Pazar Ocak 5, 2025

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Soykırımcıların inkar ve asimilasyon çabalarına karşın Ermeni soykırım gerçekliğini her fırsatta korkusuzca dile getiren, Ermeni kimliğini ve haklarını, halkların hak eşitliğini içtenlikle savunmaktan geri durmayan Hrant, kısa sürede muktedirlerin hedefi durumuna geldi. Neydi muktedirlerin bu derin korkusu? Koca Türki cumhuriyeti bir kişiden, bir sesten ve kendileri gibi olmayan bir yüzden neden bu kadar çok korktu? Bu korkunun temelinde yatan, tarih boyunca öz topraklarında binlerce yıl yaşayan Ermeni halkının soykırıma uğratılması gerçekliğinin anlaşılmasıdır. Ele geçirdikleri, çöktükleri zenginliklerin kaynağının açığa çıkmasıdır.

Bugün adına “TC” denilen çakma devletin topraklarında en tehlikeli, en riskli, en başat konulardan biri de Ermeni soykırımı meselesidir. En belalı, en riskli kimliktir Ermeni olmak. Her şeyden ve herkesten bahsedilebilir, her türlü konuya sınırlar ölçüsünde değinilebilir. Ancak söz konusu Ermeni ve Kürt meselesi ve soykırım gerçekliğinin konuşulması olursa kaşlar çatılır. Sınırlar çekilir ve tehditler savrulur. Hadler bildirilir, soruşturmalar açılır, zindan kapıları gösterilir. Olmadı kalleş kurşunlar yollanır. Yüz yıldır Ermeni ve Kürt’ün hikayesi böyle yaşanıyor ve yaşatılıyor.

Hrant sadece bu ülkenin ve acılı halkın aydını gazetecisi değildi. Ermeni soykırımından yüzyıl sonra cesaretle ortaya çıkıp adalet arayan, hakikatin sesi olmayı ve özgürlük iddiasını taşıyan bir devrimciydi. Çünkü onun ilk öğretmeni ve ilk kadim yoldaşı Karakoçan’da faşist bir pusu da katledilen Armenak Bakır yoldaştı. Bu cesur sesi duymaktan, bu onurlu duruşu görmekten korkan, soykırımla yüzleşmek istemeyen karanlığın ve sermayenin sahipleri, onu en kısa yoldan susturma yoluna gitti. Ancak onun adalet ve özgürlük arayan sözlerini, halkların eşit ve kardeşçe bir arada yaşama isteğini ve de yere serili delik ayakkabısını kimse unutmadı. Ermeni bir aydının delik ayakkabısı bile utanç dolu Türk adaletini teşhir etmeyi başardı.

Yüz yıldır dökülen Ermeni ve Kürt halkının kanı, suyla yıkanmaz. Akıp giden zaman da tarihin ilk büyük soykırım felaketini unutturamaz. Acının dilini konuşmaya devam eden, yoksul Ermeni halkının adalet arayışı her bir karış toprakta dolaşmaya devam ediyor.

Soykırım sadece milyonlarca canın feci şekilde imha edilmesi değildir. Aynı zamanda binlerce yıllık tarihsel birikimin, yaratılan kültürel mirasın, sanatsal zenginliğin de yok edilmesi ve kesintiye uğratılmasıdır. Geride zengin bir kültürel miras, mükemmel bir yenilik geleneği bırakan Ermenilerin sökülemeyecek kadar bu toprakların derinliklerinde kökü vardır. Ne soykırım ne inkar ve asimilasyon suçları derinliklerde saklı olanları söküp atabiliyor.

Hrant’ın katledilmesi sadece aydın bir canın eksilmesi değildir. Korku ikliminin egemen kılınarak şovenizmin ve ayrımcılığın kurbanlarını çoğaltarak, çoraklaşmış ve tekleşmiş bir toplum yaratılmak istenmesidir. Dün Ermeni’ye dokunmak, yakınlaşmak, dost olmak büyük bir günaha ve bir suça çevrilmişti. Bugün de Kürt’e dokunmamanın, yakınlaşıp dost olmamanın zemini hazırlandı.

Kılıçla ve zorbalıkla her türlü pratiğe imza atan ittihatçı AKP-MHP iktidarı yarattığı adaletsizlik sütunu üzerinde asla rahat oturamayacaktır. Her gün toplumun her kesiminden gelen ve artarak çoğalan özgürlük haykırışı ve adalet kavgası, Türk adaletinin sütunlarını hırpalamaya devam edecektir.

Dünden bugüne Ermeni’yle Kürt’le Alevi’yle eşit olmanın, insan olmanın, insan kalmanın büyük bir sorumluluk taşıdığı açıktır. Bunun için büyük bedel ödenmesi gerektiği bilinse de ödemeye hazır olanların umut dolu sayısı her gün daha fazla çoğalıyor. Hrant’tan sonra geride kırık bir keman, acılı bir melodi kalsa da Hrant tıpkı Armenak gibi bizim olmaya devam edecek.

5772

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Sayfalar