Pazar Mart 16, 2025

Israil ve Türkiye'nin kurulus gerekçeleri arasinda bir fark yoktur:Ileri karakol:Sait Çetinoğlu:

Türkiye “Cumhuriyeti”nin kuruluşu, Kolonyalizmin/Emperyalizmin,  Sosyalizme karşı bir tampon  oluşturulma  ihtiyacına denk  gelir.

Türkiye’nin dış politikasını anlayabilmek için 1919 yılı Kasım ayındaki gelişmelere bakılmalıdır. Bu tarih Britanya’nın Kafkasya’da Kızıl Ordu’ya yenilmesi dengeleri  altüst ederek, Sovyetler ile Osmanlıyı  işgal eden Britanya komşu olmasıyla sonuçlanmıştır.

Bu durumda Britanya , kolonyal jeostratejik yaklaşımın önemli teorisyenleri olan  Anglosakson coğrafyacı ve jeopolitik uzmanları  Mackinder ve Spykman tarafından formüle edilen jeostratejiye  göre,  bölgede günümüze uzanacak statükoyu şekillendirecek yeni angajmanlara girmesine ve yeni stratejilerin uygulanmasına yol açar.

Yeni stratejinin ilk uygulaması,  Gn. Milne tarafından Yunanistan’ın Küçük Asya’daki  güçlerini durduracak bir hattın çizilmesidir: Milne Hattı

İkincisi,  Yunanistan’da savaş karşıtlığı hareketlerin yanında bir çok ilde grevlerin yaygınlaşması, Sosyalistlerin oyunun Selanik, Kavala, ve Volos gibi kentlerde %30 seviyelerine ulaşmasıyla, Yunanistan halkının sola yakınlaşması,   Emperyalizm için bölgede ayrı bir tehdit unsurudur.

Britanya için, iki sol gücün buluşması da tamponla   önlenmelidir.

Britanya, Erzurum’daki Birleşik krallığın irtibat subayı, Dışişleri bakanı Lord Curzon’un yeğeni yarbay Ravlinson eliyle,  Kemalistlerle oluşturulacak tampon devleti şekillendirir. Bu olgu, Ravlinson  ve Türkiye’nin kurucularından Karabekir’in anılarında açıktır.

Lozan,  bu ihtiyacı resmileştirerek  Kolonyalizme  Boğaz’da bir Vasal oluşturmuştur: Türkiye “Cumhuriyeti”.

İngilizler daha en başta, Erzurum Kongresi sırasında Rawlinson vasıtasıyla Kemalistlerle dirsek teması içindedir.

Rawlinson hatıratında,  M. Kemal ile görüşmesinden sonra ki, “Daha sonra büyük bir nezaketle, geleceğin getireceği büyük gelişmelerin boyutlarını her ikimiz de idrak ederek birbirimizle vedalaştık.” sözleri , “kurucu” ile arasında geçen bu görüşmenin önemini vurgular.

Erzurum Kongresi kararları, kamuoyuna açıklanmadan Rawlinson’a söz verildiği gibi gönderilir. Karabekir hatıralarında şu notu düşer:“Sarıkamış’taki Ravlinson’a Erzurum Kongresi beyannamesinden göndermiştim…”

Rawlinson, Aralık 1919’da  Kazım Karabekir’e Lord Curzon’un İngiltere Hükumeti adına Kemalistlerin gönlünü rahatlatan  mesajını iletir. Lord Curzon mesajında;

İngiltere’de pek kuvvetli partilerin Türkiye’nin varlığının korunmasına ve bağımsızlığının sağlanmasına kuvvetle taraftar olduklarının altını çizerek  İngiliz hükümetinin de bunu kabul ettiğini, diğer devletlerin Türkiye’yi taksim etmesi arzusuna İngiltere’nin müsaade etmeyeceğini, İngiliz kamuoyunun artık Yunanlılar aleyhine döndüğünü ve Yunanlıları İzmir’den çıkaracaklarını, Ermenilerin Anadolu topraklarında bir hükumet kurmalarının mümkün olmadığını belirtmiş ve İngiltere’nin Türkiye’nin varlığının korunmasına, bağımsızlığının teminine ve ekonomik gelişmesine çalışacağını,  taahhüt etmiştir.

