Emperyalist Büyük Savaşa Doğru (Birinci Bölüm)

Emperyalist savaş tehlikesini kapıya dayandığını, gelinen aşamada bugün hemen hemen herkes –burjuvazinin yayın organlarından The Economist’de dahil- gizleyemiyorlar. Bunlar emperyalist savaşın ekonomik nedenlerini gizleyip, karşıtı olduğu emperyalist gücün saldırganlığına bağlarlar.“Şom ağızlı” olmak iyi bir şey değil, ancak, kapitalizmin nesnel gerçekliği, bizi emperyalist savaşın bütün koşullarının – bütün temel çelişmelerin keskinleşerek- olgunlaştığına götürüyor. Stalin, 2. Emperyalist savaşın gelişini 1927 yılında açıklamıştı.
Gelinen aşamada ise, emperyalistler arasındaki çelişme “barış” içinde çözülebilecek koşulları ortadan kaldırmıştır. Büyük bir emperyalist savaşa doğru gidildiği gerçeği gizlenemez duruma gelmiştir. Savaş, Trump, Putin, Xi Jinping vb. gibi bazı liderlerin “kötü” niyetli oluşlarından değil, kapitalizmin çarkının bu yönde işlemesinden kaynaklanıyor. Bu çarkı ancak ve ancak uluslararası proletarya ve ezilen halkların birliği ve mücadelesi durdurabilir. Başka kimse değil.
Bir kaç yıl önceden bunlar bu köşede de yazılmıştı. Son bir yıldır ise, emperyalist savaş tehlikesinin ciddi bir duruma geldiğini ve bunu önlemenin taktik mücadelelerinin geliştirilmesinden söz etmiştik.
Yeni bir emperyalist savaşın kapıya dayanmasını gösteren oldukça fazla veri var. Birincisi, yeni emperyalist ülkelerin varlığı. Dünyanın yeniden paylaşılma isteği.Emperyalist savaş, emperyalist ülkelerin birbirleriyle savaşmasıyla ortaya çıkar. Bu da, dünyayı yeniden paylaşmak, daha fazla egemenlik alanı ele geçirmek ve pazar alanlarını genişletmek içindir.
2. Emperyalist savaşı öncesi, Alman emperyalizmi, dünya pazarındaki egemenlik alanları diğerlerine göre (başta İngiltere ve Fransa’ya karşı) daha geri durumdaydı. Alman emperyalizmi ile aynı duyguları Japon ve İtalyan emperyalist tekelleride paylaşıyordu.
1917 Rusya’daki Sovyet Devrimi’nden sonra dünya, esasta, kapitalist ve sosyalist olmak üzere iki, ama, emperyalist büyük devletler arasında da çelişme vardı ve bu çelişme ancak savaşla çözülebilecek durumdaydı. Bu bağlamda, dünya üçe ayrılmıştı. Birinci kamp SSCB ve ezilen dünya halkları (ulusal kurtuluş savaşlarıda dahil), ikinci kamp ise, emperyalistlerin kendi aralarındaydı. Burada birinci kamp, dünya kapitalist pazarına egemen olan İngiltere ve bağlaşıkları olan ABD ve Fransa, ikinci emperyalist kamp ise, başını Alman emperyalizminin çektiği ve bileşikleri olan Japonya ve İtalya yer alıyordu. İtalya, 1. Dünya savaşında birinci grup içinde yer almasına karşın, 2. Emperyalist savaşta safını Almanya ve Japonya’nın yanında belirledi. Emperyalistlerin safları çıkarlarıyla doğrudan ilişkilidir. 1. Dünya savaşında İngilizlerle hareket eden İtalya, bir çok bölgeyi kaybetmiş ve pazar alanlarını İngiliz ve Fransızlara kaptırmıştı. Yani, “mağdur” durumdaydı.
Bugün durum ise, daha farklıdır. Sosyalist ülkeler kalmamış ve dünyanın 2. Emperyalist savaşından bu yana egemeni olan ABD ise giderek gerilemeye başlamıştır. Bu ABD’nin kendi isteğiyle olan bir şey değil, yeni gelişen emperyalist devletlerin (tekellerin) ABD pazarlarını ele geçirmeye başlaması ve pazarlardan pay istemeleriyle oluyor. Ve ortaya kıran kıran bir çatışma, mücadele, vekalet savaşları, bölgesel savaşlar çıkıyor. Bu, ortadoğu’da olduğu gibi, vekalet savaşlarıyla yürütülüyor. Ancak, vekalet savaşlarında aradaki çelişmeyi çözmeye yetmediğini göstermiştir. Emperyalistler, aralarındaki çıkar çelişmelerini vekalet savaşlarıyla çözemeyince, doğrudan karşı karşıya gelme ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu Suriye cephesinde şu anda böyledir. Şimdi, Kapitalizmin krizi, onları doğrudan savaşın sıcak ön cephesine doğru hızla itmektedir. ABD emperyalizminin geçtiğimiz Aralık ayı ortasında açıkladığı “strateji belgesi”, yeni bir emperyalist savaşa hazırlık ve diğer emperyalistlere meydan okuma belgesidir. Bunun içeriği yazının diğer bölümlerinde ele alınacaktır.
Çin’in, denizden, karadan ve havadan hayata geçirmeye çalıştığı “ipek yolları”, ABD emperyalizminin egemenlik alanlarını tehdit ediyor ve dünyayı bir ahtapot gibi sarıyor.
Lenin’in yüzyıl önce belirttiği, kapitalist-emperyalist sistemin eşitsiz gelişme yasası, dünyanın büyük emperyalist ülkeleri ve tekelleri arasında, dünyanın yeniden paylaşılmasını kaçınılmaz olarak gündeme getiriyor. Kapitalizm var olduğu sürece bu yasada yürlükte olacaktır. Bazı emperyalist ülkeler gerilerken bazıları öne çıkacaktır. Bazı tekeller yutulurken bazıları gelişip palazlanacak ve yeni pazarları ele geçirme mücadelesi verecektir. Kapitalizmin insanlığın başına bela ettiği bu kısır döngü, kapitalizmin yıkılışına kadar devam edecektir.
Şimdi, sırasıyla belli başlı emperyalist ülkelerin durumunu incelemeye geçebiliriz.
Çin’in Durudurulamayan Hakimiyeti
Yeni gelişen emperyalist ülkeler hangileri? Birincisi Çin’dir. 1990’lardan itibaren hızla gelişen Çin, dünya kapitalist pazarlarında söz sahibi olmaya başladı. Bugün Çin’in sermaye olarak girmediği yerler kalmamış ve bir çok bölgede ABD’nin önüne geçmiştir. Örneğin, “ABD’nin arka bahçesi” olarak adlandırılan Latin Amerika ülkelerinde Çin’in yatırımları devasa bir boyut almıştır. Çin’in 2016 yılında Latin Amerika’daki (LA) doğrudan yatırım tutarı 260 milyar ABD doları kadardı. Çin bu yatırımını 2019 yılı sonuna kadar 500 milyara çıkarmayı hedeflemiş durumda.
Çin, Nikeragua’da, Panama Kanalı’na rakip olarak, Atlas okyanusu ile Pasifik Okyanusunu birleştiren yeni bir kanal açıyor. Peru ve Brezilya topraklarından geçen demiryolu projesi var. Böylece en kuzeyden (Nikeragua) iki okyonusu dünyanın en büyük şleplerinin geçebileceği kanal projesiyle birleştiriken, kıtanın ortasından ise iki okyonusu demiryolu projesiyle birbirine bağlıyor.
