“Fuhuş ülkesi almanya’nın özgür cennetine hoş geldiniz

”(Prostitutionsland Deutschland Willkommen im Paradies für Freier)[1]
Yukarıdaki başlık bana ait değil. Alman ntv haber kanalının online sitesinde yazan Diana Sierpinski’e ait. Ve buna benzer bir başlığı ise 2013 Mayıs ayında, Der Spiegel (ayna) dergisi atmıştı: “Genelev Almanya”[2] diye. Der Spigel’in kapaktan verdiği bu başlık, Almanya’da o zaman çok konuşulmuştu. “Biz fuhuş ükesi miyiz” diye. Oysa insan ticareti, emperyalist Avrupa burjuvazisinin kutsal birliği AB, bu işi resmileştirmişti. Başı ise Alman burjuvazisi çekiyordu. İkinci sırayı ise İspanya burjuvazisi almıştı.
Almanya, fuhuşu kolaylaştıran, yaygınlaştıran ve buna bağlı olarak da sosyal güvence altına alan yasayı 2002 yılı başında, meşhur SPD[3]-Yeşiller koalisyon hükümeti döneminde yasallaştı. Çünkü, burjuvazi, her şeyi metalaştırdığı gibi, insan ticaretini de “hür teşebbüs”ün sınırsız özgürlükleri kapsamı içine alarak, sermayenin durdurulamaz büyüme isteğini yerine getiriyordu.
Emperyalist burjuvazinin savaş sanayi ve savaşları nasıl ki bir sanayi kolu haline geldiyse, insan ticaretini de bir sanayi kolu haline getirmiştir. Artı-değer yaratan, sermayenin büyümesine ve birikmesine neden olan her şey, burjuvazi için “özgür ticaretin” bir nesnesi (metası) olmak zorundadır. Burjuvazi, sermayenin kutsallığı aşkına, özellikle kadınlara sex köleliğini getirip dayatıyor. Ve bunu reklamıyla, modelleriyle, modalarıyla birlikte normalleştiriyor. Alman burjuvazisi, sex işçiliğini normal iş statüsünde göstererek, “insan ticareti” kavramı dışına çıkarmış oluyor. Böylece Birleş Milletler (BM)in suç saydığı “ticaret” kapsamı dışına çıkmış oluyor.
Alman emperyalist burjuvazisi, sermayenin kar oranının düşme eğilimini önlemek için yalana ve dolandırıcılığa baş vurmaktan da geri kalmıyor. Volkswagen (VW) tekelinin yaptığı sahtekarlık (dizel arabalarda gaz salımını olduğundan düşük göstermesi olayı), hemen hemen bütün tekellerin baş vurduğu kar oranının düşme eğilimini önlemeye çalışmanın bir uygulama biçimiyse, insan ticareti de aynı şekilde sermaye birikimini artırmanın ekonomisidir.
Almanya’nın “geneleve”e çevrilmesini, “sex işçilerine sosyal güvence saltına almak” gerekçesiyle SPD-Yeşiller[4]koalisyon burjuva hükümeti sağladı. Ancak bu, burada çalışanları ne sex kölesi olmaktan kurtardı ne de kadın ticaretini “sosyal güvenceli” özgürleştirmekten kurtardı. Çıkarlan yasayla genelev açılması kolaylaştırdıkları gibi, cinsel sömürüyü ise doğal bir iş alanı durumuna getirildi. Yani, genelev sıradan bir iş yeri gibi, iş ve işçi bulma kurumu (Bundesagentur für Arbeit) aracılığıyla isteyen buralarda çalışabilir. Çünkü buraalarda Alman iş kanunlarına uygun bir şekilde çalışmaktadır. Bu nedenle de Almanya’nın bir çok şehirindeki işçi bulma kurumlarında, iş arayan kadınlara genelevde çalışmaları öneriliyor. Dünyanın en büyük genelevi (Sauna-Clup Artemis) Berlin’de açıldı. Buraya sex turizmi de yapılıyor. Sex turizmi sadece Tayland vb. ülkeler özgü bir olay değildir. Kapitalizmin en gelişmiş ülkesi olan Almanya bu konuda başı çekiyor. Yani, kadın (ve elbette insan) ticareti, Almanya’da normal bir iş olarak ekonomideki yerini çoktan almış durumdadır.
Bu durum, gerçekte ise, burjuva aile “kutsal”lığının gizinin de bu ticaretin içinde saklı olduğunu bir kera daha tescillemiş oldu.
Bugün Almanya’da sex işçiliği (aslında buna insan ticareti demek daha doğru. Ne var ki buralarda binlerce insan çalışıyor ve kendilerini “sex işçileri” olarak adlandırıyorlar. Haksız da değiller. Aşırı sömürülüyorlar ve artı-değer üretiyorlar). Almanya’da sex işçiliği yapan 200 bin ila 700 bin arasında kadın olduğu söyleniyor. Bunların Alman sermayesine katkıları ise ortalama yıllık 14,5 milyar Avro.[5] Almanya sex (kadın ticareti)’nde dünyanın bir numaralı ülkesi durumunda. ABD ise 500 bin insanın bu işte çalıştığı tahmini kayıtlarda yer alıyor. Nüfus oranlaması yapılırsa, ABD Almanya’nın çok çok gerilerinde kalıyor.
Bu işte çalışanların %60-80 arasını, Almanya dışından gelen ülkelerden oluşuyor. Daha çok da Doğu Avrupa, Baltık ve Balkan ülkelerinden geleneleri kapsıyor. Bu alanda çalışanların %90’ı kadın, %7’si erkek ve %3’nü ise transseksüller oluşturuyor.[6] Ve bu alanda çalışanların, çıkarılan yasalara karşın, her türlü sosyal güvenceden[7]yoksun olduğu ve her türlü baskıya, sömürüye ve en aşağılık muamelelere maruz kaldıkları da bilinen bir gerçektir. Ayrıca, Polis kayıtlarına göre, buralarda 18 yaşın altında çalışmak yasak olmasına karşın, 13-17 yaş arası kaçak çalışanların hiç de sayısının az az olmadığı gerçeğidir.[8]
Sanayi kolu haline gelmiş ve yıllık ortalama 14.5 milyar Avro cirosu olan bir sektörü, Alman burjuvazisinin yasaklaması bir yana, kısıtlaması dahi söz konusu olamaz. Bu alanda hem binlerce insanı “istihdam” ederek işsizliğe kısmen çözüm bulmuşken, esas olarak da Alman sermayesinin büyümesinin ve güçlenmesinin önemli alanlarından biri olmuştur. İnsan ticareti, emperyalist burjuvazinin neoliberal ekonomisinin güçlü bir sektörü olmuştur. Fuhuşun tarihi özel mülkiyetli toplumlarla yaşıt olmasına karşın, bir sanayi üretim kolu haline gelmesi emperyalist burjuvazinin neoliberal ekonomisi sayesinde gerçekleşmiş ve büyümüştür.
Alman burjuvazisinin 2011 yılı silah satışının toplamı 10.8 milyar Avro’dur. İnsan ticareti (ücretli sex köleliği) ise silah sanayinden daha büyük bir sermaye birikimi sağlıyor. Burjuvazi, böylesi büyük bir sermayeden, “ahlaksızlık” ya da “insan ticareti” adı altında hiristiyan-katolik ahlakı aşkına vazgeçmez. Tersine, bu konudaki yasalarını, insan ticaretini (daha çok da kadın ticareti) kolaylaştırmak için çalışma yapıyor ve destekliyor.
Sex iş yeri açmak için, işsiz kalanlara kolaylıkta sağlıyor. Bugün Almanya’ın en ücra köşelerinde, orman içlerinde, yol kenarlarında sıklıkla tatil karavanı görebilirisiniz. Bilmeyenler, tatil karavanı sanırlar. Ancak bunlar “karavan genelev”leridir. Ve bunların çoğu, devlet destekli “Ich AG”[9] (ben şirketim)ler olarak faaliyet yürütmektedir.
Alman burjuvazisi, sex işçiliğini normal bir iş olarak sunarken, öbür yandan ise, burada çalışan kadınları “vesika”landırıyor. Sex işçileri ise buna karşı çıkıyor. Bankadan hesap açtıklarında da sex işçisi olduklarını belirtmeleri isteniyor.[10]
Bugün, Afrika, Asya ve Ortadoğu ve AB ülkesi olmayan Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerinden Almanya, Fransa, ingiltere, Belçika ve İskandinav ülkelerine gelmek isteyenlerin yolları insan kaçakçılarıyla kesişmektedir. Türkiye’nin Avrupa’ya açılan bütün kıyı ve kapıları insan ticareti yapan kaçakçılarla tutulmuştur. Bunların hikayelerini hergün gazetelerde okuyoruz. Yine, Yunanistan, İtalya ve diğer ülkelerde de tiren garları, deniz kenarları insan ticareti yapan kaçakçılarla tutulmuştur. İnsan ölüsünden, savaştan, yıkımdan para kazanan sermayenin, insan ticareti yapmayacağını düşünmek, kapitalizmin karakteristiğini bilmemek ya da görmezden gelmekle olabilir.
Ortadoğu ve Afrika ülkeleri emperyalistlerce savaşla, yağmayla, aşırı sömürmeyle talan ve tahrip edilip, buranın halklarının yaşam alanları yok edilirken, ölümü göz alıp Avrupa kapılarına düşen insanları yolda sermayenin ölüm kaçakçıları bekliyor. Bu savaşın sermayeye dönüşmesinin bir başka biçimidir.
Bugün, Asya’nın, Afrika’nın ve Ortodoğu cehenneminden kaçıp her türlü bilinmez tehlikeleri göze alarak Almanya’ya gelmek isteyenleri de gözönüne alınınca, Alman burjuvazisinin ülkeyi bir fuhuş cennetine neden çevirdiklerini anlamak zor olamasa gerek. Çünkü bu gelenler, geldikten sonra ayaklarının altında, hayal ettikleri bir refah ve demokrasi ülkesini bulamayacaklar. Canlarını kurtardıkları için geldiklerine sevinecekler, ancak, yaşamları boyunca pişman olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışacaklardır. Çünkü tüm zorluklar, aşağılanmalar ve yoksulluklar, insan ticaretiyle birlikte yürüyen sex işçiliği onlar için var olmaya devam edecektir.
İslamcı hükümetin başta olduğu Türkiye’de ise, genelevler Almanya’da olduğu gibi resmidir ve devlet kontrolü altındadır. Ve yıllık cirosu ise ortalama 4,5 milyar dolar olduğu söylenmektedir.[11100 bin kadının çalıştığı ve bunun ise 15 bininin “vesikalı” olduğu belirtiliyor. Vesikalı olan rakam doğru olabilir, ancak çalışan sayısının daha fazla olduğu ise bir gerçektir. Tarihleri boyunca, hiristiyan ahlakı ile islam ahlakı, aynı nedenlerle ortaya çıkmıştır ve aynı nedenlerle aynı nokta da buluşmuşlardır.
Günümüz kapitalist dünyasında, kadın ve çocuk cinselliği büyük bir sermaye birikim sektörü haline gelmiştir. Bu konuda hiç bir kapitalist ülke temiz değildir. ABD, Tayland, Hindistan, Filipinler, Endenozya ve daha bir çok ülkede çocuklar fuhuş sektöründe yoğun bir şekilde kullanılıyor.[12]
[1]
Burjuvazinin insana verdiği değer, ya da “insani değeri”, sermayenin büyüme oranıyla ters orantılıdır. Sermaye büyüdükçe, burjuvazinin insani değerleride bir o kadar azalır, ahlaksızlığı artar. Bu işin müslümanlıkla, hiristiyanlıkla, yahudilik ve diğer bir dinle hiç bir ilgisi yoktur. Bütün dinlerin tek bir görevi vardır: Gerçeklerin kitleler tarafından görülmesini önlemek için egemen sınıflar lehine perde olmaktır. Burjuvazide bunu iyi kullanmaktadır. 25.10.2015***
2] Der Spiegel, “Bordell Deutschland”, 27.05.2013
[14][3] SPD: Almanya Sosyal-demokrat Partisi
[4] Almanya’da, 2. Emperyalist Paylaşım savaşı’ndan sonra sosyal hakların en fazla budandığı dönem bu “sosyaldemokrat” kılıflı hükümet döneminde olmuştur.
[5] Der Spiegel, 27.05.2013,
[6] İnsan Ticareti Bugün (menschenhandelheute.net.de)
[7] Almanya’nın nüfus olarak (17 milyon) en kalabalık NRV (Kuzey Ren Eyaleti) eyaletinde, 37-60 bin arası sex işçisi olduğu tahmin ediliyor. Burada bir sex işçileri sendikasıda kuruldu.
8] Der Spiegel, aynı sayı
[9] Ich AG (ben şirketim), Alman işçi bulma kurumu işsiz olanlara, iş yerleri açması için 4500 Avro tutarında bir destek veriyor
10] Emilija Mitrovij, “Fahişelik ve Kadın Ticareti (Prostitution und Frauenhandel)”, VSA/ Hamburg 2006
11] Habertürk 16.02.2004
12] Bkz. Prof. Oğuz Polat, Sultan Şahin, “İnsan ticareti ve Fuhuşun Uluslararası Düzenlemeler çerçevesinde Değerlendirilmesi”, PDF
1] www.n-tv.de/willkommen-im-Paradies… 20.06.2013 (Elbette, Almanya, tek başına bir fuhuş ülkesi olmaktan ibaret değil. Fuhuşun yaygın olması ve yaygınlaştırılması nedeniyle böyle adlandırılmalara gidilmiştir.)

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!
KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)
Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)
Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.
Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.
Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı
Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)
Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)
Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…
Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.
Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş.

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin
Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri
Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır. Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”
Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!
Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.
Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.