Salı Aralık 3, 2024

Faşist şef Amed’e giremez (Selahattin ERDEM )

  • JİTEM esasta bir MHP örgütlenmesi oluyor.
  • Aslında orman kurma değil, soykırımın zaferi ilan edilmek istenmektedir.
  • Peki Amed böyle bir hakaret ve saldırıyı kabul edecek midir?
  • Amed halkı 1975’de Alpaslan Türkeş’e karşı direndi ve kazandı, şimdi de Devlet Bahçeli’ye karşı direnecek ve kazanacaktır.

Türkiye’deki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) NATO’nun süper gladyosu tarafından kurulduğunu çok iyi biliyoruz. Bir yanı NATO’nun süper gladyosuna, diğer yanı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Teşkilatı Mahsusa adlı terör örgütlenmesine dayanıyor. Yani iç ve dış faşist odaklara dayalı sicilli bir faşist örgütlenme oluyor.

MHP’nin başbuğu Alpaslan Türkeş, Türkiye NATO’ya girdikten sonra ABD’ye götürülüp özel olarak eğitilen ilk ordu grubu içinde yer alıyor. Bu eğitimin faşist özel savaş eğitimi olduğu biliniyor.

Bu eğitimden sonraki ilk marifeti 27 Mayıs 1960 askeri darbesini örgütleyenler içinde yer almak oluyor. Sonra da söz konusu darbeci özel savaş görevini MHP adı altındaki faşist örgütlenmeyi gerçekleştirerek yürütüyor.

MHP’nin asıl işlevinin Türkiye’deki sol hareketlerle Kürt direnişlerini bastırmak olduğu biliniyor. Bu işlevini bir kontrgerilla örgütlenmesi olarak yerine getiriyor. "Ülkücülük" adındaki örgütlenmeler de söz konusu kontrgerilla yapılanmasını örten maske oluyor.

Bu temelde, bir yandan faşist Türk milliyetçiliğini şovenizm çizgisinde sürdürerek toplum üzerinde ideolojik hakimiyet kurmayı, bir yandan da faşist terörle toplumu sindirmeyi esas alıyor.

Aynı zamanda Türk özel savaş karargahının (eskiden ‘Özel Harp Dairesi’ idi, şimdi ‘Özel Kuvvetler Komutanlığı’ oldu) her türlü kirli işte, komplo, provokasyon ve darbede kullandığı bir maşa olma işlevi görüyor.

Söz konusu MHP’nin 1970’li yıllarda mevcut amaçlar doğrultusunda Türkiye’de etkin kullanılarak demokratik devrimin başarısının önlendiği çok iyi biliniyor.

1970 başında gelişen Türkiye devrimini 12 Mart 1971 askeri darbesi ile onu sürdüren MHP’nin tasfiye ettiği ve bu temelde 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesinin hazırlandığı bilinen bir gerçek oluyor.

MHP’nin Türkiye’de böyle karşı-devrimci bir rol oynadığı 1970’ler sürecinde yeni gelişmekte olan Kürt özgürlük direnişini bastırmak için de kullanıldığı biliniyor. Urfa’dan Ağrı’ya kadar pilot bölge olarak seçilen yerlere faşist MHP çeteleri doldurularak Kürt kentleri adeta MHP tarafından işgal edilmek isteniyor.

İşte böyle bir süreçte faşist şef Alpaslan Türkeş Amed’e de girerek, özgürlük ve demokrasinin başkenti olan Amed’i de işgal etmek istiyor. Ancak her defasında Amed kapıları bu faşist şefe kapatılarak, Türkeş Amed’e sokulmuyor.

12 Eylül cuntası tarafından hapse konan MHP Lideri Alpaslan Türkeş’in, 12 Eylül mahkemelerinde "Fikirlerimiz iktidarda ama biz hapisteyiz" diyerek serzenişte bulunduğu biliniyor. Yani 12 Eylül rejimi esasta bir MHP rejimi oluyor.

Demek ki geçtiğimiz süreçte MHP’nin hükümet ortağı olması ve bugün de ‘Cumhur İttifakı’ temelinde AKP Yönetimine küçük ortak konumunda bulunması bir tesadüf olmuyor. Fikirleri iktidarda olan MHP, açık veya gizli olarak dönemin hükümetlerinde de yer alıyor.

1970’li yıllarda Kıbrıs’ta ve Türkiye’de aktif olarak kullanılan MHP’nin kullanılma zemini 1980 ortasından itibaren değişiyor.

Bu sefer esas kullanılma alanı Kürdistan oluyor ve tüm gücüyle Kürdistan’a yöneltiliyor. Böyle bir duruma Kürdistan’daki 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı yol açıyor.

Kürt gerillasına karşı savaşı 1985’ten itibaren doğrudan NATO’nun üslenip yürüttüğü ve 1987 yılından itibaren bunun tamamen bir özel savaş, yani kontrgerilla savaşı olduğu biliniyor. İşte burada iş ve görev, bir kontrgerilla örgütlenmesi olan ve NATO’ya dayanan MHP’ye düşüyor.

1985’ten itibaren Kürt gerillasını ezmesi için Kürdistan’a sürülen Türk askeri içinde esas gücü MHP’liler oluşturuyor.

