Emperyalist Büyük Savaşa Doğru (Birinci Bölüm)

Emperyalist savaş tehlikesini kapıya dayandığını, gelinen aşamada bugün hemen hemen herkes –burjuvazinin yayın organlarından The Economist’de dahil- gizleyemiyorlar. Bunlar emperyalist savaşın ekonomik nedenlerini gizleyip, karşıtı olduğu emperyalist gücün saldırganlığına bağlarlar.“Şom ağızlı” olmak iyi bir şey değil, ancak, kapitalizmin nesnel gerçekliği, bizi emperyalist savaşın bütün koşullarının – bütün temel çelişmelerin keskinleşerek- olgunlaştığına götürüyor. Stalin, 2. Emperyalist savaşın gelişini 1927 yılında açıklamıştı.
Gelinen aşamada ise, emperyalistler arasındaki çelişme “barış” içinde çözülebilecek koşulları ortadan kaldırmıştır. Büyük bir emperyalist savaşa doğru gidildiği gerçeği gizlenemez duruma gelmiştir. Savaş, Trump, Putin, Xi Jinping vb. gibi bazı liderlerin “kötü” niyetli oluşlarından değil, kapitalizmin çarkının bu yönde işlemesinden kaynaklanıyor. Bu çarkı ancak ve ancak uluslararası proletarya ve ezilen halkların birliği ve mücadelesi durdurabilir. Başka kimse değil.
Bir kaç yıl önceden bunlar bu köşede de yazılmıştı. Son bir yıldır ise, emperyalist savaş tehlikesinin ciddi bir duruma geldiğini ve bunu önlemenin taktik mücadelelerinin geliştirilmesinden söz etmiştik.
Yeni bir emperyalist savaşın kapıya dayanmasını gösteren oldukça fazla veri var. Birincisi, yeni emperyalist ülkelerin varlığı. Dünyanın yeniden paylaşılma isteği.Emperyalist savaş, emperyalist ülkelerin birbirleriyle savaşmasıyla ortaya çıkar. Bu da, dünyayı yeniden paylaşmak, daha fazla egemenlik alanı ele geçirmek ve pazar alanlarını genişletmek içindir.
2. Emperyalist savaşı öncesi, Alman emperyalizmi, dünya pazarındaki egemenlik alanları diğerlerine göre (başta İngiltere ve Fransa’ya karşı) daha geri durumdaydı. Alman emperyalizmi ile aynı duyguları Japon ve İtalyan emperyalist tekelleride paylaşıyordu.
1917 Rusya’daki Sovyet Devrimi’nden sonra dünya, esasta, kapitalist ve sosyalist olmak üzere iki, ama, emperyalist büyük devletler arasında da çelişme vardı ve bu çelişme ancak savaşla çözülebilecek durumdaydı. Bu bağlamda, dünya üçe ayrılmıştı. Birinci kamp SSCB ve ezilen dünya halkları (ulusal kurtuluş savaşlarıda dahil), ikinci kamp ise, emperyalistlerin kendi aralarındaydı. Burada birinci kamp, dünya kapitalist pazarına egemen olan İngiltere ve bağlaşıkları olan ABD ve Fransa, ikinci emperyalist kamp ise, başını Alman emperyalizminin çektiği ve bileşikleri olan Japonya ve İtalya yer alıyordu. İtalya, 1. Dünya savaşında birinci grup içinde yer almasına karşın, 2. Emperyalist savaşta safını Almanya ve Japonya’nın yanında belirledi. Emperyalistlerin safları çıkarlarıyla doğrudan ilişkilidir. 1. Dünya savaşında İngilizlerle hareket eden İtalya, bir çok bölgeyi kaybetmiş ve pazar alanlarını İngiliz ve Fransızlara kaptırmıştı. Yani, “mağdur” durumdaydı.
