Hrant, “nefret suçları” ve “zehirli kan” üzerine [1]

“Bizi gömmeye çalıştılar, tohum olduğumuzu bilmeden…”[2]
Biraz şu mahut “zehirli kan” meselesinden bahsedelim mi?
Ahparik Hrant katledileli sekiz yıl oldu… Onu Agos’un önünden Balıklı Ermeni Mezarlığı’na uzanan son yolculuğunda yüzbinlerle uğurlayalı sekiz yıl geçti…
İktidar partisi ve yargı Hrant’ın katli davasını sekiz yıldır süründürüyor… Hrant’ın öldürülmesinin planlı bir “devlet işi” olduğunu gözlerden gizlemek için elinden geleni yapıyor. Bu “görev”de kullandığı birkaç tetikçiyi önümüze atıp, onlarla avunmamızı istiyor. Cinayetin gerisindeki istihbarat ve emniyet şebekesinin üstü özenle örtülüyor. Bu işi planlayan, örgütleyen, azmettiren büyükbaşlar terfilerini aldılar, keyifleri yerinde!
Bugün, sekiz yıldır yaptığımız gibi Hrant’tan ve Ermeni Soykırımı’ndan söz etmek için bir araya geldik. Hrant’ı anmanın, onu yaşatmanın en iyi yolunun bu olduğunu biliyoruz çünkü…
Çünkü Hrant Ermeni olduğu için değil, “Ermeni Soykırımı”nı yüksek sesle telaffuz etmek cesaretini gösterdiği için katledildi.
“Üzerinden yıllar geçmiş bir olay,” diyenler çıkabilir… “Kurcalayıp durmanın ne yararı var?”
Oysa bu lanetli tarihi “kurcalamazsak”, o bizim kanımızı zehirlemeyi sürdürecek.
Biz bu lanetli tarihi kurcalamaz, insanların onunla yüzleşmesini sağlamak için çabalamazsak, bu cerahatin boşaltılıp iyice temizlenmesini sağlayamazsak, 1915’te doruğa ulaşan vahşet, fırsat buldukça bulduğu gediklerden fışkırmayı sürdürecek.
Biz bu lanetli tarihi kurcalamazsak, soykırımlar, katliamlar, sürgünler, asimilasyoncu saldırganlık ve mübadelelerle zaten bir avuç kalmış gayrımüslimlerin, bu ülkede “bu kez saldırı ne zaman, nereden gelecek?” tedirginliğinde yaşaması sürdürecek.
Biz bu lanetli tarihi kurcalamazsak, Alevilerin evleri işaretlenecek, köylerine, mahallelerine zorla cami yapma, çocuklarını zorla din derslerine göndertme baskısı sürecek.
Biz bu lanetli tarihi kurcalamazsak, Türk bölgelerinde Kürtler bıçak sırtı yaşamaya devam edecek. PKK’nin her eyleminde galeyana gelen “milli hassasiyetler” linç teşebbüsleri olarak faturayı Kürt mahallelerine çıkartmayı sürdürecekler…
Biz bu lanetli tarihi kurcalamazsak, İslam’a ve “kutsal” addedilen her şeye yönelik en küçük eleştiri, tehdit, gözdağı ve saldırı furyasıyla karşılanacak…
Evet, milliyetçilik-maneviyatçılık, bu toplumun kanını fena hâlde zehirlemiş durumda. Kendini milliyetçi-mukaddesatçı” vb. terimlerle tanımlayan internet sitelerinde küçük bir gezinti, bu toplumun damarlarında “farklı” olana “öteki”ne karşı nefret söyleminin ürkütücü boyutlarını ortaya koymakta.
- Örneğin Samsun’da yayınlanan Statüko dergisinin Genel Koordinatörü Okan Baş, bir köşe yazısında: “Ogün Samast gibi gürbüz bir genç, işi ‘Türk’ün kanı pistir’ demeye getiren Hrant denen herifi vurduğu için ağır bir cezayla karşı karşıya kaldı. Kötü mü yaptı yani?” diye soruyor.[3]
- Örneğin bir “ülkücü”, “Hrant’ın hayatını canlandıran filmde rol alırdım” diyen Erkan Can için şöyle diyor:
“ALAYINIZ TÜRK DÜŞMANI. DİLERİZ; TOPUNUZUN SONU HRANT GİBİ OLUR!
Atatürk’ün ‘muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur’ sözünü ret ettiğini belirterek; ‘Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil
damarında mevcuttur’ diye açıklamalarda bulunan ve vatan hainliğinden dolayı DGM’de yargılanmış bir kansız Ermeni’yi canlandırmak isteyen ne kadar çok PİÇ adayı mevcutmuş bu ülkede?”[4]
Örneğin Nurullah Aydın, “Ülkücü Haber”de soruyor:
“Laik çağdaş örgütlerde veya İslamcı tarikat ve cemaatlerde yuvalanmış İslamcı dönme Ermeniler ve terör örgütünde yer alan Marksist Ermeniler nerede?
Onlar siyasetçi kimliğindeler.
Onlar gazeteci kimliğindeler.
Onlar akademisyen kimliğindeler.
Onlar sivil toplum örgütü temsilcisi kılığındalar. (…)
Onlar; içimizdeki dönmelerdir. Türk ve Müslüman isimleri taşırlar ama gönülleri kalpleri hınç doludur.
Onlar; Müslüman görünümlü Gürcü, Rum, Yahudi ve Ermeni dönmeleridir.
Ajite etmek, nefret kusmak kimlik kişilik yaşam amaçları olmuştur.
Vatan evlatlarını kirli niyetlerle suçlamak, zan altında bırakmak, karalamak amaçları olmuştur.”[5]
Türk bilinçaltında, “Affedersiniz Ermeni”lik, şaibe altında olmak, çamur atılmak, potansiyel suçlu ilan edilmek için yeterli nedendir, bilirsiniz. Bu “çamur”dan Devlet Bahçeli’nin dahi nasibini aldığını görmek, gerçekten de ibretlik. Bir blog’da soruluyor: “Türkçülüğün başında bir Kripto Ermeni’nin ne işi olabilir? Devlet Bahçeli’nin kütüğüne bakıldı, soyundaki Ermenilere ulaşıldı...”[6]
Ve Ermenilik, Türk’ün bilinçaltında, “bulaştığı” her şeyi kirletir: Örneğin Kürtleri:
“Artık bölücüler fistan giyip geziyor, maske takıp ödlekliğini gizliyor. Erkeklik, yiğitlik, tarih boyu onların kitabında hiç yer almamış kavramlar…
Hainlik, kahpelik, namertlik, kalleşlik’in kitabını yazmış bir kitledir onlar.
ASALA idi şimdi PKK oldu kahpeliğin adı.
Ustası olduğu ‘pusu’ ve ‘baskın’larda içtiği kanın haddi hesabı yok…
Hepsi de önce Suriye’nin Bekaa genelevinde, sonra Kandil’deki PKK umumhanesinde yetiştirilmiş fahişeler bunlar…
Para ve silahı veren herkesin altına yatarlar.
Yıllarca Rusun, İngilizin, Fransızın kapatması idiler, şimdi ABD’nin metresi…
Ermenilerin bu bölücülere bıraktığı en büyük mirastır kahpelik…”[7]
Midenizi daha fazla kaldırmayayım. Ancak, yüzeyin hemen altında yatan “hissiyat” ne yazık ki, büyük ölçüde böyle. Faşist, Kemalist ya da İslamcı olmak, fazla bir şey değiştirmiyor. Bu toplumun “kahır ekseriyeti” potansiyel nefret suçlusudur, ve iktidarlar bu potansiyeli her an harekete geçirecek bir momentte tutma konusunda ustalaşmıştır.
Bu “potansiyel”in ardında ise, tüm bir “ulusal inşa”yı “öteki(leştirilmiş)”lerin maddî ve manevî varlıklarının yağması, inkârı ve temellükü üzerinde gerçekleştirmiş olmanın kolektif suçortaklığı yatmaktadır. Türkiye’de, iki-üç kuşak öncesinde, katledilen Ermenilerden kalma bir atölyeyi, ürkütülerek yurtdışına kaçırılmış Yahudilerden kalma bir dükkânı, mübadeleyle sürülmüş Rumlardan kalma birkaç altın-gümüş eşyayı, ya da soykırımdan ancak ihtida edip bir müslümanın karısı olmayı kabul ederek kurtulabilmiş bir Ermeni gelini temellük etmemiş, Türk ya da Kürt, kaç aile vardır?
Kolektif nefret, büyük ölçüde bu “sermaye birikim modeli”nin açığa çıkartılarak tazminat talebiyle karşılaşması yolundaki bilinçli ya da bilinçsiz korkudan da beslenmektedir.
Bu korku açığa çıkartılıp bu toplum geçmiş edimleriyle yüzleşmedikçe, Alevî, Kürt, Ezidi, Hıristiyan, Yahudi, Ermeni, ateist, eşcinsel… velhasıl “kahır ekseriyet”ten farklı olan herkesi “bıçak sırtı”nda yaşatmayı sürdürecek…
16 Ocak 2015 10:13:43, Ankara.

Sibel Özbudun
1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;
1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar

Bölünmek için Birlesin
Bölünmek için Birlesin!
Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!
Yeğişe Çarents 15 Mart 1921 Yer Berlin Charlottenburg semti,
İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü. Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -
“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]
“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…
Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…
İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…
Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...
Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

İtiraz ahlaki[*]
“İnsanlarda eksik olan
güç değil iradedir.”[1]
Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.
İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.
Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!
Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...
Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!
Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.
Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1
“İyi ki hatırlattın
Başkaldırı diye bir şey var
İsa’dan beri insanı güzelleştiren
Şimdi daha güzel her şey
Daha insan herkes.”[2]