Pazar Mayıs 12, 2024

Gaz bombalarına ve tomalara kilit vurmak

Polisin attığı gaz fişeğiyle öldürülen Berkin Elvan'ın sonsuzluğa uğurlanışından sonra, Gezi parkına karanfil bırakmak isteyen kitleye polisin gaz bombaları ve tomalarla saldırması artık bu meseleye bir çözüm bulunmasını zorunlu hale getirmiştir.

                Çözümün hükümetten gelmeyeceği ortadadır. Çünkü diğer ülke hükümetleri gibi AKP de halkın alanlara çıkmasından korkuyor. Alanların bir süre sonra devrim kalelerine dönüşerek hükümetleri alaşağı ettiğini görüyor ve biliyorlar.

                O halde alanları cehenneme çeviren bu gaz bombalarını ve tomaları durdurma işi bize kalıyor. Ya gaz bombalarını ve tomaları durdurup ölümlerin ve sakatlanmaların önüne geçer ve meydanları halka açarız ya da sürüp gidecek bu devlet terörü.

                Peki bunu nasıl yapacağız?

                Gençlerin enerjilerine hayran olmamak elde değil. Polis gaz fişeği atıp basınçlı su sıkınca, gençler haklı olarak o bölgeden çekiliyor, beş on dakika gibi kısa bir zamanda yine toplanıp başka bir yerde polis ordusunun önüne dikiliyor. Polisler savaş alanındaymış gibi tekrar hınçla saldırıya geçiyorlar. Gençler bu saldırılarda ölümcül darbeler alıyor, sakatlanıyor, topluca gözaltına alınıyor ve bazıları da tutuklanıyor.

                Neredeyse her gösteride böyle oluyor. İşin içine ajan provokatörler de girince saldırıya geçmek için can atan polisin işi daha da kolaylaşıyor.

                Ancak bunun artık böyle gitmeyeceği ortada. Daha doğrusu gitmemeli! Bu konuda aydınlara ve siyasetçilere büyük iş düşüyor.

                Bir zamanlar İran Şahı da meydanlar da böyle terör estiriyordu. Azgın bir aygır gibi halka saldırıyor, meydanları ceset tarlasına dönüştürüyordu. Halkın tek silahı meydanlardı, oralar da             - şimdiki Gezi parkındaki işgal gibi- Şah'ın asker ve polisinin işgali altındaydı.

                Mollalar müttefikleri Kürt siyasetçiler ve komünistlerle birlikte birbirlerine zincirlenerek çıktılar alanlara. Saldırıya geçen asker ve polislerin önünde etten bir kaleye dönüştüler. İsteseler de kaçamazlardı. Bazıları öldürüldü, ancak arkadaşlarına zincirli olan cesetleri oracıkta kaldı. Önderleri kaçmayınca halk ordusu da kaçmadı. Daha da bilendi. İşte o tarihi an Şah'ın ölümcül bir darbe aldığı andı. O günden sonra yıkılmaz sanılan monarşi hızla baş aşağı gitmeye başladı. Şah kendisini birkaç hafta sonra avucunda bir miktar ülke toprağıyla İran'dan kaçarken buldu.  Bindiği uçakta havadan Tahran'a son kez baktı, sürdüğü o akla ziyan sefahat bir rüya olarak kaldı arkasında. Mısır'a sığındı, yapayalnız bir insan olarak öldü.

                İran halkı bir mantar tabancası dahi patlatmadan meydanların sihirli gücüyle diktatörü aşağı indirmişti.

                Bize düşen görev!

            Biz aydınlar ve siyasetçiler bu gaz bombası ve toma meselesini halka ve gençlere bırakmadan meydanlarda çözebiliriz. Hükümetin yasakladığı Gezi parkında veya Diyarbakır Valiliği önünde kendimizi gaz bombalarına ve tomalara karşı birbirimize zincirlersek, yani daha açıkçası bedenlerimizi halka siper edersek gaz bombaları susmak, tomalar da kontak kapatmak zorunda kalırlar.

                Sözü fazla uzatmayacağım. Kendisini benimle zincirleyecek arkadaşlar arıyorum. Mail adresim ve telefonum aşağıdadır.

                Kimseye kahramanlık taslamıyorum, lütfen böyle düşünülmesin. Bir macera peşinde de değilim. F tipinde enfeksiyon kapan akciğerlerimdeki rahatsızlığım hâlâ sürüyor. Almak istediğim riskin farkındayım, o zehirli gazdan ölümcül bir şekilde etkileneceğimi de biliyorum.  Ancak gençlerin ölmemeleri ve meydanların halka açılması için başka çare yok. Bugün çocuklarımın, yarın da torunlarımın gaz bombalarına ve tomalara hedef olmasını istemiyorum. Esenlik dileklerimle   

15 Mart 2014      

alinakmahmut@hotmail.com                   

TARİHE NOT: Herhangi bir olayda tüfek veya tabancayla oluşan öldürme ve öldürmeye teşebbüs suçu neyse, öldürme potansiyeli taşıyan gaz fişeklerinin yol açtığı öldürme ve yaralamalar da hukuken odur. Gaz fişeği hedef gözetilerek atıldığı için her yaralama öldürmeye tam teşebbüstür. Nitekim bu öldürücü fişeklerden birçok genç ölmüş, yüzlercesi de yaralanmıştır. İç hukuk kilitlenmiş olsa da, bu suçların uluslar arası hukuktaki karşılığı binlerce yılık hapis cezasıdır. Bu keyfi suçların azmettiricileri başbakan ve onun külhanbeyi içişleri bakanıdır. Yani tetikçilerle aynı cezanın muhatabıdırlar.

92201

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Sayfalar