Kobani bize zafere odaklanmanın yolunu gösteriyor

Kürdistan'da ve Türkiye'de ok yaydan çıktı. Sözün bittiği, pratik eylemlerin başladığı an bu andır. Zafere odaklanmak için ölümüne direniş!
Aslında anlatılacak hem çok şey var, hem de o kadar anlatılıyor ve yazılıyor ki her şey karman çorman bilgi kirliliğinden tutalım da “Kobani’nin düşmesinden” veya “ha düştü düşecek “çığırtkanlıklarını görmekteyiz. Dün halefi Davutoğlu, bugün Antep’te selef Erdoğan savaş naraları atarak gizli saklı bir şey bırakmadı. Suriye’ye karşı savaşın kukla baş aktörü olduğunu kendi ağzıyla açıklayarak ispatlamış oldu.
Anlaşılıyor ki, Faşist Türk devletinin başı Erdoğan ve halefi Davutoğlu IŞiD’le çok önceden anlaşmaya varmış Kurban bayramı namazını Kobani’de kılacaklarını karar altına almış oldukları ayyuka çıktı. Hevesi kursağında kalan Erdoğan ve şürekâsı bugün zehir zemberek açıklama yaparak;” Kobani düştü düşecek “dedi. Yaptığı bu açıklama ne denli kin, hırs ve kan içici bir faşist karakterli ırkçı olduğunu da ölü sessizliğine bürünen sözde “aydın”lara göstermiş oldu. Amerika, İsrail, Avrupalı emperyalistler ve onların bölgede uşaklığını yapan baş aktör Türk devleti ve Erdoğan yönetimi Kürtlerin ve Arap Alevilerin kellelerini istediğini kendi ağızlarıyla itiraf ettiler. Kendi kirli çamaşırlarını ve planlarını yine kendi efendileri Amerikan başkan yardımcısı deşifre etmiş oldu. Amerikan başkan yardımcısının kırdığı pot emperyalistlerin devlet sırrını deşifre etmesine gelen tepkiler çeşitli kılıflarla örtülmeye çalışıldı. Kürdistan'daki Kürt katliamı aynı zamanda alevi katliamı görülmeli, Suriye’deki alevi katliamı da Rojova’daki, Kobani’deki Kürtlerin ve Ezidilerin katliamı görülmelidir. Aksi durum orta doğuyu iyi okuyamamaktır. Eğer ki halkların kardeşliği ve eşitliğini savunuyorsak çok yönlü düşünmeli ezilen, haksızlığa uğrayan katledilen bütün halkların yanında olmalıyız.
Tarihte bazı direnişler güç dengesizliği sebebiyle yenilgi alabilir ama direnişi yürüttüğü bağımsızlık savaşını zafere taşımanın mihenk taşlarını döşemiş olurlar. İşte Kobani’deki direnişte tüm çıplaklığıyla bize bu gerçeği gösteriyor. Kürdistan halkının Kobani’deki şanlı direnişi sürerken bilumum şovenistler, ırkçı dinci panislamist-pantürkistler, liboşlar, lafazanlar, savaş rantçıları, beyni ırkçı şoven ideolojiyle örülmüş örümcek kafalı aydınlar ellerini ovuşturarak Kobani’nin düşmesini dört gözle bekliyorlar.
Şunu peşinen söylemeliyim ki bütün emperyalist müttefikler onların faşist ırkçı uşak devletleri daha şimdiden yenilgilerinin kokusunu pis burunlarında his etmektedirler. Bu kadar hırçınlık, sessizlik ve sessizliğin altında yatan intikam, katliam planı yatmaktadır. Niyetleri Kürdistan ulusal kurtuluş hareketini boğmak, kendilerine uşak İslami faşist yönetimler, bölünmüş küçük devletler oluşturmaktır.
