Cumartesi Mart 1, 2025

22 Kasım 1986 Yılında Ölümsüzleşen 9’ların Kızıl Anılarını Selamlıyoruz!

Hapisten çıkmıştı çoğu… Kısa süre şehirlerde kalıp örgütsel çalışmaları yürüttükten sonra, Parti konferansına delege olarak katılmak üzere Dersim’e gerilla bölgesine tereddütsüz yürüdüler. Silah kuşanıp gerilla savaşı siperlerinde konumlandılar. Gerilla birliği çok geçmeden düşman saldırısına maruz kalarak büyük bir çarpışmaya girdi. Bu çarpışmada yedisi konferans delegesi, ikisi parti savaşçısı olmak üzere toplam 9 yoldaş, 22 Kasım 1986 günü Dersim-Ovacık kırsalında düşman tarafından hunharca katledildi. Yoldaşların katledilmesi partimiz açısından ağır bir örgütsel darbe oldu. Alınan bu ağır darbe partimizde birikmiş sorunları ateşleyip gün yüzüne çıkararak önemli sonuçların yaşanmasına vesile olan bir süreç oldu.

Katledilişlerinin yıl dönümü vesilesiyle, Mehmet Kemal Yılmaz, Ünal Küçükbayrak, Zeki Uygun, Rıza Sökmen, Hüseyin Tosun, Ali Rıza Boyoğlu, İbrahim Polat, İsmail Doğan ve Kamile Öztürk yoldaşların anıları önünde saygıyla eğiliyor, onlar şahsında tüm devrim ve parti şehitlerini anıyor, mücadelelerini selamlıyoruz…

Bağımsızlık, Halk Demokrasisi, Sosyalizm ve Komünizm mücadelesinde ölümsüzleşen yoldaşlarımızı unutmadık, Sosyalizm için Sosyalist Halk Savaşı mücadelemizde yaşatacağız. Mücadele ve kararlılıklarını kılavuz alırken, onlardan öğrenerek ilerliyoruz… Slogancı değiliz, onların mücadele ve kahramanlık yazan yaşamlarını slogan ediniyoruz! Onlar bir tarihtir, yazdıkları devrimci tarihe bağlıyız, bu tarihten öğrenerek ilerliyor, ilerletiyoruz… Onların tecrübeleri öğretmenimizdir. Ondan öğrenmeliyiz…

22 Kasım 1986 yılında ölümsüzleşen 9 yoldaşın partimiz için anlamı büyüktür. Yoldaşların ölümsüzleşmesi parti tarihimizde sadece ağır bir kayıp olarak yer edinmez. Aynı zamanda belli tarihsel gelişmelerin de başlangıcı olarak anlam taşır bu süreç… Ve bu süreç neredeyse partimizin genel tarihine de ışık tutan ya da o tarihle örtüşen bir süreçtir.

***

1976 yılında Koordinasyon Komitesi (KK) Hizibi diye bilinen ayrılık, hareketimizin ilk ayrılığı olmakla birlikte, büyük ve köklü bir örgütsel ayrılık tecrübesiydi de. Bu ayrılık aynı zamanda hareketimizin aldığı ilk örgütsel yenilgiden sonra yaşadığı ‘‘bölgesel dönemi‘‘ takiben giriştiği toparlanıp merkezileşme çalışmaları sürecinde gündeme geldi. Hareketimiz ilk yenilgisini almış ve bu yenilgiyi atlatmak üzere ilk konferansını gerçekleştirerek merkezi yapısına kavuşmayı planlarken ilk ayrılık tecrübesini yaşadı… Böylece, merkezileşme çabası baltalanmış ve fiilen ertelenmiş oldu. Hareketimiz 1978 yılında ilk konferansını gerçekleştirerek 1973 örgütsel yenilgisinden sonra merkezi yapısını inşa edebildi. 1978 ve 80 yıllarında değişik çaplarda örgütsel hiziplerle tanıştı. 1980 AFC’siyle birlikte ikinci örgütsel yenilgisini aldı. 1981 yılında ikinci konferansını gerçekleştirerek yeniden merkezi yapısına kavuştu. Bu yıllar da çeşitli hiziplere tanık oldu… Her konferans ve aynı zamanda her yenilgi dönemleri adeta hizipler doğuran süreçler olarak işledi… Nitekim gerçekleştirilmesi gerekip de bir türlü gerçekleştirilemeyerek 1987 yılına sarkan üçüncü konferans da hizip veya ayrılığa şahit oldu. Ve elbette ayrılık konferans dönemine denk gelmekle birlikte, ağır örgütsel darbelerin alınıp örgütsel tasfiyeciliğin yaşandığı döneme de denk geldi ki, hemen her ayrılık ve hizip vakıasının ortak özelliği, konferans ve örgütsel yenilgi ya da ağır örgütsel darbelerin yaşandığı döneme denk gelmesiydi…

