Perşembe Nisan 24, 2025

IŞİD-İsrail, Kürt Hamas'ı ve Suriyeliler meselesi

IŞİD'in son Atatürk Havalimanı saldırısı ile başlayan tartışmalar yüzeysel olmak kadar gerçeği de ters yüz eden tartışmalardır. 

Öyle ki esas açıktan manipule edilerek yapılan çözümlemeler usulen oluyor ve bunlar DAİŞ'in planlayıcılarına objektif hizmet olarak da geri dönüyor.

IŞİD'in AKP ve Türkiye'ye savaş açtığı falan yok. Zaten Kürt hareketi de, "danışıklı dövüş" diyor. Yani IŞİD'in Türkiye ve Kürdistan'ın bütününde nasıl kullanılacağına ilişkin her şey bir bir planlanmış durumda. Planlananlar büyük bir gizlilikle günü ve saati geldiğinde bir bir uygulanıyor ve bir "Dur!" diyen-ler olmasa da bizler bu isimle sahada olacak suç örgütünün tüm pratiklerini acı çekerek yaşayabiliriz.Kısaca IŞİD'in kullanım alan ve amaçları için bir hatırlatma yapalım.Hatırlanacağı üzere bundan beş-altı yıl önce Suriye sınırı yani Türkiye ile Rojava sınırlarındaki tüm mayınlı alanlar ihale ile temizletilecekti ve temizleyen firma bu alana 44 yıllığına sahip olacaktı. O sıralar bir İsrail firmasının ihaleyi alması sonucu tepkiler olmuş ve ihale iptal edilmişti. Yine o zamanlarda Urfa'da KOÇ ATA adında bir çiftlik vardı ve ilginçtir ki büyük yatırımlarla kurulan bu çiftlik kısa bir süre sonra Urfa'dan ayrıldı. Bu şirket eliyle Israillilerin Urfa'dan tarla ve arsa alıp kiraya verdiği kulaktan kulağa yayıldı ve Urfa emlakçılarının "Yahudilere tarla ve arsa satmıyoruz" diye isyanları basında yer aldı.

Yine IŞİD'in Kobanê kuşatmasında çekilen bir videoda Türkçe konuşan bir IŞİD'linin: "Son savaşlar burada yaşanacak, bu topraklar bize vaadedilmiştir" sözü, ilgili videoyu izleyenlerin malumudur.

Sadece bu kadar değil!

Şimdi IŞİD'in işgal ettiği ve etmek istediği coğrafyanın haritasına bakalım. 

Tevrat'ın Tekvin kitabının 15.Bab'ında şöyle yazmaktadır:

O günde Rab, Abraham'la ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim.

Bu tanıma göre ise Fırat Nehri'nden Nil Nehri'ne kadar olan geniş bölge İsrailoğulları'na vadedilmiştir.

IŞİD şuanda yukarıdaki harita üzerinde deyim yerindeyse Mesih'e "yol açıyor". Hiç bir savaşta ve sohbet konuları içerisinde ismi dahi geçmeyen İsrailoğullarına vaaddedildiğini söyledikleri gibi IŞİD Hz.Musa'nın ayak bastığı tüm alanlarda hakimiyetini kurmaya çalışıyor ve ilginçtir ki, bırakın IŞİD'in İsraile dokunmasını, aksine İsrail yaralı IŞİD teröristlerini tedavi ettillerini dahi söylemekten çekinmiyor.

Şimdi gelelim IŞİD ile Kürdistan'da yapılmak istenen plana.

Hepinizin de hatırlayacağı gibi Sayın Abdullah Öcalan IŞİD için: "IŞİD İsrail tarafindan kurulan bir örgüt ve Ortadoğu'nun Jitem'idir" demişti.

Peki Jitem adlı örgüt doksanlarda ne yapmıştı?

