Perşembe Mayıs 2, 2024

Gerçeğe ışık, devrime pusula: Mehmet Demirdağ -3-

Mehmet Demirdağ ve “darbeciliğe karşı mücadele” üzerine

Mehmet Demirdağ yoldaşı ve onun tarihimize kazılı pratiğini değerlendirdiğimizde, kuşkusuz , onun politik ve pratik anlamda öncüleştiği en temel konuyu 94 darbesi karşısındaki konumlanışı ve sonrasındaki süreçte kadro politikasında yarattığı dönüşümlerin oluşturduğunu görürüz. Kolektifi ilkeleri üzerinden ayağa kaldırmanın mimarı olarak Demirdağ yoldaşın, tasfiyeciliğin saflarda açtığı gedikleri onarmadaki pratik önderliği esas anlamda bu iki mesele karşısındaki doğru önderlik tarzı ve yürüttüğü ideolojik mücadele ile mümkün olmuştur.

İçinden geçtiğimiz sürecin, kolektifi kuşatan tasfiyecilik koşullarında saflarda yarattığı tahribat da esas kaynağını bu iki olgu üzerinden almaktadır. Tarihin aradan geçen 20 küsur yılın ardından tekerrür ettiği güncelde, yaşadığımız kriz pratikteki kimi aksaklıklar ve sorunların ötesinde, ciddi bir dejenerasyon yaratmakta, komünist kimliğe ait tanımlar ziyadesiyle aşınmaktadır. Böylesi bir dönemde yüzümüzü yeniden tarihsel birikime dönmek, kitlelere devrimcilik (!) olarak yutturulmaya çalışılan sol maskeli tasfiyeciliği tarihsel birikimimizle ele almak önemli bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır.

Güncel tasfiyeciliğin özeti: “Sol” gösterip “sağ” vurmak!

En kaba hali ile tasfiyecilik, proletaryanın sınıf bilincinin burjuva fikirlerle bozulması ve sınıf mücadelesinin ideolojik yönden yadsınması anlamına gelmektedir. Bu tanım, tasfiyeciliği proleter ideoloji karşısında açık bir karşı kampa atmakla birlikte tasfiyecilik, tarihin hiçbir döneminde ve hiçbir devrimci deneyimde kendisini açıktan yürütemez. Onun karakteri itibari ile varlığı örtülüdür ve geçmiş devrimci deneyimlerde olduğu gibi kendisini en geri ideolojik zemine dayandırarak pratikte ise en keskin ve radikal söylemle kendisini üretir.

Rus devrim deneyiminde sol sosyalist devrimcilerin Narodnik keskinliği ile (özde kardeş) sol komünistlerin savaş çığırtkanı “radikal” sloganları ve BPKD sürecinin Deng Siao Ping çizgisi ile (yine özde kardeş) Lin Piao çizgisi tam da tarihsel olarak bu en geri ideolojik zeminden kaba ve dogmatik yönelim üreten karakterine örnektir.

Bu genel karakterin saflarımızdaki yansıması, özellikle 94 tasfiyeciliği ile ayyuka çıkarken, bu tarihsel süreç, sol sekter savaş ağalığı çizgisinin söylemde en “keskin” Halk Savaşı savunusunu nasıl parti ve örgüt düşmanı, kolektifi parçalayan ve Halk Savaşını gerileten bir biçime büründüğüne tanıktır.  Mehmet Demirdağ yoldaş yürüttüğü kapsamlı ideolojik mücadeleyle, 94 Tasfiyeci çizgisinin “irade” çığırtkanlığı ile örtülü parti düşmanlığının, “halk savaşı” naraları ile gizlenmiş yüzünün boyalarını dökmektedir.

Güncelde yaşadığımız tasfiyecilik de, Demirdağ yoldaşın mahkum ettiği hatta yürümekte, eline aldığı dogmatizmin bayrağı ve hocacı örgüt çizgisi ile kendinden öncekilerin yolunu sürmektedir. Bir yandan irade çığlığı atan güncel tasfiyeciliğin, kolektifin en üst irade ve organlarını on yıllardır işletmemesi, “hizip” naraları atarken yaşadığı güç yitimi ile alternatif örgütlenmelere yönelmesi tam da bu ikiyüzlü gerçekliği, “sol” gösterip “sağ” vuran karakteri deşifre etmektedir.

Günceldeki tasfiyeciliğin gidişatı en çok da kadro politikasında açığa çıkmaktadır. Şöyle ki, güncel tasfiyeciliğin bugün attığı “irade” çığırtkanlığının özünü biat çağrısı oluşturmaktadır. Komünist kadro olmanın temel koşullarından olan kolektif ile kurulacak diyalektik bağ güncel tasfiyecilik tarafından dıştalanmakta, “irade” olmayı “idare” etmekle özdeşleştiren, onu meslek edinerek tasfiyeciliğin ve örgütsüzlüğün kaynak suyu olmaktadır. Girişilen birçok pratiğin özünü bu bürokrat çalışma tarzının ürünü olan faaliyetçilere yaslayan bu çizgi, sorunların çözümü için yürütülen tartışma ve ideolojik mücadele ısrarını ise Maoizm’in sokağından geçmeyen hocacı örgüt algısıyla karşılamakta, apolet üzerinden “irade” icat ederek kolektifin yaşadığı irade yitimini kendilerine sınırsız at koşturacakları alan olarak anlamaktadır.

Güncel tasfiyeciliğin yarattığı tahribatın kapsamı sadece pratikte kurumu ve onun sınıf mücadelesindeki yerini sekteye uğratmanın ötesine geçmiş, ciddi bir yozlaşma ve bozulma alanı üretilmiştir. Şöyle ki, tasfiyeci çizginin hedefine oturttuğu alanlar sorunların çözümü için kolektifi irade tesis edeceği platformlara taşıma girişimlerini sürdürürken “devrimcilere yönelen devrimci müdahale(!)”ler aymazca hayata geçmekte, taciz vb pratiklere ise saflardan uzaklaştırılanlarla tasfiyeciler kol kola girmektedir.

Aktardıklarımızın toplamı, sadece bir olaylar anlatısı değil bir olgudur. Söylenen ile yapılan arasındaki, doğru ile yanlış arasındaki, devrimci olan ile karşı-devrime hizmet eden arasındaki çizginin ayrıştığı kanallardır ve bunların analizi yapılmak zorundadır. Tasfiyeciliğin KP’ler içinde kaçınılmaz bir olgu olduğu gerçeği ile bunlara yaklaşımın ne olması gerektiği konusunun bilince çıkarılması her daim mutlak ve kaçınılmazdır.

“Zira biz partiyi kafamızdaki yerin üstünde oturtmak, onu sosyal kurtuluş ve nihai özgürlük kavgasının önderlik etmekle sorumlu kılınmış öncüsü olarak, bu ideallerimizin yenilgisiz silahşörü yapmak istiyoruz. Öyleyse ancak yeterli bir diyalektik kavrayışa sahip olmayan beyinlerin boşluğunda sarsıntı olanağı bulabilen şaşkınlıklar yaşamak için kabul etmeliyiz ki devrime hem parti hayatı açısından hem de onun üye ve taraftarları olarak kendi siyasal ve sosyal pratiğimiz açısından hiçbir zaman belalardan kurtulama olanağı bulamayacağız, ‘oh nihayet belasız, sorunsuz bir gün” diyeceğimiz bir süt limana demir atma şansı bulamayacağız. Çelişkinin başlıcası, başlı başına olanı, sınıf çelişkileri olduğu müddetçe ve nihayet bir dünyasal devrim vücut bulacak komünizme kadar bu böyle olacaktır. Oraya kadar sadece belaların boyutu ve gelişmeleri değişecektir. Mao: ‘Eğer parti içinde çelişmeler olmasaydı, parti ölür giderdi’ der. Sorun çelişkilerden ve parti içi sorunlardan yılmak değil, yıldırıcı olan çelişkilerin ele alış yöntemidir. Partiyi yoran, gerileten ve yozlaştıran parti içi mücadeleler bir çelişkinin burjuva eğilimler ve parti düşmanı akımlarca partiyi yıpratmak bölmek ve güçten düşürmek amacıyla ele alınmasıdır.” (Mehmet Demirdağ, Fırtınalar içinde Bıçak Sırtında, Cilt 1, s. 243)

43658

Komünistler Alman Burjuvazisini Yargılıyor (Münih Duruşmaları)

Yıl 4 Ekim-12 Kasım 1852, Köln’de, 11 Komünistler Birliği üyesi yargılanıyor.

Yıl 2015-2016 Münih. TKP/ML (Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist) olduğu gerekçesiyle 10 komünistin “yargılanma” amaçlı duruşmaları ve esaretleri devam ediyor.

Birinciler, “vatana ihanet” suçlamasıyla ceza alıyor.

TKP/ML’liler; “Türkiye’de terör örgütü yöneticileri oldukları” gerekçesiyle “yargılanıyor”.

Karar Verin: “Sizin Muhammed Ali’niz Hangisi?”[*]

“Ölüm haberim bir abartıydı.[1]
 
Eski dünya ağırsıklet boks şampiyonunu 3 Haziran’da 74 yaşında kaybettik. Epeydir Parkinson’dan mustaripti. Konuşma dahil pek çok yeteneğini yitirmişti. Eşi Lonnie’nin deyişiyle “İnsanlarla gözleriyle, kalbiyle konuşmaktaydı”...

Ortadoğu ve Türk devletinin cerablus işgali

Ortadoğu zengin petrol kaynaklarının bulunduğu büyük bir pazar olmanın yanında; enerji kaynaklarının geçiş güzergâhı olarak da her zaman emperyalistlerin iştahını kabartmıştır. Bu coğrafyada kurulan kukla devletler, başta İngiltere ve ABD’nin denetiminde Ortadoğu’da emperyalizmin bekçiliğini yapmaktan geri kalmamışlardır. Irak, Tunus, Suriye, İsrail ve İran emperyalist ülkelerin bölgedeki temsilcileri olmuşlardır.

FETÖ yerine RETÖ Darbesi Gerçekleşti-Çetin Çetin

Bugün Türkiye'de gelişmelere baktığımızda Türk hakim sınıflarının iki açmazı ön plana çıkmaktadır. Birincisi OHAL ilan edilerek FETÖ ile mücadele adı altında yürütülen çalışma. Hükümet kendisine muhalif olan kesimleri devlet aygıtından temizleyerek buralara kendi badem bıyıklarını yerleştirme çabaları içerisindedir. 17 Temmuz askeri darbe girişimini önceden haber alan ve buna uygun hazırlıklar yaparak ‘’Bu darbe bize Allah'ın bir lütfudur’’ diyerek bunu kendi çıkarları için bir fırsata çeviren Cumhurun başı R.T.E. kendi darbesini gerçekleştirdi.

Faşizmin “demokrasi” oyunu bitti; sermaye tükendi; Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri ortadoğu ‘da yeni oyunlar sahneliyor.

Sivil faşist darbenin postal sesleri yaşamın her alanında kendini gösteriyor. “Cemaat, Gülen, askeri darbe” senaryosu bir kurguydu. Faşist diktatörlük asıl darbeyi gerçekleştirmek, toplumda teşhir olan karanlık katliamcı yüzünü gizleyebilmek için, “askeri darbe oyununu bir trajikomik şekilde piyasaya sürüverdi. Bu oyunu Erdoğan tek başına kurgulamadı, ABD bu kurgunun içerisinde.

T.C.’nin Suriye Saldırısı ve Devrimci Görev :Çetin Çetin

T.C.’nin Cerablus’a denetimindeki ÖSO cihatçılarıyla İŞID devir alarak Suriye bataklığına girmesini değerlendirmeye geçmeden önce emperyalistlerin BOP ve Ortadoğu’daki gelinen duruma kısaca değinmekte yarar var.

Barış için Savaş !

Silahlanma yarışına, Emperyalist, gerici, haksız savaşlara karşı çıkalım!Dünya`da nihai Barış için, Sosyalizm ve Sınıfsız Toplum yolunda devrimci Mücadelelere omuz verelim !

“Topyekün Savaşa” karşı, Topyekün devrimci mücadeleye..

BAKIN DEVLETİN BAŞI NE DİYOR? “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM! TOPYEKÛN SAVAŞIYORUZ”!

Burjuvazinin sendromları ve İşçi sınıfının kaybedeceği yeryüzü

Dünya ve Türkiye’deki yıkıcı/yıpratıcı kaos ortamı, kapitalist sistemin öngörülen çelişik çatışmalarının bir ürünüdür. Bu, kapitalizmin daha iyi günleridir. Bir kaç Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerini saymazsak, çatışmalı ortam içinde olmayan bölgeler yok gibidir. “Çatışmalı olmayan ülkeler” ise içten içe kaynamaktadır. Bir taraftan ırkçılık, bir taraftan ise işçi sınıfıyla burjuvazi arasında süregelen sınıf mücadelesi, hiç bir burjuva ülkesini “güvenlikli” kılmıyor.

Milli mutabakat hükümeti; Çetin çetin

Türk hakim sınıflarının Yenikapı buluşmasından sonra burjuvazinin yazılı ve sözlü medyasında en çok sözü edilenin AKP, CHP, MHP’nin bir araya gelmesiyle milli mutabakatın sağlandığı, yakın bir süreçte de darbe girişiminin olumsuzluklarından sıyrılmak ve düzlüğe çıkmak için milli mutabakat hükümetinin kurulacağının müjdesinin verilmesidir.

Toplu mezarlıklar ülkesi

Türkiye ve Kuzey Kürdistan tam bir toplu mezarlıklar ülkesi oldu. Devlet, Kürtlere, Sosyalistlere, demokratlara sadece ordusu ve polisiyle saldırmıyor. Artık en önemli saldırı gücü olarak kullandığı İŞİD ile de saldırıyor.

Hukukuyla, yasalarıyla, yönetim şekli ve uygulamalarıyla tam bir bir isalmcı-kontrgerilla düzenine dönüşmüş olan Türk devleti, OHAL ile bunu daha da pekiştirmeye çalışmaktadır. Türk milliyetçiliği ve ümmetçiliği ile toplumun önemli bir kesimini kendi etksi altına alan devlet, başta Kürtler olmak üzere, muhalif olan her kesime karşı kıyım uygulamaktadır.

Sayfalar