Kemalistlerin istediği Soykırımdan arta kalanların etnik temizliğinin gerçekleştirilmesi ve etnik homojenliğin sağlanmasına destek verileceği Rawlinson tarafından küstah bir tavırla bildirilmiştir: Sulh olunca İslâmları dâhile alınız Hıristiyanları da def edin gitsinler. Mübadele adı altında bu istek de Lozan’da gerçekleşir.

Türkiye Cumhuriyeti,  kolonyalizmin, Sosyalizme karşı  tampon ihtiyacının ürünüdür. Türkiye bunu çok iyi idrak etmiş ve bu durumu siyasi değişiklikler olmasına rağmen sadık bir şekilde  uygulamış, bundan doğan avantajını da  günümüze kadar başarılı şekilde kullanmaktadır.

Birinci Savaş’tan sonra  Birleşik Kralllık’ın  öncülüğünde oluşturulan  yapı,  İkinci Savaş’tan  sonra Birleşik Devletler devralmış, Yapıda ve konumda kısaca politikada herhangi bir değişiklik olmamıştır.

Anglosakson jeostratejistlerin işaret ettiği Akdenizin  doğu ucu,  önemli  hidrokarbon boru hatlarının bitim noktalarına denk gelen, yeni dağıtım istasyonlarının  planlanma noktalarından biridir. Enerji dağıtım terminallerinin yer aldığı 30 -36 paralelin ve Ege’nin jeopolitik durumu,  Hidrokarbon enerjinin önemi   ve  eski Sovyetlerin yerine,  günümüzdeki Ortodoks Rusya gücünü korudukça,  Kolonyalizmin tampon ihtiyacı devam edecektir. Bu durum, bölge  devletlerinin  bölgedeki  söz hakkını ortadan kaldırılmaktadır.

Kolonyalizm her dönem Vasal’dan yana tavır almaktadır.  Almaya da devam edecektir. Son günlerde, Akdenizin doğusunda Kıbrıs Cumhuriyetinin, kendi kıta sahanlığındaki egemenlik hakkına müdahale anlamındaki   “askeri” gösterisini  sürdürmesi, belirlenen paralel içinde yer alan Suriye devletinin çökertilmesinde aktif olarak yer alması, beş yıl boyunca İslamcı savaşçıları Türkiye’de eğitip Suriye’ye gönderilmesi projesinin koalisyon/ kolonyal güçlerle  birlikte yürütülmesi, bu jeostratejinin ürünüdür.

Yarım asra yakındır Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuzeyindeki işgalini, dünyada kimsenin tanımadığı kuzey Kıbrıs Türk cumhuriyeti adı altında sürdürebilmesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Agratur Üssü güvenceye alınmışsa kolonyal güçler için sorun yoktur, işgal sonsuza kadar devam edebilir. Tıpkı Filistin toprakları gibi.

Bu pencereden bakıldığında  İsrail ile Türkiye’nin kuruluş gerekçeleri arasında bir fark yoktur: ileri karakol! Tehdit ve cesaret kuruluş gerekçesinden  kaynaklıdır.

Yunanistan günümüzde 3. Kurtuluş savaşını vermektedir; Merkel’in dayatmaları,  Kayzer Wilhelm  ve Hitler’in uygulamalarından farklı değildir. Kolonyalizm bu kez AB kılığında Yunanistan’a diz çöktürmeye gelmiştir. Yunanistan halkı diz çökmeden,  saldırıyı geçmişte olduğu gibi püskürteceğinden kuşku duyulmamalıdır.

Yunanistan halkı günümüzde Syriza ile bunu kolaylıkla başarma şansına sahiptir.