Jitem o dönem derin devletin entegre savaş aracıydı ve tüm toplumsal alanlarda Kürdü kırımdan geçirmekle görevliydi. Jitem ve Hizbul-Kontra paramiliter birimleri Türkiye ve Kürdistan'da bugün yaşanan Cizre, Sur, Silopi, Nusaybin, Yüksekova ve diğer yerleşim yerlerinde ne yapıldıysa o zamanlar da yapmışlardı. Köyler yakılıp yıkılmış, on binlerce insan katledilmiş ve milyonlarca Kürt diaspora ve metropollere zorunlu olarak göç etmişti.Amaç doğal kaynaklar, Dicle-Fırat'ı gasp etmek ve Kürt beyin göçünü sağlamaktı. Zira Kürdistan, vaadedilen topraklar içerisinde ve en verimlisiydi. Bunun için de Kürtlerin hak iddiası ile yola çıkan örgütü, yani Kürt hareketi ve ona sempati duyan herkesi yok etmeliydi. 

Srilanka, Tamil kaplanlarına uyguladığı katliamın ilhamını Jitem'den almıştır.

Askeri ve siyasi soykırım operasyonları ile birlikte sıra Kürtlerin haklarını savunan DEP'e geldi. DEP kapatıldı yerine HADEP kuruldu. HADEP daha aktif bir şekilde siyaset sahnesine girdi ve her şeye rağmen halk tabanı onu büyüttü. 1997 yılına kadar aktif şekilde katliamlarına devam eden Jitem, Kürt özgürlük mücadelesi karşısında başarısız kaldı ve değişen konjonktür ile de işlevini yitirmek durumunda kaldı. O dönem Jitem'in kullandığı Hizbul-Kontra birimleri de geri çekilip dernekleşmeye gittiler.

Halktan gerekli desteği alamayan bu yapılanma partileşmeye gidemedi. HADEP'in önlenemez yükselişinin karşısında Bugünkü ENKS'ye benzer çeteler ya partileşmeye gittiler ya da halk tabanı olmayan mevcut partileriyle Kürde ihaneti görev bildiler. Fakat HADEP karşısında bu yerel işbirlikçiler de tutunamadı.

Süreçleri takip edecek olursak eğer bir Hamas-vari yapılanmanın Kürt hareketinin karşısına çıkarılma niyetini rahatlıkla görebiliriz.

Yine doksanlarda pro-Tamil katliamı ikibinli yıllarda da iki bine yakın gerillanın bir plan dahilinde ayrılmasından sonra denenecekti ki kopan Osman ve Botan LTTE Komutanı Karuna gibi güçlü değillerdi.

PKK'yi bitirmek için Tamil katliam modeli ve legal siyaseti bitirmek için de HAMAS modeli her zaman gündemdeydi.

Günümüze gelecek olursak eğer Hüda-Par'ın da BDP ve HDP karşısında istenilen başarıyı elde edemediğini gördük ki bu partinin yönetici ve sempatizanları doksanlarda PKK'ye karşı savaştıklarını ve faili meçhullerde imzaları olduğunu söyleyerek kullanılmış olduklarını da açıktan söylüyorlar. 

Çözüm süreci masası devrilmiş, Dolmabahçe mutabakatı tanınmayarak HDP Diyarbakır mitingi bombalanarak kana bulanmış, Suruç'ta katliam yapılmış, Ceylanpınar'da iki polis öldürülerek de bir gecede Kandil'e dört yüz sorti ile bombalama yapıldıktan sonra 7 Haziran seçimleri tanınmayarak 1 Kasım için erken seçim startı verilmiş ve seçim arifesinde de Ankara Gar katliamı yapılmıştır. Ardından silahlar susmamış ve Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi, Yüksekova ve diğer birçok şehir yıkılmış, bodrumlarda insanlar yakılmış ve yine zorunlu  (iç) göçler yaşanmış/yaşattırılmıştır.

PKK ile Türk Devleti ve Türk Devleti ile Kürtler arasında Rojava ve Bakur'da hiç olmadığı kadar büyük bir savaş yaşanmaktadır. Bu savaşın Rojava parçasında IŞİD ve Bakur parçasında da asker, polis, korucu ve IŞİD'li oldukları söylenen güçler bulunarak savaşta yerlerini almışlardır.

Yaşanan savaş doksanları aşan Dersim-vari bir hal almış ve bunu sadece Kürtler değil neredeyse AKP dışındaki tüm kesimler yüksek sesle dile getirmişlerdir. Bunların içerisinde AKP eskileri ve bir dönem AKP'ye destek sunan Liberaller ve toplumun çeşitliliğinden olan duyarlı Aydın, Yazar, Gazeteci, Sanatçı ve Akademisyenlerden oluşan kesimler yer almaktadır.

