Faşist şef Amed’e giremez (Selahattin ERDEM )
- JİTEM esasta bir MHP örgütlenmesi oluyor.
- Aslında orman kurma değil, soykırımın zaferi ilan edilmek istenmektedir.
- Peki Amed böyle bir hakaret ve saldırıyı kabul edecek midir?
- Amed halkı 1975’de Alpaslan Türkeş’e karşı direndi ve kazandı, şimdi de Devlet Bahçeli’ye karşı direnecek ve kazanacaktır.
Türkiye’deki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) NATO’nun süper gladyosu tarafından kurulduğunu çok iyi biliyoruz. Bir yanı NATO’nun süper gladyosuna, diğer yanı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Teşkilatı Mahsusa adlı terör örgütlenmesine dayanıyor. Yani iç ve dış faşist odaklara dayalı sicilli bir faşist örgütlenme oluyor.
MHP’nin başbuğu Alpaslan Türkeş, Türkiye NATO’ya girdikten sonra ABD’ye götürülüp özel olarak eğitilen ilk ordu grubu içinde yer alıyor. Bu eğitimin faşist özel savaş eğitimi olduğu biliniyor.
Bu eğitimden sonraki ilk marifeti 27 Mayıs 1960 askeri darbesini örgütleyenler içinde yer almak oluyor. Sonra da söz konusu darbeci özel savaş görevini MHP adı altındaki faşist örgütlenmeyi gerçekleştirerek yürütüyor.
MHP’nin asıl işlevinin Türkiye’deki sol hareketlerle Kürt direnişlerini bastırmak olduğu biliniyor. Bu işlevini bir kontrgerilla örgütlenmesi olarak yerine getiriyor. "Ülkücülük" adındaki örgütlenmeler de söz konusu kontrgerilla yapılanmasını örten maske oluyor.
Bu temelde, bir yandan faşist Türk milliyetçiliğini şovenizm çizgisinde sürdürerek toplum üzerinde ideolojik hakimiyet kurmayı, bir yandan da faşist terörle toplumu sindirmeyi esas alıyor.
Aynı zamanda Türk özel savaş karargahının (eskiden ‘Özel Harp Dairesi’ idi, şimdi ‘Özel Kuvvetler Komutanlığı’ oldu) her türlü kirli işte, komplo, provokasyon ve darbede kullandığı bir maşa olma işlevi görüyor.
Söz konusu MHP’nin 1970’li yıllarda mevcut amaçlar doğrultusunda Türkiye’de etkin kullanılarak demokratik devrimin başarısının önlendiği çok iyi biliniyor.
1970 başında gelişen Türkiye devrimini 12 Mart 1971 askeri darbesi ile onu sürdüren MHP’nin tasfiye ettiği ve bu temelde 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesinin hazırlandığı bilinen bir gerçek oluyor.
MHP’nin Türkiye’de böyle karşı-devrimci bir rol oynadığı 1970’ler sürecinde yeni gelişmekte olan Kürt özgürlük direnişini bastırmak için de kullanıldığı biliniyor. Urfa’dan Ağrı’ya kadar pilot bölge olarak seçilen yerlere faşist MHP çeteleri doldurularak Kürt kentleri adeta MHP tarafından işgal edilmek isteniyor.
İşte böyle bir süreçte faşist şef Alpaslan Türkeş Amed’e de girerek, özgürlük ve demokrasinin başkenti olan Amed’i de işgal etmek istiyor. Ancak her defasında Amed kapıları bu faşist şefe kapatılarak, Türkeş Amed’e sokulmuyor.
12 Eylül cuntası tarafından hapse konan MHP Lideri Alpaslan Türkeş’in, 12 Eylül mahkemelerinde "Fikirlerimiz iktidarda ama biz hapisteyiz" diyerek serzenişte bulunduğu biliniyor. Yani 12 Eylül rejimi esasta bir MHP rejimi oluyor.
Demek ki geçtiğimiz süreçte MHP’nin hükümet ortağı olması ve bugün de ‘Cumhur İttifakı’ temelinde AKP Yönetimine küçük ortak konumunda bulunması bir tesadüf olmuyor. Fikirleri iktidarda olan MHP, açık veya gizli olarak dönemin hükümetlerinde de yer alıyor.
1970’li yıllarda Kıbrıs’ta ve Türkiye’de aktif olarak kullanılan MHP’nin kullanılma zemini 1980 ortasından itibaren değişiyor.
Bu sefer esas kullanılma alanı Kürdistan oluyor ve tüm gücüyle Kürdistan’a yöneltiliyor. Böyle bir duruma Kürdistan’daki 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı yol açıyor.
Kürt gerillasına karşı savaşı 1985’ten itibaren doğrudan NATO’nun üslenip yürüttüğü ve 1987 yılından itibaren bunun tamamen bir özel savaş, yani kontrgerilla savaşı olduğu biliniyor. İşte burada iş ve görev, bir kontrgerilla örgütlenmesi olan ve NATO’ya dayanan MHP’ye düşüyor.
1985’ten itibaren Kürt gerillasını ezmesi için Kürdistan’a sürülen Türk askeri içinde esas gücü MHP’liler oluşturuyor.
JİTEM esasta bir MHP örgütlenmesi oluyor. "Olağanüstü Hal Örgütlenmesi" içinde esas olarak MHP’liler yer alıyor. Bu temelde oluşturulan "Bölge Kolordusu" esasta MHP’lilerden oluşuyor.