Osmanlı ve ardılı Türkiye’nin genleri reforma uygun değildir. Reform sözcüğünün arkasından katliam gelmektedir.  1820’lerden günümüze Hıristiyan halklardan devşirdiği kendi ordusu; yeniçeriler dahil, çeşitli halklardan ( Ermeni, Elen, Sırp, Slav, Pontos, Arap, Asuri, Süryani, Keldani, Nasturi, Kürt, Rus,  Malakan… )  katlettiği vatandaşların sayısı bir çok Avrupa ülkesi nüfusuna yakındır: 4 milyon. Buradan Kürtlere yönelik bir reform sözünün yerine getirilmesi mümkün gözükmüyor. Sorun zaman içerisinde çürütülecektir. Şu andaki iç politika, haziran seçimlerinde Erdoğan’ın başkanlığını perçinleyecek çoğunluğun sağlanmasına kilitlenmiştir. Kısaca Erdoğan ailesinin güvenliğinin sağlanmasıdır.

Türkiye’de cereyan eden olaylar karşısında,  Avrupa Birliği’nin evrensel demokrasiye ilişkin sözleri retorikten ibarettir. Kaldı ki Kolonyalizmden insan hakları ve demokrasi beklemek hayaldir.

Türkiye’nin iç politikasını şekillendiren önemli bir unsur da 1913-22 yılları arasındaki Küçük Asya’nın otokton halklarının Soykırım veya Mübadele adı altındaki kovulma ile tarihsel topraklarından sökülerek Türk ve Kürtlerce kolonize edilmesidir. Bu tarihsel haksızlık sürecine ilişkin mutabakat, bu tarihsel haksızlık sürecindeki suç ortaklığı,  el konulan Hıristiyan kızlarından ve kadınlarından oluşturulan aile, bu tarihsel haksızlık sürecinin üzerinde yükselen ekonomi, bunların gizlenmesine yönelik eğitim ve hukuku ile şekillenen ahlak yani soykırım ahlakı ile suskunluk içeride devletin elini güçlendiren   unsurlardır. kuruluşundan itibaren  devlet başkanlarının resmi mekanı Kasabyan ailesinden gasp edilen Çankaya Köşkü ile mübadeleye tabi olmayan Trabzon’daki Kabayannis’ten gasp edilen Atatürk Köşkü gibi sadece iki sembol yapı durumu açıklar niteliktedir.

Lozan’da verilen sadık Vasallık görevi karşılığında kurucu unsurlarca insanlığa karşı işlenen suçlar unutulur.  Soykırım suçlularının  Rawlinson ile takas edilerek yeni T”C”nin kurucularının aklanması  garip bir tecellidir.

Tarihi Ermenistan’ın kolonizasyonunda suç ortaklığı, Kürtlerin  rehin alınmasıyla sonuçlanmıştır. Aksi durumda soykırımda elde edilenlerin kaybedilmesiyle sonuçlanacaktır. Bu nedenle  Kürtlerin yarısının Erdoğan’ın yanında yer alması, Kürt Sorununun çözümünde en büyük handikaplardan biridir. Diğer Geri kalanını da çözüm süreci söylemi ve umudu ile Öcalan’ın devletin elinde olmasıyla, iradenin rehin ve tutsak olduğunu söylemekte sakınca yoktur. PKK yöneticilerinin Ermeni lobisi, Rum lobisi, bin yıllık İslam kardeşliği, Ortadoğu’da stratejik ortaklık… söylemleri bu görüşü doğrular niteliktedir.  Kaldı ki, söylediğimiz gibi devlet geleneğinin sorunları çözme iradesi hiçbir zaman olmamıştır.

Soykırım’ın,  tarihi ve çözümü dondurmuş olduğunu  söyleyebiliriz.

Sorunları zamana yayarak çürütme stratejisi güden bir geleneğin  sorunu çözme isteğinin olduğunu söylemekten çok uzaktayız.


65760

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Sayfalar