Bugün durum ise, daha farklıdır. Sosyalist ülkeler kalmamış ve dünyanın 2. Emperyalist savaşından bu yana egemeni olan ABD ise giderek gerilemeye başlamıştır. Bu ABD’nin kendi isteğiyle olan bir şey değil, yeni gelişen emperyalist devletlerin (tekellerin) ABD pazarlarını ele geçirmeye başlaması ve pazarlardan pay istemeleriyle oluyor. Ve ortaya kıran kıran bir çatışma, mücadele, vekalet savaşları, bölgesel savaşlar çıkıyor. Bu, ortadoğu’da olduğu gibi, vekalet savaşlarıyla yürütülüyor. Ancak, vekalet savaşlarında aradaki çelişmeyi çözmeye yetmediğini göstermiştir. Emperyalistler, aralarındaki çıkar çelişmelerini vekalet savaşlarıyla çözemeyince, doğrudan karşı karşıya gelme ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu Suriye cephesinde şu anda böyledir. Şimdi, Kapitalizmin krizi, onları doğrudan savaşın sıcak ön cephesine doğru hızla itmektedir. ABD emperyalizminin geçtiğimiz Aralık ayı ortasında açıkladığı “strateji belgesi”, yeni bir emperyalist savaşa hazırlık ve diğer emperyalistlere meydan okuma belgesidir. Bunun içeriği yazının diğer bölümlerinde ele alınacaktır.
Çin’in, denizden, karadan ve havadan hayata geçirmeye çalıştığı “ipek yolları”, ABD emperyalizminin egemenlik alanlarını tehdit ediyor ve dünyayı bir ahtapot gibi sarıyor.
Lenin’in yüzyıl önce belirttiği, kapitalist-emperyalist sistemin eşitsiz gelişme yasası, dünyanın büyük emperyalist ülkeleri ve tekelleri arasında, dünyanın yeniden paylaşılmasını kaçınılmaz olarak gündeme getiriyor. Kapitalizm var olduğu sürece bu yasada yürlükte olacaktır. Bazı emperyalist ülkeler gerilerken bazıları öne çıkacaktır. Bazı tekeller yutulurken bazıları gelişip palazlanacak ve yeni pazarları ele geçirme mücadelesi verecektir. Kapitalizmin insanlığın başına bela ettiği bu kısır döngü, kapitalizmin yıkılışına kadar devam edecektir.
Şimdi, sırasıyla belli başlı emperyalist ülkelerin durumunu incelemeye geçebiliriz.
Çin’in Durudurulamayan Hakimiyeti
Yeni gelişen emperyalist ülkeler hangileri? Birincisi Çin’dir. 1990’lardan itibaren hızla gelişen Çin, dünya kapitalist pazarlarında söz sahibi olmaya başladı. Bugün Çin’in sermaye olarak girmediği yerler kalmamış ve bir çok bölgede ABD’nin önüne geçmiştir. Örneğin, “ABD’nin arka bahçesi” olarak adlandırılan Latin Amerika ülkelerinde Çin’in yatırımları devasa bir boyut almıştır. Çin’in 2016 yılında Latin Amerika’daki (LA) doğrudan yatırım tutarı 260 milyar ABD doları kadardı. Çin bu yatırımını 2019 yılı sonuna kadar 500 milyara çıkarmayı hedeflemiş durumda.
Çin, Nikeragua’da, Panama Kanalı’na rakip olarak, Atlas okyanusu ile Pasifik Okyanusunu birleştiren yeni bir kanal açıyor. Peru ve Brezilya topraklarından geçen demiryolu projesi var. Böylece en kuzeyden (Nikeragua) iki okyonusu dünyanın en büyük şleplerinin geçebileceği kanal projesiyle birleştiriken, kıtanın ortasından ise iki okyonusu demiryolu projesiyle birbirine bağlıyor.
