Perşembe Ocak 9, 2025

Levon Ekmekçiyan ve Zohrab Sarkisyan’ı Unutmadık, Unutmayacağız!

Ermeni Soykırımı büyük bir suçtur. Ancak belki de bundan daha da büyük olan bu suçun inkar edilmesidir. Ve hatta daha da ileri gidilerek “mukatele” (birbirini vurmak) oldu denilerek yaşananların çarpıtılmasıdır.

İşte bu gerçeklik nedeniyle Ermeni devrimciler, suskunluk ve inkar perdesini yırtmak için ayağa kalkmışlar ve Ermeni Soykırımı’nın bir gerçeklik olduğunu bütün dünyaya göstermek istemişlerdir. Soykırıma uğrayanların çocukları, soykırıma uğradıklarını kanıtlamak zorunda kalmışlardır.

Bu mücadelede ön plana çıkan ve Türkiye kamuoyu tarafından (yapılan karşı devrimci propaganda nedeniyle) tanınan devrimci örgütlerden biri de Ermenistan Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu (ASALA) olmuştur. ASALA savaşçıları henüz hayatlarının en güzel döneminde, Ermeni halkı davasına hayatlarını feda ederek aramızdan ayrıldılar. Tarihe not düştüler. Yeni nesillere, mücadele mirası bırakarak Ermeni halkının kalbine gömüldüler.

Bu mücadelede Türkiye Devrimci Hareketi tarihi açısından bilinmesi ve elbette sahiplenilmesi gereken devrimciler de vardır. Bunlar Levon Ekmekçiyan ile Zohrab Sarkisyan’dır.

Onlar, her ne kadar doğdukları yerler bugünkü Türkiye içerisinde olmasa bile kökleri Adana, Sivas, Maraş, Muş, Van, Kars, Diyarbakırlı… olup, 1915 Ermeni Soykırım davasının takipçileridir.

Onlar zoraki Tehcir Kararı ile Suriye çöllerine, Lübnan’a ölüm yolculukları ile gönderilen bugün Ermeni davasının kararlı savunucularıdır.

Onlar 1915 Ermeni Soykırım davasını omuzlayıp, Ankara’ya varmış Ankara’da patlayan, isyan eden, kör-sağır-dilsiz dünyaya “artık bizleri duyun” ve “adalet” diyerek mücadele eden ölümsüz kahramanlardır.

1915 Ermeni Soykırımı gerçekliğini görmek istemeyen, duymayan ve konuşmayan dünyamızda özellikle 1980 yıllarında başlayan Ermeni halkının adalet savaşı, bugün dünyanın dört bir yanında duyulmuşsa, yüzlerce parlamentolarında dünya halkları nezdinde kabul edilmişse bunu Ermeni devrimci geleneğini yaşatan fedailere borçluyuz.

106 yıldır kanayan bu yaranın izahını bir türlü yapamayan, sözde tarihçi-akademisyen ve tarihi inkar etmesi için görevlendirilen yazarlara rağmen bugün Ermeni tabusu halen devam ediyorsa bunun tek sebebi korkudur. Bu yüzden tabulara cesaretle parmak basan Hrant Dink gibi hakikat savaşçıları ya hapishane ya ağır cezalar, ölüm ile karşı karşıya kalmışlardır.

Türkiye’de hangi parti yönetimde olursa olsun Ermeni Soykırımı’nı red ve inkar etmek, Kürt ulusunun ulusal haklarının yok saymak öncelik olmuştur. Geçmişle yüzleşme, hesap verme, özür dileme, gerçekliği kabul etme TC faşizminin fıtratında olmadığı için bugün yine Kürt Sorunu ile karşı karşıya kalmışlardır. Uluslararası kamuoyunda ve ilişkilerde sorunlu devlet olarak görülmesinin sebebi budur.

 

Levon ile Zohrab unutulmamalıdır!

Her yıl Ocak ayında Türkiye devrimci hareketi ölümsüzlerimizi anarken, Ermeni devrimci geleneğini fedai duruşları ile yaşatan Levon Ekmekçiyan ile Zohrab Sarkisyanlar unutulmamalıdır. Ermeni davasını sırtlayan fedailer, Türkiye devrimci hareketi içerisinde kabul edilmelidir.

12 Eylül askeri faşist diktatörlüğünün en karanlık günlerinde, TDH’ye yönelik azgın saldırıların gerçekleştirildiği, hapishanelerin tıka basa doldurulduğu, askeri kışlaların hapishane olarak kullanıldığı, işkence-katliam-idamların yaşandığı koşullarda, askeri faşist diktatörlüğün başbakanı Bülent Ulusu’nun cezalandırılması görevinde Z.Sarkisyan şehit düşmüş, L.Ekmekçiyan ise esir alınmıştı.

Bülent Ulusu’nun Ankara Esenboğa Havaalanı’na inecek olan uçağının rötar yapmasından kaynaklı 7 Ağustos 1982 tarihinde yaşanan çatışmalarda, ilk defa bir ASALA fedaisi Türk Devleti’nin eline esir düştü. Yaralı yakalanan Levon Ekmekçiyan ölüme-idama gidene kadar tedavi edilmedi. Sorgulamasını MİT’te görevli Kenan Evren’in damadı Erkan Gürvit üstlendi. Yaptığı işkenceleri övünerek anlattı. “Yaralı ele geçen ASALA militanını 3 ay sorgulayan tek kişiyim” dedi.

Ankara sıkıyönetim mahkemelerinde göstermelik yargılamalardan, tutuklandıktan tam beş ay gibi kısa bir süre sonra 29 Ocak 1983 tarihinde Ankara Mamak Askeri Hapishanesi’nde idam edildi. Uluslararası anlaşmalar hiçe sayılarak hukukçuların avukat talebi önerileri dikkate alınmadı. Oluşturulan korku ortamında yasal hiçbir hakkı olmadı. Talep dahi edilemedi. Sırlarla dolu ölüm hücresinde hiç kimse ile konuşturulmadı. Onunla konuşmaya çalışanlar cezalandırıldı. Arkasında birçok soru işaretleri bırakarak idam edildi.

Toplam beş ay tutuklu kaldığı Mamak Askeri Hapishane müdürü özel olarak görevlendirilen kişi Kıbrıs işgalinde Rum halkına zulümlerinden dolayı atanmış “kasap” olarak bilinen Raci Tetik’ten başkası değildi. R.Tetik “işkence yapsam bile, işkence yaptım der miyim?!” sözleriyle tanınan sadist bir işkencecidir. L.Ekmekçiyan son anına kadar işkence görmüştür. “İdama giderken bile dayak atarak götürdüler” diyen tutuklular olmuştur.

L.Ekmekçiyan’ın çok kısa bir süre kaldığı Mamak’ta bazı tek tek tutuklular dışında sahiplenilmemiştir. Devrimci tutsakların önemli bir kesimi Ermeni sorununda sosyal şoven politikalarını aşamadıkları için “Adanalı, Lübnan’a tehcir edilmiş binlerce aileden olan, Ermeni davasını ölümleri pahasına Ankara’ya taşıyan devrimcileri anlayamamışlardır.” Bu anlayış benzer biçimde bugün Kürt ulusal sorununda da devam ettirilmektedir.

Ermeni Soykırımı davasını üstlenen “Tazminat-Toprak-Tanıma” talepleri mücadelesi ile yola çıkan, 1980 yıllarında adından çokça bahsedilen ASALA yöneticilerinden, hayatını Ermeni davasına adayarak Artsakh’ta şehit düşen Monte Melkonyan amaç ve politikalarını şöyle açıklıyordu: “…farklı Ermeni akımları ve çevrelerinden gelen ve tüm topluluk içi çatışmaları bir yana koyarak ASALA’da birleşen bizler esas amacımız Batı Ermenistan’ı kurtarmak ve onu bugünün özgür Sovyet Ermenistan’ı ile birleştirmek bütünleşmiş ve devrimci bir Ermenistan’ın oluşturulmasına hizmet ediyoruz…”

 

Levon ve Zohrab’ın mezar yerleri açıklanmalıdır!

Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın hızlandırılmış mahkemelerinde tek celsede verilen idam kararından sonra 29 Ocak 1983 yılında idam edilen Levon Ekmekçiyan’ın mezarı Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’ndadır. Zohrab Sarkisyan da orada bulunmaktadır. Devlet yetkilileri dışında hiç kimsenin bilmediği bir yerde tutulmaktadırlar.

Askeri faşist diktatörlüğün estirdiği korku ve baskı ortamında çeşitli milliyetlerden ve inançlardan emekçi halkın olduğu gibi ASALA ve idam edilen devrimciler üzerinden, Ermeni halkı baskı altına alınmıştı. Patrikhane üzerinden Ermeniler aleyhine zoraki açıklamalar yapılması istenmiştir. Sosyal hayatta Ermeniler yaşayabilmek için mecburi olarak isimlerini değiştirmek zorunda kalmışlardır. Tahminen 2.000 civarında kişi isim değişikliğine başvurmuşlardır.1980’ler yurtdışına en çok Ermeni göçünün yaşandığı yıllar olmuştur.

Öyle ki basında ve televizyonlarda her gün, her saat işlenen Ermeni düşmanlığından etkilenen Artin Penik adlı Ermeni vatandaş kendini Taksim Meydanı’nda yakmıştır. Ermeni din insanları Hayko Manuel Eldemir – Hrant Küçükgüzelyanlar uydurma gerekçelerle ASALA ile ilişkilendirerek, köpeğine “Atatürk” ismi verdiği yalanlarıyla ağır hapis cezalarına çarptırılmışlardır.

Levon Ekmekçiyan’ın annesinin ölmeden önce son isteği olan oğlunun kemiklerine dahi olsa erişme ve bir mezar yerinin olma isteği için uğraşan ve Türk yetkililerden cenazesinin alınıp Paris’e götürülme talebi ile İHD Başkanı Eren Keskin dışında kimse uğraşamamıştır. Toplumda hakim olan anlayış “Ermeni’ye bulaşma yoksa yanarsın”dan başka bir şey değildir. Daha dün Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk defnedilirken “Burası Türk toprağıdır. Ermeni toprağı değil. Buraya Ermenileri istemiyoruz” diye cenazeye dahi saldıracak kadar barbarlaşmış bir güruh ile karşı karşıyayız.

İHD Başkanı Eren Keskin’in çabaları ile Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’ndan çıkarılan Levon Ekmekçiyan’ın cenazesi, idamından 33 yıl sonra 2016 yılında alınarak otopsi yapılmak üzere Paris’e taşındı. Paris’te iki yıl gibi uzun bir süre yapılan otopsilerde cenazenin Levon Ekmekçiyan’a ait olmadığı kardeşi tarafından açıkladı. Kardeşi “Cenaze kardeşime ait değil, gönderilen köpek kemikleri ile farklı insanlara ait kemikler” dedi. Bu açıklamaya hiçbir TC yetkilisi karşı çıkmadı.

Bu olay Türk devletinin, Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine yapılan insanlık dışı saldırıları ile Levon’un cenazesine yapılan saldırılar bir ve aynıdır. Ermeni’ye olan tahammülsüzlüktür. Türk devletinin faşist yüzünü ortaya çıkarmıştır. Aynı zamanda TC devletinin ne kadar kin ve intikam duygusuyla, aradan seneler geçmiş olsa dahi hareket ettiğini, unutmadığını göstermektedir. Ermeni sorunundan Kürt sorununa devlette devamlılık sürmektedir.

Türkiye devrimci hareketi bu Ermeni devrimcileri sahiplenmelidir. Unutmamak gerekir ki, 12 Eylül Faşist Cuntası tarafından idam edilenler arasında uzunca bir süre Levon Ekmekçyan’ın adı anılmamıştır. Bu durum gerçekte ezilenlerin ve mazlumların safında, yanında olduğunu her fırsatta söyleyenler için turnusol işlevi görmüştür. Geçmişte Ermeni Soykırımı’na ve devrimcilerine yaklaşım, günümüzde Kürt ulusal sorunu ve Kürt devrimcilerine yaklaşım benzer bir işlev görmektedir.

7715

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sayfalar