Çin’in bölgeye olan yatırımları giderek artıyor. Çin, Brezilya, Şili, Peru ve Ekvator’un şu anda en büyük ticaret ortağı olmasının yanında, diğer L. Amerika ülkelerini de (başta Arjantin olmak üzere) boş bırakmış değildir. Çin, bu ülkeleri hem borçlandırıyor hem de o ülkelere doğrudan yatırım yapıyor. L. Amerika’da ABD yavaş yavaş gerilerken, bir başka emperyalist güç olan Çin bölgeye bütün ağırlığıyla yerleşmiştir.
Kapitalizmin gelişmesi için ulaşım önemlidir. Günümüzde üretimin uluslararasılaşmasının yaygınlaşmasıyla, uluslararası ulaşımın kolaylaştırılması daha bir önem kazanmıştır. Tabi, bu ulaşım hatlarının egemenliği de bir o kadar önemlidir. Bugüne kadar dünyanın çöpünün yarısını (%49'unu) alıp işleyen (bu yılın başından itibaren artık fazla çöp almayacağını açıkladı) Çin, dünyayı kendisine bağlamışa benziyor.
Çin her yere “barış” yolları yapıyor. Adı “barış” olan bu yollar, Çin mallarını ve sermayesini daha hızlı bir şekilde diğer ülkelere taşıması ve o ülkeleri Çin’e bağlaması içindir. Kutup İpek Yolu ( the Polar Silk Road),1 yine Türkiye’ye (Kars) kadar uzanan “Tren İpek Yolu” projesi hayat geçmiş durumda. Türk burjuvazisi bu yolu, Samsun’dan Mersin’e kadar getirmeyi planlıyor.
Çin’in yayılmacılığı salt Güney Amerika ile sınırlı olmayıp, Afrika ve Asya kıtasına da aynı ölçüde yayılmaktadır. Özellikle Afrika’da doğrudan sermaye yatırımlarını artırırken, doğrudan sermaye ihracıyla da kıtayı etkisi altına almakta, başta ABD olmak üzere diğer emperyalistlerin pazarlarını giderek daraltmaktadır.
Çin’in Satın Aldığı Kıta: Afrika
Çin’in Afrika kıtasındaki ülkelere yatırımı 2016 yılı sonu verilerine göre yüz milyar ABD dolarını aşmış durumda. Yine, Fortune dergisinin haberine göre 3100 üzerinde Çin şirketi Afrika ülkelerinde iş yapıyor.
Alman Zeit Online gazetesi göre, Afrika-Çin ticaret hacmi 2016 verilerine göre 300 milyar ABD dolarını aşmış durmda. Bu, son on yıl içinde on kat artış anlamına geliyor. ABD ve AB’nin Afrika’yı açlık ve göçmen olgusuyla karşı karşıya bıraktığını yazan gazete, Çin’in ise, iş imkanı yarattığını yazıyor. Elbette Çin, daha ağır sömürü koşullarını Afrika ülkelerine dayatıyor. Yer altı zenginlik kaynakları (maden, petrol, gaz vd.) Çin’e taşınıyor. Ya da orada üretilip Çin sermayesinin gelişmesine sunuluyor. Çin’nin önceki emperyalistlerden bir farkı Afrika’nın kendisine doğrudan daha fazla yatırım yapmasıdır. Diğerleri yağmalayıp kendi ülkelerine götürürken, Çin, yağmaladıklarının çok az bir kısmını Afrika’ya bırakıyor. Bu da, sınıf bilincinden yoksun emekçilerin Çin’e daha farklı bakmasını sağlıyor. Sömürücüler arasında tercih yapmak, sınıf bilincinden yoksunluğun bir sonucu. Oysa, Çin’de dahil hiç bir emperyalist olmadan Afrikalı emekçiler kendi yaşamlarını özgürce kurup sürdürebilirler ve insanca yaşama olanklarına da en kısa zamanda kavuşabilirler.