Çin’in bölgeye olan yatırımları giderek artıyor. Çin, Brezilya, Şili, Peru ve Ekvator’un şu anda en büyük ticaret ortağı olmasının yanında, diğer L. Amerika ülkelerini de (başta Arjantin olmak üzere) boş bırakmış değildir. Çin, bu ülkeleri hem borçlandırıyor hem de o ülkelere doğrudan yatırım yapıyor. L. Amerika’da ABD yavaş yavaş gerilerken, bir başka emperyalist güç olan Çin bölgeye bütün ağırlığıyla yerleşmiştir.
Kapitalizmin gelişmesi için ulaşım önemlidir. Günümüzde üretimin uluslararasılaşmasının yaygınlaşmasıyla, uluslararası ulaşımın kolaylaştırılması daha bir önem kazanmıştır. Tabi, bu ulaşım hatlarının egemenliği de bir o kadar önemlidir. Bugüne kadar dünyanın çöpünün yarısını (%49'unu) alıp işleyen (bu yılın başından itibaren artık fazla çöp almayacağını açıkladı) Çin, dünyayı kendisine bağlamışa benziyor.
Çin her yere “barış” yolları yapıyor. Adı “barış” olan bu yollar, Çin mallarını ve sermayesini daha hızlı bir şekilde diğer ülkelere taşıması ve o ülkeleri Çin’e bağlaması içindir. Kutup İpek Yolu ( the Polar Silk Road),1 yine Türkiye’ye (Kars) kadar uzanan “Tren İpek Yolu” projesi hayat geçmiş durumda. Türk burjuvazisi bu yolu, Samsun’dan Mersin’e kadar getirmeyi planlıyor.
Çin’in yayılmacılığı salt Güney Amerika ile sınırlı olmayıp, Afrika ve Asya kıtasına da aynı ölçüde yayılmaktadır. Özellikle Afrika’da doğrudan sermaye yatırımlarını artırırken, doğrudan sermaye ihracıyla da kıtayı etkisi altına almakta, başta ABD olmak üzere diğer emperyalistlerin pazarlarını giderek daraltmaktadır.
Çin’in Satın Aldığı Kıta: Afrika
Çin’in Afrika kıtasındaki ülkelere yatırımı 2016 yılı sonu verilerine göre yüz milyar ABD dolarını aşmış durumda. Yine, Fortune dergisinin haberine göre 3100 üzerinde Çin şirketi Afrika ülkelerinde iş yapıyor.
Alman Zeit Online gazetesi göre, Afrika-Çin ticaret hacmi 2016 verilerine göre 300 milyar ABD dolarını aşmış durmda. Bu, son on yıl içinde on kat artış anlamına geliyor. ABD ve AB’nin Afrika’yı açlık ve göçmen olgusuyla karşı karşıya bıraktığını yazan gazete, Çin’in ise, iş imkanı yarattığını yazıyor. Elbette Çin, daha ağır sömürü koşullarını Afrika ülkelerine dayatıyor. Yer altı zenginlik kaynakları (maden, petrol, gaz vd.) Çin’e taşınıyor. Ya da orada üretilip Çin sermayesinin gelişmesine sunuluyor. Çin’nin önceki emperyalistlerden bir farkı Afrika’nın kendisine doğrudan daha fazla yatırım yapmasıdır. Diğerleri yağmalayıp kendi ülkelerine götürürken, Çin, yağmaladıklarının çok az bir kısmını Afrika’ya bırakıyor. Bu da, sınıf bilincinden yoksun emekçilerin Çin’e daha farklı bakmasını sağlıyor. Sömürücüler arasında tercih yapmak, sınıf bilincinden yoksunluğun bir sonucu. Oysa, Çin’de dahil hiç bir emperyalist olmadan Afrikalı emekçiler kendi yaşamlarını özgürce kurup sürdürebilirler ve insanca yaşama olanklarına da en kısa zamanda kavuşabilirler.
