Darbe'nin imitasyon ve fason hali...
Bu ya bir tiyatrodur ki ben öyle düşünüyorum; ya da sinemanın gala gecesinden yalnızca bir sahnedir ki, düşünmek bile istemiyorum!
Soralım!
Kurumsallaşmak için siz, tez elden sizin olan kadroları sisteme yerleştirmek için ne yaparsınız? Siz iktidar olsanız ve bu iktidarının da uzun vadede tehlikede olduğunu görseniz, size miskali zerre kadar dahi muhalif olan en üstten en altta devleti var eden tüm kurumlardaki memurları tasfiyeye girişmez misiniz? Peki, kaybedecek "vaktiniz yoksa", iktidarınızın tehlikede olduğu bir zamanda size karşı olan muhalifleri yavaş yavaş mı tasfiye edersiniz yoksa "kalkışma" gibi bir tiyatro, imitasyon ve fason bir darbe mi sahnelersiniz?
Son bir buçuk yıla bakarak süreci okumak gerek. Diyelim ki yaşananlar tiyatro değil de bir sinemadır!
Tamam biraz inandırıcı belki ama bu çok çok iyi bir senarist ve yönetmenin çektiği bir filmin başarısı gibidir ki, bilindiği üzre gişeler hep aynı olmaz. Yok! "Bu bir sinema filmi ve gala gecesinden de sadece bir sahne" ise belki kısa vadede çok kanlı bir süreç yaşanır ama filmi çekenler uzun vadede kendi sonunu hızlandıracaktır.
Yine, ortada cemaatin adı olmasına karşın "sanı" olmayan Gülen: "Araştırın, sonuçları kabulümdür" dedi. Bunu da anlamak gerek.
Tamam belki cemaate selam vermiş bir kaç komutan gaza geldi. Sonra da gazını alamayanlar soluğu Yunanistan'da aldı. Ardından, önce tabanın kurşunlatılması, sonra tabana askerlerin linç ettirilmesi ve hatta başının kesilmesi bizlere çok inandırıcı geldi. Peki Şırnak'tan Edirne'ye binlerce askerin önceden hazırlanan isim listeleriyle gözaltına alınarak tutuklanması, hele hele binlerce danıştay, yargıtay, anayasa mahkemesi üyeleri, savcı ve hakimin açığa alınarak gözaltına alınması nasıl açıklanacak? Evet! Bu tezgah doğrusu pek akıllıca ama, hiç mi hiç zekice değil!
Bu, Türk asker ve polisi yerine IŞİD elemanlarının Kürdistan'a yerleştirilme girişimidir.
Bu, AKP tabanına silah dağıtarak metropolü denetime alma girişimidir.
Doğru anlamak ve yorumlamak gerek! Ortada "başarısız" denilen bir darbe yok. Köprüyü kapatan ile açanlar aynı güçlerdir.
Helikopterden AKP tabanını tarayanlar, F-16'larla devlet kurumlarını bombalayanlar ve tabana askeri linç ettiren ve hatta başını kestirenler aynı zihniyet ve güçlerdir.
Kesinlikle MİT'in "gerekirse kendimize füze attırırız" sözünü unutmamak gerek.
Evet! Ortada kalkışma, darbe ve/veya darbeye teşebbüş yoktur. Sayın Öcalan'ın "çözüm gelişmezse darbe mekaniği devreye girer" sözünü iyi anlamak ve tüm yaşananları iyi bir gözden geçirmek gerek.
Bu sahnelenen tiyatro, dizi ve belki de bizlere yutturulmaya çalışılan bir sinemadır.
Bunun adı kalkışma ya da darbe değil, kendi kendisine hem imitasyon ve hem de fason darbe yaptırarak kendisini mağdur göstermedir. Anlamakta zorlanılan belki de bu sahte darbenin karışık ve karmaşıklığıdır.
Belki şu sorulabilir; "Ya iktidarın yüzündeki korku ve tabanın sokaktan ayrılmayarak belediye iş makinalarının garnizon, tugay ve jandarma komutanlına konuşlandırılması?
Bu sahtelik laboratuarda hazırlandığı için denetim gerekiyor. Bu bilimsel bir deney, yani gözlemcinin etkisi olmalı ki kontrolden çıkmasın! Yani Türkçesi, olabilme ihtimaline karşın gerçek bir darbeyi önlemektir. Çünkü, -her ne kadar CHP'den ses çıkmasa da- askerin onuru kırıldı. Onuru kırılan TSK da, birşeyler yapabilir! Denetim altında tutmak gerek, değil mi?
Tabanın sokakta tutulması da gücünü anlamak ve yine tabanın Erdoğan'ın İsrail, Rusya ve Suriye politikalarındaki dönüşleri nedeniyle kendisine yönelik oluşan gazını almak ve yine tabanı sokakta tutarak iç savaşa hazılamaktan başka bir anlam taşımıyor.
Bunun adı herşey olabilir ama iktidara karşı bir darbe olamaz.
Tabanı silahlandırarak iç savaş da çıkarsalar, yaptıkları bu adı ve amacı belli olmayan imitasyon ve fason "şey" mutlak kendi ellerinde patlayacak.
Mehmet Serhat Polatsoy
Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.
serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar
BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]
“Ve bizim bir haziranımız
Bir yıl kadar yetecektir dünyaya
Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış
Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız
Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen
Bir olgu olmayacaktır sana
Ölülerimiz toplanacaktır
Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]
Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’
KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]
“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]
Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…
KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ
Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.
ANNEME İnci Taneme
“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık. Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.
“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”
Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu
Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!
6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm
Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda b
İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür
Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür.
PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?
1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.
2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.
3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.
4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.
5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.
6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.
BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...
Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.