1987 yılında gerçekleştirilmesi kararlaştırılan 3. Konferans dönemi ağır örgütsel darbelerin alınmasına ve ikinci büyük ayrılığın yaşanmasına şahit oldu. Bu ayrılıkta, gerilla bölgesinde gerçekleştirilmesi kararlaştırılan konferansın, 22 Kasım 1986 yılında konferans delegeleri olarak Batıdan gerilla bölgesine gelen yoldaşların düşman tarafından katledilmesinden hemen sonra gündeme gelen ‘‘konferansın gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesi ya da konferansın nerede gerçekleştirilmesi gerektiği‘‘ üzerine yaşanan ve son tahlilde ayrılığa neden olan tartışmalar ve tavırlar doğrudan belirleyici oldu… Yedisi konferans delegesi olmak üzere 9 yoldaşın düşman tarafından katledilmesinden sonra, 2 MK’cılar olarak bilinen kadrolar(esasta dönem önderliği) bölgeye ve dolayısıyla konferans alanına gelmeyi yanlış bularak gelmeme tavrını geliştirip, konferansın başka yer ve zamanda yapılması tartışmalarına girdiler. DABK olarak bilinen Dersim gerilla bölgesi örgütü bu tavır, öneri ve tartışmaları belli gerekçeler temelinde doğru bulmayarak konferansın kararlaştırıldığı yer ve zamanında yapılmasını istediler. Derinleşerek boyutlanan tartışmalar neticesinde 1987 ayrılığı yaşandı… Ayrılık nedensiz değildi ama nedenlerine rağmen yanlıştı. Her süreç kendi iç özellikleriyle anlaşılıp açıklanabilir elbet. Tamamen sebepsiz ve keyfi şeklide bir ayrılık olamazdı. Fakat sebeplere ve hatta haklı bir çok neden ve dayatmaya karşın, ayrılık gerekli değil, yöntem olarak da hatalıydı…

 Ayrılıklar ve hizipler pratiği öğretici derslerle doludur. Hemen her ayrılık ve hizipler vakıasının örgütsel yenilgi, ağır darbe koşulları ve konferans dönemlerine denk gelmesi tesadüf değildir, olamaz da. Dolayısıyla, her ayrılık ve hizip gibi gelişmeler kendi somutunda değerlendirilip sonuçlandırılırsa da, genel anlamda yaşadığımız ayrılık ve hiziplerin yanlış olduğu gündeme geliş şartları bakımından da desteklenmektedir.

22 Kasım 1986 yılında delege yoldaşlar ölümsüzleşmeseydi 87 ayrılığı yaşanmazdı-yaşanmayabilirdi. Yaşansaydı da başka bir ayrılık olarak ve başka bir içerik ve biçimde gerçekleşirdi. Neden 87 ayrılığı yaşanmazdı? Çünkü yoldaşların ölümsüzleşmesi diğer kadrolar ve parti üzerinde etki göstererek yeni tartışmaların gündeme gelmesine, tartışmaların daha keskin uçlarda yaşanmasına yol açtı. Burada 87 ayrılığının sorumlusu ve suçlusu ölümsüzleşen delege yoldaşlardır sonucu çıkmaz, kasıt bu da değildir zaten. Anlatmaya çalıştığımız, ayrılık vb gelişmelerinin ekseri yenilgi-ağır darbe gibi koşullarda yaşanması gerçeğidir. Konferans dönemlerinin de aynı biçimde ayrılık gibi gelişmelerin yaşandığı dönem olması da anlamlıdır. Konferans dönemleri yoğun ve ciddi tartışma süreçleridir ve bu tartışmalar doğru yürütülmediği taktirde bunların ayrılıklara varması mümkündür. Yenilgi ve ağır darbe koşulları da en zor koşullardır ve bu koşullarda ideolojik kırılmaların ve savrulmaların yaşanması, dolayısıyla örgütsel sorunların gündeme gelmesi anlaşılırdır. Ayrılık ve hizipleri bu zeminde anlar ve açıklarsak, onlara karşı silahlanmış olup daha doğru davranır ya da yönetiriz. Şüphesiz ki, bu şartlardan bağımsız olarak ideolojik-siyasi çizgide gündeme gelen derin farklılaşma ve çizgileşmeler de ayrılıklara yol açar ve bu ayrılık biçimleri esasta doğrudur. Bazen, yenilgi vb koşullarında değil, bilakis gelişme dönemlerinde de ayrılıklar gündeme gelmekte-gelebilir. Bunlar da ilerleyen yönelimle gerileyen yönelim-tutum arasındaki olağan çatışma durumlarıdır ki, bu ayrılıklar da anlaşılırdır…

Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın idealleri ve mücadelelerini yaşatarak zafere taşımak için ayrılıkları değil, birlikleri geliştirmeliyiz. İdeolojik-siyasi temelde gelişip önlenemez ve kaçınılmaz olan ayrılıklarda sorun yoktur; bunlar haklı-doğru ayrılıklardır. Ama bu zemine sahip olmayan ve dolayısıyla önlenebilir olup da kaçınılmaz olmayan ayrılıkları önleme konusunda çok daha bilinçli hareket etmemiz şarttır. Bu, devrimin istediği olmakla birlikte, ölümsüzleşen yoldaşlarımızın ideallerinin gerçekleştirilmesi için de gereklidir.

Ölümsüz yoldaşlarımızdan öğrenmek, onların ideallerinden olduğu kadar, pratiklerinden de öğrenmektir. Birlikleri geliştirmek, mücadelede kararlı ve fedakar olmak, cesaretli ve atılgan-militan olmak, siyasi iktidar için savaşı ilerletmek öğrenmemiz ve uygulamamız gerekenlerdir… Hesapsız ve dürüst olmak, parti, devrim ve halka bağlı olmak onlara bağlılığın şartıdır. Onlardan öğrenmeli, onları yaşatmalı, bunun için devrimde ısrar, mücadelede kararlı olmalıyız. 9’ların kararlılığını, feda ruhunu, militanlık ve cüretini kuşanmalı, miraslarını büyüterek devrimle taçlandırmalıyız. Onlara karşı sorumluluğumuz budur… Anılarını yaşatacağız!…

Devrim görevimiz, savaş yolumuz, ölümsüz yoldaşlar kılavuzumuzdur… 

6745

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

Sayfalar