"ATİK bu gerici kuşatmayı dağıtacak” Deniz Pektaş

En Uzak mesafe ne Afrika’dır
Ne Çin,
Ne Hindistan,
Ne Seyyareler,
Ne yıldızlar geceleri ışıldayan…
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan…..
CAN YÜCEL
Toplumsal yaşam bize birçok tercih sunar. Ancak bugün bir kez daha ve yine-yeniden anlıyorum ki en uygun, en olması gereken, en ideal, en inanılası bir tercihte bulunmuşum. Kendi dilimde, ülkemde, doğup büyümediğim bir zindanın tam ortasında kendimi aylardır hiç yalnız hissetmiyorum. Kahırlı zindan duvarları üzerime gelmiyor, tam tersine yoldaşlarımın kavga ve özgürlük türkülerini bana haykırıyor. Bir birini tekrarlayan zindan günleri duvarları büyütmüyor onu an bean aşındırıyor, yıpratıyor.
Özgürlüğüm elimden alınalı iki buçuk ay oldu. Alman devletinin Türk devletiyle kirli bir işbirliği ve organizasyonuyla Yunanistan hapishanesine atıldım. Politik kimliğim, ideallerim, geleceği kazanma mücadelem hedefe konuldu. Devrim ve komünizm inancım, demokrasi ve özgürlük talebim yani varoluşsal tercihlerim hedeflendi. Ama ne oldu. Burada bu gerici kuşatmanın amaç ve hedeflerini değil her gün her saat yoldaşlarımın zindanları aşan, mesafe tanımayan, aynı varoluşsal gerekçelerle Alman-Türk işi saldırısına karşı mücadele kararlılığını ve politik karşı koyuşunu hissettim, duyumsadım ve iliklerime kadar yaşadım. Hem de her dilden, her renkten enternasyonal dayanışmayı da içeren bir zenginlik ve çeşitlilikte.
Yoldaşlarım, dostlarım zindan duvarlarının sahipleriyle en yakın konumdayım. Ama onlarla bir birimizi anlayamıyoruz, anlayamayacağız. Çünkü sınıfsal, politik çıkarlarımız, hesaplarımız anlamaya değil hesaplaşmaya dayalı. Ama duvarlar, sınırlar, denizler aramıza sizle büyük mesafeler koyduğu halde her an sizle el ele, gönül gönüleyim. Çünkü hesabımız, çıkarımız, derdimiz, kaygımız aynı. Mesafe uzaklıkta değil gerçekten, şairin dediği gibi bir birini anlayamamada. Bizim kavgamız, davamız öyle kaynaştırıcı, öyle kolay anlaşılır ki uzaklığı her durumda ortadan kaldırıyor.
Yoldaşlarım, dostlarım hepinizi büyük ideallerimizin ve inançlarımızın coşkusuyla sımsıkı kucaklıyorum. ATİK bu gerici kuşatmayı dağıtacak, parçalayacak ve daha da güçlenerek çıkacak. Buradan bunu görüyorum ve tüm benliğimle buna inanıyorum. Umut ve dirençle…
Deniz Pektaş, Koridollos Hapishanesi- Atina, Haziran 2015
Son Haberler
Sayfalar

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi
Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]
“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve
aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.
O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.
Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,
insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,
saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:
Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH), 'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır
14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.
Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.
Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...
Yok.
Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım
"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."
Ah cancağızım... vay cancağızım...
Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.
Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...
Fontiye duranların kafasında patlatırsın.
Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....
Ah cancağızım... vay cancağızım...
İnan...

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi
ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle
“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA
VE
ONUN ÖĞRETTİKLERİ...
Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]
“İşçi sınıfının
ekmekten çok
onura ihtiyacı var.”[1]
Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?
Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.