Gelelim Suriyeliler meselesine!

Şuan Türkiye ve Kürdistan'da üç milyona yakın Suriyeli bulunmakta ve Cumhurbaşkanı Erdoğan geçenlerde: "Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz" diye bir açıklama yaptı. Biliniyor ki Erdoğan kendisi için -adına Türk tipi dediği- Başkanlık sistemini getirmek istiyor. Yapılan anketlerde Türkiye'nin tamamının Başkanlık sistemini istemediği yani yeterli oy'a ulaşmadığı kendisince biliniyor. İlk bakışta Suriyeliler'e vatandaşlık sözünü Başkanlık sistemini sorunsuz bir şekilde getirmek için gündemine alıp pratiğe de geçirdiğini söyleyebiliriz ki bu doğrudur ancak bir plan daha vardır ki bu, Suriye'nin Arap Kemeri politikasını yıkılan ve sınır bölgelerindeki şehirlere Arap'ları yerleştirerek Türkiye'de güncellenmek istenmesidir. Hem sınır Kürt'ten arınacak hem de kendisi için ya da Kürde karşı diğer hükümetler ve Devletin bekaası için buralar oy deposu haline gelecek. Sadece oy deposu olmakla kalmayacak Kürtler ve Araplar da karşı karşıya getirilerek Kürdistan'da zor ile yaratılan bir halk ile iç savaş geliştirilecek. Yani Kürtler ve Arap'lar karşı karşıya getirilerek Kürt hareketi iç sorunlar ile boğuşacak.

Yine geçenlerde Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre "Suriyeliler asker ve polis olabilecekler" deniliyor. Bunun ne olduğunu anlamamak herhalde saflık olur çünkü Suriyeli denilenlerin içerisinde Serêkani, Gire-Spi ve Kobanê'den çekilen IŞİD militanları da var. Bu demek Kürdistan'dan Türk asker ve Polisinin çekilmesi, IŞİD'in resmi kolluk gücü olması demektir. Bu taktik ABD'nin son Irak savaşından sonra savaştığı ülkelere kendi askerini göndermemesine benziyor ki bu, sömürgeciyi kendi toplumu nezdinde yaşatan bir politikadır.

Plan şu!

Suriyelilere, haliyle IŞİD'e vatandaşlık verilecek. Bunlar Kürt şehirlerine dağıtılarak nüfus oluşturulacak. Daha önce de söylediğimiz gibi demografik yapı allak-bullak edilecek. Bunlar asker ve polis olacak. Haliyle ciddi bir oy ve tabana sahip olacaklar. Sonra, yanlışa düşerse ya Huda-Par ya da başka bir parti ile siyaset sahnesine girecekler. Siyaset yapacakları coğrafya da Kürdistan olacak. Bu arada Altan Tan'ın son zamanlardaki çıkışları da anlam bulacak.

Evet! Kürtlük ve Kürdistanilik ile ilgisi olmayan devşirme bir parti Kürtlerin haklarını savunuyorum diyecek.

Nasıl mı?

Tıpkı El-Fetih ve FKÖ'nün başına bela edilen HAMAS gibi. HAMAS, Filistin ve Filistinlilik ile ilgisi olmayan bir güç olarak kurulmasına karşın şuan Filistin'de söz sahibi olan tek güçtür.

Kürt hareketinin yöneticileri her fırsatta: "Kürdistan Sri Lanka, PKK de Tamil Kaplanları değil" diyorlar. Doğrudur! Aynı zamanda Kürt hareketi ve Kürdistan, Filistin, FKÖ ve El-Fetih de değil fakat yine de Sayın Öcalan'ın şu sözlerini hatırlamakta fayda var!

Öcalan: "Mossad nasıl Hamas'ı kurarak FKÖ ve El-Fetih'i bitirdiyse, Kürt Hamas'ı da yaratılarak Kürt hareketi bitirilmek istenecektir" diyordu. 

Yine Sayın Öcalan bir başka yerde:

"İsrail'i hegemonik çekirdek olarak kavramadıkça, Ortadoğu Ulus-Devlet dengesinin veya dengesizliğinin nasıl kurgulandığını ve tesis edildiğini de kavrayamayız" diyerek günümüze uyarılarda da bulunmuştu.

Buradan AKP ve Türk Devleti kullanılıyor veya zaten AKP ve Türk Devleti Kürde düşman politikaların sahibidir, sonucu da çıkarılabilir.

Hangi sonuç çıkarılırsa çıkarılsın ancak buna karşı tez elden yapılması gerekenler olmalıdır. Mesela tüm baskı ve tutuklamalara rağmen legal alan siyaseti, kendisini toparlayarak zorunlu olarak girdiği izleyici pozisyonundan çıkmalı ve demokratik siyaseti halk ve inançların hizmetine Türkiye ve Kürdistanlı öncüler eliyle taşımalıdır. Hegemonların uzun vadeli planları böyle görünüyor ve bu planlar öyle sadece tek bir gücün üzerine de yıkılmamalı, ortaklaşılmalıdır. Siyaset kurumu gerekirse ev ev sokak sokak dolaşarak bu planları halklara anlatmalı ve sessiz kalınırsa halk ve inançların boğazlaştırılmak istendiği uyarıları yapılmalıdır. Eğer böylesi bir plana karşı halk ikna edilip örgütlendirilemezse korkarım ki önümüzdeki iki yıl hem Türkiye ve hem de Kürdistan'da iç savaş geliştirilecek ve milyonlarca insan hem yaşamını yitirerek mültecileşecek ve hem de hegemonların ülkeler, halklar ve inançlar üzerindeki hakimiyeti taçlanmış olacaktır. 

 

64412

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Mehmet Serhat Polatsoy

Bir Tabut Daha Çıkmasın Diyorsak… – Hevi Devrim

Bir hafta içinde hapishanelerden üç tabut çıktı. İlki Garibe Gezer’indi. Hani yaz aylarında süngerli odada işkencenin her türlüsü ile, taciz ve tecavüzle, teslim alınmaya çalışılan Garibe Gezer. Yaşadıklarına bedenini ipe gerip bir protesto eylemiyle karşı çıkan Garibe Gezer.

Bir Canavarmışım Gibi Subaylar Beni Görmeye Geliyordu

İnsanlık tarihinin en korkunç işkencelerinin yaşandığı Diyarbakır Cezaevi'nde hapis yatmış 700 kişinin verdiği suç duyuruları üzerine geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Başsavcılığı bir soruşturma başlattı.

Savcılık, suç duyurusunda bulunanların ifadelerini almaya başlarken Adalet Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'na başvurarak, dilekçelerde adı geçen işkencecilerin şu an nerede bulunduklarına dair bilgi istedi.

Hücrem demir, yürek demir! (Nubar OZANYAN)

Amed Zindanı’nda ağır zulüm koşullarında mısralara dökülen acılar, ortaya konan direniş kavganın ve onurun şiiri olur. Yıllar geçmesine karşı halen kulaklarımda çınlar. İşkence ve zulmün vicdansız ve sınırsız olduğu Amed Zindanı’nda duyarlılıkla okuduğumuz sevgili Hasan Hayri Aslan arkadaşın şiiri gelir aklıma.

Aradan kırk yıl geçmesine karşı zayıflayan hafızama ilmik ilmik işlenen mısralar kavga kimliğimin parçası oluyor.

Elimiz Yakanızda, Kavgamız Yüreğinizde Korku Olacak !(Hülya Onur)

Tam betimleme olmayabilir belki ama „Bir toplumun demokrasi düzeyini anlamak istiyorsanız cezaevlerine bakın…‘ mealinde bir söz vardı. Buna kadınları da eklemek yerinde olurdu. Çünkü toplumun ana öğesi, bir çok alanda öncüsü ve var edici öznesi, en çok üreten ama emeğinin en az görüleni, görünmez emeğin sahibi kadın sadece sistemin değil, sistemin çok yönlü imtiyaz tanıdığı erkeğin de sömürü ve baskısını üzerinde hisseder, yaşar.

TKP-ML Avrupa Komitesi: “Avrupa Konferansımız Başarıyla Gerçekleştirildi!”

“Güçlü Bir Örgütlülükle Daha Büyük Adımlar Atalım” Şiarıyla Düzenlediğimiz

Avrupa Konferansımız Başarıyla Gerçekleştirildi!

 

Partimizin 24 Nisan 2019 tarihinde açıkladığı 1. Parti Kongremiz, tüm faaliyet alanlarının yeniden ve daha ileri düzeyde örgütlenmesi için konferanslar düzenlenmesi kararı almıştı.

