Pazartesi Nisan 29, 2024

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

Paris’te işlenen korkunç katliamın üzerinden günler geçmesine rağmen hala failler bulunmuş değil. Fail derken, öyle tetikçi veya tetikçilerden falan bahsetmiyorum. Bu vahşete imza atanların açığa çıkmamış olması, beraberinde başta ABD, Fransa ve Türkiye devletlerinin altından kalkamayacağı soruları getirmesi gerekirken aksine, ABD ve hem Fransız devlet hükümet ve basını, hem Türk devlet hükümet ve basını ve hem de vahşetin nedenini çözmekte zorlanan bir kısım çevreler, ya bilerek ya da bilmeden büyük bir özveri ve telaş ile Türk devletini ve bu çevreleri aklamaya çalışılıyorlar.
 
Dünya konjonktürü, kaynayan Ortadoğu kazanı ve her zamanın değişmez mekanşallığıyla günah keçisi olan Kürt ve Kürdistan hakikatinin ev sahipliği yaptığı an’ların sisler perdesiyle devam ettiği bir süreçte kurban yine buharlaştırılmak istenen Kürt oluyor. Hem de ne Kürt.
 
Evet bu vahşi cinayetlerde bedenlere saplanan kurşunlar başta, hem Sayın Öcalan, Kürdistan Özgürlük hareketi ve hem de Demokratik Modernite şahsında Kadın özgürlük mücadelesine sıkılmıştır. Elbet bu kurşunların hedefi İmralı görüşmelerinin askıya alınmasını isteyen Türkiye ve Kürdistan halklarını karşı karşıya getirerek iç savaş amaçlayan anlayıştır. Sakine Cansız, Fidan ve Leylalar bir halkın temsilcileri olmaktan çok o’nlar aynı zamanda, Kürt kadınının özgürlük sevdalıları olarak beş bin yıllık erk-egemenlikli sisteme karşı mücadele yürüten feda kuşağını neferleridirler. Yine bu kurşunların hedefi sadece Kürt ve Kürdistan özgürlük mücadelesi değil; bir bütün olarak Dünya Kadın özgürlük mücadelesidir de.
 
Suikast eylemi şüphesiz Gladyo merkezlidir. Ancak biz; “bu gladyonun işidir, deyip, nasıl olsa sistemdir ve sömürgeci sistem her zaman ve mekanda bu tarz yönelimlerde bulunabilir” çıkarımıyla ne geçiştirebiliriz ne de kabullenerek baş egebiliriz.
 
Hatırlanacağı üzere ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone; Türkiye’ye, Bin Ladın’ı yakalamak için uyguladıkları yöntemi de içeren yeni bir öneriyi” getirdiklerini söylemiş ve ben “ 19.10.2012 Özgür Gündem gazetesinde yazdığım ‘ABD’nin ‘kapasitesi’ ve PKK’nın yüreği’ başlıklı yazımda önerinin gidebileceği yer ve yöntemi bakın nasıl açıklamıştım;
 
“Amaç, kapasiteyi açıklamayıp hedef şaşırtarak PKK’yı Echelon düşüncesine sevk etmek ve bu yönlü tedbir geliştirmelerini istemek mi, yoksa henüz denenmemiş HAARP Teknolojik laboratuarında üretilen yeni bir sistemin tereyağından kıl çeker gibi uygulanması düşüncesi mi, bilmiyoruz ama öyle veya böyle olduğunu ileriki günlerde her beraber göreceğiz”.
 
İşte göreceğimiz dediğim yöntem ortaya çıktı ve biz HAARP teknolojisi ile hiç zorlanmadan, tereyağından kıl çeker gibi “açılan şifreli kapılar” sonrası suikastı yaşadık. 1: PKK, hümanist ideolojisi, süreç ve bundan doğru güvenden kaynaklı Avrupa’da bu tarz suikastların olamayacağı düşüncesiyle “güvenliği elden bıraktı”. 2: Echelon’a yakalanmama ve dağda nokta operasyonu beklenmesi düşüncesi ile hedef şaşırtan sömürgeci sistem, olabilme ihtimali düşünülmeyen eylemi gerçekleştirdi. Burada şu sorulabilir; Öldürmek isteyen, her türlü öldürür. Evet öyle de, bu soru hem kaderci anlayışa hizmet edici bir soru ve hem de böyle diye güvenliği elden mi bırakacaksın! Halbuki Sayın Öcalan üç yıl önce görüşme notunda; Nerede, nasıl ve hangi gerekçeler ile tutuklanıp öldürüleceğinizi bilemeyeceksiniz, güvenliği üst düzeye çıkarın ve sisteme kendinizi yem etmeyin, diye uyarmıştı.
 
Sisteme açık vermeye dur. Bir açık verildi mi çıkan sonuçlar da böyle olur; Neymiş? Kapılarda zorlama yokmuş; kesin o’nları tanıyan birileri ve iç infazmış.
 
En basit istihbari bilgileri olanlar dahi bu düzmece senaryolara inanmazken başında bu yönlü diyalog geliştirilmesi ve bunun üzerinden sistemin perdelenmesi açıkçası şaşkınlık yaratıyor.
 
İşin bir başka boyutu da –suikastın gerçekleştiği ülke olma açısından- Fransa’nın bağımsızlığının sorgulanmasıdır. Bu eylem ile açığa çıkmıştır ki Fransa devleti “bağımsız” değildir. Kendi ülkesinde yaşayan tüm insanların hayatlarından sorumlu olması gereken Fransa aynı zaman da bu olayın hakikat temelli failidir de. Fransa’nın pak’lanması ve kendini bu olaydan kurtarmazsı söz konusu değildir. İki sık var; ya bu suikastı Fransa yaptı, ya da Fransa bağımsız değil. Bu kadar açık ve nettir.
 
