bir gelişme derecesine ulaşması. Yani, bütün alanlarda tekelleşmenin olması...

2-Banka sermayesi ile sanayi sermayesi kaynaşmış ve bu “finans sermayesi” temeli üzerinde bir finans oligarşisi doğması...

3- Mal ihracından farklı olarak sermaye ihracının son derece önemli hale gelmesidir.

Lenin, 4. ve 5. özellikler olarak belirttiği, “uluslararası tekellerin birleşerek dünyayı aralarında bölüşmeleri ve dünyanın en büyük emperyalist devletleri tarafından paylaşılmış olması...” kapitalizmin önlenemez çelişmeli karakterinden kaynaklanmaktadır.[3]

Dünyanın paylaşılmış olması yeniden paylaşılmayacağı ya da her an bu paylaşımın ölesiye mücadelesinin verildiğini yadsımıyor. Her emperyalist ülke, her tekel kendi sermaye gücü oranında bu paylaşıma katılıyor, pay alıyor ya da almaya çalışıyor.

Bunu, şöyle de tanımlıyabiliriz: her tekel, bir başka ülkede yaptığı sermaye yatırımı, dünya pazarından pay almadır. Emperyalist tekeller, kapitalizmin daha az geliştiği ülkerlere sermaye yatırımları yapmalarına karşın, esas olarak  kapitalizmin daha çok geliştiği ülkelere daha büyük sermaye yatırımları yaparlar. Örneğin, en çok sermayeyi, başta ABD olmak üzere, sırasıyla Çin, Japonya, Almanya, İngiltere ve diğer emperyalist ülkeler çeker. Sermaye, yoğun meta üretimi ve yoğun tüketimin olduğu yerleri severler.

ABD ve İngiltere net sermaye ithalatçısı ülke konumundayken, diğerleri esasta sermaye ihracatçısı konumundadır. Yani, ABD ve İngiltere'ye dış ülkelerden gelen sermaye yatırımları, içerden dışarıya giden sermaye yatırımlarından azdır. ABD'ye 2000-2021 yılları arası toplamda 13 trilyon 600 milyar dolar dış sermaye gelirken, aynı yıllar içinde ABD'nin dış ülkelerdeki toplam sermaye yatırımı (ya da ihracı) 9,8 trilyon ABD doları civarındadır.[4]

Sermaye gittiği yerlerde kapitalizmi de geliştirir. Bu bir niyet olgusu olmayıp, sermayenin karakteri gereğidir. Kapitalist gelişmenin olmadığı yerde sermaye birikimi olamaz. Bunu Lenin şöyle açıklıyor:

Sermaye ihracı, yöneltilmiş olduğu ülkelerde kapitalizmin gelişmesini, onu güçlü bir biçimde hızlandırarak etkilemektedir. O halde sermaye ihracı, ihraç  eden ülkelerin gelişmesinde belli bir noktaya kadar bir yavaşlamaya yol açmaktaysa da bu, bütün dünyada kapitalizmin genişliğine ve derinliğine geliştirme uğruna olmaktadır.”[5]

Kapitalizm gitiği yerlerde kaçınılmaz olarak kapitalizmin gelişmesine hizmet eder. Kapitalizmin olmadığı yerlerde sermaye de olamaz. İlk girdiği yerde de sermaye birikimini sağlayacak kapitalist gelişmeyi yaratır. Kapitalist, sermaye ihracını, sermayesini daha da büyütmek için yapar. Bu nedenle de kaçınılmaz olarak, sermaye geldiği ülkelerde kapitalizmin gelişmesini sağlar. Kapitalizm meta üretimi olduğuna göre, meta üretimin olmadığı yerde sermaye birikimi de olamaz.

Emperyalist dünya sisteminde son 50 yıllık gelişmeler dikkate alındığında, kapitalizmin genişliğine ve derinlemesine ne kadar geliştiği gözlemlenebilir. Bu gelişme, dünya (Gayri Safi Hasıla) GSH'ın toplamında görülür. Sadece son 2000 yılı baz alınsa bile, son 22 yılda dünya  GSH'nın katlanarak geliştiği, yani kapitalizmin katlanarak büyüdüğü görülecektir.

2000 yılında dünyanın GSH'ı 33,8 trilyon ABD doları iken, 2021 yılında yaklaşık üç kat artarak 96,1 trilyon ABD doları olarak gerçekleşmiştir. 1960 yılında ise bu rakam 1,39 trilyon ABD doları kadardı.[6]

 

Dünya GSH'ının katlanarak büyümesi, salt birkaç eski emperyalist ülkedeki büyümenin bir sonucu değil, yeni emperyalist ülkelerde büyüme oranlarının, eskilere oranla daha büyük olmasının yanısıra, bütün kapitalist ülkelerdeki büyümeden kaynaklanmaktadır. Kapitalizmin bu gelişmesi, varolan çelişmeleri daha da keskinleştirmektedir.

 

Sonuç olarak, kapitalizm derinlemesine ve genişlemesine geliştikçe, yeni emperyalist ülkelerde ortaya çıkmaya devam edecektir. Kapitalizmin gelişmesi, geliştirilmesi niyet sorunu olmadığı gibi, yeni emperyalist ülkelerin gelişmesini engellemekte tek tek ülke ya da kapitalist tekellerin iradesi altında değildir. Bu, kapitalist gelişmenin nesnel diyalektiğinin bir sonucudur. 21.08.2022


[1]    Lenin, Emperyalizm, Kapitalizmin Sonuncu Aşaması, sf. 82, Sosyalist Yayınları

[2]    Lenin, age, sf. 143

[3]    Lenin, age, sf. 112

[4]    Veriler, UNCTAD'ın 2022 yılı Raporu'ndandır. /https://unctad.org/webflyer/world-investment-report-2022

[5]    Lenin, age, sf. 87

[6]    Rakamların alındığı kaynak:  https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD

 

2402

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Sayfalar