Cumartesi Mart 1, 2025

Kenan Evren öldü; peki yarım kalan ne?

12 Eylül 1980, televizyonda apoletleri ile devlet ve ordu bürokrasisi içinde bir şahsiyet Kenan Evren. Ve bir ilan; “Ordu yönetime el koymuştur.”

Her ne kadar dönemin darbe basını iktidarın yönetemez haline geldiğini ve ordunun bu amaçla iktidara el koyduğunu pompalasa da esas olanın bu olmadığı cadde cadde, sokak sokak gerçekleştirilen katliamlardan görülüyordu. İmzalanan katliam fermanları ile hunharca gerçekleştirilen baskınlar ve yüzlerce faili meçhul cinayet…

Sokaklarda kol gezen sivil faşistlerin, can kesen kasaplarıyla faşist cunta görev başındaydı.

Hemen her gün gerçekleştirilen her katliamda akıllara kazınan ve “toplumun refahı” için konuşmalar yapan bu apoletli faşist 10 Mayıs günü açık biçimde inleyerek geberdi.

“TC’nin Evreni”nde Neo-liberal politikalar ve yıldızlar geçidi

Emperyalizmin dünya çapında uygulamaya koyduğu neo-liberal politikaların bir sonucu olarak geri bıraktırılmış ülkelerde başlayan darbeler halk kitlelerinin üstüne cehennem gibi çöktü. Emperyalist politikalar uyum kapsamında sınıf hareketlenmelerinin bastırılması kapsamında uygulamaya konulan darbeler politikası ülkemizde 12 Eylül 1980’de Kenan Evren adlı faşist kurmay ve iştirakindeki heyulalar tarafından ilan edildi. Halk kitlelerinin yüreğinde yarım kalmış bir öfke olarak kalacak olan Kenan Evren’in ölümü bu açıdan erken olan bir ölümdür. Belki bir halk düşmanı acılar çekerek öldü ancak halkların arzusunda özellikle faşizmin cellâtları tarafından kaybedilen yüzlerce kişinin ailelerinde yarım kaldı bu intikam. Bütün devrimci yürekler, bütün öfkeli ve acılı aile isterdi ki bu faşist katil halkın adaletinin tecellisinde bulsaydı ölümü. Girdiği toprağın dahi bereketini kaçıracak tiplemesiyle Evren görevini bugün “Kaç-Ak Saray”larda oturan ardıllarına bıraktı. Kendisi belki mezarda olacak ancak ardından gelenlerin iktidarda olduğu unutulmamalı.

12 eylül darbesinin ardından darbenin teorisini yapanlar o kadar çok çıktı ki bunun alt yapı ve üst yapıda değişimler yarattığını dile getirdiler. AFC’nin halk kitlelerinin mücadelesini bastırmaya ve emperyalist politikalara daha fazla entegre olmak için yapıldığı gayet açıkken. Bunu ithal ikameci bir dönüşüm ve mülkiyet ilişkilerinde yapısal değişim olarak adlandıranlar halkların dökülen kanını görmezden geldi. Kemalizmin özüne uygun ve hatta onu “neo”laştırmak için yapılan bu repley taktiği bugün AKP’nin sarıldığı ve toplumsal kamplaşmayı yaratmada kullandığı argümanlardan biri olurken, akıllardan çıkarılmaması gereken en önemli özelliğin 12 Eylül’de tankların gezmesiydi. Zira bugün AKP hükümetinin iç ve dış politikada uyguladığı politikalar nasıl emperyalizme hizmet ve biattan öteye gitmiyorsa 12 Eylül’de bu kapsamdaydı.

“İşte bu Evren” içinde AKP iktidarı da TC içinde bir gezegen. Resmi ideoloji etrafında dönen ve ışığını ondan alan AKP’si, MHP’si CHP’si, BBP, Saadet Partisi ile bir yıldız geçidini görüyoruz.

“Resmi ideolojinin Evreni”

Türk, Kürt ve çeşitli inanç ve milliyetlerden Türkiye halkına dönük sindirme ve baskı, imha olan, TC’nin kolonlarını oluşturan Kemalizmin etrafından dönerek değişim gösteren ancak mülkiyet ilişkileri kapsamında ona bağlı kalan faşist partilerin bugün ideolojisi olan Kemalizmin üretilerek yeni çehreler kazandığı bir gerçek. Ancak ne var ki bugün AKP tarafından sürekli gündeme getirilen “darbe ve darbecilik” toplumun depreşen yaraları üzerinden kutuplaştırma politikası olarak kullanılmaktadır. Kuşkusuz bugün sistem partilerinin kamarasında oturanların 12 Eylül döneminde AFC’nin sivil unsurlarını oluşturduğu bir gerçektir. Resmi rakamlara göre 650 bin kişinin gözaltına alınıp, 171 kişinin sorgularda ve cezaevi işkencelerinde, 14 kişinin açlık grevlerinde, 50 kişinin ise idam sehpalarında can verdiği bir dönemin yarattığı toplumsal psikoloji üzerinden bugün siyaset yürüten AKP hükümeti, 12 Eylül referandumu ile kendini bu dönemden ayırmak istese de, yaptıkları ile dayandığı resmi ideoloji AKP’nin 12 Eylül’ün bir ürünü olduğunu gösterdi. “Kenan Evren’in tutuklanması” propagandası ile toplum içinde politik etkileşim yaratan AKP ve dümenindeki Erdoğan Kenan Abisinin tasarruflarını yineledi ve yeniledi. Açık biçimde 12 Eylül’ün toplumsal etkileşimini tanklardan ziyade üst ve alt yapı kurumlarında örgütlenerek sürdüren AKP, resmi “ideolojinin evreni”nde halkların üzerinde baskı ve sindirme politikasını sürdür.

Hiç kuşkusuz güncelde devlet ve bekası 12 Eylül’e ve oradan da köken olarak dayandığı Kemalizme uzamaktadır. Açık diyebiliriz ki “Kenan Evren adlı faşistin gözü arkada kalmamıştır.” Aynı evrenin klikleri onun görevini katliam imha ve inkâr ile üstlenmiştir.

“Ruhuna lanet köküne kezzap”

Bu faşist kurmayın ölümü ülke gündeminde önemli bir yer edinmektedir. Zira bir katliamlar geçidinin mimarı öldü.  Ancak sorulacak hesap yarım kalmadı. Evren TC içinde bir ideolojinin ardıdır. Hiç kuşkusuz bu ideolojinin ve “ardın” bugün Türkiye ve Ortadoğu’da katliamların tescilli temsilcisi TC olduğu açıktır.  

Komünist Önder Kaypakkaya’yı anacağımız bu günlerde Kemalizmin ipini pazara çıkarmak; tarih sahnesine adını katliamlarla yazdıran, 12 Eylül AFC’sini de içine alarak bugün Soma’dan Ermenk’e, Şengal’den İştebrak’a uzanan bir devleti ve onun dayandığı resmi ideolojiye kezzap dökmektir. Bugün halk kitlelerinin öfkesini bilince dönüştürerek faşizmin kalelerini sarsmak ve Kaypakkaya’nın rehberliğinde zafere ulaşmak sorulacak hesapları tamamlamaktır.  

 

52219

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)

Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)

Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)

Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)

Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi

İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç

Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi   yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.

Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...

Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor. 

Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:

Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)

Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.

Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.

Sayfalar