Çin Afrika’ya olanca gücüyle yüklenmiş durumda. Demir yolları, büyük futbol sahaları, sosyal evler, alt yapılar, limanlar, askeri harcamalar ve yatırımlar, enerji tüketimlerinin karşılanması için yatırımlar vb. Ve ayrıca Çin, bir çok Afrika (yaklaşık 60) ülkesinde Özel Ekonomik Bölgeleri (SEZ) kuruyor. Bu projeyle Çin’li orta dereceli firmaların bile Afrika’da yatırım yapmasının koşullarını oluşturuyor. Devlet destekli Çin’li firmalar kolayca bu bölgelere giriş yapabiliyor. Aynı zamanda yeni istihdam alanları yaratarak, Afrika’nın ucuz iş gücü potansiyelini iliğine kadar sömürüyor. Bir tarftan istihdam yaratırken, öbür yandan ise el koyduğu artı-değer oranını artırıyor.
Çin’in Afrika’da yaptığı otobanlar ve demir yolları, onu adeta oraya kilitlemiştir. Aynı, Alman İmparatorluğu’nun Osmanlıya yaptığı İstanbul-Bağdat demir yolu gibi. Osmanlı ve peşinden gelen TC, Alman emperyalizmini bir daha terk edemedi. Bugün’de Türk ve Alman burjuvazisi omuz omuza, kolkoladır.
Çin’in her girdiği yere bir de “yol projesi” götürdüğünü söylemiştik. Afrika’yı da demiryolu ağı ile birbirine bağlıyor. Kenya, Uganda, Ruanda, Brundi ve Güney Sudan’ı 13.8 milyar dolarlık bir yatırımla devlete ait Çin Yolu ve Köprüsü Kurumu (CRBC) eliyle gerçekleştiriyor. Bunların finansmanını ise Çin Eximbank karşılıyor.
Ayrıca, Afrika’nın işgücü potansiyeli 2050 yılına kadar iki katına çıkacağı (2 milyar) hesaplanıyor ve Çin, yatırımlarını buna görede yapıyor ve Çin 2020 yılına kadar ticaret hacmini 400 milyar US dolara çıkarmayı hedefine koymuş.
Çin Afrika’ya sadece sermaye ve doğrudan yatırımların yanında, askeri alanda da yatırımlar yapıyor. Silah ihracatının yanı sıra, bir çok Afrika ülkesinin ordularının silahlandırılması ve yeniden yapılandırılmasını da yapıyor. Güney Sudan dahil toplam Afrika’daki 7 yerde BM barış gücüne katılmıştır. Sermayenin olduğu yerde onu koruyacak askerde olmalıdır.
Gelinen aşamada, Afrika’da Çin’in üstünlüğünü bütün batılı emperyalist tekeller kabul ediyor.2 Ne var ki, Çin’in bu gelişmesi karşısında şimdilik yapacakları pek bir şey de yok.
Sonuç olarak ABD ve Batılı emperyalist tekeller Afrika’yı Çin tekellerine kaptırmış durumda. Fransa bir kaç yerde direnmeye çalışmasına karşılık, Çin’in bu kıtada ilerlemesini durdurmaya gücü yetmiyor. Çin burjuvazisi gürültü yapmadan sessizce Afrika’yı bir ahtopot gibi sarıyor.
Çin’in yatırımlarından bazıları:
Çin’in “Mega projeleri” olarak verilen ve çok az bir bölümünü yanıstan aşağıdaki tabloya bir göz atmakta yarar var.
Proje/Ülke Proje Değeri US dolar/ Mrd=milyar Bitiş Yılı
Nijerya, Demiryolu yapımı,
1.400 km 12 Mrd. 2014
Güney Afrika, yeni şehir
Projesi, on bin kişilik konut
yapımı, Johannesburg 7 Mrd. 2016
Kongo Demokratik Cum.