Kapitalizm: Kriz, Faiz, Enflasyon Ve “Karanlık Ormanda Islık Çalmak”

Başlığa bakılırsa, kapitalizm kriz ve enflasyondan ibaret olduğu sonucuna varılabilir. Elbette bu eksik ve tam olarak kapitalizmi anlatmaz. Kapitalizm toplumlar tarihinin belli bir sürecinde ortaya çıkan ve kendisinden önceki toplumlar gibi belli bir yaşam süreci olan geçici toplumsal bir sistemdir. Gelinen aşamada, işçi sınıfı ve doğanın üstüne bir kabus gibi çöken bu sistemin ömrünü, burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki sınıf mücadelesi belirler. Bu anlamda da, kapitalist sistem sonsuz değildir ve bütün koşullar bu yüzyıl içinde işçi sınıfı tarafından yıkılacağını göstermektedir.

Monte Melkonyan (Komutan AVO) Nubar Ozanyan

Tarihe bakalım. Her halkın mutlaka kahramanları vardır. Egîdleri vardır. Özgürlük düşünde yaşattığı ve büyüttüğü birer Che’si vardır. Yerkürede zulüm ve adaletsizlik var olduğu sürece Egîdler ve Cheler asla eksik olmayacaktır.

Yirminci yüzyılın en utanç verici soykırımını yaşayan Ermeni halkının da Egîdleri yani fedaileri olmuştur. Fedai adını, özgürlük uğruna canını feda etmekten çekinmedikleri için almışlardır. Nasıl ki, Kürtlerin fedaileri ve fedai hareketi varsa Ermeni halkının da fedaileri olmuştur. Ve disiplinli bir fedai hareketi yaratmışlardır.

Kırk Katır Yerine Kırk Satır Ya Da Sosyalizm! (Arif Alıç)

Burjuva kesimlerde, özellikle de Erdoğan iktidarına karşı çıkan burjuva liberaller içinde, sistemin niteliği ile ilgili olmayıp, sistemin biçimsel yönüyle ilgili bir tartışma sürmektedir.

Başını CHP’nin çektiği burjuva muhalefet partilerinin de sorunu, tekelci kapitalist devletin korunması ve sadece hükümetin değişmesi yönündedir. Devletin temellerine yönelik saldırılara, iktidarı ve muhalefetiyle bütün tekelci burjuva partileri karşıdır.

AKP’nin Gitmesi Çözüm Mü?

TC devletinin ’90lı yıllarda içinden çıkmakta zorlandığı ekonomik ve siyasi bir dizi kriz sonrasında, temelleri bir grup Refah Partilinin 1998 yılında ABD ziyaretiyle atılan AKP iktidara getirilmişti.

Geride kalan yaklaşık 20 yıllık süreçte Türkiye hakim sınıfları AKP’den maksimum fayda elde ederlerken; işçi sınıfı ve emekçiler ise bugünlerde daha görünür şekilde ortaya çıkan sefalet ve işsizlik koşullarında yaşamaya mecbur edildiler.

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:PKK’nin 43. Direniş Yılını Kutluyoruz!

Partiya Karkêran Kurdistan-PKK’nin (Kürdistan İşçi Partisi) 43. kuruluş yılını en içten devrimci duygularımızla selamlıyor, geliştirilen mücadelede, elde edilen kazanımlarda başarılarının devamını diliyoruz.

Kristal geceler, kırılan ve sokaklara yayılan camlar (Nubar Ozanyan)

Tarihe geçen kanlı katliamlardan biridir, Kristal Gece. 1938 yılının 9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gecesi, Naziler tarafından Yahudilere karşı düzenlenen saldırılarda ev, işyeri, okul, hastane, sinagog ve mezarlıklar yakılıp yağmalandı. Yahudilere karşı sürek avı başlatıldı. Ardı arkası kesilmeyen yağmalama, kundaklama, tutuklama ve pogromlar devam etti. 30 bin Yahudi erkek, “Yahudi olmak” suçundan tutuklandı. Yüzlercesinin ortadan kaybolduğu toplama kamplarına gönderildiler. Okullar, kamuya açık mekanlar Yahudi genç ve çocuklarına yasaklandı.

Sayfalar