Birleşik mücadeleyi büyütelim; gerici-faşist partiler çözüm olamazlar!
Türkiye ve T. Kürdistanı coğrafyasının seçimlerle imtihanı bir türlü bitmek bilmiyor. Öncesinde “sopalı seçimler”de olmak üzere bu toprakların seçimle imtihanı Cumhuriyetin kuruluşu ile başlamış, ardından çok partili sistemle devam etmiş ve nihayetinde 2002 yılından bu yana biteviye emekçi kitlelerin önüne sandık konulmuş ve demokrasinin vuku bulması adına sandıktan çıkacak sonuçlara bel bağlanmıştır.
AKP iktidarının sandık ve millet iradesine dair yoğun söylemleri ve muhalefete yönelik temel düsturu da bu olmuştur. Bu durum açık ki AKP’den CHP’ye; İYİ Parti’den Saadet Partisi’ne ancak onları da aşan bir gerçekliğin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Türk Komprador Büyük Burjuvazisi’nin ve Toprak Ağalarının içerde ve dışarda, geleceğe ilişkin beklentileri ekseninde, devletin yeniden yapılandırılması hedefi, sandık-seçim-millet iradesi şeklinde formüle edilebilecek siyasal yönelimin temel nedenidir. Sermaye müesses nizamını, işçi sınıfı ve emekçilere; Kürtler ve Alevilere, kadın ve gençlere, baskı altında tutulan diğer milliyet ve inançlara karşı daha ileri bir düzeyde, daha güçlü ve merkezi bir işleyişle yeniden kurma stratejisi ile hareket etmiştir. Bu sürecin ana taşıyıcı aktörü ise AKP iktidarı olarak seçilmiştir.
Başka bir deyişle, geniş kitleler açısından “rıza”nın üretilmesi ve yeni rejimin inşa edilmesi sürecinde kaptan köşkü için; yığınlarla etkileşimi, etkisi ve mobilizasyonu; Ortadoğu’daki hassas dengeler vd. faktörler dikkate alınarak AKP iktidarında karar kılınmıştır. Kuşkusuz Ortadoğu’da ve ülkedeki çelişkilerden hareketle bir analiz yapıldığında, AKP dışındaki bir seçeneğin söz konusu geçiş sürecini yönetme şansı da yoktu. Açık ki AKP iktidarı, Komprador Büyük Burjuvazinin ve Toprak Ağaları’nın icazeti ile 2002 seçimlerinde önemli bir başarı yakalamış ve 2001 krizi ile çıkış arayan geniş kitleler için bir umut ve adres olarak sunulmuştur. Sürecin AKP iktidarı eliyle uzunca bir süre başarılı bir şekilde yönetildiğini de kaydetmek gerekir.
Kuşkusuz rejiminin re-organizasyonu ve Türk sermayesinin emperyalist-kapitalist sistemle entegrasyonuna yönelik politikaların yaşama geçirilmesi sürecinin gizli kahramanı ise CHP olmuştur. CHP, AKP iktidarı karşısındaki son derece pasif ve edilgen muhalefeti ile, en önemlisi de, sıkıştığı her kritik süreçte adeta ona can simidi atarak, gerçekte iktidarın önünü açmıştır. Söz konusu işçi sınıfı ve emekçileri doğrudan ilgilendiren; Kürt ulusuna yönelik gerici-faşist; Alevilere dönük ayrımcı ve asimilasyoncu vb. politikalar söz konusu olduğunda AKP iktidarı ile aynı çizgide buluşmaktan geri durmamıştır. Geride kalan süre içinde, çeşitli operasyonlar, gözaltı ve tutuklamalar etrafında kamuoyunda ses getiren gelişmeler de iktidar mücadelesi, devlet aparatına hakim olma kavgasının bir izdüşümüdür.
AKP-MHP hamaset politikası yolsuzluk ve talanı örtmek için…
16 Nisan referandumu, 24 Haziran cumhurbaşkanlığı seçimleri ve onu takip eden 31 Mart yerel seçimleriyle sınırlı tutulacak bir bakış bile iktidarın sandık-seçim-millet iradesi üzerine kurduğu paradigmanın ne kadar büyük bir sahtekarlık ve riyakarlıkla bezeli olduğunu anlamaya yetmektedir.
Açık ki iktidar, sandığı, istediği sonuçları almak, varlığını geniş yığınların iradesine yaslamak ve böylelikle meşrulaştırmak hedefiyle ele almaktadır. Kuşkusuz bu durum, ülkemizde devletin, faşist-gerici niteliğinin bir sonucudur.
Nihayetinde 31 Mart yerel seçimlerinde, kendileri tarafından yeniden kurgulanan ve YSK eliyle de tam bir tahakküm altında tutulan seçim süreci içinde İstanbul’u İmamoğlu’na kaptırmıştır.
31 Mart’ta AKP, sadece İstanbul’u değil Türkiye nüfusunun çok önemli bir bölümünü barındıran çok önemli kentleri de kaybetmiştir. 31 Mart, AKP iktidarının geniş kitleler üzerindeki etkisinin büyük bir hızla eridiğini ve ezilenler açısından yaşanan devasa sorunların kaynağı olarak görüldüğünü göstermiştir.
2016’dan bugüne uygulanagelen OHAL uygulamaları; baskı, gözaltı ve tutuklamalar ile toplumun en örgütlü kesimlerine, direniş odaklarına dahası toplumun tümüne yönelik diz çöktürme stratejisi yaşama geçirilmiştir.
