Pazar Nisan 28, 2024

Kürtlerin ayrılma hakkı gasp edilemez!

Kürtler, Mezopotamya coğrafyasının yerleşik kadim halklarından biri olmasına karşın, son yüzyıllarda bir devleti (Doğu Kürdistan’da kurulan kısa ömürlü Mahabad Cumhuriyeti’ni saymazsak) olmayan ve çeşitli ülkelerden tarafından parçalanarak sömürgeleştiren bir ulus olma haksızlığını, ağır bedeller ödeyerek yaşamaktadır, yaşatılmaktadır.

Kürtlerin yaşadıkları topraklar, yani Kürdistan, Türkiye, İran, Irak ve Suriye egemen sınıfları tarafından işgal edilerek sömürgeleştirilmiştir. Kürdistan’ın bu devletler tarafından parçalanarak sömürgeleştirilmesi ve emperyalistler arası çelişme ve pazar paylaşımı, Kürtlerin kendi kaderlerini özgürce tayin etmek hakkının önündeki engeller olarak durmaktadır. Bu gün, gelinen aşamada, Kürdistan’ın birliğinin önündeki engeller, sömürgeci devletlerdir. Özellikle, Türkiye ve İran burada başat rol oynamaktadır. 

Her ulusun olduğu gibi, Kürt ulusunun da kendi ulusal kaderini özgürce tayin etme hakkı vardır. Yani, ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkı vardır. Bu hakkı, sömürgeci devlet ile birlikte yaşamaktan mı yoksa ayrılıp ayrı devlet kurma şeklinde mi kullanacağına kendisi karar verebilir. Buna hiç bir yabancı gücün, özellikle de işgalci sömürgeci devletlerin hakkı yoktur.

Kendi kaderini özgürce tayin edemeyen, yani, ayrılma hakkı zorla gasp edilen bir ulus özgür olamaz. Birinci emperyalist savaştan sonra dört parçaya bölünen Kürtler, kendi topraklarını işgal eden ve sömürgeleştiren devletler ile gönül rızasıyla birlikte yaşamıyor, tersine zorla işgal altında tutulmaktadır. Bu nedenle de, Kürtler, başta Türkiye ,Irka ve İran olmak üzere, bu zapt-ı rapt durumuna karşı silahlı ayaklanmalar düzenlemişler ve uzun süreli gerilla savaşı yürütmüşlerdir ve hala yürütmektedirler.

Kürtler, işgalci devletler tarafından defalarca soykırım amaçlı katlimalarla karşı karşıya kalmışlardır. Kendi ulusal kimliklerini taşıyamadıkları kimi kendi dillerini özgürce konuşamamışlar ve ana dillerinde eğitim almaları yasaklanmıştır. Örneğin, Türk devleti, uzun bir süre “Kürt yok” inkarcılığını sürdürmüştür.

Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi (GKBY)’nin 25 Eylül’de referandum kararı, salt kendisini ilgilendirmiyor. Bütün işgalci-sömürgeci devletleri ve emperyalistleri ilgilendiriyor. Çünkü hepsinin bölgede parmağı var. Hepsinin Kürtlerin sömürgeleştirilmesinde az-çok payı var ve hala kanlı ellerini o bölgeden çekmiş değiler.

GKBY’nin bu kararına en sert tepkiyi, beklendiği gibi, İran, Irak, Türk devletleri verdiler. Çünkü Kürdistan’ı işgal eden ve sömürgeleştiren güçler, dört bir yandan hemen harekete geçtiler. Suriye ise başı büyük belada olduğu için fazla sesini şimdilik çıkarmadı. Ama, bu dört devletin, aralarındaki düşmanlıkları ne olursa olsun, her zaman Kürtlere karşı birleştikleri bilinen bir gerçektir.

GKBY’nin referandum kararının hemen arkasından; “yaptırmayız”, “savaş nedeni sayarız”, “gireriz” ve daha bir dolu tehditler, peş peşe gelmeye başladı. Başta Irka hükümeti olmak üzere, İran ve Türkiye’de bu koroya katıldı. Türkiye ve İran Güney Kürdistan sınırlarına askeri yığnaklar yaparken, savaş tatbiklatlarıda yapmaya başladılar.

Burada, Barzani yönetiminin referandum kararıyla “amacı”nı tartışmak ve bu amaçtan hareketle, kendi kaderini tayin etme hakkını yok saymak, en hafif deyimle sosyal şövenizmindir. Esas olarak da egemen ulus egemen sınıflarının ırkçılığının, işgalciliğinin ve sömürgeciliğinin haklı görülmesi, ezilen ulusun en demokratik ulusal haklarının ise yok sayılmasıdır. Komünistler böyle bir görüşe sahip olamaz. 

Ezilen bir ulusun ayrılma hakkını kayıtsız şartsız savunmakla, ayrılma anında ayrılma eylemini yanlış bulup eleştirmek ayrı şeylerdir. Ayrılmanın yanlışlığı ile ayrılmaya karşı zor kullanmak aynı şeyler değildir. Ezilen ulusun ayrılma istemi karşısında zor kullanmak, burjuva egemen sınıfların politikalarıdır. Komünistler, ezilen ulsun ayrılma hakkını savunur, ayrılmayı çeşitli nedenlerle yanlış bulsa bile, zor kullanmaya karşı çıkar, karşısında aktif olarak yer alır ve bu anlayışlara karşı mücadele verir.

Ezilen ulusun ayrılma hakkının yok sayılması, gasp edilmesi çeşitli milliyetlerden işçi sınıfının ortaklaşa mücadelesi önünde de engeldir. 

Kürtler, kendilerini parçalayan ve işgal eden devletler içinde özgürce ve isteyerek yaşamadılar. Yok sayıldılar. Kırıldılar ve her türlü şiddete ve baskıya maruz kaldılar ve hala da bu sayilanlar devam etmektedir. 

Sadece Güney Kürdistan değil, tüm Kürtlerin bağımsızlık ya da kendi kaderini özgürce tayin etmek için referandumu düzenleme hakkı vardır ve bu hakkı kullanan Kürtlere karşı zor kullanmanın karşısında yer alınmalıdır. Ulusal özgürlük, ulusal kölelikten her zaman iyidir.  

40554

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Sayfalar