Pazar Eylül 22, 2024

Kapitalizm Vahşettir

Faşist Türk devletinin artık gizlemeye gerekesinim duymadan, işkence fotograflarını basına servis etmesi, ve iktidar yanlısı faşist basının ise bunları “ovücü” ve bir “zevk aracı” olarak sunmaları, kapitalizmin çürümüşlüğünün resminden başka bir şey değildir. Ayrıca, bu tür görüntüler ilk defa ne Türk devletince servis ediliyor ne de İŞİD vasıtasıyla, ne de CİA/Pentagon’un Ebu Gureyp’inde…

Özel mülkiyetçi toplumların tarihi, ezilenlere zulüm tarihidir. Zulmün, idamın, işkencelerin ezilen binlerce insanın önünde sergilenmesinin de tarihidir. Kapitalizm de bu, daha da resmileştirmiş ve meşrulaştırmıştır. “Demokrasiyi koruma” adı altında kitle gösterilerinin bastırılması, tek tek muhaliflerin yok edilmesi, toplu kırım ve katliamlar, kapitalizm ile yaşıt ve sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak da bu tür görüntüler, gizli olmaktan çıkıp, açıktan yapılır hale gelmiştir.

En modern kapitalist devletlerde, gizli mahzenlerde işkenceler yapılır. ABD’nin CIA vasıtasıyla çoğu ülkelerde işkence yaptığı ya da işkecenin nasıl yapılacağının eğitimini verdiği bilinen gerçeklerdir. Bunu gizleme ve yalanlama gereksinimi bile duymuyorlar.

Türk devletinin kurulduğu günden bu güne kadar işekenceleri ve katliamları bir bir sıralandığında; bugün yaşananların dünden pekte farklı olmadığı, aynı sistem içinde kanlı vahşetin defalarca sahneye konduğu ve kitleleri korkutmak içinde sistemleştirildiği bilinir.

Muğla’nın Seydikemer ilçesinde 7 Kürt işçisine yapılan işkence görüntülerin yayınlanması ne yeni ne de son olacaktır. Öldürdüklerini askeri cemselerin arkasında sürükleyenler, ölü bedenleri çıplak olarak teşhir edenler, mezarları tahrip edenler, Kürt şehirlerini bombalayıp insanları diri diri bodrumlarda yakanlar aynı sistemin, aynı sınıfın, aynı idarenin ve aynı devletin yönetimi ve denetimi altında olan uygulamalardır. 

Seydikemer’de yapılanlar ile 1978 yılında Bahçelievler katliamı arasında benzerlikler çoktur. Burjuva sınıfın aynı kiralık katilleri ve aynı sınıfa ait kurbanlar. Sistem farkı değil, sadece zaman farkı var. Yaşananlar, burjuvazinin kanlı saltanatını kormak için karşıtı sınıfa karşı kanlı uygulamlardır.

Dün bu tür olaylara tepk göstermeyenlerin bugün buna tepki göstermesini beklemek insan olmanın bir gereğidir. Ancak, insanlıkta sınıflara ayrıldığı için, herkes ait olduğu sınıfın ya da etkisi altında kaldığı sınıfın ideolojisine göre hareket eder. Burjuvazi, kendi sistemini korumak için, bu tür vahşetlerini olağan hale getirmiştir. Faşist iktidar, bu olaylara karşı çıkmayı değil, yığınları, en azından, sessiz kalarak kendi vahşetine ortak etmeyi amaçlar.

Vahşetin kitlelerin gözüne kanlı kanlı sokulması, işçi sınıfı ve emekçilerin, aydınların, demokratların susturulması ve vahşet korkusunun herkesi kuşatması altına almasını isedikleri içindir. Hitler faşizmin insan yakan fırınlarının etrafında faşistlerin çoşuku gösterileri ne ise, işkencelerin aleni bir şekilde kitlelerin gözü önünde yapılması da aynı ideolojinin, aynı sınıfın ve aynı sistemin çürümüşlüğün gösterileridir.

Faşist egemen gericilik, salt geri yığınları değil, “ilerici” görünen birçok kesimleri de kuşatır, kendine benzetmeye, kendini savunmaya zorlar. Muhalif gözüken burjuva partileri, bir çok konuda iktidardaki faşist partiden daha kralcı kesilir. Gericileşmekte ve faşistleşmekte diğeri ile yarışır. Aydın1 gözükenlerin bir kısmı iktidara mehtiyeler düzerken, bir kısmı da ona yakınlaşmanın adımlarını atar. Atol Berhamoğlu’nun eli kanlı faşist M. Akşener’e methiyeler dizmesi, korkunun ve kapitalist sistemin, bir yanı “sol” bir yanı ırkçı, milliyetçi görünen kesimleri de, kendi içine çektiğinin resmdir bu. İnsanın bu türleri, Aydın değil, faşizme ve kapitalizme methiyeler düzen burjuva düşünce kalpazanlarıdır.