Yine bir başka çıkarım da Erdoğan’ın “provokasyonlar olabilir” ve Şahin’in, henüz olay olmuşken “katil-suçlu psikolojisinde görülen pratiği ile “bu örgüt içi infazdır” söylemiyle, bu tarz eylemler Almanya’da da olabilir, itirafıdır.
 
Kürdistan Kadın hareketinin ideolojik kurum ayağına karşı gerçekleştirilen bu katliam Kapitalist modernite temsilcilerinin ustaca tezgahladığı bir pratiktir.
 
Katliamın üzerinden on gün gibi uzun bir süre geçmesine rağmen Fransa devletinin bu katliamın faillerini açığa çıkartamamış olması, katliam faillerinin oldukça derinlerde olduğunun resmikabulüdür. Bu katliamın failleri olarak yarınlarda dünya kamuoyunun karşısına bir iki Kürt çıkartırlarsa da şaşmayın; çünkü Gladyo işini temiz yapar.
 
Gladyo, ya da diğer adıyla Askeri ve İstihbarat birimlerinin üst yapılanması olan “derin devletler konfederasyonu”.
 
PKK ve kapitalist modernite karşıtı olan dünyadaki diğer tüm örgüt ve güçlere karşı etkin mücadele yürüten tanıdık bir isim olan Gladyo’yu bütün halde bir yanda bırakır ve parçalı hallerine yönelirsek sanırım failler daha çabuk ortaya çıkacak! Yani katliam faillerini öyle bütünüyle “iç” de ve ne de dış güçlerde” aramanın anlamsızlığı üzerinde durmanın sadece süreci bulanıklaştırma ve sömürgecilerin ekmeğine yağ sürme anlamına geldiğini bilmemiz gerekir.
 
İlle de bir şeyler söylemek gerekirse; Bu suikastın failleri, kullanılmak üzere ileriki yıllarda ortaya çıkabileceği ihtimali olduğundan İran diyerek Dr.Qasımlo’yu işaret etsek, İran devleti PKK kurucularından olan Sakine Cansız’a yönelmesini –tabi böyle bir devlet kalırsa- ileriki yıllarda ortaya çıkacağından, hiçbir şekilde halkına anlatamaz. Fransa diyerek, zaten Kürt şahsiyet ve kurumlarına baskı ile Türkiye işbirliği içindeydi üzerinden hareket etsek, yine hedef şaşırtmış olacağız ve Fransa’nın böylesi bir süreçte gerçekleşen bu olayı kendi halkına anlatabilmesi anlamsız görülürken, anlamlı olan Kürt kurumlarına müdahalesini kendi otoritesi ve yasaları için gerektiğini anlatabilir. Yine Kapitalist modernite sistemini benimsemiş olan Güney Kürdistan diyerek Rojava pratiğini öne sürüp Paraştın’da devrede desek, bilemiyorum ama Sayın Barzani’nin de bundan dolayı halkına anlatabileceği hiçbir mantıklı gerekçe olamaz. Suriye’nin üzerine yıkılacak bir olay zaten olamaz ki, bu olay ileri de ayakta kalacak olan bir devlete mal edilmeli ki o’na karşı kullanılabilsin. İsrail ve Rusya’mı? İnanın bu suikast Rusya’nın süper güç olma isteğini baltalamaktan ve İsrail’in vaat edilmiş topraklara ulaşması hayalinin önünde gereksiz ve büyük bir engel olur…
 
-Bir de az biraz araştırma yapan ve istihbari bilgileri olan biri istihbarat örgütlerinin çalışmalarının öyle anlık kararlarla olmadığını bilirler. An içinde yoğunlaşan birim elemanları bile önceden alınmış bir kararı uygularlar. Her ne kadar kendi inisiyatifleri olsa da, konuşulmuş, tartışılmış ve eylem öncesinden (en az birkaç ay ve belki yıl) alınmış bir karar yoksa ne olursa olsun eylem yapmaz ve hücrelerinden çıkmazlar-.
 
Sonuç olarak tetiği çeken ülke olarak geriye, yaptığı her pratiği “halkına” anlatabilen Türkiye kalıyor. Bu konuda Ne Cumhurbaşkanı Gül, ne Erdoğan ve ne de Bakanları suikastten kaçmıyor ve açıktan üstleniyorlar bile. Çünkü Türk devlet tarihi katliamlar tarihi ve bir Dersim, Zılan, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Onbinlerce faili meçhuller ve Roboski’leri yapıyor ve bunu da çok rahatlıkla halkına anlatabiliyor. Suikast her ne kadar ABD HAARP teknolojisi ile yapılmış olsa da, olay sonrası olan açıklamalarıyla tetiği çekenler ve ilişkide olanlar olarak görülmesi gereken BOP Eşbaşkanlığı görevinde olan Erdoğan ve neredeyse tüm dünyada istihbarat ağlarıyla kurumsallaşan Fettullah Gülen istihbaratı ve MİT elemanlarıdır, diye düşünüyorum. Çünkü Türk devleti ve geleneğinin bu ve benzeri dosyaları kabarıktır ve halkına da anlatabiliyorlar. Çünkü karşısında hem faşist ve hem de bir o kadar devletine inanmış ‘zavallı’ bir Türk halk gerçekliği var.
 
21.01.2012
Mehmet Serhat Polatsoy
102988

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Mehmet Serhat Polatsoy

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Sayfalar