Kabul edelim-etmeyelim bugün Orta Doğunun devrimci güçlerinden etkin ve öne çıkan Kürtlerdir, onlara önderlik eden PKK’dir. Bölgede en güçlü devrimci güç PKK’dir. Devrimcilerin, Marksist-Leninist-Maoistlerin Ortadoğu’da ne yazık ki hatırı sayılır bir güçleri yoktur. Ya çok cılız ya da yok denecek kadar güçleri mevcuttur. Bugün doğru olan, var olunan her yerde Kürtlerin bağımsızlık savaşının içerisinde yerimizi almaktır. Yani cepheleşmek, emperyalizme ve dinci ırkçı faşist egemenlere karşı uzun süreli muharebelere hazırlanmak, zafer tohumunun ekildiği Kobani direnişini bölgede zafere taşımaktır. Gerçek olan şu ki, emperyalizme ve sermaye darbe vurmak, bizi çevreleyen zinciri kırmak antiemperyalist antifaşist güçlerin kalıcı birliğinden geçmektedir.
Şu iyi bilinmelidir ki, Kürt ulusu bugün stratejik müttefikimizdir. Kürt hareketi ve diğer Kürt hareketleri de öyledir. Devrim uzun soluklu olup, uzun yılları içerisine almaktadır. Halk içerisindeki çelişkiler doğru ele alınıp kavratıldığında dostlarımız -düşmanlarımız kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Devrim lafazanlıkla, entel havalara girmekle, nabza göre şerbet vermeyle, ezberi lafızlarla olmaz. Aksine, devrim doğru siyasal taktik ve stratejiyle doğrudan bağlantılıdır. Doğru siyasal tespitler yapmakta yalnız başına yetmiyor. Teori-pratik eylemlilik haline sokulmalı var olan alanlarda devrim cepheleri oluşturulmalıdır.
Son bir kaç günlük gelişmeler, özellikle bugünkü gelişmeler bize şu gerçeği gösterdi Türkiye ve Kürdistanı’nda önü alınmaz bir kaos ortamına ve savaş koşullarına girmiştir. Devrimcilere düşen görev devrim yapmak için faşizme karşı tüm devrim güçleriyle birleşmek devrim yapmak için yüklenmektir.
Şu gerçeği bilincimize kazmalıyız; ezenlerle ezilenler arasında eşitsizlik devam ettikçe barış denen bir slogan sahtekarlık, aldatmaca, oyalamak ve bizleri köleliğe mahkum etmektir. O sebeple Ezenlerin, emperyalistlerin ve onların ırkçı, dinci, ayrımcı, cinsiyetçi faşist uşak devletlerinin ve IŞiD gibi serseri, uyuşturucu müptelası piyonların saltanatlarını başlarına yıkmak için görev başına
Var olma ve yok olma savaşında ezilenlerin yanında yer almayanlar alçaktır. Sessiz kalmak, duymadım, görmedim, bilmiyorum demek halklarımızın haklı savaşına ihanettir.
İki tür savaş vardır; biri işçi ve emekçilerin hakkını alma savaşı, diğeri ezenlerin, kan emicilerin zulüm düzenlerini sürdürme savaşıdır. Biz halkların ezilenlerin haklı savaşlarının yanındayız, onun yürütücüsüyüz. Haksızlıklar devam ettiği sürece, haksızlığa karşı savaşımız her alanda devam edecektir. Yani “barış” baronları yalan söylüyorlar. Ezenlerle ezilenler arasındaki eşitsizlik var oldukça sömürücü emperyalistlere ve onların faşist uşak yöneltimlerine karşı özgürlük ve sosyalizm mücadelesine devam edecektir. Dünyamız hızla yeni bir emperyalist savaş içine sokuluyor bunu unutmamak ve ona uygun koşullanmak gerektiğini düşünüyorum. Koşullar mevcut, ülkemizde kaos ortamı aldı başını gidiyor, darbede dahil her şey her an olabilir. Sivil faşistler ve Dinci ırkçı faşistler işbaşında, katliam ve linç girişimleri başladı. Geri dönülmez bir savaş içine halklar çekiliyor provokasyon ve böl parçala yönet taktiği uygulanıyor. Kesinlikle bu oyuna gelinmemeli, direk devlete ve faşizme karşı mücadele yükseltilmelidir.
Ülkemizin dört bir yanını faşizme zindan edelim!
Zafer Kobani’de tohumlandı Kürdistan ve Türkiye’de zaferle taçlanacaktır. Buna inanın ve Devrim kavgasında ölüm sessizliğine bürünmeyip sesimize ses verin. Yarın çok geç olabilir.
6 Ekim 2014
Son Haberler
Sayfalar

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.