Salı Mayıs 28, 2024

“Zaferi, halkın özgürlük savaşımına nasıl kazandırırız?”

Ayaklanma ve halk savaşı ateşten bir sanattır. Devrimci savaş sanatında gösterilmesi gereken hassasiyet bütün sanatlarda ortaya konandan daha ilerde ve gelişkin olmak zorundadır. Bu sanat bütün sanatlardan daha bir derinlik ve incelikle ele alınmak zorundadır. Çünkü savaşta yapılacak bir hata ağır bir kayıp ve büyük bir acıyla sonlanabilir. Devrimci savaş sanatında yapılacak ciddi bir hata bazen bütünü kaybetmeye götürebilir. Devrimci sanat yürek ve aklın en ileri temelde birleştirilmesi, karar vermeden önce üzerinde kırk kez düşünülüp, yoğunlaşılarak yürütülmesi gereken bir sanattır. Herhangi bir sanattan daha fazla duyarlılık, incelik ve dakiklik gösterilmesi gereken bir sanat dalıdır. Dolayısıyla savaşın idaresinde komutan olacak militanın kendisini çok yönlü bir şekilde savaş görevlerine vermesi, kendisini bütünüyle savaşın sorunlara katarak yoğunlaşması, beynini-ruhunu her şeyini bütünüyle savaşın zaferine vermesi gerekir. Bir yandan iyi savaşırken diğer yandan savaşçı gücünü savaştırabilmesi gerekir. 

Devrimci savaş aynı zamanda büyük bir ciddiyet ve yüksek bir sorumlulukla ele alınması gereken bir sanattır. Öyle yanından geçerken, biraz içine katılmakla biraz ilgilenilip biraz ilgisiz kalınarak ya da zaman zaman katılınılan canı istendiğinde başvurulan, aklına gelindiğinde düşünülen bir uğraş değildir. Ya da birileri katılırken diğerlerinin seyirci olarak izlediği, kazanırken sevinen kaybedince üzülen duygusal bir katılım olayı değildir. Ya da kendini savaşın kilometrelerce uzağında-dışında tutarak başkalarının savaşa katılması istenen bir adaletsizlik de değildir. Plansız-programsız rastgele ele alınan, kendiliğindenciliğin nereye varacağı nasıl evrileceği belli olmayan bir akışı içinde sağa sola savrulan çizgisi netleştirilmeyen bir olay değildir.

Savaşı ciddiyetsiz ele alan, görünürde sözde savaşan ancak özünde ondan oldukça uzak olandır. Savaş derinliği zenginliği olan kapsamlı bir mücadele bilimidir. Gevşekliğe, ertelemeye asla gelmeyen büyük bir ciddiyet ve yüksek bir sorumlulukla ele alınması, üstelenilen görevlerin mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ateş olayıdır. Derinliği inceliği yaratıcılığı olan ince bir sanattır. 

Ayrıntılı bir planlanması olan, ruhun, beynin, düşüncenin, bedenin 24 saat sürekli bir biçimde yatırılması gereken ciddi bir iştir. Yoğunlaşılarak derinleşerek kendini bütünüyle başarısı için verilmesi gereken bir sanattır. Bu savaşta komutan olmak da farklı özellikleri gerektirir. Nitelikleri ve özellikleri birçok sanattan daha fazla olan zorluklarla dolu bir görev olduğu anlaşılmalıdır bunun. Pratik sahada düşmana “baskın-pusu-sızma” tarzında etkili vuruş yapan askeri olarak belli bir gelişkinlik ve yeterlilik düzeyi olan bir görevdir.

Asgari bir alt yapıda da olsa proletarya partisinin ideolojik-politik değerlerine sürekli yükseltmek anlayışında olmayan biri gerçek anlamda bir komutan olamaz. Sadece askeri-pratik alandaki gelişkinlik ve yeterliliğe sahip olunarak iyi bir pratik duruş sergileyerek de iyi bir komutan olunamayacağı bilinmelidir. Çünkü “partinin ve devrimin komutanı” aynı zamanda halkın da komutanı demektir.

Proletarya Partisinin ideolojisiyle, değerleriyle ve adalet anlayışıyla dolu olunmak zorundadır. Bu asgari temel değerlerden yoksun olan bir komutan süreç içinde salt askeri bakış açısının kurbanı olmaktan kurtulamaz. Kahramanlığı halkın devrim ihtiyaçları için ele almayan, bunu yüksek devrimci amaç için sürdürmeyen bir savaşçı zamanla yozlaşmaktan kurtulamaz. Zira silah, doğru ve devrimci amaçlar için kullanıldığında etkili ve güçlü bir örgütleme-aydınlatma-bilinçlendirme aracı haline gelir. Halkın ve devrimin örgütlenmesi için ön açıcı bir rol oynayabilir.