JİTEM esasta bir MHP örgütlenmesi oluyor. "Olağanüstü Hal Örgütlenmesi" içinde esas olarak MHP’liler yer alıyor. Bu temelde oluşturulan "Bölge Kolordusu" esasta MHP’lilerden oluşuyor.

Geliştirilen "Köy Koruculuğu Sistemi" içinde MHP’li olanlar öncü rol oynuyor. Kürdistan’da savaşmak için oluşturulan tüm paralı askerlik esasta MHP’lilere dayanıyor.

1990’larda işlenen 17 bin faili meçhul cinayetin hepsini esasta MHP’liler işlemiş bulunuyor. Burada herhalde Esat Oktay Yıldıran gibilerin hepsinin MHP’li olduğunu belirtmeye bile gerek kalmıyor.

Kuşkusuz aynı işlev ve rol şimdi de devam ediyor. Özellikle 2015’ten bu yana geliştirilen AKP-MHP ittifakı temelinde Kürdistan’daki faşist-soykırımcı savaş adeta tümüyle MHP’ye bırakılmış bulunuyor.

Geçmiş hükümetler Kürdistan’daki savaşı orduya bırakırlardı ve ordu da Özel Harp Dairesi üzerinden çoğunlukla MHP’ye dayalı olarak söz konusu savaşı yürütürdü. Şimdi ise Tayyip Erdoğan Yönetimi Kürdistan’daki savaşı tümüyle MHP’ye ihale etmiş ve MHP’lilere dayandırmış bulunuyor.

Çünkü bu denli derin ve insanlık dışı bir özel savaşı yürütecek başka kimse çok fazla bulunamıyor. MHP’liler adeta bu tür kirli işler için hazırlanmış özel kuvvet durumunda.

Kürdistan’da kimyasal silah kullanma emrini veren generalin siyasi eğilimi araştırılsın MHP’lidir. Kürt insanlarını helikoptere bindirip sonra da aşağı atan subayın durumu incelensin MHP’lidir. Sur’da, Cizre’de her türlü katliamı yapan ve insanları bodrumlarda yakan özel savaşçılar araştırılsın hepsi MHP’lidir. Kürt gerillaların kemiklerini cadde altına gömen görevliler araştırılsın hepsi MHP’lidir. Gerilla cesetlerini parçalayan, araca bağlayarak sürükleyenlerin durumu araştırılsın hepsi MHP’lidir.

Kürtçe müzik dinlediği için sokakta Kürt gençlerini linç etmeye çalışanlar, sorgusuz Kürt insanlarını hapse dolduranlar, tutsaklar üzerinde işkence uygulayanlar, Kürt halkına yönelik hakaretlerde bulunanlar, Kürt kadınlarına ve kızlarına yönelik her türlü taciz, tecavüz ve katliam uygulayanlar, Kürdistan’da her türlü alçakça katliamı yapanlar çok büyük çoğunlukla MHP’lidir. Kürt soykırım savaşına MHP öncülük etmekte ve de yürütmektedir.

Şimdi böyle bir partinin Alpaslan Türkeş’ten sonraki ikinci başbuğu olan Devlet Bahçeli’nin adıyla Amed’in Kırklar Dağında özel bir ormanlık kurulmak istenmektedir. Bu biçimde MHP’nin yaptıkları meşrulaştırılmaya ve faşist şef Devlet Bahçeli onurlandırılmaya çalışılmaktadır.

Amed’e ve tüm Kürtlere kan, zulüm, katliam, işkence ve ölümden başka bir şey vermemiş olan baş faşist katil, bu biçimde ödüllendirilmek istenmektedir.

Aslında orman kurma değil, soykırımın zaferi ilan edilmek istenmektedir. Kırklar Dağına kurulacak ‘Devlet Bahçeli Ormanı’, Ağrı katliamından sonra yayınlanan "Hayali Kürdistan burada meftundur" ifadesinin güncellenmesi anlamına gelmektedir. Kürtlere karşı yapılan bu kadar katliam ve hakaret, böyle bir şeyle zirveye çıkartılmaya çalışılmaktadır.

Amed bunu kabul etmez

Peki Amed böyle bir hakaret ve saldırıyı kabul edecek midir? Kürtler böyle bir hakaretamiz saldırı karşısında suskun duracak mıdır?

Birinci faşist şef Alpaslan Türkeş’i Amed’e sokmayanların çocukları, ikinci faşist şef Devlet Bahçeli adına Amed’de ormanlık kurulmasını kabul ederek Amed’e girmesine izin verecek midir?

Özgürlüğün ve demokrasinin başkentinin bu biçimde kirletilmesine sessiz kalınacak mıdır?

Kuşkusuz bu durum olmayacaktır. Amedliler ve tüm Kürtler tarihlerine ve onurlarına sahip çıkacaklar, söz konusu faşist-soykırımcı saldırıya karşı durup onu da Alpaslan Türkeş gibi geri püskürteceklerdir.

Devlet Bahçeli gibi faşist katillerin izinin bile Kürdistan’da kalmaması için her türlü mücadeleyi yürüteceklerdir. Amed halkı 1975’de Alpaslan Türkeş’e karşı direndi ve kazandı, şimdi de Devlet Bahçeli’ye karşı direnecek ve kazanacaktır. Bunun dışında hiçbir tutum yurtseverce olamaz ve Amed gerçeğine yakışmaz. Amed’e faşist katillerin izi bile giremez.

4859

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar