Cumartesi Mart 1, 2025

Nasıl yaşayacağına karar verenler nasıl savaşacağına karar vermişlerdir!

Sınıf savaşımında devrimci yaşamın rolü ve yeri tartışılmaz düzeyde önemlidir. Ancak bu gerçeklik her zaman yeterince anlaşılmaz. Üzerinde yeterince düşünülmeyen, ciddiyetle durulmayan konuların başında devrimci yaşam gelir. En az dikkat ve ilginin olduğu, en az duyarlılığın gösterildiği, en az sorgulanan yerdir yaşam. Oysa en fazla hata ve zaafların, yanılgı ve yenilgilerin yaşandığı, kendisini gizleyip sakladığı yerdir yaşam. Deşifre edilip sorgulandığında bunun böyle olduğu görülüp anlaşılacaktır. Yaşamın gözden kaçan, üzerinde durulmayan ayrıntıları iyi incelenip doğru sorgulandığında, iki zıt sınıfa ait ideolojiyi, davranışı ve duruşu görmek, tam da bu yaşam denen olguda bulmak mümkündür.

Yaşam içinde hemen her an ve zamanda her olgu ve pratikte kendisini var eden örgütleyen idealizm/materyalizm, metafizik/diyalektik, proleter devrimcilik/küçük burjuva devrimcilik yanları görmek mümkündür. Hata ve zaaflar açık ve net biçimde ortaya çıkarılmadan, yanlışa-zaafa karşı mücadele edilmeden, dışımızdaki sınıf düşmanlarına karşı etkili ve sonuç alıcı mücadele edilemez. En büyük fırtınaların ve çatışmaların yaşandığı yerdir, yaşam. Yaşamın içinde gizli ve saklı olanlar görülüp anlaşıldığında, açığa çıkarılıp sorgulandığında, buna devrimci bir doğrultu kazandırıldığında sınıf savaşımında güçlü ve etkili bir rol oynanır. Devrimci yaşamdaki güç-enerji açığa çıkarılmadığında, burjuvazi içimizde yaşama ve kendisini örgütleme olanağı bulmaya devam eder. Çoğunlukla devrimci saflarda yaşanan kırılma, gerilemenin nedeni yaşamda burjuvazinin etkili olmasındandır.

İdeoloji-politika ve örgütün en somut cisimleştiği yerdir devrimci yaşam. Nasıl yaşanıldığına, nasıl bir yaşam sürdürüldüğüne, neler yapıldığına/yapılmadığına bakılarak, savunulan ideolojinin almış olduğu biçim tanımlanır. Keza yaşamda yapılana/yapılmayana bakılarak örgüt ve örgütsüzlük hali ve durumu açıklıkla görülür ve anlaşılır.

Yaşamımızda neler yapıyoruz? Devrimi özgürlüğü ne kadar istiyor, bunun için neler yapıyoruz? Kendimizi mi yoksa devrimi ve partiyi mi yaşıyoruz?

Özellikle militan-savaşçı yalnız başına kaldığında, yaşamı tek başına sürdürdüğünde, onun sınıfsal ve örgütsel gerçekliği ve niteliği açığa çıkar. Devrimcinin kendini en az gizleyip saklayacağı yerdir yalnız kaldığında sürdürdüğü yaşam. Rahatlıkla denilebilinir ki, aynı zamanda en çok kaybedilen yer yaşamdır. Gerilla-savaş alanlarında, zindanlarda görece olarak diğer faaliyet ve çalışma alanlardan daha yoğun ve daha fazla dikkat edilir. Açık söylemek gerekir aynı benzer duyarlılık ve dikkatli sorgulama her faaliyet alanında aynı düzeyde gösterilmez. Savaş-diyalektik, savaş-yaşam ilişkisi ne kadar kopmaz bağlarla bir birine bağlıysa, devrimci yaşamla demokratik halk devrimi ilişkisi bir o kadar bir birine bağlıdır.

Hemen her şeye (edebiyat-sanat-güncel ekonomik-politik-sosyal gelişmeler vb.) ilgi, duyarlılık gösterilir, bilinç geliştirilir burada yanlış bir şey aranmaz. İtiraz da edilmez. Ancak nasıl yaşanıldığında ya da nasıl yaşanılması gerektiğine dair ilgi, duyarlılık, bilinç geliştirilmemesine fazlasıyla itiraz etmek gerekir.

Nasıl yaşıyoruz? Bir devrimci gibi mi? Yoksa bir küçük burjuva gibi mi? Hangi tarzda nasıl yaşarsan, öyle savaşırsın! Yaşamda ciddi olmayan, savaşta ciddi olamaz. Yaşamda duyarlı, dikkatli, düzenli olamayan savaşta duyarlı, dikkatli ve düzenli olamaz. Yaşamda fedakar, cesur ve kararlı olmayan, savaşta kararlı ve cesur olamaz. Yaşamda çalışkan, planlı, disiplinli olamayan, savaşta çalışkan, disiplinli ve planlı olamaz.

İdeolojinin sağlamlığı kadar yaşamın devrimci olup olmaması bir o kadar önemlidir. İdeoloji yaşamda maddileşir. İdeolojinin netliği, hedef ve amaçları kadar yaşamın netliği, berraklığı, hedef ve amaçları da önemlidir. Nasıl yaşanmalı? sorusu ve buna verilecek her yanıtın temelinde felsefe-politika ve örgüt vardır. İki zıt sınıf ve ideolojiye ait olanlar vardır.

Teori-ideoloji-politikayla ilgilenilmeye çalışılır. Duyarlılık ve ilgi geliştirilir. Buna denilecek söz yok. Ancak bir o kadar ihtiyaç duyulması gereken nasıl yaşanılmalıdır. Burjuva-feodal sistemden küçük burjuva yaşamdan, onun tutarsız, kararsız dar ideolojisinden ve alışkanlıklarından köklü ve bütünlüklü kopuş sergilenemediğinde güven verici etki yaratılamaz. Örgütleme gücü olan bir yaşam sürdürülemez. Keza yaşamında sağlam devrimci duruş-istikrar sergileyemeyen demokratik halk devriminin ve devrimci örgütün görevlerini layıkıyla yerine getiremez. Halka ve yoldaşlarına güven veremez.

Burjuva-feodal düzende yaşanıldığı, çalışıldığı gibi yaşayıp çalışılarak, devrimci görevler yerine getirilemez. Yaşamında tutarlı, kararlı, kurallı olmayan fedakâr ve sorumluluk duymayan militanın halkına ve yoldaşlarına örnek olması güven vermesi beklenemez. Vereceği bir şey de olamaz. Yaşamda çalışkan fedakâr ve duyarlı olan savaşta ve kitle çalışmasında benzer pratikleri ve tutumları gösterir. Yaşamında amacına yüksek düzeyde bağlı olan savaşta düşmana sonuç alıcı etkili darbeler vurabilir kitleler içinde güven verici etkili bir örgütleme gücü yaratabilir.

Yaşamanın devrimcileşemediği yerde devrimci çalışma ve mücadele yürütülemez. Nasıl yaşarsak öyle düşünürüz. Küçük burjuva gibi yaşayan, küçük burjuva gibi düşünür. Bu düşünüşün yön verdiği devrimcilik reformizmi, revizyonizmi örgütler. Örgütsüzlüğü getirir. Kendiliğindenciliği yaratır. Devrime ilk katılım sağlayan her yoldaş özgürlüğün ve devrimin ihtiyacına, görevlerine, ilkelerine göre değil de kendine göre bir yaşamı örgütler ve sürdürür. Bu zayıf ve örgütsüz katılımı güçlü ve devrimci bir katılıma dönüştürecek olan devrimci örgütün komite ve militanlarıdır. Nasıl yaşayacağına karar verenler, nasıl savaşacağına da karar vermişler demektir! Böyle militanların olduğu örgüt başarının ve zaferin sahibi olur. Çözümü yaşamda ve ideolojide arayıp bulanlar muazzam örgütleyici güç olur. 

32453

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar