Pazartesi Mayıs 13, 2024

IŞİD Neden Yenilecek-Irfan Aktan

 

IŞİD’in Kobanê’de iki sebepten ötürü daha şimdiden yenilmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Birinci sebep Kobanê halkının bölgeyi terk etmesi, öbürü de IŞİD’in, Kürt sivillerinin boşalttığı bölgeleri doldurabileceği bir “halkının” olmayışı. Daha da ileri gidip şunu söyleyebiliriz ki, IŞİD Kobanê’ye doğru ilerledikçe yenilgiye daha da yaklaşıyor. Üstelik bu iddiamızın dayanakları YPG lehine atılmış sloganlara değil, doğrudan tarihsel deneyimlere bağlanabilir.

Ortadoğu hâlihazırda bir sırat köprüsü ve bölgedeki tüm aktörler köprünün üzerine dizilmiş durumda. Birkaç yıl sonra her aktör şu an gizli veya aleni elini tuttuğu, ittifak kurduğu gücün ya bedelini ödüyor olacak veya meyvesini tadacak. Neyse ki gelecek, öngörüde bulunamayacağımız kadar karanlık değil. Dünya siyasi tarihinden ders çıkarırsak, ezilmeye/ sömürülmeye çalışılan yerel halkla dayanışan güçlerin büyük bedellere rağmen eninde sonunda kazandığını görebiliriz. İşgalci/istilacı güçlerle ittifak kurar veya istilacıyla toprağının savunucuları arasında taraf tutmakta mütereddit davranırsanız, kaybetmek “kaderiniz” olur. Türkiye devleti şu an Ortadoğu’nun en mütereddit aktörü gibi görünüyor. Ama bununla da yetinmiyor; istilacı, gerçek anlamda harici olan IŞİD’le, Erdoğan’ın tabiriyle “diplomatik müzakere” yürütüyor. AKP ne IŞİD’in elini bırakmaya niyet ediyor ne de Kürt hareketiyle alenen karşı karşıya gelme cesareti gösterebiliyor. Üstelik AKP kurmayları bunu bir çıkmaz olarak değil diplomasinin kudreti olarak algılıyor veya algılatmaya çalışıyor. Fakat Araf’taki bu pozisyonun sürdürülebilirliği yok. Türkiye cennet ile cehennem arasında tercih yapma konusunda çok az zamana sahip.

Şengal ve Kobanê’nin Musul ve Rakka’dan farkı

Machiavelli’nin Hükümdar’a yaptığı nasihatlere bakılacak olursa, işgalci/istilacı gücün bir bölgedeki tahakkümü yerel halkı baskıyla veya rızayla safına çekmesine bağlı. IŞİD’in Musul veya Rakka gibi şehirlerde halkı katliam tehdidiyle boyunduruk altına alması buna bir örnektir mesela. Fakat Machiavelli’den şu iktibasla devam edelim: “Silah gücünüz ne olursa olsun bir ülkeyi ele geçirmek için o ülke halkının sizden yana olmasına ihtiyacınız vardır. Fransa kralı XII. Louis bu sebeple, çarçabuk ele geçirdiği Milano’yu yine çarçabuk kaybetti.” IŞİD’in Kürdistan’da kara bayraklarını dikebildiği üç-beş yerde uğrayacağı akıbet de bu. Şengal’de, Kobanê’de, Kürdistan’ın direnen bölgelerinde kısa vadede mevzi kazansa bile kalıcı olması söz konusu değil. Çünkü yerli halk IŞİD istilasına rıza göstermek veya boyun eğmek yerine topraklarını kitlesel olarak terk ediyor. Kısa vadede bu bir zafiyet olarak görülse de, aslında bir direniş/hamle biçimidir. Zira sivillerin boşalttığı alanlar IŞİD açısından en korunaksız bölgeler haline geliyor. Dolayısıyla Kürt hareketinin Kobanê’den göç eden sivilleri geri dönmeye çağırması ancak kısa vadede bir cesaret göstergesine vesile olabilir ama sivilsiz bir Kobanê’nin IŞİD açısından çok daha büyük bir tehlike olduğu söylenebilir. Zaten savaşlar tarihine bakıldığında, IŞİD türü istilacıların çoğunlukla girdikleri bölgeleri yakıp yıktığı, sivilleri kılıçtan/silahtan geçirdiği, verimli toprakları çoraklaştırdığı ve ama o çoraklığa aslında kendisini de hapsederek yok oluşunun zeminini yarattığı görülür.