Çin Afrika’ya olanca gücüyle yüklenmiş durumda. Demir yolları, büyük futbol sahaları, sosyal evler, alt yapılar, limanlar, askeri harcamalar ve yatırımlar, enerji tüketimlerinin karşılanması için yatırımlar vb. Ve ayrıca Çin, bir çok Afrika (yaklaşık 60) ülkesinde Özel Ekonomik Bölgeleri (SEZ) kuruyor. Bu projeyle Çin’li orta dereceli firmaların bile Afrika’da yatırım yapmasının koşullarını oluşturuyor. Devlet destekli Çin’li firmalar kolayca bu bölgelere giriş yapabiliyor. Aynı zamanda yeni istihdam alanları yaratarak, Afrika’nın ucuz iş gücü potansiyelini iliğine kadar sömürüyor. Bir tarftan istihdam yaratırken, öbür yandan ise el koyduğu artı-değer oranını artırıyor.
Çin’in Afrika’da yaptığı otobanlar ve demir yolları, onu adeta oraya kilitlemiştir. Aynı, Alman İmparatorluğu’nun Osmanlıya yaptığı İstanbul-Bağdat demir yolu gibi. Osmanlı ve peşinden gelen TC, Alman emperyalizmini bir daha terk edemedi. Bugün’de Türk ve Alman burjuvazisi omuz omuza, kolkoladır.
Çin’in her girdiği yere bir de “yol projesi” götürdüğünü söylemiştik. Afrika’yı da demiryolu ağı ile birbirine bağlıyor. Kenya, Uganda, Ruanda, Brundi ve Güney Sudan’ı 13.8 milyar dolarlık bir yatırımla devlete ait Çin Yolu ve Köprüsü Kurumu (CRBC) eliyle gerçekleştiriyor. Bunların finansmanını ise Çin Eximbank karşılıyor.
Ayrıca, Afrika’nın işgücü potansiyeli 2050 yılına kadar iki katına çıkacağı (2 milyar) hesaplanıyor ve Çin, yatırımlarını buna görede yapıyor ve Çin 2020 yılına kadar ticaret hacmini 400 milyar US dolara çıkarmayı hedefine koymuş.
Çin Afrika’ya sadece sermaye ve doğrudan yatırımların yanında, askeri alanda da yatırımlar yapıyor. Silah ihracatının yanı sıra, bir çok Afrika ülkesinin ordularının silahlandırılması ve yeniden yapılandırılmasını da yapıyor. Güney Sudan dahil toplam Afrika’daki 7 yerde BM barış gücüne katılmıştır. Sermayenin olduğu yerde onu koruyacak askerde olmalıdır.
Gelinen aşamada, Afrika’da Çin’in üstünlüğünü bütün batılı emperyalist tekeller kabul ediyor.2 Ne var ki, Çin’in bu gelişmesi karşısında şimdilik yapacakları pek bir şey de yok.
Sonuç olarak ABD ve Batılı emperyalist tekeller Afrika’yı Çin tekellerine kaptırmış durumda. Fransa bir kaç yerde direnmeye çalışmasına karşılık, Çin’in bu kıtada ilerlemesini durdurmaya gücü yetmiyor. Çin burjuvazisi gürültü yapmadan sessizce Afrika’yı bir ahtopot gibi sarıyor.
Çin’in yatırımlarından bazıları:
Çin’in “Mega projeleri” olarak verilen ve çok az bir bölümünü yanıstan aşağıdaki tabloya bir göz atmakta yarar var.
Proje/Ülke Proje Değeri US dolar/ Mrd=milyar Bitiş Yılı
Nijerya, Demiryolu yapımı,
1.400 km 12 Mrd. 2014
Güney Afrika, yeni şehir
Projesi, on bin kişilik konut
yapımı, Johannesburg 7 Mrd. 2016
Kongo Demokratik Cum.