Faşizm, küçük burjuva reformistlerini gericileşmenin etkisi altına alır, gericilik ile ilericilik arasında utangaç bir yere oturtur. Yine, “sosyalizm cumhuriyete yakışır” diye bağırmaya çalışanların bu siyasal argümanları, burjuvazinin tarihsel gericiliğine, yani kapitalizme övgüleridir. Sosyalizmin içini boşaltma, işçi sınıfına güvenmemenin son durağı ve burjuvazinin anti-komünist propagandasına teslim olmaktır.

Burjuvaziyle işçi sınıfı arasındaki iktidar savaşımında, ortada olanlar, güçlüden yana tavır alırlar ve bu, bazen, burjuva vahşetini “masum” gösterme şeklinde kendini gösterir, bazen ise açıktan işçi sınıfı ve onun ideolojisine karşı mücadeleye dönüşür.

Kapitalizmin vahşetine karşı çıkmak, kapitalizmin kendisine karşı çıkmakla söz konusu olabilir. Sömürü üzerinde yükselen bir sistemin masumiyeti, hümanizmi olmaz. Sömürü üzerinde şekillenen ve yürütülen bir toplumsal sistem; baskı, vahşet ve katliamla içiçedir. Burjuvazi bunları uygulamadan ayakta kalamaz. Burjuvazinin, “teröre karşı mücadele” adı altında baskı, anti-demokratik ve faşist uygulamalarını olağan göstermeye çalışması bundandır. 

Bu nedenle, kapitalizme karşı, sosyalizm için mücadele; işçi sınıfının tüm emekçilerin kurtuluşunun tek yolu ve adresidir. Gerisi, burjuvazinin ehveni şeri olan liberal düzeni ile yine burjuvazinin vahşeti faşizm arasında seçim yapmaktır. Ancak, bunların aynı madalyonun iki yüzü olduğunu unutmadan. Burjuvazi, duruma göre madalyonları ters çevirebilir. 

44066

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

24 Haziran Seçimleri, Komünistlerin Tutumu

Ülkemizde sınıfların hareketi-tarihsel hareketi- niteliğine ve dünyayla bağlaşıklığına bağlıdır. Duşünce zihinsel aktivitite bu gerçek hayatın yansımaları ile doludur. Cumhuriyet kuruluşunu Komprador sınıfların eğemenliğinde, azınlık ulus ve inançların taleplerini yok sayarak, görünür olduğu yerlerde onu ezerek eğemenliğini inşa etti. Komprador sınıfların ve ona yedeklenmiş sömürücü alt sınıfların ortaklığı sadece bir bağlaşıklık ilişkisi değil ortak bir kültür durumuna geldi. Komprador sınıfların büyüme gençleşme dönemleri sona erdi.

Kaypakkaya, Ortadoğu meselesine yaklaşım ve Oryantalizm

Emperyalistler arası gerilimlerin en net sahası olan Ortadoğu bugün sınıfsal durumun en verili halini ortaya koymaktadır. Bu açıdan Ortadoğu merkezli bir bakış emperyalistlerin uzun vadeli politikalarını ortaya koyacağı gibi hem de sınıf hareketleri açısından verili bir örgütlenme zemini ortaya koymaktadır. Mao Zedung’un bilimsel katkılarını daha net şekilde göreceğimiz bu coğrafyada buradaki sosyal-sınıfsal örgütlenmeye dahil olmak katkı sunmak en net haliyle MLM’yi kitle pratiği içerisinde geliştirmek anlamına gelecektir.

Kaypakkaya ve 71 devrimcilerinden kopuş

TDH içerisindeki ’71 devrimci kopuşunun Türkiye açısından ve bir bütün devrimci hareket açısından önemi büyüktür. Artık yalnızca kalemler değil, silahlar konuşmaya başlamıştır. Deniz Gezmiş ve THKO ile başlayan sürecin takipçisi Mahir ve THKPC olmuştur. Devrimin bir şamar gibi patlamasını ve bozkırın tamamen kurumasını bekleyenlere karşı da komünist önder İbrahim Kaypakkaya ve kurucusu olduğu Proletarya Partisi doğmuştur.

Taş söken “kudurmuşlar”, imkansızı isteyen gerçekçiler ve “abartılmış” devrimciler

“Yerin, göğün, tarihin, zamanın ve suyun huysuzları”ydılar onlar. Cezayir’den Fransa’ya, Vietnam’dan Çin Halk Cumhuriyeti’ne, Rusya’dan ABD’ye, Japonya’ya, Brezilya’dan Türkiye’ye, Kürdistan’dan Filistin’e… Kaypakkaya, Haki Karer, Dörtler, Deniz-Hüseyin-Yusuf, Nurhak’ta Sinan Cemgiller, Ulaş Bayraktaroğlu… Bu huysuzlar isyan ettiler, kaldırım taşlarını söktüler, burjuvazinin sırça köşklerinin camlarını kırdılar, güçlü görünenin zorbalığına isyan ettiler, özgürlük istediler, iktidarı istediler… Yendiler, yenildiler, yaşadılar ve öldüler…

Yerli Milli Dindar ve Politika

Yerli sözlük anlamında ‘ulusal’ anlamına gelmektedir. Ek olarak ulusa millete ait olan, taşınamayan şeyleride kapsıyor. Milli ise yerliyi içermekle beraber çoğu zaman yerli ile eş anlamlı olarak da kullanılıyor. Yerli bölgesel özelliklerin ölçeğini yansıtırken milli devletin sınırlarının ölçeğini gösteriyor.