Bu tablo içinde, sandık, mevcut niteliğine rağmen AKP iktidarına karşı mücadelenin bir adresi haline gelmiştir. Sandıklardan çıkan sonuç, işçi sınıfı ve emekçilerin; Kürtlerin ve Alevilerin; kadın ve LGBTİ+’lerin sistemin uygulamalarına karşı biriktirdiği öfkenin de bir barometresi olarak işlev görmektedir.
31 Mart’ta geniş emekçi kitleler AKP-MHP gerici ittifakını, kriz, işsizlik ve yoksulluğun; şiddet ve zulmün müsebbibi olarak görmüş ve sandıkta hesap sormuştur. Sınıf mücadelesinin, devrimci-demokratik güçlerin bugünkü gerçekliği içinde bu duruş, kitlelerin özgüvenini ve direniş damarını büyütecek bir nitelik taşımaktadır.
İstanbul’u merkezi iktidarının adeta bir eşiği olarak gören AKP iktidarı, seçim sonuçlarını tanımamış ve YSK eliyle seçimlerin tekrarını sağlamıştır. Ancak bunu kendi tabanına bile açıklayamaz haldedir. AKP-MHP faşist-gerici ittifakı, toplumu düşmanlaştıran, kutuplara bölen, hamaset dolu bir dille hareket ederek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde sağır sultanın bile duyduğu korkunç yolsuzluk ve talanının üstünü bu şekilde örtme telaşındadır.
31 Mart’ta CHP-İYİ Parti/Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu’nun söz konusu başarısını ve çıkışını da bu gerçeklik ve tablo içinde yorumlamak gerekir.
İmamoğlu, ezilenlerin AKP-MHP gerici ittifakında temsil olunan düzene karşı birikmiş öfkesine yaslanmakta, bu sinerjiyi açığa çıkarmaktadır. Ne var ki açığa çıkan enerji, başka bir kulvar üzerinden, AKP-MHP’nin geriletilmesi haklı mottosu üzerinden fakat yine sisteme kanalize edilmektedir. Sistem, AKP eliyle devrimci-komünist ve yurtsever güçleri sistematik olarak zayıflatmış, biriken öfke için de tek adres olarak İmamoğlu’nu göstermiştir. Devrimci-demokratik güçlerin bugünkü zayıf ve etkisiz durumunda kitlelerin İmamoğlu’na yönelen ilgisi bu bakımdan son derece anlaşılırdır. Ne var ki, AKP-MHP’nin geriletilmesi sürecinin, devrimci demokratik bir zeminde yaşanmadığı dikkate alınmalı ve tarihsel deneyimler hatırlanmalıdır.
Birleşik mücadeleyi büyütelim!
İmamoğlu’nun AKP iktidarının sarsılması ve hakim sınıflar arasındaki çelişkilerin derinleşmesine önemli katkı sunduğu açıktır. Ne var ki bu rüzgarın CHP-İmamoğlu’nu iktidar koltuğuna taşıyıp taşımadığını görmek için sadece zamana ihtiyaç vardır. Öte yandan gerçek anlamda bir devrimci-demokratik değişim ve dönüşüm için son adres CHP’dir.
Devrimci ve demokratik güçlerin pek çok başlıktaki sınırlı gücü ve kitleler üzerindeki etkisinden hareketle, süreçten çıkış adına bu zeminin dışındaki güçlere bel bağlanmamalıdır. Bu tutum bir yandan kendi iddia ve varlık gerekçesine aykırıyken diğer yandan da geniş kitlelerin geleceğe dair özlem ve umutlarının düzenin derin dehlizlerinde kaybolacağı bir güzergaha sokulmasına onay vermek anlamına gelecektir. İstanbul seçimlerinin açıkça YSK darbesiyle iptal edilmesine karşı sokağa çıkan hareketi, evine çağıran tutum da bu tehlikenin çok da uzak olmadığını göstermiştir. Açık ki geleceği kazandıracak olan, insanca yaşanacak bir dünyayı kuracak olan, sandığı da içine alan ancak onunla sınırlı olmayan gerçek bir fiili meşru mücadeledir.
İptali takiben YSK’nın gayr-ı meşru tutumunu ve seçim sistemini elbette AKP iktidarını protesto etmek için sokağa taşan öfke, fiili meşru ve birleşik mücadelenin yakıcılığını ve güncelliğini de göstermiştir. 23 Haziran İstanbul seçimlerinde tavrımız, AKP-MHP gerici faşist ittifakı eliyle yaşama geçirilen tüm uygulamalara karşı durmak adına “Gerici-Faşist Partiler Çözüm Olamazlar!” şeklindedir.
YSK darbesine karşı kitlelerin direnişi sokakta büyüten duruşundan beslenecek ve birleşik mücadeleyi büyüteceğiz!
Son Haberler
Sayfalar
Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....
"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."
Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.
İlemde bir partiye oy verecekseniz....
Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...
Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.
Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye
Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.
Ve ..
Kadınlar ve İşçiler
Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.
Yerel Seçimler ve Proleter Tavır
Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.
Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!
Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.
İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.
ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE
13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)
Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.
„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine
Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.
Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış
-Seçimleri Boykot-
Zavallı kılıçdaroğlu.
Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...
Aman neyse biz proletaryalara ne.
Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...
imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...
Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)
Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.
Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?
“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak
Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.
12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.