Cumartesi Nisan 27, 2024

“Şahverdi şehitlerinin safları parti, çağrıları savaş, sevdaları devrimdir!”

İnsanlık tarihinin devrimlerle sarsıldığı ve anıldığı ekim ayında, üç yoldaşımızı daha ölümsüzler katına uğurladık. Bir kez daha sınıf mücadelesinin en acımasız gerçeğiyle ve yoldaşlarımızın kaybının acısıyla yüzleştik. Bir kez daha intikam yeminlerimizi, sınıf kinimizi ve devrim inancımızı tazeledik. Bir kez daha ölümsüzleşen yoldaşların devrimci yaşamlarının yüceliği karşısında ölüm çaresizleşti.

21 Ekim tarihinde faşist Türk ordusu ile partimiz önderliğinde savaşan TİKKO gerillaları arasında yaşanan çatışmada Cengiz İçli (Ünal) ve Hakan Çakır(Yurdal) yoldaşlar şehit düşmüş, yaralı bir şekilde düşmana esir düşen Özgüç Yalçın (Sefkan) yoldaşımız ise faşizmin alçakça yaptığı işkencelere karşı direnerek, 22 Ekim sabahı ölümsüzleşmiştir.

Cengiz İçli (Ünal) yoldaş, on beş yılı bulan mücadele yaşamına Çukurova bölgesinde TMLGB faaliyeti içerisinde başlamıştır. Lise çalışmaları içinde örgütlenen yoldaş, Çukurova bölgesinde Komsomol’un örgütlenmesinde aktif olarak görev almıştır. Yoldaş Komsomol’un yeniden ayağa doğrulmasında önderleşen bir rol oynamıştır. 2004 yılında yapılan TMLGB 2. Kongresine bölge delegesi olarak katılan yoldaş yine bu kongrede TMLGB MK yedek üyeliğine seçilmiştir. Ünal yoldaş aldığı bu görevi daha sonrasında MK üyesi olarak sürdürmüş ve bu süreçte 2007 yılında TKP/ML üyesi olmuştur. Ünal yoldaş kısa tutsaklık yaşamının dışında, gerillaya katıldığı zamana kadar önüne çıkan her türlü zorluğu aşarak Komsomol faaliyetinin örgütlenmesi için canla başla çalışmıştır. Yoldaş 2013 yılında uzun bir süredir gitmek istediği gerilla alanına Dersim Parti Komitesi’nde görevli olarak atanmış ve şehit düşene kadar gerilla birlikleri içinde siyasi komiser olarak bu görevini sürdürmüştür.

Hakan Çakır yoldaş, Erzingan’da TMLGB saflarında başladığı ve Komsomol’un yanı sıra partimizin de bölgede örgütlenmesi için sürdürdüğü mücadelesini, 2011 yılından itibaren, TİKKO saflarına katılarak sürdürmüştür. Yoldaşın savaşa katılımı aynı zamanda 2 Şubat şehitlerinin çağrısına verilmiş net bir yanıttır! Yurdal Yıldırım (Muharrem) yoldaşın şehit düşmesinden kısa bir süre sonra halk ordusu saflarında yerini alan Hakan yoldaş, Muharrem yoldaşın ismini alarak, mevzilerimizin boş, silahlarımızın sahipsiz kalmayacağını da ispatlamıştır. TİKKO saflarında bir çok görev üstlenen ve eylemlerde yer alan Yurdal yoldaş iyi bir devrimci olabilmek için en güçlü savaşı yine kendisine karşı vermiş ve bu süreçte komutanlaşmıştır! Şehit düştüğünde TİKKO’da birim komutanlığı görevini sürdüren yoldaş aynı zamanda parti ileri militanımızdı.

Özgüç Yalçın yoldaş, Ankara’da devrimci bir örgütün saflarında başladığı mücadele yaşamını, sonrasında TMLGB saflarında örgütlenerek sürdürmüştür. Özgüç yoldaş şehir faaliyetinde, bir Devrimci Yol şehidinden aldığı adını, militan bir mücadele içinde taşımayı başarmıştır. İlk başlarda semt faaliyetleri içinde yer alan yoldaşımız, 2011 yılının Temmuz ayında, 2 Şubat şehitlerinin savaş çağrısına yanıt olarak halk ordusu saflarına katılmıştır. Sefkan yoldaş, şehit düştüğü tarihe kadar gerek askeri eylemlerde ve gerekse kitle çalışmaları içinde aktif rol üstlenmiş ve savaşa daha fazlasını sunmak için sürekli kendini geliştirme çabası içinde olmuştur.