Dindar ise belirli bir dinin kurallarına uygun olarak yaşayan kimseyi temsil ediyor. Bu üç kelime Erdoğan siyasetinin sürekli tekrar ettiği, tekrarlar arttıkça inandırıcılık taşıyor gibi görünen üç cehennem halkasıdır.

Kaypakkaya’nın yöntemi ve komünist kişiliği üzerine (Bir Partizan)

Soyut gerçeklik yoktur; gerçeklik her zaman somuttur. Kaypakkaya’nın teorik ve pratik eserini gerçeğe dönüştürmek, onu somutluk haline getirmek ancak kitlelerle buluşturmakla olacaktır. İncelemelerimiz bu amacın işaret ettiği noktaya konumlanılarak yapılacaktır.

PARTİZAN | “Kaypakkaya, kurtuluş çağrısı ve arayışıdır!”

Tarihi kitleler yazıyorsa, elinde kalemi tutanlar ve yaşananları an’a kazıyarak ona şekil verenler de önderler olmuştur!

Tarihte yığınlar ile önderlerin rolü arasında kopmaz bir bağ vardır. Yığınlar, bir kez özgürlük ve kurtuluş için sokağa çıktı mı mutlaka içlerinde en öne koşanlar, ipi ilk göğüsleyenler ve ardındakilere yol gösterenler olacaktır! Bundandır ki, tarihin seyrini değiştiren, yeni bir yol açan ve buzu kıranlar; mutlak suretle yığınların bentleri yıkan, coşkunca akan, sel suları gibi çağlayan o deviniminin içinden çıkmıştır.

İbrahim KAYPAKKAYA anısına.- Davut Kurun

İbrahin Kaypakkaya Türkiye sosyalist hareketine yeni bir bakış açısı, Türkiyede hakim siyasi değerler ve dengeleri sorgulayan bir bakış açısı kazandırdı. Daha yolun başında idi ve ilk adım olarak Kemalizm, ordu ve milli mesele konularında farklı teorik tespitler ortaya koydu. Ancak unutulmamalıdır ki, İbo’nun siyasi derinliği eldeki yazılı metinlerle sınırlı değildir. Çünkü bu metinler kendi doğrularını koyma yerine ‘Şafak revizyonizminin eleştirisi’ temelinde yazılmıştı.

Ölen ama yenilmeyen: İBRAHİM KAYPAKKAYA! Mustafa Demir

KISA NOT

1975 yılı başları idi. Stuttgart’ta İbrahim Kaypakkaya’nın fikirleri doğrultusunda faaliyet yürütüyorduk. O günkü kitlelerin ve sosyalistlerin çok ilerisinde düşüncelerdi bunlar.

• Devletin faşist yapısı tahlil ediliyor, onun yıkılıp, önce demokratik bir devlet, durmaksızın sosyalist yapıya geçiş, nihayetinde komünist toplumun inşası öneriliyordu.

• Kemalizm’in tahlili yapılıyor, onun bir diktatörlük olduğuna vurgu yapılıyordu.

24 Haziran’da düzen değişmeyecek!

AKP-MHP “Cumhur İttifakı”nın 24 Haziran’da seçim kararı almasıyla, politik arenada çok hızlı bir süreç işlemeye başladı. Sürenin çok kısa olması, gerek C. Başkanlığı gerekse de milletvekili adayları açısından takvimin ciddi anlamda sıkışmasını getirdi.

Erken seçim sadece erken seçim değildir! “HAYIR”larımız daha bitmedi! Burjuva faşist partilere bir kez daha oy yok!

2019 yılında yapılması gereken çoklu seçimlerin AKP ve MHP’nin kararıyla 24 Haziran 2018 tarihinde yapılmasına karar verildi. Türkiye’nin tek gündemi, şu anda 24 Haziran tarihinde yapılacak olan erken genel milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanmış bulunuyor. Görünen o ki, AKP, Efrin işgalinin “rüzgarını” arkasına alarak seçimleri erkene alma çabasında başarıya ulaşmış durumda. Şunu en başta belirtelim; faşist ittifakın seçimleri erkene alma çabasının ve bu telaşın esas gerekçesi AKP’nin artık ülkeyi yönetemez duruma gelmesi, köşeye sıkışmasıdır.

Sayfalar