Madenlerin alımı için alt yapı 6 Mrd. 2007
Çad-Sudan Demiryolu 1.344
km 5,6 Mrd. 2014
Nijerya, sekiz eyalette
Çimento genişletme projesi 4,3 Mrd. 2016
Kenya, demiryolu projesi 3,8 Mrd. 2013
Mosambik, baraj ve
Hidroelektrik santralı projesi
1.500 MW 3,1 Mrd. 2006
Malawi, kömür santralı, hava
alanı, caddelerin yapımı,
elektrik santrali, hastane 1,7 Mrd. 2007
yapımı
Tanzanya, Bagamoyo deniz
limanı 7 Mrd. 2015
Kaynak: http/afkinsider.com/121477/10-mega-infrastructrual-projects-in-africa-funded-by-china/
Bu tablo, Alman IHK (Endüstri ve Ticaret Odaları)’na ait. (IHK- Orta-aşağı Ren bölgesi) www.subsahra-afrika-ihk.de/ 19.06.2017
Küçük bir istatistik daha verelim. Çin, AB ve ABD’nin 2015-2016 arası Afrika ülkelerine yatırımları: milyar US dolar. Kaynak UNCTAD, AEI ve Der Spigel online- 21.09.2017
Ülkeler 2015 2016 Çin 2,7 36,1 AB 26,5 11,9 ABD 6,4 3,6
Çin, Afrika’nın gelişmekte olan en büyük petrol ülkesi ve yaklaşık 200 milyonluk nüfusa sahip Nijerya’da yatırımlarını artırdı. Bu ülkede 2015 yılı verilerine göre, 240 aşkın Çin’li şirket ile 404 proje gerçekleştirmiştir. Afrika’nın en gelişmiş ülkelerinden Güney Afrika’da yatırımları da hızla artmaktadır. Burada son 15 yıl içinde 280 proje gerçekleştirmiştir. Zambia, Mısır, Etopya, Kongo Dem. Cum., Gana, Angola, ve bir “Çin şehri” olarak adlandırılan Zimbabve ve Tanzanya’da da aynı şekilde büyük yarıtımları ve borçlandırmaları söz konusudur.3
ABD’nin Afrika’daki yatırımlarının tutarı yüzmilyar Usd iken, Çin’in yatırımlarının tutarı ise 400 milyar Usd yaklaşmış. ABD’nin paçalarının tutuşmasının ve doğrudan Çin’i bir numaralı düşman ilan etmesinin nedenleri çok açık değil mi?
Çin Afrika’da ilerlerken, bugüne kadar Afrika’ya egemen olan diğer emperyalistler ise gerileme gösteriyor. Eski emperyalistler Çin’in bu gelişmesini bir savaş nedeni sayıyor. Şimdilik, en azından ABD böyle görüyor. Bu bölgenin sessiz sedasız barış içinde Çin emperyalizmine diğer emperyalistlerin terk etmesi olasılık dahilinde gözükmüyor. Çünkü, sorun Afrika’nın ötesine taşmaktadır. ABD’nin Sahra altı Afrikasında en büyük askeri üssü Cubiti’de . Çin’de aynı ülkeye askeri üs kurdu. Eperyalistlerin üsleri yanyana. Söylem;“korsanlara ve teröristlere karşı”. Ancak, bunu birbirlerine karşı kurduklarını şimdilik resmi olarak açıklamıyorlar. İlginç olan, Kızıl Deniz ile Aden Körfezinin birleştiği noktada stratejik öneme sahip olan Cubiti’de, ABD ve Çin dışında, İngiltere, Fransa ve Japonya’nın askeri varlığı söz konusu. Cubiti’nin nüfusu yaklaşık 800 bin civarında. Kendi nüfusundan fazla emperyalist ülkelerin askerlerine ev sahipliği yapan bir ülke, eski Fransız sömürgesi “bağımsız” Cubiti.
Devam edecek: Çin’in İpek Yolları

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)
Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...
Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6
13-15 Eylül 2024 ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1. Gün
Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.
Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!
İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…
Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?
Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir
Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?
Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)
Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.
Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...
Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...
Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...
ne kadar güzel olurdu...
mecliste, belediye başkanlıklarında bir...
Öyleyse.... öyleye...
Hayeller.... söylemler...
Kitleler...
yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...
Gerçekler ise....
Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..
Hemi... hemi...
hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın
Tüm kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi
Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.