Her üç yoldaşımız, gerilla faaliyeti içinde halk ordusunun inşası, savaşın geliştirilmesi ve kitlelerin örgütlenmesi görevlerinde özverili ve militan bir mücadele yürütmüş ve bu görevlerin yerine getirilmesi sırasında şehit düşmüşlerdir.

Kanınızın Aktığı Toprakları Devrimle Sarsacağız

Devinimini sınıf savaşımlarından alan insanlık tarihi, binyıllardır ezen egemen sınıfların zoruna karşı, ezilen sınıfların devrimci şiddeti ile ilerlemektedir. Köle isyanlarından, köylü ayaklanmalarına, nihayetinde insanlığın kurtuluşunu kendi kurtuluşuna kodlamış olan proletaryaya kadar bu tarih, kelimenin en çıplak anlamında savaşın, hasmına karşı verilen kurtuluş mücadelesinin ve bu uğurda ödenen bedelin tarihidir. Bahsini ettiğimiz bu gerçeklik bugüne nasıl gelindiğine ve aynı zamanda bundan sonra nasıl devam edeceğimize dair tarihin özetlenmiş deneyimidir. Gelecek, tarihin devrimci zora yüklediği anlamı doğru okuyanların, onu anlayanların ve pratikte sınayanların elinde şekillenecektir. Ölümsüzleşen yoldaşların, tarihin bu deneyimine, sadece ölümleriyle değil ama yaşamlarıyla da ışık tuttukları akılda tutulması gereken ilk derstir. Bu kavrandığında onların yaşamlarını adadıkları ve şehadetleri ile yücelen devrim mücadelesinin kökleri de anlaşılacaktır.

Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın, bu tarihsel köklere yaslanarak büyüttükleri ülkemizin devrim mücadelesidir. Bu mücadelenin temelleri Kaypakkaya öncülüğünde atılmış, temel taşlarına adını ilk yazdıranlar Meral Yakar ve Ali Haydar Yıldız yoldaşlar olmuştur. Partimiz TKP/ML, o zamandan bugüne yüzlerce yoldaşın canını vererek sağlamlaştırdığı bu temeller üzerinde yükselmektedir ve biliyoruz ki sınıf düşmanlarımızı alt edene kadar ölüm daha nicemizi saflardan koparıp alacaktır! Bu anlamda yoldaşlarımızın şehadeti, sürdürdüğümüz devrimci savaşın bir parçasıdır, geriye devrimci yaşamları boyunca yarattıkları değerler, görevleri ve alınan darbenin derslerini bırakmışlardır. Dost ve düşman hiç kimsenin şüphesi olmasın ki bu yaşamın ardılı olunacak, yarattıkları değerlere sahip çıkılacak, görevler tamamlanacak, alınan dersten öğrenilecek ve karşılığı düşmana iade edilecektir. Aldığımız kayıplarda olduğu kadar, faşizmin canına kastederken de savaşın kanunlarına sadık kalacağımız bilinmelidir!

Kuşkusuz asıl olan devrim mücadelesinin sürekliliğidir ve şehit düşen yoldaşların yaşam deneyimlerinde de karşımıza çıkan budur. Onlar, mücadelenin en ön cephesinde, tamda şehit yoldaşlardan boşalan yerleri doldurmak, yarım kalan görevleri tamamlamak için yerlerini almışlardır! Devrimci yaşamlarında, partiye, halka ve devrime dair güvenlerinde, eylem kararlılıklarında onlardan öncekilerin izleri vardır! Şehadete ulaşan yoldaşlarımız üzerinde yürümeye gönüllü oldukları bu izlere sadık kalmış ve son nefeslerine kadar silah elde çatışarak ve direnerek, partiye, halka ve devrime layık olduklarını, feda bilincini en üst düzeyde pratikleştirerek göstermişlerdir! Yoldaşlarımız halk demokrasisi, sosyalizm ve yüce komünizm davasının yılmaz savunucuları olarak canlarını vermişlerdir. Şimdi görevleri, idealleri ve silahları geride bıraktıklarının omuzlarındadır ve buna layık olunacaktır!

Partileşin, Komutanlaşın, Savaşçılaşın!  

Yaşadığımız şehadetlerle bir kez daha anlaşılması gereken, yoldaşların savaşa katılımlarının bireysel bir tavır değil sınıf mücadelesinin gerekliliklerinin kavranması, parti ve savaş bilincinin ileri düzeyde cisimleşmesi olduğudur. Onlar içinden geçilen sürecin görevini anlamış ve hiç tereddütsüz buna göre konumlanmışlardır ve tavrı bireysel değil sınıfsal kılan tamda budur! Onların yaşamları şahsında bir kez daha örneklenen, partimizin ve halk ordumuzun militan duruşudur!

Kanlarının aktığı topraklar aynı zamanda onların dilinden halk savaşı sloganlarının yükseldiğine de tanıklık etmiştir. Sınıf düşmanlarımızın, halkımıza yönelik en alçakça yöntemlerle saldırdığı, her türlü baskı ve cinayetin alenileştiği, işçi sınıfı ve emekçilerin canlarının sömürü çarkları arasında öğütüldüğü bir dönemde bu sloganlar ayrıca değerlidir! Başta Kürt ulusu olmak üzere halkımız üzerinde örülmek istenen korku duvarları, teslim alma dayatmaları yoldaşlar şahsında partimiz ve halk ordumuz tarafından direniş ve savaş sloganlarıyla yanıtlanmıştır. Kulak verilmesi, sahiplenilmesi ve örnek alınması gereken bu duruştur!

Yitirdiklerimiz partili, komutan ve savaşçıdır! En başta halk ordumuzun savaşçıları olmak üzere partimiz kaybettiklerimizin yerlerini yeni yoldaşlarla dolduracak ve bayrağı devralan yoldaşları onlara layık olacaktır. Sınıf mücadelesinin yüksek sesle ve alabildiğine keskin bir şekilde verdiği talimat iyi anlaşılmalıdır.

Bu talimat partileşmeyi emretmektedir! Düşmanın azgınca saldırdığı parti saflarında, yitenin yerine yenilerinin alması, parti bilincinin ve önderliğinin her zamankinden daha üst düzeyde kavranması ve kurumsallaşmasına dairdir! Düşmanın saldırısı, parti saflarını tahkim etmeyle, buna aday olmayla yanıtlanmalıdır!

Bu talimat komutanlaşmayı emretmektedir! Halk ordusunun, partinin ve devrimin hizmetinde, en üst mücadele örgütü olduğunun bilinciyle, savaşa öncülük edecek yeni kadrolar çıkarmaya dairdir! Düşmanın saldırısı, partinin ve halkın hizmetinde, askeri bilincin keskinleşmesi, kendini yaşamda örgütlemesi ve öncüleşmesi ile yanıtlanmalıdır!

Bu talimat savaşçılaşmayı emretmektedir! Ülkemizde devrim mücadelesinin ana hattı olarak halk savaşının saflarının yeni savaşçılarla güçlendirilmesi ve aynı zamanda halk savaşçısı olma bilincinin her zamankinden daha fazla geliştirilmesine dairdir! Düşmanın saldırısı halk ordusunun saflarını güçlendirerek, esas mücadele alanında saf tutarak yanıtlanmalıdır!

Bir kez daha ilan ediyoruz ki talimat anlaşılmıştır ve savaşın kanunlarına uyularak emre itaat edilecektir! Her türlü şüpheden arınarak anlaşılması gereken bundan ibarettir!

Cengiz İçli, Hakan Çakır, Özgüç Yalçın Yoldaşlar Ölümsüzdür!

Yaşasın Halk Savaşı!

Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm’in Işıklı Yolu

Yaşasın partimiz TKP/ML, Önderliğinde savaşan TİKKO ve TMLGB

 

TKP/ML MK

Ekim 2105

42963

Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]

“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir.

Katliamlar Diyarı Şırnak

Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.

Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.

15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.

İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.

Fettullah Gülen hareketi hakkında

“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]

 

Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…

Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.

Türk(iye) İslâmı’nda kadın olmak

“her put, yıkılmak için dikilir.”[2]

Yerel Seçimler ve Siyaset

Proletarya, hiç bir olaya ve hiç bir siyasal gelişmeye tarafsız kalamaz. Onun “tarafsız”lığı bile taraf olmaktır. Örneğin her hangi bir olayı boykot etmek tarafsız bir siyaset gibi gözükmesine karşılık aktif bir taraf olmaktır. Ya da iki burjuva (örneğin Ergenekon davaları vb.) kliği arasındaki mücadele de birinden birini desteklemeyip “tarafsız” olmak, iki burjuva kliğine karşı aynı tavırı almak anlamındadır.
 
Bütün burjuva partileri hızlı bir şekilde yerel seçimlere hazırlanıyor.

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)

“de omnibus dubitandum est.”[2]

 

“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.

Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]

“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

Sayfalar