Madenlerin alımı için alt yapı 6 Mrd. 2007
Çad-Sudan Demiryolu 1.344
km 5,6 Mrd. 2014
Nijerya, sekiz eyalette
Çimento genişletme projesi 4,3 Mrd. 2016
Kenya, demiryolu projesi 3,8 Mrd. 2013
Mosambik, baraj ve
Hidroelektrik santralı projesi
1.500 MW 3,1 Mrd. 2006
Malawi, kömür santralı, hava
alanı, caddelerin yapımı,
elektrik santrali, hastane 1,7 Mrd. 2007
yapımı
Tanzanya, Bagamoyo deniz
limanı 7 Mrd. 2015
Kaynak: http/afkinsider.com/121477/10-mega-infrastructrual-projects-in-africa-funded-by-china/
Bu tablo, Alman IHK (Endüstri ve Ticaret Odaları)’na ait. (IHK- Orta-aşağı Ren bölgesi) www.subsahra-afrika-ihk.de/ 19.06.2017
Küçük bir istatistik daha verelim. Çin, AB ve ABD’nin 2015-2016 arası Afrika ülkelerine yatırımları: milyar US dolar. Kaynak UNCTAD, AEI ve Der Spigel online- 21.09.2017
Ülkeler 2015 2016 Çin 2,7 36,1 AB 26,5 11,9 ABD 6,4 3,6
Çin, Afrika’nın gelişmekte olan en büyük petrol ülkesi ve yaklaşık 200 milyonluk nüfusa sahip Nijerya’da yatırımlarını artırdı. Bu ülkede 2015 yılı verilerine göre, 240 aşkın Çin’li şirket ile 404 proje gerçekleştirmiştir. Afrika’nın en gelişmiş ülkelerinden Güney Afrika’da yatırımları da hızla artmaktadır. Burada son 15 yıl içinde 280 proje gerçekleştirmiştir. Zambia, Mısır, Etopya, Kongo Dem. Cum., Gana, Angola, ve bir “Çin şehri” olarak adlandırılan Zimbabve ve Tanzanya’da da aynı şekilde büyük yarıtımları ve borçlandırmaları söz konusudur.3
ABD’nin Afrika’daki yatırımlarının tutarı yüzmilyar Usd iken, Çin’in yatırımlarının tutarı ise 400 milyar Usd yaklaşmış. ABD’nin paçalarının tutuşmasının ve doğrudan Çin’i bir numaralı düşman ilan etmesinin nedenleri çok açık değil mi?
Çin Afrika’da ilerlerken, bugüne kadar Afrika’ya egemen olan diğer emperyalistler ise gerileme gösteriyor. Eski emperyalistler Çin’in bu gelişmesini bir savaş nedeni sayıyor. Şimdilik, en azından ABD böyle görüyor. Bu bölgenin sessiz sedasız barış içinde Çin emperyalizmine diğer emperyalistlerin terk etmesi olasılık dahilinde gözükmüyor. Çünkü, sorun Afrika’nın ötesine taşmaktadır. ABD’nin Sahra altı Afrikasında en büyük askeri üssü Cubiti’de . Çin’de aynı ülkeye askeri üs kurdu. Eperyalistlerin üsleri yanyana. Söylem;“korsanlara ve teröristlere karşı”. Ancak, bunu birbirlerine karşı kurduklarını şimdilik resmi olarak açıklamıyorlar. İlginç olan, Kızıl Deniz ile Aden Körfezinin birleştiği noktada stratejik öneme sahip olan Cubiti’de, ABD ve Çin dışında, İngiltere, Fransa ve Japonya’nın askeri varlığı söz konusu. Cubiti’nin nüfusu yaklaşık 800 bin civarında. Kendi nüfusundan fazla emperyalist ülkelerin askerlerine ev sahipliği yapan bir ülke, eski Fransız sömürgesi “bağımsız” Cubiti.
Devam edecek: Çin’in İpek Yolları

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-
Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.
Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)
İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.

Fakir (Nubar Ozanyan)
Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı
Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama
Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.
6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”
Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR.

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!
Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.