Geliştirilen "Köy Koruculuğu Sistemi" içinde MHP’li olanlar öncü rol oynuyor. Kürdistan’da savaşmak için oluşturulan tüm paralı askerlik esasta MHP’lilere dayanıyor.
1990’larda işlenen 17 bin faili meçhul cinayetin hepsini esasta MHP’liler işlemiş bulunuyor. Burada herhalde Esat Oktay Yıldıran gibilerin hepsinin MHP’li olduğunu belirtmeye bile gerek kalmıyor.
Kuşkusuz aynı işlev ve rol şimdi de devam ediyor. Özellikle 2015’ten bu yana geliştirilen AKP-MHP ittifakı temelinde Kürdistan’daki faşist-soykırımcı savaş adeta tümüyle MHP’ye bırakılmış bulunuyor.
Geçmiş hükümetler Kürdistan’daki savaşı orduya bırakırlardı ve ordu da Özel Harp Dairesi üzerinden çoğunlukla MHP’ye dayalı olarak söz konusu savaşı yürütürdü. Şimdi ise Tayyip Erdoğan Yönetimi Kürdistan’daki savaşı tümüyle MHP’ye ihale etmiş ve MHP’lilere dayandırmış bulunuyor.
Çünkü bu denli derin ve insanlık dışı bir özel savaşı yürütecek başka kimse çok fazla bulunamıyor. MHP’liler adeta bu tür kirli işler için hazırlanmış özel kuvvet durumunda.
Kürdistan’da kimyasal silah kullanma emrini veren generalin siyasi eğilimi araştırılsın MHP’lidir. Kürt insanlarını helikoptere bindirip sonra da aşağı atan subayın durumu incelensin MHP’lidir. Sur’da, Cizre’de her türlü katliamı yapan ve insanları bodrumlarda yakan özel savaşçılar araştırılsın hepsi MHP’lidir. Kürt gerillaların kemiklerini cadde altına gömen görevliler araştırılsın hepsi MHP’lidir. Gerilla cesetlerini parçalayan, araca bağlayarak sürükleyenlerin durumu araştırılsın hepsi MHP’lidir.
Kürtçe müzik dinlediği için sokakta Kürt gençlerini linç etmeye çalışanlar, sorgusuz Kürt insanlarını hapse dolduranlar, tutsaklar üzerinde işkence uygulayanlar, Kürt halkına yönelik hakaretlerde bulunanlar, Kürt kadınlarına ve kızlarına yönelik her türlü taciz, tecavüz ve katliam uygulayanlar, Kürdistan’da her türlü alçakça katliamı yapanlar çok büyük çoğunlukla MHP’lidir. Kürt soykırım savaşına MHP öncülük etmekte ve de yürütmektedir.
Şimdi böyle bir partinin Alpaslan Türkeş’ten sonraki ikinci başbuğu olan Devlet Bahçeli’nin adıyla Amed’in Kırklar Dağında özel bir ormanlık kurulmak istenmektedir. Bu biçimde MHP’nin yaptıkları meşrulaştırılmaya ve faşist şef Devlet Bahçeli onurlandırılmaya çalışılmaktadır.
Amed’e ve tüm Kürtlere kan, zulüm, katliam, işkence ve ölümden başka bir şey vermemiş olan baş faşist katil, bu biçimde ödüllendirilmek istenmektedir.
Aslında orman kurma değil, soykırımın zaferi ilan edilmek istenmektedir. Kırklar Dağına kurulacak ‘Devlet Bahçeli Ormanı’, Ağrı katliamından sonra yayınlanan "Hayali Kürdistan burada meftundur" ifadesinin güncellenmesi anlamına gelmektedir. Kürtlere karşı yapılan bu kadar katliam ve hakaret, böyle bir şeyle zirveye çıkartılmaya çalışılmaktadır.
Amed bunu kabul etmez
Peki Amed böyle bir hakaret ve saldırıyı kabul edecek midir? Kürtler böyle bir hakaretamiz saldırı karşısında suskun duracak mıdır?
Birinci faşist şef Alpaslan Türkeş’i Amed’e sokmayanların çocukları, ikinci faşist şef Devlet Bahçeli adına Amed’de ormanlık kurulmasını kabul ederek Amed’e girmesine izin verecek midir?
Özgürlüğün ve demokrasinin başkentinin bu biçimde kirletilmesine sessiz kalınacak mıdır?
Kuşkusuz bu durum olmayacaktır. Amedliler ve tüm Kürtler tarihlerine ve onurlarına sahip çıkacaklar, söz konusu faşist-soykırımcı saldırıya karşı durup onu da Alpaslan Türkeş gibi geri püskürteceklerdir.
Devlet Bahçeli gibi faşist katillerin izinin bile Kürdistan’da kalmaması için her türlü mücadeleyi yürüteceklerdir. Amed halkı 1975’de Alpaslan Türkeş’e karşı direndi ve kazandı, şimdi de Devlet Bahçeli’ye karşı direnecek ve kazanacaktır. Bunun dışında hiçbir tutum yurtseverce olamaz ve Amed gerçeğine yakışmaz. Amed’e faşist katillerin izi bile giremez.
Son Haberler
Sayfalar
Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.
Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.
Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.
Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.
Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.
Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:
Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)
Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.