Savaşçılarına güven veren ve savaşçıları tarafından güven duyulan savaşçıları arasında eşitlik ve özgürlük ilkesini uygulayan her savaşçısına eşit ölçülerde yaklaşan aralarına farklılık koymayan, ayrımcılık yapmayan adaletli biri ancak halkın ve devrimin komutanı olabilir. Komutanda adalet duygusu güçlü olmak zorundadır. Savaşçılarına adil ve eşit bir şekilde yaklaşmalıdır. Sadece söyleyen değil söylediklerini öncelikle kendisi yapan olmalıdır. Hem yapan hem de yaptıran olmalıdır. Duruş ve yürüyüşüyle tutarlılığıyla saygı duyulan, kişiliği sağlam ve güçlü olandır. Riskli ve tehlikeli durumlarda gerekirse öncelikle kendisini öne sürendir. 

Komutan soğukkanlı sabırlı azimli olandır. Bir savaşçının komutan olabilmesi için militan özelliklere sahip olması gerekir ancak sadece bu özelliklere sahip olunarak komutan olunmaz. İkisi arasında güçlü bir diyalektik gelişim bağı olmalıdır. Ancak militanlık eşittir komutanlık değildir. İkisi bir ve aynı şey değildir. Komutan savaş sanatının inceliklerine asgari bir hakimiyet sağlayandır. Taktik zenginlik ve yaratıcılık konularında gelişkin olandır. Devrimci savaş genellemelerle yürütülemez. Detaylarda gizli olan savaş, çok zaman dikkat edilmeyen önemsenmeyen detaylarda kazanılır ya da kaybedilir. 

İyi bir komutan diyalektik materyalizmi benimsemiş onu içselleştirerek bir yaşam ve savaşı yürütme tarzı haline getirmiş olandır. Savaş devrimci felsefeye sahip olunarak, yaşamda en iyi şekilde temsil edilip yürütüldüğünde başarı ve zaferler elde edilir. Komutan aynı zamanda savaşçılarıyla devrimci bir ilişki geliştirendir. Onları duruş ve yürüyüşüyle eğiten-şekillendiren bir kişilik ve kimlik kazandırandır. Gevşek-laçka bir duruş sergileyen savaşçılarıyla ahbap çavuş temelde ilişkiler geliştiren ya da ilişkileri sıradanlaştıran ve sıradanlaşan bir duruşla asla komutan özellikleri kazanılamaz. 

Günün yirmi dört saatini “zaferi, halkın özgürlük savaşımına nasıl kazandırırım” diye düşünen sonuç alıcı tarzda yoğunlaşandır. Bütün düşünsel-ruhsal-bedensel yapısını devrimci savaşın geliştirilmesine verendir. Canı istediğinde zorunda kaldığında değil yaşamın bir bütününü devrimci savaşın gelişimine katan ve kazandırandır.

 

43871

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

2017 Fransa parlamento seçimleri sistemin tıkanması mı?

Fransa Cumhurbaşkanlığı ile 11 ve 18 Haziran 2017 tarihlerinde 2 tur şeklinde olmak üzere gerçekleştirilen parlamento seçimleri, sonuçları ve etkileri ile ortaya ilginç bir panorama çıkartmıştır. İlk dikkat çeken olay katılım oranının giderek düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Öyle ki, 11 Haziran’da gerçekleştirilen ilk turda 5. Cumhuriyet seçimlerini tarihinin en düşük katılımı % 49 olarak ortaya çıkarken, bir hafta sonra gerçekleştirilen 2. Tur da bu oran % 42’lere kadar gerilemiştir.

Oğlum(uz) ölümsüzdür (*)

“ve hiç istemedim seni unutmak.”[1]

“ve biz pimi çekilmiş yürekle/ dalmıştık karanlığın ortasına/ dilimizde kurtuluş türküleri mataramızda ab-ı hayat/ ve düşerken/ özgürlük renginde bir gülüş vardı yanağımızda,”[2] haykırışını anımsatıyor bize hep…

Dal gibi, civan mert bir delikanlıydı; bakmaya kıyamadığım(ız), gözümüzden esirgediğim(iz) oğlum(uz)du

Ve birgün, bize “Öldü” dediler.

Elimizin ayağımızın canı çekildi; donduk kaldık, kaskatı.

Tek bir kıvılcım tüm bozkırı tutuşturabilir!

Türkiye'nin içinde bulunduğu mevcut durum düzenin yarattığı sorunları çözemediği gibi daha zorlu bir sürece giriliyor. Devletin yönetici kademelerindeki iktidar kavgası ve ezilen sınıflar üzerindeki baskı ve sömürü mekanizması egemen güçleri daha saldırgan kılıyor. Bunun sonucu devlet erki emekçi kitlelere, Kürt ulusuna ve tüm ezilen kesimlere yönelik baskı ve tahakkümünü giderek daha üst boyutlara tırmandırıyor. Devlet bu saldırılarıyla toplumu sindirmeyi hedefliyor. Onlar üzerindeki egemenliğini pekiştirmeyi amaçlıyor.

CHP'de mi Adalet arıyor? Davut Kurun

CHP istanbul milletvekili Enis Berberoğlu tutuklanınca,CHP bütün illerde adalet yürüşüsu başlattı. Adalet arıyor. Kılıçdaroğlu, “adalet herkese lazımdır. Adalet için bir bedel ödenmesi gerekirse, bu bedeli ödemeye hazırım” diyor. Kılıçdaroğlu hala anlamamış, Adalet için bugüne kadar bedel ödiyen, Kürteler, Ermeniler, Rumlar, komünistler ,1970 sonrası da demokrasi güçleri, kürdistan halkıdır, dün CHP bugünde AKP diktatörlügüne karşı adaleti savunup bedel ödediler. Adaletin sahipleri bedel ödeliyen bu güçlerdir. AKP ve CHP ancak adaletsizliğin temsilcisi olabilirler.

“İktidar savaşında, proletaryanın, örgütten başka bir seçeneği yoktur!”*

"1980’li yıllara göre “sol muhalifler” olarak isimlendirilebilecek kesimler içerisinde örgüt ve örgütlenme meselelerine yaklaşımda çok ciddi değişimler yaşanmıştır. Aslında bu değişimler birden bire ortaya çıkmadı. Avrupa’da gelişen Batı Marksizm’inin yanısıra Latin Amerika’nın bilinen anarşist ve Troçkist etkilerinin ideolojik/politik alandan sonra doğal bir sonuç olarak örgütsel alana da yansımasıydı yaşanan. Türkiye özgülünde elbette ki hesaba katılması gereken etmenlerin sayısı az değildir.

15-16 Haziran'dan Gezi'ye

Her toplumsal olayları hazırlayan ekonomik ve siyasal koşular vardır. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin hazırlayan da koşullar vardı. Her şeyden önce kapitalist sanayide önemli bir gelişme olmuştu. Ve bu alanda çalışan işçi sınıfı sayısı nicelik ve nitelik olarak bir gelişme göstermişti.

Devrimci'ler ölür ama devrimler sürer ;

İttihat ve Terakki Partisi'nin,'' Yeni Türkiye '' versiyonu olan AKP Erdoğan iktidarı,15 yıllık icraatları ile hem Türkiye,hem de ortadoğu coğrafyasında tehlikeli ve savaş kışkırtıcısı olarak tehlikeli olmaya devam ediyor.Osmanlı'nın son döneminde Talat,Enver,Cemal üçlüsünün çılgın politikaları ülkeyi savaşa sokmuş,Ermeni soykırımı'nı planlayarak yeni bir yüz yılın başlangıcında insanlığa karşı suçlar işlemişlerdir.İ ve T Partisi'nin yüz yıl önceki politikalarının bir ve aynısını bugün hayata geçirmeye çalışan Erdoğan kliğinin bölge ülkeleri ile barışık olmayıp savaş içinde olması kaygıland

Madımak’tan Mercan’a, Koray’dan Dursun’a‏

Biri henüz 11 yaşında, Pir Sultan Abdal’ın elinde dünyanın en güçlü direnç, bilinç ve isyan silahına dönüşmüş Bağlamaya, Semaha ve Türkülere sevdalı, 2 Temmuz 1993’te Madımaktaki 33lerin en küçüğü Koray Kaya… Diğeri yüzyıllardır özgürlük meşalelerinin yandığı, sefer edilip zafer elde edilemeyen Jaru Diyara, Kaypakkaya’nın destanlaştığı Munzurlara, Zel dağına, özgürlüğün diyarına giden, 17 Haziran 2005 Mercan Dağlarında kimyasal silahlarla katledilen 17lerin en küçüğü Dursun Turgut..

Kapitalizmin Kabulenebildiği Devrim Mümkün mü ?

Komprador burjuvazinin korkusu rojavada olmanız değil kapitalizmin emperyalizme yaptırabildiklerinden.

Her halde edebi değildir.

Bundan sonra ne olacak ?

Hizip, statükocu falan filan derken bundan sonra ne olacak ?

Herkesin aklında bu soru.

Aslında olacak olan belli.

Proletaryanın mahpus tarihi değişmeyecek.

Astlarında darbe yiyenler işi daha sıkı tutacak.

Tutsak Dilek Keser’in kaleminden: “Kurtlar sofrasında doğa!”

Güneş doğmak üzereydi. Xece her zamanki gibi erkenden kalkıp, ocakta ateşi yakıp, kara çaydanlığı üstüne koymuştu. Burnuma yanan odunların kokusu geliyordu. Bu koku bana her zaman bir şeylere geç kaldığım hissini veriyordu. Ben uyurken Xece ne yapmıştı acaba?

Işık hüzmesi büyüyor kadınlar, fark ettiniz mi? Baykuşlar kaçışıyor! -Aslı Ceren Aslan

“Erkten arınmış kadın alanları” üzerine bugüne kadar çokça tartışma yürüttük. Konu üzerine yapılan tartışmalar üzerine pek çok yazı yazıldı, pratiğe geçirildi ve geçirilmeye devam ediyor. Kadının özgürleşme mücadelesindeki yerini; kadının güç kazanması, erkek egemen sisteme karşı donanımını yükseltmesi hedefiyle önümüze koyduğumuz bu alanlar, kadın bilincinin açığa çıkacağı yerler olarak birincil derecede önemli bir yere sahip.

Sayfalar