Sivillerin kanı, dehşet sahneleri, kısa vadede istilacıların can suyudur. IŞİD’in vahşetini profesyonel yöntemlerle kısa filmler halinde tüm dünyaya nakletmesi, bunda özel bir çaba sarfetmesi, kan kokusuna ne kadar muhtaç olduğunu göstermeye yetiyor. Zira ancak bu şekilde sağ kalan yerli halkı topyekûn derdest edebilir ve burada bir tahakküm kurabilir. İstilacının, kendisini alkışlayan veya kendisine boyun eğen bir halkı yoksa tahakkümü de mümkün olmaz. IŞİD veya benzeri vahşet örgütlerine, döktükleri kanın kokusuyla derdest edebilecekleri bir halk bırakmadığınız zaman, dünyanın en verimli topraklarında bile çürüyüp giderler.

Göç hamlesi

Kobanê, Şengal halkının topraklarını terk etmesi bu bağlamda geri adım değil, bir karşı hamle olarak okunabilir veya işlevselleştirilebilir. Elbette göçün siviller üzerinde yaratacağı tahribatın boyutları her zaman yıkıcıdır ama bu, IŞİD’inkiyle kıyaslanamayacak düzeydedir. Sıcak savaşın yaşandığı bir süreçte insansızlaşmış bir Kobanê’de YPG’nin zafere ulaşması çok daha mümkün olabilir. Bilindiği gibi YPG’nin açılımı Halk Savunma Birlikleri. Halkı savunmak, bazen onu tahliye etmeyi gerektirebilir. Sivil katliamlarıyla nam salmak için didinen bir vahşet örgütüne karşı halkı koruyabilmenizin yegâne iki koşulu var: Ya çok güçlü savunma silahlarına sahip olacaksınız veya direniş sırasında halkı istilacılardan uzak tutarak topraklarınızı savunacaksınız. Elbette kitlesel göç IŞİD’in kendine güç vehmetmesine, sığınmacıları “kabul eden” Türkiye’nin de böbürlenip IŞİD’le ilişkisini örtme çabasına malzeme oluyor ama bunun cepheye doğrudan bir etkisi olmuyor. Fakat yine de bugün Kobanê’ye, yarın başka herhangi bir Kürdistan bölgesine istilacılar tarafından uyarlanabilecek bir yönteme karşı mutlaka tedbir alınmalı. Kürtlerden boşalan bölgelere IŞİD veya destekçilerinin, Esad zulmünden kaçan Sünni Arapları yerleştirmesi girişimi (henüz böyle bir girişimleri olamamakla birlikte) söz konusu yerlerde kanlı bir geleceğin taşlarının döşenmesi anlamına gelebilir ve Kürtlerin kendi topraklarını geri almaları çok daha çetin bir savaşı gerekli kılabilir. Nitekim Machiavelli, işgalciye şu öneride bulunuyor: “İşgal edilen ülkelerin dil, gelenek ve örgütlenme biçimleri farklı olursa, güçlükler çıkmaya başlar. Buralarda tutunmak için büyük bir şansa ve yönetim ustalığına sahip olmak gerekir. İyi ve etkin çarelerden biri de işgal edenlerin gidip o bölgeye yerleşmeleridir. Bu daha güvenilirdir ve sürekli egemenlik sağlar. Türkler öyle yaptılar. Yunanistan’a yerleşmeseydiler bütün önlemlere rağmen orada tutunamazlardı.”

IŞİD yenilecek, çünkü…

Gerek Türkiye gerekse Suriye-Irak rejimleri, Kürdistan’ı ellerinde tutabilmek için sistematik iskân politikalarını her zaman kullandılar. Türkiye, PKK’yle mücadelesi için milyonlarca Kürt köylüsünü topraklarından edip oralara karakollar dikti. Irak ve Suriye Baas rejimleri de bu yöntemle Kürdistan’ı Araplaştırma politikasına her zaman başvurdular. Fakat ne Türkiye boşalttığı köylere Türkleri yerleştirebildi ve tahakküm kurabildi ne de Batı’ya sürdüğü Kürtleri PKK’nin tabanı olmaktan vazgeçirebildi. Aynı taktik Suriye ve Irak için de hüsranla sonuçlandı. Dolayısıyla bu devletlerin yapamayacağını, IŞİD gibi “halksız” bir istilacı güruhun yapabilmesi zaten mümkün değil. Çeşitli Sünni Arap aşiret ve kabilelerinin desteğini almakla birlikte tamamen harici; dünyanın muhtelif bölgelerinden Ortadoğu’ya çöreklenen istilacı bu güruhun güçlü silahları olabilir ama PKK-YPG’ye karşı en zayıf noktası “halksızlık.” Türkiye’de IŞİD’e hâlâ bel bağlayanların akıllarında tutması gereken esas hakikat bu. Kürtler katliamlara, kitlesel göçlere maruz kalabilirler ama ne IŞİD çetesinin ne de bölge devletlerinin tahakkümüne rıza gösterirler. Halk kimden yanaysa, kazanacak olan odur. Türkiye’yi yönetenlerin PKK’nin ortaya çıkışından YPG’nin Rojava’daki etkinliğine kadar hâlâ idrak edemediği hakikat da budur.

Zete

 

80887

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

Sayfalar